APACHE (APAÇİ) : AMERİKAN YERLİLERİNİN KÖKENİ HAKKINDA Amerikan yerlilerinin toplu adı Apache, Anadolu Türkçesininde içinde bulunduğu Ural dil grubuna bağlı Atabaşkan dilini konuşan ve yerli sakinlerinin Şaman inancına sahip olduğu Mogollon ve Sierra Madre dağlarının bulunduğu bölgede yaşayan Asya göçmeni topluluklardır. Süreç içerisinde farklı kollara ayrılan bu amerikan yerlilerinin en savaşcı olan kabilesidir. Colomb sonrası yağma için gelen Avrupa insanına karşı kahramanca mücadele vermişlerdir. Savaşlar sonucunda farklı kabile ve isimlere ayrılmışlardır. 18. yy civarında Apaçi kabilelerinin yaşadığı alanlar Süreç içerisinde Aphache kabileleride 6 bölgesel gruba ayrılmışlardır • WA – Batı Apaçileri – Pinal Coyotero • N – Navajo • Ch – Çirikahua • M – Meskalero – Faraon • J – Jikarilla – Tinde • L – Lipan (Lipek) • Pl – Kiowa – Gatana ( Ova Apaçileri) Güney Batı Amerika bö...
Kayıtlar
Ağustos, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu! Düşüncemizin katlanması mı güzel, Zalim kaderin yumruklarına, oklarına, Yoksa diretip bela denizlerine kaşı Dur, yeter! demesi mi? Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız Bitebilir bütün acıları yüreğin, Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun. Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü! Çünkü o ölüm uykularında, Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından, Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu. Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden. Kim dayanabilir zamanın kırbacına? Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine, Sevgisinin kepaze edilmesine, Kanunların bu kadar yavaş Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine, Kötülere kul olmasına iyi insanın Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken? Kim ister bütün bunlara katlanmak Ağır bir hayatın altından inleyip terlemek, Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa, O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya Ürkütmese yüreğini? Bilmediğimiz bel...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
"Ordunun ve devletin doğru yönetilmesi ile ilgili emirler verebilirim. Ama bilim alanında emir veremem. Bilim adamlarının beni aydınlatmasını isterim. Bana bilimin doğru yolunu gösterin ki onu izleyebileyim." "Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra, akıl ve ilmin kılavuzluğunu kabul edenler benim manevi mirasçım olurlar." Mustafa Kemal ATATÜRK
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
KENDİNİ DEĞİŞTİREMEYEN DÜNYAYI DÖNÜŞTÜREMEZ Değişim önce zihinde başlar; düşünce, davranış ve eylemde vücut bulur... Toplumu değiştirmek belki elimizde değil ancak; kendimiz değiştirmek elimizde... HAYAT BİR DERSTİR ASLINDA DEĞİŞİME ÖNCE KENDİNDEN BAŞLA: Geçmişi değiştiremezsin belki; Geçmişten ders alıp geleceğini de değiştiremez misin? Ya kendini hiç mi değiştiremezsin? Değişime önce kendinden başlayacaksın Sonra başkalarını yargılayacaksın; Kendini değiştiremeyen Dünyayı dönüştüremez… ... Bilge bir adamın vasiyeti doğrultusunda mezar taşının üstünde şu sözler yazılıdır: "Genç ve hür iken, düşlerim sonsuzken, dünyayı değiştirmek isterdim. Yaşlanıp akıllanınca, dünyanın değişmeyeceğini anladım. Ben de düşlerimi biraz kısıtlayarak sadece memleketimi değiştirmeye karar verdim. Ama o da değişeceğe benzemiyordu. İyice yaşlandığımda, artık son bir gayretle, sadece ailemi, kendime en yakın olanları değiştirmeyi denedim. Ama maalesef bunu kabul e...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
