Çılgın Türkler

Hasan: Kurtuluş savaşı için İstanbul’da, Kızılay’ın ordumuza yardım çağrısı için kuyruğa girenler içinde  “Hasan’dan 5 kuruş” diye harçlığını veren on yaşlarındaki cılız Türk çocuğu.

Çamaşırcı amâ (görme özürlü) kadın: Halide Edip Ankara Öğretmen Okulu konferans salonunda ordunun durumunu anlatıp, kadınlardan yardım ister. “Bu parayı zor günlerim için biriktirmiştim. Sözlerinden anladım ki ordumuz benden daha zorda imiş” diyerek çatlamış avucundaki sımsıkı tuttuğu parasını veren kadın. Bunun üzerine Halide Edip, yaşlı gözlerle kadına sarılarak “Ah anam bir kere daha anladım ki, kurtulacağız” der.

Yüzbaşı Faruk: İstanbul işgal edildiğinde, Türk subaylarına işgalci subayları selamlaması için emir verilir. Yüzbaşı Faruk bir işgalci subayı selamlamadığı için, şikâyet üzerine Harbiye Nazırı Ziya Paşa’nın huzuruna çıkarılır. Paşa; “ Teğmen den özür dile, olayı kapatalım” der.

Yüzbaşı Faruk; “Beni affedin, özür dileyemem” diye cevap verir.

Paşa; “Emrediyorum” deyince de, Faruk apoletlerini sökerek nazırın masasına bırakır; “Artık emredemezsiniz” diyerek makamdan çıkar. Oradaki bazı üst rütbeli subaylar odadan çıkan rütbesiz Faruk’a selam dururlar.

Nesrin: Babasının millî mücadele karşıtı tutumundan, sözlüsünün ve onun ailesinin İngilizlere yaltaklanmasından ve bazı komşularının onursuzluğundan rahatsız olarak İstanbul’daki lüks hayatı terk ederek, millî mücadeleye katılan İstanbullu kız. Savaş sonrasında, İstanbul’da apoletlerini Harbiye Nazırının masasına bırakıp, milli mücadeleye katılan Yüzbaşı Faruk ile evlenir.

Kara Fatma(Fatma Seher Hanım): Kadınlardan kurulu çetesi ile sonraları İnönü Savaşına da katılan Geyve’li kadın.

Süleyman Sırrı Bey: (Ankara mebusu) orduya yardım toplamak için Ankara köylerine gittiğinde, köylünün her şeyini verdiğini görünce, Ankara’ya döner ve vekili olduğu millete yakışmak için farklı bir şey yaparak, savaş süresince milletvekilliğinden istifa eder. Er olarak orduya katılır.(1’nci süvari tümeni karargâhına er olarak atanır.)

Emirdağlı Deli Battal: Orduya yardım toplayan Emirdağ kaymakamının makamına girip çorap ve postalını bırakarak yalın ayak orayı terk eden meczup adam. Bu manzarayı görenler; ”Deli Battal bile bu şuura erdiyse bu millet bu savaşı kazanacaktır” derler. Daha sonraları Yunan işgalindeki Emirdağ’a baskın yapan Yüzbaşı Yümni Bey’in bölüğüne yol gösterirken, vurularak şehit olmuştur.

Zonguldaklı Hatice: Giymediği gelinliğini 30 liraya satarak orduya yardım olarak veren genç kız.

Giresunlu Gülpembe Hanım: Pontus ve Koçgiri ayaklanmalarını bastıran Topal Osman Ağa’nın 47’nci Alayının maskotu mücahit.

Kaptan Paskal Mahmut Gökbora: Sovyet yardımı olan silahları Yunan ablukası altındaki Karadeniz’de, Batum’dan Anadolu limanlarına ‘Rüsumat IV’ adlı tekne ile taşıyan kahraman denizci. Ordu limanına yükünü boşaltırken, Yunan gemilerinin Trabzon’dan Ordu’ya doğru yola çıktığını haber alınca, gemiyi sığ sularda karaya oturtup yanık fındık yağı ile boyayarak “Yanmış Gemi” süsü vermiş ve düşmandan gemisini kurtarmıştı.

Pilot Behçet ve Fazıl: Derme çatma uçaklarla keşif uçuşları yapan ve uçaklarının düşmesi sonucunda şehit olan kahraman pilotlar.

Albay Halit: Cepheden kaçmaya çalışan birkaç askeri hemen orada alınlarından vuran ve “Cephe gerisi savaştan daha tehlikelidir” düşüncesini askerin kafasına sokan komutan. Şehit olduğunda cenazesi trenle Ankara’ya getirilirken atı, treni takip ederek saatlerce koşmuş ve çatlayarak adeta intihar etmişti.

Yusuf Akçura (Tarih Profesörü): 45 yaşında İstanbul’dan Batı cephesine gelerek orduda görev alan bilim adamı. “Osmanlı aydını rahatını sever. Yalnız İstanbul’u bilir” tespiti ona aittir.

Çankırı Belediye Başkanı Cemal Efendi: İline bir haftada bin yataklı hastane kuran yönetici.

Edirnekapı’lı Efe Mehmet: Yunanlıların Polatlı’ya dayanmaları, İstanbullu Rumları şımartır. Karaköy’den Aksaray’a giden tramvaya binen iki Rum, Türk biletçiye “Ver bakalım Turkos Ankara’ya iki bilet” derler. Üstelik bu cıvık şakalarını sürdürürler. Bunun üzerine silahını çeken Mehmet, ikisini de alnından vurur. Vatmana dönerek “Durdur kardeş” der. Tramvaydan inerken “Sabrımızı korkaklık sanıyor bu palikaryalar” diye söylenir.

Abdurrahman Çavuş: 15. Tümen 38. Alayın makineli tüfekçisi. Haymana yakınındaki Çaldağ’ı savunurken tüfeğin iğnesi kırılır. Kızgın tüfekten iğneyi dişleri ile çıkartarak, ağzı burnu dudakları yanmış olarak, yaklaşan Yunanlıları biçmeye devam eden çavuş. (Burada 4 bin Yunan askeri ölmüştür)

Teğmen Refik: Cebeci hastanesinde iki bacağı da kesilmiş olarak yatarken, kendisini ziyaret eden ve bir isteği-ihtiyacı olup olmadığını soran,  Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp’e “İstiklal Madalyasından başka bir şey istemem, efendim” diyen teğmen.

Ve isimsiz çılgın Türkler;

İnebolu’dan Ankara’ya kağnı ile cephane taşırken yolda doğum yapan, şehit olan kadınlar…orduya çorap-çamaşır-çarık hazırlayan binlerce kadınımız, kızımız…kendisi aç iken cepheye her gün yüzlerce ton yiyecek yağdıran fedakar halkımız, Antep’te Maraş’ta, Urfa’da, Adana’da ve Anadolu’nun dört bir yanında ülkesini savunan isimsiz nice kahramanlar. İsimsiz çılgın Türkler.
KUVAYI MİLLİYE ; devletsiz ve askersiz kalındığında vatan ve namusu korumak için Türk Milletinin "meşru müdafaa" -Öz Savunma- hakkını,kendi özüne güvenerek kullanma refleksidir.
Resim : Aydın-Baltaköy kadınları Yunan kuvvetlerini geriletmekte olan Kuvayı Milliye erlerine su ve ekmek getirirken. İstiklâl Harbi Gazetesi, 30.06.1919, No: 42, hzl. Ömer Sami Coşar, Yeni İstanbul Yayınları, s. 1.

(Selim Sarısoy paylaşımı)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar