Kayıtlar

Eylül, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Resim
  PROTO-TÜRKLERİN ALTIN ÇAĞINDAN... Kazakistan’ın batısında Terekti bölgesinde 2012 yılında keşfedilen hazine dolu bir kurganda (Türk Mezarı) bulunan İskit Saka Türk Hatununa (kadınına) ait altın işlemeli kıyafetlerin Astana müzesinde sergilenen bire bir replikasyonu ve kurgan buluntuları. Türk Hatunun elinde sembolik AND kadehi bulunmakta. And: Türkçe'de yemin, söz verme, sözleşme, antlaşma,barış demektir. AND kadehi sembolü Türklerde; ölen kişinin Tanrı buyruğu ve Töreye uygun dosdoğru bir hayat yaşadığını, Tanrı'ya verdiği AND'ı (sözü) yerine getirdiğini sembolize eder. AND kadehi eski Türk inancına göre; Er Erdemine sahip savaşçı olmak ve erdemli bir yaşam sürerek iyi bir insan olmak suretiyle iki şekilde elde edilir. AND kadehinde ebedi yaşama kavuşturan, ölümsüzlük bahşeden Bengisu adı verilen hayat suyu bulunduğuna, Bengisudan içenlerin ebedi yaşama kavuşacağına inanılırdı. Bu inanç gereği cenaze törenlerinde ölen kişinin eline sembolik AND Kadehi tası bir ritüel ola...
Resim
  HUN TÜRKLERİNİN SEVGİ TEMELLİ AHLAK ANLAYIŞI HAKKINDA: Teyri (Tanrı, yaratıcı) sevgi "toturundan" oluşan bir enerjiyle "dokuz gökü" kapsayan, kendinden bölerek yaratıklarına can, ışık , beden, hız, temel, öz vb. değerlerin oluşması için enerji verdiği, yaratıklarıyla sevgi bağlarıyla bağlı, fedakar, "yüce sevgi"yi temsil eden, kılığı bilinmeyen bir varlıktır.  O yüzden Mitoloji'de "sevgi" ağırlık kazanmakla, zira halkın inancında (günümüze dek korunmuş), "sevgi" ondan kaynaklanan "fedakarlık" haricinde hiçbir ruhsal yapı, Tanrı'ya ulaşamaz.  Bu insani duyguları ihmal etmiş herkes, Tanrı'dan kopmuş sayılmaktadır. "Suç ve ceza" anlayışının "36 kuşağa" uzandığıysa (Nart-Astrolojisi Culduzlama. "Yaratılış ") Hun halkının geleceğe yönelik sorumluluğunun göstergesidir. Öyle de Hun ahlakı sadece yaşadığı dönemden sorumlu değil, geleceğin Tengri yoluyla gitmesini sağlayabilecek, vicdan, sor...
Resim
  (ÇİN KAYNAKLARINDA GEÇEN) HUN VE GÖKTÜRKLERDE SUÇ VE CEZALAR HUNLAR: 1. Kaynak: Sima Qian - Shiji (Tarihi Kayıtlar) - MÖ 109-91 Orijinal Metin (Klasik Çince): 其法,拔刃尺者死,坐盜者沒入其家;有罪,小者軋,大者死。獄久者不過十日,一國之囚不過數人。 Türkçe Çeviri: "Onların yasası şöyledir: [Kınından] bir fıt (≈30 cm) çekilen kılıç [ile saldıran] ölümle cezalandırılır, hırsızlık yapanın aile mal varlığına el konulur; suçu olanlar, küçük suçlar için kemiklerine [tahta] bir aletle bastırılır (veya ezilir), büyük suçlar için ölüm [cezası verilir]. Duruşmalar en fazla on gün sürer, tüm ülkedeki mahkûmların sayısı birkaç kişiyi geçmez." Açıklama: "Kınından bir fit çekilen kılıç": Bu, bir cinayet veya ciddi bir yaralama girişimini tanımlayan sembolik bir ifadedir. Niyetin cezalandırıldığını gösterir; yani sadece fiilin işlenmesi değil, niyet de çok önemlidir. Hırsızlık Cezası: Cezanın bireysel olmaktan ziyade aile boyutu olması dikkat çekicidir. Göçebe bir toplumda hayvan sürüleri bir ailenin temel geçim kaynağı ol...
Resim
  -Deli Sevda- Özlem dedikleri, deli bir sevdanın adıydı   Biz o sevdaya, vurulduk   Sen, rüzgâra tutunmuş bir isyan   Ben, kavgada büyüyen bir şiirdim   Bir haykırış gibi düştük zamana,   Tutunmak istedik umuda ve yarına   Ayrılık bir veda, sevda bir düştü   Gönlümde yankılanan, ne varsa sustu   Gözlerin, bir kumrunun son bakışıydı   Sesin, rüzgârda savrulan bir ağıt   Biz zamana direndik, suskun ve onurlu   Kalbimizde yankılandı eski bir türkü   Sevmek mi suçtu, yoksa özlem mi? Ama bilirim,Savrulmak vardı ayrı yörüngelerde   Birbirine çarpan iki yıldız gibi   Parlayıp söndük, iz bırakarak göğe   Fatih Mehmet Yiğit 
Resim
  SEN GELİNCE AKLIMA  Seni gelince aklıma  Gözlerim dolu dolu oluyor,  Konuşsam, sesim titriyor  Boğazım düğümleniyor  Kelimeler boğuluyor   Bir adım atsam, yer yarılıyor Başım dönüyor, herşey birbirine giriyor   Bir şeyler söyle bana   Bir şeyler söyle, susma    Bir sesin gelse, bir nefeslik yoldan   Bir umut sızsa kör karanlıktan   İçimde çırpınan biri var,   Konuşmuyor, ama bağırıyor   Susuyor, ama ağlıyor   Bir gölge gibi dolaşıyor damarlarımda   Bir boşluk gibi büyüyor göğsümde   Bir rüya gibi geçiyor zaman,   Tutunamıyorum kıvrımlarına   Her saniye bir yara açıyor   Her nefes, eksiliyor içimde   Gecenin koynunda bir ses duyuluyor  Ben miyim o, yoksa sesim mi yankılanıyor?   Bir yıldız düşüyor gözlerimden   Bir dilek tutuyorum, ama dilek de kayboluyor   Ayaklarımda zincir, ka...
Resim
  DÜNYA MI DÖNÜYOR YOKSA BAŞIM MI? Dünya mı dönüyor,   Yoksa başım mı?   Kafam bozuk, saatim duruk   Moralim bitik   Her şey üstüme üstüme geliyor   İçimde depremler oluyor   Rüzgar ters yönden esiyor   Felek, çarkın kırılsın   İşim gücüm rast gitmiyor   Gözüm kararmış, yolum belirsiz   Bir adım atsam uçurum gibi   Dost bildiklerim susmuş,   Düşman gülüyor gizli gizli   Bir tatlı söz bile teselli değil   Bir ezgi bile tutmuyor içimi   Ne sokak ne ev, ne gökyüzü   Hepsi yabancı, hepsi sitemli   Kader mi bu, yoksa bir oyun mu?   Yazgım mı bozuk, yoksa kalem mi kırık?   Bir sitem gibi susuyorum   İçimden küfürler akıyor ılık   Yastığım taş gibi, uykum firarda   Düşlerim bile bana küs artık   Bir ben kaldım kendime yük   Bir ben kaldım, eksik ve yarı...
Resim
  YAZ BAHAR Gönlümde açan çiçek gibi bahar,   Yandım sevdan ile, sönmez bu nazar.   Bir gül oldun, dikeninle sarar,   Gönlümde açan çiçek gibi bahar. Yollarına serdim ömrümün yükün,   Sensiz her nefes, zehirden buruk.   Al canımı, bitsin bu çile, bu hüküm,   Gönlümde açan çiçek gibi bahar. Kerem gibi yandım, külüm savrulur,   Adını anınca içim kavrulur.   Her gün senin için ölüp dirilsem,   Gönlümde açan çiçek gibi bahar. *** Yaz geldi, dağlar bile yanıyor,   Gönlümde bir isyan, içim kanıyor.   Senin adınla uyanır her çiçek,   Ateş gibi yaz, beni sarıyor. Aşkınla yandım, külüm savrulur,   Her gece düşümde bir kor olur.   Yüreğimde bir destan yazılıyor,   Ateş gibi yaz, beni sarıyor. Bir gül gibi açtın, sonra solup gittin,   Bir efsane gibi, iz bırakıp gittin.   Ben hâlâ Kerem, sen hâlâ Aslı,   Ateş gibi y...
Resim
  KENDİME YABANCI  Bir sokak lambası gibi titrek içim   Geceye tutunmuş bir gölgeyim ben   Adımı unutan şehirde yürürken   Kendime bile yabancı düşmüşüm ben     Sokaklar bile tanımıyor beni   Adımlarım yabancı kaldırım taşlarına   Bir çığlık gibi boğuluyorum   Kalabalıkların sessizliğinde   Zaman bile sırtını dönmüş bana   Takvim yaprakları düşüyor sessizce   Her biri bir eksiliş, bir unutuluş   Bir ben kalıyorum, eksik ve yarım   Ama hâlâ bir kıvılcım var içimde   Küllerimden doğmak isteyen anka misali  Bir isyan, bir şiir, bir türkü gibi   Belki yarın, belki hiç…   Bir duvar gibi dikilmiş suskunluk   Her kelime boğazımda taş gibi   Konuşsam kırılır dünya belki   Susarsam ben kırılıyorum gizlice   Bir pencere aralığında bekliyor umut   Tozlanmış bir düş gibi   Bir ...
Resim
  -HATIRALAR SENİ ARAR- Sen benim sessizce büyüyen düşümsün,   Nasıl da akşam oldu, fark etmeden zamanın kıvrımını.   Bugün neden suskunsun, gül yüzlü sevgilim,   Uyandırma rüyamızı, bırak dalgalar uyusun. Gördün mü yine nasıl kıpkırmızı sardunyalar   Süzülüyor pencere camından süt beyaz ışıkla,   Kalbimiz bir avuç su, bir sıcak ekmek gibi   Uyanmış dallarında ilkbahar, yaprak yaprak. Ve yıldızlar savruluyor göğe, buğday başağı gibi,   Aynı türküye eşlik etmek ne büyük bir duygu...   Aynı sokakta yürümek, aynı yağmurda ıslanmak.   Bir bilet, bir mektup, bir ses... ve birden   Yanıyor şehrin ilk ışıkları, gözlerimizde. Ve bir rüzgar geçer saçlarımızdan,   İçinde eski sokakların tozu, çocuk sesleri,   Bir mendil gibi sallanır hatıralar,   Kaldırım taşlarında unutulmuş ayak izleri. Sen benim garipsi garipsi düşümsün,   Bir çay buğusunda bekleyen s...
Resim
  SÜRGÜNÜM SANA... Turnalar uçar göğümden   Gözlerinde ayrılık,özlem var    Gönlümde bir sevda tutuşur   Turnaların kanadında yanar  Umut bir çiçek gibi açar   Hasret bir diken gibi batar Her ayrılık seni anlatır    Her yalnızlık seni susar Bir şehir uyanır içimde   Bir çığlık gibi büyür geceler Karanlık bir bela gibi çöker      Sen yoksun,ama izlerin var   Ve ben,   Kalabalıklar ortasında   Yalnız bir mahkum gibi   Sürgünüm sana,   Sürgünüm kendime. Fatih Mehmet Yiğit 
Resim
  (TÜRKLERİN SÜPERMEN'İ) GÖKTEN GELEN KORKUSUZ SAVAŞÇI: “BÖRÜ EMÇEK ÖRÜZMEK” Demirci Debet, demir taşları toplamak için dağlara çıkmış. Geceyi bir mağarada geçirmeye karar vermiş. Gecenin bir vakti, birden mağara tuhaf mavi bir ışıkla, adeta güneş ışığıyla aydınlanır gibi olmuş. Şaşkınlıkla dışarı çıkan Debet, gökyüzünde kayan bir kuyruklu yıldız görmüş. Öyle bir yıldızmış ki tüm dünyayı ışığıyla aydınlatıyormuş. Yıldız, iki büyük dağın arasına düşmüş. Düşüşü öylesine kuvvetliymiş ki dünya sarsılmış, dağlar inlemiş. Gece olmasına aldırmayan Debet hemen o yöne gitmiş. Üç gün üç gece yolculuk ettikten sonra yıldızın düştüğü yere ulaşmış. İki dağın arasında canlı tek bir ot kalmamış, her yer yanıp kül olmuş. Etrafa bakınırken kocaman bir çukur görmüş. Çukurun ortasında ikiye ayrılmış büyük bir mavi taş duruyormuş. Taşın içinde yiğit, güçlü bir bebek yatıyormuş. Bebek, iri bir dişi kurdun boynunu sımsıkı kavramış, sütünü emiyormuş. Çevredeki kuşlar ve hayvanlar bu hayret verici olayı i...
Resim
  GÜLÜM SENİN İÇİN ÖLÜRÜM... Ölümse ölüm   Sensiz hayatı neyleyim gülüm   Senin için ölürüm   Bir gülüşün yeter bana   Bir bakışınla yanarım   Adını andığım her gece   Derin yara gibi kanarım. Sensiz geçen her saat   Bir ömürden uzun gelir   Kalbim bir boş sokak   Adımlarınla dolsun ister.   Yokluğun bir yangın gibi   İçimi kül eder her sabah   Bir nefesinle dirilirim   Bir sessizlikle yıkılırım. Ölümse ölüm   Sensizliğe de razıyım   Yeter ki sen var ol   Ben yok olayım.   Bir şiir gibi hatırla    Bir Türkü gibi mırıldan  Ama bil ki gülüm   Ben hep senin için   Ölürüm,   Yeniden   Ve yeniden... Fatih Mehmet Yiğit 
Resim
  ZAMANIN KIYISINDA  Bir suskun çığlıktayım   Gecenin en kör saatinde   Yüreğim bir yangın yeri   Adın düşmüş dilime  Bir eski mekandayın   Duvarlar bana küskün   Senin adın dudaklarımda   Sevgin artık hükmün   Bilinmezliğin içinde  Bir adımda kaybolan ben   Gönlüm yıkık bir harabe Sevgin kaldı mahzende Oysa ben bu gece   Bir umutla gelmiştim sana   Bir yanımı bırakacaktım   Kalsın diye seninle   Ah senin gülüşüne   Uzanamam, ellerim bağlı   O masum düşlere   Varamam, kalbim yaralı   Bir takvim yırtıldı içimde   Geriye acılar kaldı   Ne dün bana ait artık   Ne yarın seni bekler sessizce   Saatler kör bir nehir gibi   Akıyor gözlerimin ucundan   Her saniye bir iz bırakıyor   Tenimde, ruhumda, suskunluğumda   Zaman bir hırsız gibi...
Resim
  MEMLEKETİMSİN  Sen benim; Hasretimsin, Özlemimsin Suyumsun, Ekmeğimsin Alınterimsin, Emeğimsin Sen benim herşeyimsin Toprağımda açan çiçeğimsin.  Gözümdeki yaş, yüreğimdeki sevgisin, Çile üstüne çile çektiğim Uğrunda bir ömür verdiğimsin   Ağladığımsın güldüğümsün Yaşadığımsın öldüğümsün Sen benim en derin gerçeğimsin.   Memleketimsin sen benim  Fatih Mehmet Yiğit 
Resim
  MEMLEKETİMSİN  Sen benim; Hasretimsin, Özlemimsin Suyumsun, Ekmeğimsin Alınterimsin, Emeğimsin Sen benim herşeyimsin Toprağımda açan çiçeğimsin.  Gözümdeki yaş, yüreğimdeki sevgisin, Çile üstüne çile çektiğim Uğrunda bir ömür verdiğimsin   Ağladığımsın güldüğümsün Yaşadığımsın öldüğümsün Sen benim en derin gerçeğimsin.   Memleketimsin sen benim  Fatih Mehmet Yiğit 
Resim
  GÜLÜM SENİN İÇİN ÖLÜRÜM... Ölümse ölüm   Sensiz hayatı neyleyim gülüm   Senin için ölürüm   Bir gülüşün yeter bana   Bir bakışınla yanarım   Adını andığım her gece   Derin yara gibi kanarım. Sensiz geçen her saat   Bir ömürden uzun gelir   Kalbim bir boş sokak   Adımlarınla dolsun ister.   Yokluğun bir yangın gibi   İçimi kül eder her sabah   Bir nefesinle dirilirim   Bir sessizlikle yıkılırım. Ölümse ölüm   Sensizliğe de razıyım   Yeter ki sen var ol   Ben yok olayım.   Bir şiir gibi hatırla    Bir Türkü gibi mırıldan  Ama bil ki gülüm   Ben hep senin için   Ölürüm,   Yeniden   Ve yeniden... Fatih Mehmet Yiğit 
Resim