İstanbul Üniversitesi‘nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm: “Avrupa’ya talebe yollanacaktır.” ”Allah Allah” dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa’ya talebe, Lüks gibi gelen bir şey Ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk; “Berlin Üniversitesi’ne gitsin.” diye yazmış. Vakit geldi, Sirkeci Garı‘ndayım; ama kafam çok karışık. Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı? Tam gitmemeye karar verdiğim sırada bir posta müvezzi ismimi çağırdı.“Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var.” “Benim” dedim. Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu: “Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz.” İmza: Mustafa Kemal Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. “Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme.” dedim. “Düşünün 1923‘te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Atatürk'ün ibretlik 30 Ağustos konuşması "Efendiler, savaş ve özellikle meydan savaşı yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir; milletlerin çarpışmasıdır. Meydan savaşı milletlerin tüm varlıklarıyla, ilim ve fen sahasındaki dereceleriyle, ahlâklarıyla, kültürleriyle, kısaca bütün maddî ve manevî güç ve iyi huylarıyla ve her türlü araçlarla çarpıştığı bir sınav sahasıdır. Bu sahada, çarpışan milletlerin gerçek kuvvet ve kıymetleri ölçülür. Sonuç yalnız beden gücünün değil, bütün kuvvetlerin, özellikle ahlâkî ve kültürel kuvvetin yükselmesini gerçekleşme derecesine vardırır. Bu nedenle meydan savaşında yenilen taraf milletçe ve memleketçe, bütün maddî ve manevî varlığı ile yenilmiş sayılır. Böyle bir sonun ne kadar korkunç olabileceğini tahmin edersiniz. Yok olup gitmek, yalnız savaş sahasında bulunan orduya ait kalmaz. Asıl ordunun ait olduğu millet, korkunç sonlara uğrar. Tarih, başlarındaki hükümdarların, hırslı politikacıların birtakım hayalî istekl...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
ATATÜRK İHTİLALİ: ''Erzurum Kongresi sıralarında, bir gün Atatürk, Erzurum Millet bahçesinde gezinirken, millet, etrafını almaya başladı. Atatürk'ün yüzüne bakan, halk bir ağızdan bağırdı: ''Yaşasın Cumhuriyet!'' Düşünelim bir kere, bunu bağıran kimdi.. Türk halkı... hem de öz Türk halkı. Bu halk, arkası gelmeyen savaşlarda bunalmış, sırtında yırtık gömleğiyle, ayağında yarım çarığıyla, yeni kurtuluş savaşlarına girmek üzere bulunan bir halktı. Açtı, çıplaktı. Fakat açım, çıplağım! diye bağırmadı, ekmek dilenmedi. Fransız İhtilâli'yle son Türk İhtilâli'nin başlangıcı arasında fark, psikolojik fark bu kadar büyüktür. Fransız İhtilâli ekmekle başladı. Fransız Cumhuriyeti de bunun verimi oldu. Türk ihtilâli ve Türk Cumhuriyeti baylık davanın verimidir. Türk önce ekmeği değil, baylığı istedi ve aldı. Demek oluyor ki, bizde milletin seviye geriliğinden bahsedenler, kendi seviyesizliklerini ispat etmiş oluyorlar. Demek oluyor ki, Türk milleti o...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Efendiler! Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa genel şerefsizliğin enkazı altında şunun bunun şahsi şerefi de param parça olur. Biz o genel şerefi kurtarabilmek için harekete geçen millete ruhumuzla katıldık. Katılmamıza mani olabilecek şahsi rütbeleri, mevkileri de genel şerefi kurtarmaya yönelik bir gaye uğrunda feda ettik... Bunu anlamayıp da, milleti hala kendi kafalarının keyfine göre idare etmiye kalkışan kuvvetler artık birer beladır. Bela çekmeye de artık bu milletin tahammülü kalmamıştır.. Mustafa Kemâl ATATÜRK
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Sözüne bakma, özüne bak Özü doğru olanın, sözü de doğru olur... Türk Dünyası Ortak Atasözü * Atasözünde anlatılmak istenen; insan sözlerinden değil, söz, eylem ve davranışlarından kişiliği ve kimliğini belli eder.Bu nedenle; bir insanın sadece söylediklerine kanılmamalı, sözün yanında eylem ve davranışlarına da bakılmalıdır...