EVREN TITRESIYOR
Doç. Dr. Haluk Berkmen
13 Kasım 2017 tarihli evrenin oluşumu ile ilgili “Işıktan Hızlı Parçacıklar” başlıklı yazımda dedim ki: “Evrenin oluşumu ile ilgili en yaygın kabul gören görüşe göre günümüzden yaklaşık 13,7 Milyar yıl önce Büyük Patlama (BP) olmuş ve çok kısa sürede hızlı bir genişleme ile hemen hemen şimdiki büyüklüğüne ulaşmıştır. Bu hızlı genişleme sürecine “Enflasyon” dönemi deniyor. Enflasyon dönemi sadece 10 üzeri -30 saniye (1/1in ardında otuz sıfır) kadar kısa sürmüştür. Hacmi ise ilk hacminin 10 üzeri 25 katına çıkmıştır.”
Enflasyonun kanıtı olarak “Arka Zemin Mikrodalga Işıması” (AZMI) ileri sürülüyor. Bu ışımayı 1940lı yıllarda Radyo Astronomi ile ilgilenen Arno Penzias ve Robert Wilson adlı fizikçiler keşfettiler. En son ölçümlere göre bu ışımanın evrenin neresine bakarsak bakalım aynı değerde, 2,725 Derece Kelvin olduğu saptandı. Sıfır derece Kelvin -273,15 derece santigrat olup, bu değere “Mutlak Sıfır” deniyor. Evrenin neresine bakarsak bakalım, hep aynı 2,725 K dereceli ışımanın frekansı (saniyedeki titreşim sayısı) 160,23 Giga Herz olup, saniyede yaklaşık 160.000.000.000 titreşim demektir. Şimdi esas soru şu: Bu ışıma evrenin içinden mi gelmektedir? Yoksa evrenin kendisi mi titreşmektedir? En son ölçümlere göre evren genişliyor ve dolayısıyla evrenin kendisi hareket halindedir. Her hareket titreşim içerdiğine göre, evrenin de titreşmesi gerekmez mi?
Kuantum kuramının en temel denklemi olan E = h.f denklemine göre enerji, h harfiyle belirtilen Planck sabiti ile dalganın frekansının çarpımına eşittir. Şu halde evrenin her bölgesinde eşit olarak ölçülen arka zemin ışıması, titreşen bütünsel bir enerji alanının varlığına işaret ediyor. Her var olan nesne de bu bütünsel enerji alanı içinde yerel bir enerji yoğunluğudur. Yani nesnelerin yapısında titreşen enerji dalgaları bulunmaktadır. Her var olanı oluşturan temel parçacıkların titreşen sicimlerden oluştukları görüşü, günümüzün fizikçileri tarafından savunuluyor. Bu sicimlerin bağımsız birimler olmadıkları ve bütünsel enerji alanının doğal titreşimleri oldukları görüşündeyim.
Evrende boşluk yoktur. Evrenin en karanlık bölgelerini incelemek üzere gönderilmiş uyduları altta görüyoruz. İlk gönderilen COBE adlı uydu hiçbir şey görememiş, ardından daha hassas aletlerle donanmış WMAP adlı uydu aynı bölgede yerel enerji yoğunluklarının bulunduğunu görmüştür. En son gönderilen Planck uydusu ise aynı bölgeyi daha net ve ayrıntılı olarak görmeyi başarmıştır. Demek ki evrenin en karanlık sandığımız bölgeleri dahi boş değildirler.
Her yerde titreşen enerji dalgaları olduğu gibi, insan beyninden yayılan dalgalar da vardır. EEG aleti ile bu dalgalar kayıt edilmektedirler. Bu beyin dalgalarının sadece beden içinde kaldıklarını ve etrafa yayılmadıklarını kabul ediyoruz; zira onları bedenin dışında ölçmeyi henüz başaramadık. Ölçmeyi başaramamış olmamız, onların bedenin dışına yayılmadıklarını kanıtlamaz; sadece aletlerimizin şimdilik yetersiz olduklarını gösterir. Belki de yakın gelecekte beyin dalgalarının bedenin dışına da yayıldıklarını gösterecek ve ölçecek alet geliştirilecektir. Bu durumu uzayda COBE’nin yetersizliğine benzetebiliriz. Telepati olayı beyin dalgalarının insanlar tarafından algılanabildiklerine işaret ediyor. Telepati olayı, uzaktan ve aracısız beyinler-arası iletişim olup, bu konuda yetenekli kişilerin var oldukları biliniyor. Einstein’ın inanmadığı ama deneysel olarak kanıtlanmış olan ‘dolanıklık’ olayı gibi, telepati olayının da yakın gelecekte kanıtlanacağı görüşündeyim.
