Tuz ekmek hakkını gözetelim.

Hak yemeyelim, haksızlık etmeyelim


Türk Töresinde; Tuz-Ekmek Hakkı denilen eski bir Türk Geleneği vardı. Buna göre Türkler; misafirlerine, dost ve arkadaşlarına ekmek ve tuz ikram ederlerdi. 


Bunun anlamı: "Ben seninle değer verdiğim Tanrı'nın iki nimetini; ekmeğimi ve tuzumu, değer verdiğim şeyleri paylaştım. Seninle dost oldum, dostça kalacağım eğer birgün sana dostluğun hilafına kötülük edersem Tanrı şahidimdir; ekmek ve tuz çarpsın " demekti. Bu kültür Türkçemizde "Ekmek Tuz Hakkı" deyimiyle ifade edilerek; Dostluğu ve Ahde Vefayı anlatmaktaydı. 


Buna göre insanlar; bir şeyler paylaştıkları dost oldukları insanlara; ahde vefa göstermeli, ileri de; küs ve hasım olsalar bile eski dostluğun hatırına; kötülük yapmayacak, dostlarını sırtlarından vurmayacak "ahde-vefa, tuz-ekmek hakkına riayet edeceklerdi.


Türk kültür ve değerlerimize sahip çıkalım "Tuz Ekmek Hakkına" riayet edelim. Kendini bilen, Erdemli insanlarla dost olalım, dost ve arkadaş olduklarımıza ise; kötülük yapmayalım ahde vefa gösterelim. Çünkü Tanrı Buyruğu ve Töremiz bunu emreder.


Fatih Mehmet Yiğit 


TÜRK KÜLTÜRÜNDE; ESENLEŞMEK, TUZ VE EKMEK HAKKI 


Tuz Ekmek Hakkı bilmeyen kör olur

(Türk Atasözü)


Dostlar gel esenleşelim

Tuz ekmek helallaşalım


(Türk Eren Yunus Emre)


Açıklama:


-ESENLİK DİLEMEK: Tanrı'dan; iyilik, güzellik, sağlık,mutluluk, huzur ve barış dilemek.


Kaşgarlı Mahmud Divan-ı Lügati Türk adlı eserinde Arapça "Selam" kelimesinin Türkçe karşılığı olarak Türklerde "Esen ol" (Esenlikler Dilerim) kelimesinin kullanıldığından bahsetmektedir.


Türkistan Coğrafyasında; Hakaslarda, Şorlarda, Teleütlerde, Kumandinlerde, Altaylılarda, Çulımlarda, Uygurlarda, Tofalar,Oğuzlar, Kıpçaklar, Kırgızlar, Tatarlar olmak üzere hemen hemen tüm Türk boylarında XXI. yy'da da Ortadoğu kökenli selamlama yerine esenlikler dilemek anlamında izen/ezen/esen kelimesi kullanılmıştır. 


Es köken itibari ile; esmek, esinti, ruh ve bedeni okşayıcı, sağlık ve hayat verici, tatlı rüzgar olduğu gibi "Esin" kavramı Tanrı katından bahşedilen ve insanın içerisinde zühur eden güzel duygu, sağlık, mutluluk ve hayat veren huzur, iç uyanış ve ilham anlamındadır.


-TUZ VE EKMEK; Türklerde su gibi kutsal bir nimettir.


TUZ EKMEK HAKKI: iki kişi veya iki  topluluk arasındaki bağı anlatırken herhangi bir ayrımcılığın olmadığını, birlik, beraberlik, dostluk ve kardeşliği, paylaşmayı,bölüşmeyi, yardımlaşma ve dayanışmayı ifade eden bir yemindir. Ayrıca bir insanın, evini ve aşını paylaştığı insana olan vefa borcunu, ahde vefayı da ifade eder.


Cengiz han, Harzemşahlar üzerine yaptığı bir seferde düşman komutanlarının çok iyi direndiğini görünce "yedikleri tuzu ekmeği hak etmişler doğrusu" demiştir.


Kutadgu Bilig:

Negü tir eşitgil közi tok kişi

Tuz etmek idisi akı er başı (KB 1191)

(Gözü tok, başkaları üzerinde tuz ekmek hakkı olan cömertlerin namlısı ne der dinle."


Kişilik kılığlı inançlığ akı

Tuz etmek hakkı tip öter er hakkı (KB 2321)

(İnsanlık yapan, itimat kazanan ve cömert olan insana tuz ekmek hakkı diye, askerler bunun hakkını öderler.)


Bir Kıpçak Türkçesi metni olan Sarayı'nın Gülistan Tercümesi'nde "tuz" kelimesi,

Kutadgu Bilig'deki gibi yine "tuz ekmek" ikilemesi ile karşımıza çıkmaktadır:


Tuz itmekni unutmas kelb kere yüz,

Kovar bolsan yana kaytarmas ol yüz.