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Bir keresinde yeni kazılmış bir siperin dışında duruyordu. Avcılarımızın yoğun ateşi altındaydı. Bir İngiliz Bataryası da o sipere ateş açtı. Toplar menzili ve hedefi buldukça şarapneller gitgide daha yakınlarına düşmeye başladı. Vurulması matematiksel olarak kesindi. Kurmayları sipere girmesi için yalvarmaya başladılar. Dürbünle görüyorduk. Fakat o sigara yakıp gayet sakin bir şekilde sigara içmeye başladı. Ne yakınında patlayan şarapneller, ne de yoğun avcı ateşi Mustafa Kemal'e bir şey olmuyordu. Çünkü O'nu vuramıyorduk. O, zaman zaman eline bir tüfek alıp yoğun ateş altında, siperden dışarı çıkıyor, Avustralya siperlerine dikkatli, telaşsız ve isabetli atışlar yapıyordu. Bu kısa menzilde bile avcılarımız onu vurmayıbaşaramıyorlardı. Vurulmuyordu... Onu vuramıyorduk... Bu inanılmaz gerçeği büyük bir şaşkınlıkla kaleme alan Armstrong, sonra şöyle devam ediyor: Sonra duyduk ki, Mehmetçik adı verilen Türk Neferleri bu inanılmaz olayı gördükten sonra Mustafa Ke...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
HUKUKİ TÜRKÇÜLÜK: Hukuki Türkçülüğün amacı, Türkiye’de modern bir hukuk vücuda getirmektir. Bu da teokrasi ve klerikalizmden büsbütün kurtulmakla sağlanır. Ortaçağ devletlerinin bu ikisinden tamamen kurtulmuş olanlarına çağdaş devlet adı verilir. Bu devletlerde kanun yapma, yürütme görevi millete aittir. Ayrıca milleti oluşturan her birey tamamıyla bir diğerine eşittir. Ailede de bu hak ve eşitlik devam eder. Evlenme, boşanma, miras, mesleki ve siyasi haklarda aile fertleri eşittir. Ziya Gökalp/Türkçülüğün Esasları Gerçek Milliyetçilik; Saltanatı ve kula kul olmayı değil. Millet egemenliğini ve tam bağımsızlığı savunur, egemenliğin tek bir adamdan ve bir avuç mutlu azınlığın elinden alınarak millete ait olmasını ülkü olarak benimser. Bu nedenle; milliyetçilik millet egemenliği ve meclis yönetim sistemi esasına dayanır. Millet egemenliğinin ülke yönetiminde söz sahibi olması ise; Demokratik, çağdaş, evrensel hukuk sistemi ve özgürlükçü, çoğulcu demokrasi ile müm...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
HALK DENİZDİR... Köktürk Bengü Taşları’nda geçen Bengü İl’den bugüne kadar -Sovyet ve Çin yönetimi hariç- devam eden ebedî devlet ve tek millet: “Türk milleti” anlayışı, Anadolu ve Türkistan şiirine, Alaş aydınlarının mısralarına dramatik, bir o kadar da lirik tarzda yansıyor... Millî istiklâl şairlerimiz: MEHMET ÂKİF, MAĞJAN, ÇOLPAN, ÖTKÜR... Geniş bir zaman dilimine yayılan ve fırtınalarla dolu sosyal siyasî atmosfere düşünen, duyan ve yazan insanların duyarsız kalması düşünülebilir mi! Türk İstiklâl Harbi, Çarlık ve Stalin Rusyası, Milliyetçi ve Komünist Çin döneminde yetişen aydınlar, gelecekle ilgili umut ve kaygılarını tam bir birey duyarlılığıyla samimi ve menfaat beklemeden, hatta ölümü göze alarak dile getirmediler mi! 19. yüzyılın HÂCİB’i diyebileceğimiz ABAY’ın ifadesiyle “halkın bir kerpici olma” arman-arzusuyla ve tevazusuyla yaşayıp yazmadılar mı! Bozkırın tezenesinin ifadesiyle “Kalpten kalbe giden yol”un büyük temsilcileri olmadılar mı! O yol bilinmese de görünm...
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
İÇİMİZDEKİ DÜŞMANLAR VE İÇ CEPHE: "Hayati gerçekleri bilerek, bilmeyenlere de uygun bir yol ile veya zor ile anlatarak AMACIMIZA yürüyeceğiz. Bizi o amaca varmaktan alıkoyan iki kuvvet vardır: Biri DIŞ DÜŞMANLAR'dır. Bunlar bizi bir sömürge haline koymak için ilerlememizi istemeyenlerdir. Bizim için bunlardan daha zararlı, daha öldürücü bir sınıf daha vardır: O da içimizden çıkması muhtemel HAİNLER'dir. Aklı eren, memleketini seven, gerçeği gören kimselerden böyle bir düşman çıkmaz. İçimizde böyleleri çıkarsa ya aklı ermeyen cahiller, ya memleketi sevmeyen kötüler, ya gerçeği görmeyen körlerdir. "... "Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin meydana getirdiği bir cephedir. Görünürdeki cephe, doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silâhlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, yenilebilir.Fakat bu durum hiçbir zaman bir memleketi, bir milleti yok edemez. Önemli olan, memleketi temelinden yıkan, milleti e...