-AŞK BENİ- Ben sürgün bir nefesim,   Demir asa, demir çarık;   Dost yoluna düşürdü aşk beni. Kerbelâ’da bir yudum suyum,   Seraba döndürdü aşk beni. Ben yakılmış bir dervişim,   Küller ile savurdu aşk beni. Başkaldıran Pir Sultan’ım,   İsyana niyaz eyledi aşk beni. Darağacında Hallâc-ı Mansur’um,   “Enel Hak”ta buldu aşk beni. Nesîmî’yim, hünkara minnet eylemem,   Yüzülen deride hissetti aşk beni. Kızgın çöllerde Mecnun’um,   Leylâ’ya sevdalandırdı aşk beni. Şirin için dağları deldim,   Ferhat’ın gürzünde duydu aşk beni. Aslı için küle döndüm,   Kerem gibi tutuşturdu aşk beni. Gökyüzünde turna oldum,   Semâha döndürdü aşk beni. Ben bir sözüm, suskunlukta yanarım,   Kalemime zincir vurdu aşk beni. Ben bir halkım, zulme başkaldırırım,   Türküme isyan kattı aşk beni. Yunus gibi aşkı sordum,   Her cevabı gül eyledi aşk beni. Hacı Bektaş’ın izinde yürüdü...
Resim
  HER SEVDA BİR KAVGA (Deli Sevda) Özlem dedikleri, deli bir sevdanın adıydı   Biz o sevdaya, vurulduk   Sen, rüzgâra tutunmuş bir isyan   Ben, kavgada büyüyen bir şiirdim   Bir haykırış gibi düştük zamana,   Tutunmak istedik umuda ve yarına   Ayrılık bir veda, sevda bir düştü   Gönlümde yankılanan, ne varsa sustu   Gözlerin, bir kumrunun son bakışıydı   Sesin, rüzgârda savrulan bir ağıt   Biz zamana direndik, suskun ve onurlu   Kalbimizde yankılandı eski bir türkü   Sevmek mi suçtu, yoksa özlem mi? Ama bilirim,Savrulmak vardı ayrı yörüngelerde   Birbirine çarpan iki yıldız gibi   Parlayıp söndük, iz bırakarak göğe   Fatih Mehmet Yiğit 
Resim
  Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey; Analarımızın ve Atalarımızın oldukları gibi, yüksek kültürde ve yüksek fazilette dünya birinciliğini tutmaktır... Ulusal birlik, ulusal duygu, ulusal kültür en yüksekte göz diktiğimiz idealdir. Yüksek ve inkılâpçı bir kültür seviyesine varmak için, önümüzdeki yıllarda daha çok emek vereceğiz. Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek, ana siyasamızın açık dileğidir...” ATATÜRK TÜRK BİLGELİĞİ
Resim
  -EFKARLIYIM BUGÜN- Suskunum, kederliyim, yorgunum bugün  Kalabalıklar arasında yalnızım gülüm Belalıyım,asiyim,sevdalıyım gülüm Kapatma perdeleri, karartma bugün   Titriyor bak gökyüzü, bulutlar titriyor bugün Hasreti büyüten zamanlar titriyor bugün Kapatma perdeleri, karartma bugün   Bütün renkler soluklaşıyor   Titriyor bak deniz, kıyılar titriyor bugün Savrulup kırılan dalgalar titriyor bugün Oysa ben seninle olmak isterdim   Kuşlar gibi özgür uçmak isterdim Dağlarda bir ömür sürmek isterdim  Dinmiyor, hasretim, özlemim  Belalıyım,asiyim,sevdalıyım gülüm Titriyor bak gökyüzü, bulutlar titriyor bugün Hasreti büyüten zamanlar titriyor bugün Fatih Mehmet Yiğit 
Resim
  İSYAN ÇAĞRISI... Bir lokma ekmekle sustu çocuklar,   Gecede yankıydı çatlamış dudaklar.   Yoksulluğun sesiydi, inleyen sokaklar—   Aşk bile üşürdü karanlıklar ülkesinde. Bir yürek yanardı, sessizce içten,   Analar ağlardı çocuklarını yitirmekten.   İsyan büyürdü yoksul kentler üzerinden—   İsyan çağrısıdır: yıkılsın saraylar! Acıydı ekmeğim, suyumda hüzün,   Bir gül düşlerimde solmuş her gün.   Özlemle yanarken; isyanım, aşkım—   Aşk dedikleri bir yangınmış meğer. Bir sokak lambası, titrek bir umut,   Bir mektup yırtılmış, içinde ayrılık.   Yoksul bir sevdaya düşmüş bir nutuk—   İsyanla yazılmış, kanla okunur. Bir gün döner mi o gidenler?   Bir gün diner mi bu dertler?   Aşk mıydı, yoksa yeşeren düşler—   Özlemle ördüğüm hayal duvarı? Bir çığlık yükselir, geceyi deler,   Bir çocuk susar, gözleri söner.   Yoksullu...
Resim
   EŞEK KULAKLI MİDAS MİT'İNİN (SÖYLENCESİNİN) KÖKENİ, ÖKSÜZOĞUL ADLI HAKAS TÜRK MASALINA MI DAYANMAKTA? MÖ 738 - MÖ 696 yılları arasında, Frigya'nın Polatlı'da kurulmuş olan başkenti Gordion'da, yaşamış olan efsanevi Frigya kralı Kral Midas ya da Asur kaynaklarındaki adıyla Muşkili Mita'ya ithaf edilen Antik Çağ Anadolu Mitolojik söylencelerinde yeralan Eşek kulaklı Midas Mit'inin (söylencesinin) kökeni; Hakas, filolog, Türkolog Nikolay Fyodroviç Katanov, (Kızıloğlu Pora; 6 Mayıs 1862 - 9 Mart 1922) tarafından Hakasya'daki saha araştırmaları sonucu derlenen Hakas Türk Masalı Öksüzoğlu Hikayelerinde yeralan Eşek Kulaklı Kağan masalına mı dayanmakta? Hakas, filolog, Türkolog. EŞEK KULAKLI KAĞAN (Hakas Turkleri Öksüzoğul Masalından) Yeni çağın yenisinde, eski çağın eskisinde bir ada varmış Tere gölün içinde. Tere göl Altayların tepesinde. Ada, yemyeşil; her yanı orman, çiçekler buram buram. Adanın ortasında saray. Sarayda bir kağan yaşarmış, bu kağan alçakgönü...
Resim
  GELMİŞİNİ GEÇMİŞİNİ OY  Arsız, yüzsüz, hırsızların  Yalanla iş yapanların   Kul Hakkına el uzatanların   Gelmişini geçmişini oy…    Devleti soyanların   Adaleti yok sayanların Haramilik yapanların  Gelmişini geçmişini oy… Vatanını satanların Zulmü alkışlayanların  Zalime ses çıkarmayanın  Gelmişini geçmişini oy… Allah ile aldatanın  İki yüzlü münafığın Dostunu arkadan vuranın Gelmişini geçmişini oy… Birlikten korkanların   Fitneyle yol alanların   Kötülüğe göz yumanların   Gelmişini geçmişini oy… Fatih Mehmet Yiğit 
Resim
  AÇGÖZLÜ VE KİBİRLİ ZALİMİN SONU (Tepegöz ile Alp Yiğit’in Mücadelesi)  Alama ülkesinde, tek gözlü, kıllı vücutlu, kibirli ve açgözlü bir yaratık yaşarmış: Altırkuş. Her ne kadar yalnızca bir gözü olsa da, uzakları ve gizli olan her şeyi görebilirmiş. Midesi öyle büyüklükteymiş ki, bir oturuşta yetmiş öküzü ve otuz fıçı şerbeti yutabilirmiş. Alama halkı, tüm gücüyle bu yaratığı doyurmak için çalışır, onun için yaşarmış. Altırkuş, yalnızca Alama ülkesinin hükümdarı olmakla yetinmemiş; gözü, Alp Yiğit’in ülkesine dikilmiş.  “Gelecekte Alp Yiğit de benim çobanım olsun! Sürümü o gütsün. Bana güçlü bir çoban gerek!” diye bağırmaya başlamış. Alp Yiğit bu sözleri duyunca hiç aldırmamış:  “Açgözlünün çobanı olmam, adımı lekelemem. Esremet’ten korkup ateş yakıp kaçmak bana göre değil. Karşılaşmak istiyorsan, haydi çık kır ortasına!” demiş. Alp Yiğit, Altırkuş’a meydan okumuş ve İdil’in kıyısındaki bozkırın ortasına çıkıp beklemeye başlamış. Altırkuş gelir gelmez, ikisi birbi...
Resim
  Din alıp satanlardan Allah ile aldatanlardan Devleti, Milleti soyanlardan Sahtekar ihvancılardan İki yüzlü münafıklardan Kırk Harami hırsızlardan Araplaşmış mankurtlardan Türk’e tuzak kuranlardan Vatanını satanlardan Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarından Ulu Tanrı, Türk Ulusunu korusun… Fatih Mehmet Yiğit
Resim
  YÜREK YANGINI Aşkı bir yangın sanmıştım önce   Yakar geçer, küle döner diye   Meğer aşk, bir direnişmiş gülüm   Susmadan sevmekmiş, vazgeçmeden yürümek   Seninle öğrendim suskunluğun bile haykırdığını   Bir bakışta bin kelime gizliymiş   Bir dokunuşta bir ömür saklı   Ve bir ayrılıkta bir devrim   Hayat dedikleri, bir kavga aslında   Bir lokma için, bir onur için   Bir sokak lambasında bekleyen umut   Bir çay bardağında demlenen sabır   Ben seni sevdim, ama sadece kalbinle değil   Yoksulluğunla, yaralarınla, isyanınla   Seninle sustum, seninle haykırdım   Seninle düştüm, seninle ayağa kalktım   Haksızlığa karşı bir şiirdin sen   Bir duvara yazılmış umut gibi   Bir zinciri kıran kelime gibi   Bir sevda gibi yüreğimde taşıdım seni   Ve şimdi, bu dizeler bir başkaldırıdır   Aş...
Resim
  ABAY(BABA/ATA) GESER/ ARSLAN GEZER HAN TÜRK DESTANININ TUVA, ALTAY, SİBİRYA (BURYAT, SAKA YAKUT) VERSİYONLARI -ABAY GESER/ ARSLAN GEZER HAN TÜRK DESTANININ TUVA VERSİYONU  GÖĞÜN DEMİRİ: BOKTU-KİRİŞ DESTANI (ÖZET) I. Karanlığın Tohumu ve Göğün Öfkesi Başlangıçta söz vardı. Söz, Höök'ün (Gök Tanrı) nefesinde doğdu. Tuva yurdu, dağların eezilerinin korumasında, ırmakların şarkısıyla beslenen bir cennetti. Ta ki, Onguştaay Kara-Düğür, karanlığın rahminden doğup, toprağa ayak basana dek! O, üç başlı, yedi canlı, ateş kusan bir melundi. Nefesi zehir, bakışı korku, gölgesi ölüm saçardı. Dağların eezilerini susturdu, ırmakların dilini unutturdu. Halkın atlarını çaldı, çocuklarının sesini kesti. Tuva, kara bir dumanla örtüldü; gökte güneş, yerde umut söndü. Bu feryat, gök kubbenin kalbine, Höök'ün katına ulaştı. Ülgen, demirci tanrıları huzuruna çağırdı. "Görüyorsunuz," dedi, sesi gürleyen bir bulut gibi, "yeryüzü kara bir yara aldı. Bu yarayı kızgın demirle dağlayacak,...