Doç. Dr. Haluk Berkmen
13 Kasım 2017 tarihli evrenin oluşumu ile ilgili “Işıktan Hızlı Parçacıklar” başlıklı yazımda dedim ki: “Evrenin oluşumu ile ilgili en yaygın kabul gören görüşe göre günümüzden yaklaşık 13,7 Milyar yıl önce Büyük Patlama (BP) olmuş ve çok kısa sürede hızlı bir genişleme ile hemen hemen şimdiki büyüklüğüne ulaşmıştır. Bu hızlı genişleme sürecine “Enflasyon” dönemi deniyor. Enflasyon dönemi sadece 10 üzeri -30 saniye (1/1in ardında otuz sıfır) kadar kısa sürmüştür. Hacmi ise ilk hacminin 10 üzeri 25 katına çıkmıştır.”
Enflasyonun kanıtı olarak “Arka Zemin Mikrodalga Işıması” (AZMI) ileri sürülüyor. Bu ışımayı 1940lı yıllarda Radyo Astronomi ile ilgilenen Arno Penzias ve Robert Wilson adlı fizikçiler keşfettiler. En son ölçümlere göre bu ışımanın evrenin neresine bakarsak bakalım aynı değerde, 2,725 Derece Kelvin olduğu saptandı. Sıfır derece Kelvin -273,15 derece santigrat olup, bu değere “Mutlak Sıfır” deniyor. Evrenin neresine bakarsak bakalım, hep aynı 2,725 K dereceli ışımanın frekansı (saniyedeki titreşim sayısı) 160,23 Giga Herz olup, saniyede yaklaşık 160.000.000.000 titreşim demektir. Şimdi esas soru şu: Bu ışıma evrenin içinden mi gelmektedir? Yoksa evrenin kendisi mi titreşmektedir? En son ölçümlere göre evren genişliyor ve dolayısıyla evrenin kendisi hareket halindedir. Her hareket titreşim içerdiğine göre, evrenin de titreşmesi gerekmez mi?
Kuantum kuramının en temel denklemi olan E = h.f denklemine göre enerji, h harfiyle belirtilen Planck sabiti ile dalganın frekansının çarpımına eşittir. Şu halde evrenin her bölgesinde eşit olarak ölçülen arka zemin ışıması, titreşen bütünsel bir enerji alanının varlığına işaret ediyor. Her var olan nesne de bu bütünsel enerji alanı içinde yerel bir enerji yoğunluğudur. Yani nesnelerin yapısında titreşen enerji dalgaları bulunmaktadır. Her var olanı oluşturan temel parçacıkların titreşen sicimlerden oluştukları görüşü, günümüzün fizikçileri tarafından savunuluyor. Bu sicimlerin bağımsız birimler olmadıkları ve bütünsel enerji alanının doğal titreşimleri oldukları görüşündeyim.
Evrende boşluk yoktur. Evrenin en karanlık bölgelerini incelemek üzere gönderilmiş uyduları altta görüyoruz. İlk gönderilen COBE adlı uydu hiçbir şey görememiş, ardından daha hassas aletlerle donanmış WMAP adlı uydu aynı bölgede yerel enerji yoğunluklarının bulunduğunu görmüştür. En son gönderilen Planck uydusu ise aynı bölgeyi daha net ve ayrıntılı olarak görmeyi başarmıştır. Demek ki evrenin en karanlık sandığımız bölgeleri dahi boş değildirler.
Her yerde titreşen enerji dalgaları olduğu gibi, insan beyninden yayılan dalgalar da vardır. EEG aleti ile bu dalgalar kayıt edilmektedirler. Bu beyin dalgalarının sadece beden içinde kaldıklarını ve etrafa yayılmadıklarını kabul ediyoruz; zira onları bedenin dışında ölçmeyi henüz başaramadık. Ölçmeyi başaramamış olmamız, onların bedenin dışına yayılmadıklarını kanıtlamaz; sadece aletlerimizin şimdilik yetersiz olduklarını gösterir. Belki de yakın gelecekte beyin dalgalarının bedenin dışına da yayıldıklarını gösterecek ve ölçecek alet geliştirilecektir. Bu durumu uzayda COBE’nin yetersizliğine benzetebiliriz. Telepati olayı beyin dalgalarının insanlar tarafından algılanabildiklerine işaret ediyor. Telepati olayı, uzaktan ve aracısız beyinler-arası iletişim olup, bu konuda yetenekli kişilerin var oldukları biliniyor. Einstein’ın inanmadığı ama deneysel olarak kanıtlanmış olan ‘dolanıklık’ olayı gibi, telepati olayının da yakın gelecekte kanıtlanacağı görüşündeyim.
Yorumlar
Yorum Gönder