(Tuz ekmek hakkını, yani minnet borcunu, köpek bile unutmaz, ki yüz defa kovsan dahi yine senden yüz çevirmez.)Der.


Türkmen örf ve adetlerinin ve halk inanışlarının da:

Değerli misafirler daima duz-çörek 'tuz-ekmek' ile karşılanır. Eve gelen misafire ilk uzatılan şey tuz ve ekmektir.


Türkmen atasözü :

"Duzdan ulı bolmak" (Tuzdan büyük olma, büyüklenme)

Türklerde Misafir yemeğe kalmadan gitmek isterse, bu onun büyüklendiği anlamına gelir ve çok ayıptır. Oysa, tuz en büyüktür, onu bırakıp gitmek olmaz, tok bile olsa yemeğin tuzunu tatmalı, tuzundan aylanayım diye azıcık da olsa yemelidir.


Bir Türkmen Deyimi:

"İyen duzun urar" (Yediğin tuz çarpar)

Sen bana bir kötülük yaparsan, yediğin tuzdan dolayı yaptığın kötülük sana geri döner.

Yaptığın kötülüğün aynısı senin başına gelir.


Türk geleneğinde çocuklar doğunca kokmaması için tuzlanır. Mehmet Eröz Yörükler kitabında, Yörük aşiretleri bebeğin doğumundan sonraki ikinci günde tuzlu suyla yıkandığını, Kazak Türklerinin de bebeği doğumla beraber kırk gün tuzlu suyla yıkadıklarını yazar.


Yunus Emre şiirlerinden:

Şükür bu deme geldük dostları bunda bulduk

Tuz ekmek bile yidük ışk demin oynar iken.

...

Dostlar gel esenleşelim

Tuz ekmek helallaşalım.

...

Ekmek yiyüp tuz basmak ol namerdler işidür

Ekmek anı konmaya tuzun hakkı var ise.


Kırgız Türkleri :

Eğer yalan söylüyorsam beni tuz ursun (vursun).Diye yemin ederler.


Alevi-Bektaşi Türk inanışlarında da tuz ayrı bir yer tutmaktadır. Dini törenlerde yemeğe tuz ile başlanmakta ve yemek tuz ile bitirilmektedir.


Yemeğe başlamadan, yemeğin tadına bakmadan tuz dökmenin, aramızdan bazılarının yaptığı veya çoğumuzun farkında olmadan yaptığımız "Türklerin sünneti" olarak nitelenen davranış da akla gelmektedir.


Örneğin Moğolların ve Sibirya Türklerinin yemek pişirilirken tuz kullanmamaları, yedikleri lokmalara tuz sürmeleri...


Azerbaycan Atasözü:

Yemeğin tadı tuzdadır, dünyanın tadı gözde.


Azerbaycan Deyimleri:

Duzsuz adam (vefasız kişi) , Bu tuz hakkı (yemin ederken), Elinin duzu yok (Bir kişinin yaptığı fedakarlığa rağmen yakınlarından vefasızlık gördüğünü ifade etmek)


Sofraya önce tuz gelir ve en sonda da tuz kaldırılır.


Dede Korkut Kitabı'nın 12. boyunda Taş Oğuz beyleri Beyrek'ten Kazan'a düşman olmasını istedikleri zaman Beyrek kabul etmez ve "Kazana men asi olmazım" diyerek ant içer:


Men Kazan'ın nimetini çok yemişem,

Bilmez isem gözüme tursun.

Kara koçta kazılık atına çok binmişem,

Bilmez isem mana tabut olsun.

Yahşı kaftanların çok giymişem,

Bilmez isem kefenim olsun.

ala bargah otağına çok girmişem,

bilmez isem mana zindan olsun.

Men Kazan'dan dönmezem bellü bilgil.


(Beyrek'in, Kazan'dan gördüğü iyiliklerin başında 'yediği nimeti' vurgulaması dikkat çekmektedir. Zira birçok diğer metinlerde de tuz 'nimet' kavramı ile özdeşleştirilmektedir.)


Kırgız Türklerinin Manas Destanı:

Temir Han adlı bir han varmış,

aşa katacak tuzu varmış.

bir de Kanıkey adlı bir kızı varmış,

Zırhını giyince boyu onunla birmiş.

Ol Kanıkey denen kız da

oğlum Manas'a denk imiş,

Kanıkey'i istemeğe geldim.

...

Elçiye zeval olmaz,

kız isteyene hakaret olmaz,

ben de Kanıkey'e geldim,

onu istemeğe geldim.

Tadar mısın sen bu tuzu

verer misin Manas'a kızı?


Altay Türklerinin Alıp-Manaş Destanı:

Ak-Kağan'ın zoruyla

Altay yerini bırakıp

Çaresizce gelenler

Yad elde kıynalanlar

Ak mallarınızı alıp

Geri yaylanıza dönün

Aşlı-tuzlu Altay'ınıza

Tekrar hepiniz dönün.


Tatar Türklerinin Edigey Destanı:

İdil sırtı Sarı Dağ

İlimin yerleşen yurt idi.

İlimi yurda koymadın

İdil'i iki geçirttin

Orada da onu koymadın

Kuru sap, tuzlu arazi,

Kula renk çöle getirdin,

Kumkent denen şehrimi,

Kuma döküp bitirdin!


Karacaoğlan:

Yeni geldi Arap atın sökünü

Seyir eyle sağa sola bükeni

Helal edin tuz ekmeğin hakkını

Varamıyom beni burda eyler var.


Aşık Seyrani:

Anandan atandan beddua alma

Anların rızası yolundan kalma

Tuz ekmek bilmezin kılıcın çalma

Sakın emanete etme hıyanet


Aşık Kerem:

Tuz ekmek yediğim kavim kardeşler

Nedir bu feleğin ettiği işler

gözümden akıttım kan ile yaşlar

Gelin helallaşın ben gider oldum.


Ararsan var kalbin ara

İller sana der göre

Tuz ekmek yediğin yere

Hıyanetlik etmek olmaz.


Pir Sultan Abdal:

Bir kardaşa meyil verip

Tuz ile ekmeğin yiyip

Azıcık noksanın görüp

Tez başına kakma gönül.

...

Talibin özünü halleyle pişir

Bu meydana çiğden lokma gelir mi

Üstat nazarında tuzlanmayınca

O lokmada lezzet karar olur mu.


Dadaloğlu:

Yüce dağ başında kar var buzunan

Yaktın beni ağda ile nazınan

Yaremi doldurdun ince tuzunan

Üstüne de biber ektin öl deyi.


"Ay sana ohşar velikin ol savuğdur sin melih, Fark köptür niçe kim bolsa müşabih tuz u muz." [Tuz ile buz her ne kadar (birbirine) benzese  (de) fark yoktur. Ay sana benzer, ancak o soğuktur sen (ise) melih.] Şekil ve renk benzerliği olmasına rağmen, Ali Şir Nevayi sıcaklık ve soğukluk bakımından tuz ile buz arasındaki farkı vurgular.


Tuzlug (tuzluk) sözü, Eski Türklerde türlü anlayışların karşılığı olarak kullanılmıştır: 'tuzlu', çorbaya terbiye amacıyla katılan yoğurt', 'tuz kabı'.


Bahaeddin Ögel 'tuz kabı' anlamında eski kaynaklarda bir deyim bulunmadığını, tuzluk sözünün çok sonraları Osmanlı ve Çağatay kültür çevrelerinde tuz kabı olarak kullanıldığını söyler. 11.yy'da Oğuzlar su kapları ile kase ve buna benzer kaplar için yaygın olarak çanak derlerdi. Kaşgarlı Mahmud Türklerin ağaçtan oyulmuş tuzluk veya tuzluğa benzer kaplar için de çanak dediklerini söyler. böyle dolaylı bir yol ile Eski Türklerin ağaçtan yapılmış tuzlukları hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Ağaçtan tuz kabı yapma yolunun Eski Türklerce seçilmesinde rutubet ve nemlenmenin büyük rolü olsa gerekir. Asma kabağından yapılmış tuz kaplarına Anadolu'da 'tusuyluk' denmekteydi.


Tasavvufta Tuz ve Ekmek Hakkını anlatan bir şiir şöyle der.


Yiye her kim ki bir Ademden tuz ekmek

Gerek cânı gibi anı gözetmek

Gözetmeyip ana* olsa hıyanet

Gözünü tuz tutar, dizini ekmek"


Ahiler "Tuz ekmek hakkını bilmeyen akıbet gözden çıkar.”

Demek suretiyle Tuz Ekmek Hakkı ile Ahlaklı olmanın,dürüstlüğün, çalışmanın, aldatmamanın, emeğin ve paylaşmanın önemini ifade ederken buna uymayanları kınamışlar ve Ahilikten çıkarmışlardır.


Fazıl Hüsnü DAĞLARCA'nın şiiri ile tamamlayalım:

 

Oğul büyümeli hey

Kız büyümeli

Zeybek yeri dövende

Diz büyümeli


Sana ağlamak için

Göz büyümeli

Nasıl anlatsam seni

Söz büyümeli


İlk yaza ermek için

Güz büyümeli

Basa basa gidelim

İz büyümeli


Kara teller inlemiş

Saz büyümeli

Kuru ekmek içinde

Tuz büyümeli


Fatih Mehmet Yiğit











Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar