TÜRK MEZAR TAŞLARINDA BULUNAN "AĞAÇ VE ÇİÇEK" MOTİFLERİNİN SEMBOLİK KÖKENİ "HAYAT AĞACI VE CENNETTE DOĞUŞ" İNANCI İLE SEKİZ KÖŞELİ YILDIZ MOTİFİ:
Saxa/Yakut Türkleri kadim Tanrı inancında kudreti sonsuz,kuvveti sınırsız,herşeyin yaratıcısı (Tanrı) Göğün 9.Katında bulunan Ürun Ayıı'dır. Diğer Adı ile Ayıı Tanara'dır. Diğer Göğün 8 katında bulunan Tanrısal güçler aslında bu Tek Tanrı'nın birer tecellisidir. Urun Ayıı/Ayıı Tanara/Tek Tanrı'nın evi parlamaktır. Bu ev ışık saçan ve dönen sekiz köşeli kristal taştan ev olarak betimlenmiştir.
Kutsal kitap Kuran'da da Tanrı katının (arşının) sekiz köşeli olduğu ve 8 Melek tarafından taşındığına işaret eden Ayet vardır:
"Melekler de onun etrafındadır, O gün Rabbinin Arşını bunların da üstünde sekiz melek yüklenir."(Hakka Suresi 17.Ayet)
Aslında Tanrı isminin kökeninde döndüren anlamı mevcuttur. Urun Ayıı/Ayıı Tanara/Tek Tanrı'nın yarattığı varlıklar üzerinde tecelli eden görünmeyen bağları vardır.Bu bağlar küçükten büyüğe tüm varlıkları (atomdan, yıldızlara, galaksilerden, evrene) tutmaktadır ve döndürmektedir.Bu kadim inanca göre Urun Ayıı/Ayıı Tanara/Tek Tanrı'dan ışık (tıpkı Kuran'da Nur Suresi 35.Ayette Allah Göklerin ve yerin nurudur bildirdiği gibi ) ve alkış (yaratıcı güç, bereket, rahmet) çıkar.Gördüğümüz ve görmediğimiz her ne varsa onun gücüyle yaratılır o yüzden Türk Kam ve Şamanlar Tanrıya yakarırken şöyle derler:
Ürün Ayıı
Sen Dünyayı yarattın
Her ne varsa canlı ve cansız hepsi senin varlığındır.
Saxa Yakut Türkçesi ile:
Ürün Ayıı
En aan doydunu aybıtın
Üüner-üösküür barıta en ayıın
"Tengri" kavramının etimolojik kökenide değerlendirmemize göre ilk oluş'u yani yaratılışı başlatan Uzay-Zaman döngüsünü çeviren yaratıcı güç anlamında yoktan var eden eşi ve benzeri olmayan tek olan Yaratıcıyı ifade açısından "Tengri" denilmiş olabilir. Nitekim eski Türkçede yün eğirtilen çıkrığa "Tengerek" denilmesi de sözcük anlamı Türkçenin ifade gücü açısından: ilk oluşu/yaratılışı başlatan evreni döndürerek genişleten uzay zaman döngüsünü çeviren yaratıcı gücü anlamamıza yardımcı olmaktadır. Anadolu'da Yörükler"DÖNDÜREN" herşey için TEN/G kökünü kullanılar:
Tengirek - ip eğiren
Tenğirmen - Değirmen gibi örnek çok
ve en ünlüsü TENGRİ yani TANRI "döndüren"
Eski Türk kültür ve inancına göre Türkler; iyi insanların ve savaşçıların Ata ve Ana ruhlarının ebedi yaşayacağı Uçmağa yani Cennete gideceklerine (yani uçacaklarına) inanmaktaydılar.
Saha Yakut Türklerine göre Ürün Ayıı'nın/Yaratıcı Tanrı katında bulunan yerin simgesi sekiz köşeli parlak yıldızdır. Sekiz köşeli yıldız aynı zamanda Tanrı katında bulunan Uçmağı/Cenneti de sembolize etmektedir. Sekiz Köşeli Yıldız ayrıca güneşin doğuşunu, doğanın döngüsünü ve sonsuzluğu temsil eder.
Sekiz köşeli yıldız kimi zaman sekiz taçlı lotus çiçeği olarakta betimlenmiştir. Sakya Türk'ü Bilge Buda Nirvanaya(Cennete) giden yol için bir insanda 8 vasfın bulunması gerektiğini bu vasıfların:
Doğru Görüş,Doğru Niyet, Doğru Söz, Doğru Eylem, Doğru Kazanç, Doğru Çaba, Doğru Dikkat,Doğru Konsantrasyon olması gerektiğini söylemiş Türkler buna sekiz yükmek demiştir.
Türklerin İslami kabulü ile bu sekiz yol, İslam inancında geçen 8 cenneti anlatan bir sembole dönüşmüş Budanın 8 yükmekide İslam Tasavvufu ile Sekiz ilke olarak belirtilen: "Merhamet ve şefkat, sabretmek, doğruluk, sır tutmak, sadakat, fakirliğini ve acizliğini bilmek, cömertlik, Rabbine şükretmek” olarak sıralanırken Sekiz cennet de şöyle isimlendirilmiştir:
1. Dâri-celal
2. Dâri-karar
3. Dâri-selam
4. Cennetül huld
5. Cennetül mevâ
6. Cennetül adn
7. Cennetül firdevs
8. Cennetü naim.
Bu nedenle bir çok Selçuklu Türbesi sekiz köşeli inşa edilmiş (bu mimariye kümbet denilmiş), bu anlamda sekiz köşeli yıldız Türk mimarisi ve çinilerinde bulunan motif ve desenlerde kullanılmıştır.
Çiçek motifi de Budizm inancında var olan lotus çiçeğini sembolize etmektedir.Lotus çiçeği çamurlu su ile dolu bir yerde yetişsede üzerinde kir ve leke barındırmaz.Bilge Buda inancında Nirvanaya giden yolda çile ve ızdıraplara katlanılarak sekiz (yükmek) yola uyularak (arınarak) Nirvanaya erişileceği belirtilmektedir.Bu nedenle Budizm kutsal Nirvanada doğuşu (Cennette doğuşu) lotus çiçeği ile sembolize etmiştir.
Erken dönem Kimi Türk mezarlarında ve duvar ikonlarında lotus çiçeği bulunurken zamanla lotus çiçeği Türk mezarlarında değişik çiçek motifleriyle ifade edilmiştir. Budizmde (Cennet) Nirvanaya erişmek için sekiz yükmeke sahip olmak (tasavvufi tabirle insanı kamil olmak) gereklidir. Bu yüceliğe erişen Nirvana'da (Cennette) lotus Çiçeğinde doğar.
Bu nedenle Türk mezar motiflerinde kullanılan çiçek motifi Cennette doğuşu sembolize eder. Gök Tanrı inanç sistemi Hayat ağacıyla (Tanrı katına en yakın ve dalları cennete uzanan sürekli kendini yenileyen ve hayat bahşeden bir ağaçtır.Çünkü cennette yaşam hayat sonsuzdur.Türkler mezar taşlarında ağaç motifi kullanarak öte alem olan Cennette dirilişi sembolize etmiştir.)Bu inanç İslam inanç sistemindeki Sidretül münteha ile bütünleşerek Tanrı katına Cennete erişme Türk mezarlarında ağaç motifleri ile sembolize edilirken, Sekizgen yıldız ve lotus çiçeği Saxa Yakut Türklerine ait Tek Tanrı inancından Budizme, Budizmden de kültürümüze geçerek İslam tasavvufu ile bütünleşmiş Türk mezarlarındaki çiçek motifi de Cennette doğuşu sembolize etmiştir.
Saha Yakut Türkleri Tanrı katında bulunan bu (Cenneti) yurdu şu sözlerle ifade etmişlerdir:
Yetiştikten sonra bir daha kurumayan otlu
Yeşerdikten sonra sararmayan ağaçlı
Doğduktan sonra ölmeyen insanlı
Aydınlandıktan sonra kararmayan göklü
Çıktıktan sonra batmayan güneşli...
Bozulmayan süt göllü
Kaymak gibi yağmur damlalı...
Bu nedenle 8 köşeli yıldız Türklerce bir çok mimari eserde ve Türk sanat eserlerinde kullanılmıştır.
Türklerde Hayat Ağacı Kavramı:
Turuğ, Türk ve Moğol şamanizminde Şaman Ağacı. Moğollar Toruğ derler. Tanrı ilk şamanı yarattığında onun evinin önüne sekiz dallı bir ağaç dikmiştir. Bu nedenle her şaman kendisini temsil eden bir ağaç diker. Bu ağaca “Turuğ” adı verilir. Turuğ, kelime anlamı olarak dayanıklı, yerinde duran, ölümsüz demektir. Tör/Törü/Türe/Törö/Turo/Turu sözcükleri Moğolcada da emir, düzen ve bunun yanında evlilik ve doğum anlamlarını bünyesinde barındırır.
Ulukayın – Türk, Altay, Çuvaş, Yakut, Moğol ve Macar mitolojilerinde, halk inancında ve şamanizmde Yaşam Ağacı. Uluğkayın, Ulıkadhın, Olokaygın şeklinde de söylenir. Baykayın, Baykadhın, Paykaygın olarak da bilinir. Eşanlamlı olarak Bayterek (Beyterek, Begterek) veya Ulubuk (Olobuk, Olıbuk) da denir. Yerle göğü birbirine bağlayan yaşam ağacıdır. Yakutlarda Luk Mas (Aal Luuk Mas, Ağal Luğuk Mas) denilir.
Ulukayın: Uluğ ve Kayın sözcüklerinin bileşimidir. Türkçede Kayın/Katın/Kadun/Gayın/Kazın/Gacın/Hazın, Moğolcada ise Kadun/Hadun/Kadan/Hadan biçimleriyle değişik lehçe ve şivelerde yer alır. Bayterek: Bay (varsıl, ulu, kutlu) ve Terek (ağaç, çam, kavak) sözcüklerinin bileşik halidir. Kayın Türkçede Akrabalık ilişkilerini de içeren bir sözcüktür. Örneğin Kayın-Ana (Kaynana), Kayın-Ata (Kaynata) gibi. Bu tamlamalar kayın ağacı ile ilişkili olarak ortaya çıkan akrabalık bağlarını ifade eder ki, muhtemelen geçmiş çağlarda evlilik törenlerinin bu ağacın altında yapılması ile alakalıdır.
Ulukayın – Türk, Altay, Çuvaş, Yakut, Moğol ve Macar mitolojilerinde, halk inancında ve şamanizmde Yaşam Ağacı. Uluğkayın, Ulıkadhın, Olokaygın şeklinde de söylenir. Baykayın, Baykadhın, Paykaygın olarak da bilinir. Eşanlamlı olarak Bayterek (Beyterek, Begterek) veya Ulubuk (Olobuk, Olıbuk) da denir. Yerle göğü birbirine bağlayan yaşam ağacıdır. Yakutlarda Luk Mas (Aal Luuk Mas, Ağal Luğuk Mas) denilir.
Aşağıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere Türklerde ağaç hayatı, yaratılışı ve Tanrı katına erişmeyi sembolize etmektedir:
“Uygurların Türeyiş Efsanesine göre, Toğla ve Selanga nehirlerinin birleşme noktalarına yakın bir yerde, iki ırmak arasındaki iki ağaç arasına gökten bir ışık inmiş ve bu ağaçların gövdeleri şişmeye başlamıştır ve ağaçlardan iki çocuk doğmuştur. Ağaçları ve olayı hayretle izleyen çevre halkı bu çocukları büyütmüştür. Söz konusu çocuklar doğdukları ağaçlara ataları olarak saygı göstermişlerdir. Bu çocuklar büyüyünce, halk onları hükümdar seçmiş ve soylarından da Uygurlar türemiştir.” Uygurların atasının türediği ağacın köklerinden kaynayan otuz su kaynağının bulunduğu yerden otuz oymak meydana gelir. Bunlar da Uygurları oluşturur. Hayat ağacı, bugün bile bazı Türk bölgelerinde boy timsalidir.
“ Yeryüzünün merkezinden Tanrı katına yükselen bu ağaç, genellikle dokuz dallıdır ve bu şekliyle gök katını sembolize eder. Tanrı ‘nın göğün dokuzuncu katında oturduğu inancı, en yaygın olan inançtır. Abakan Tatarlarından derlenen bir inanca göre, dünyanın göbek kordonu olan ağaç, göğün on altıncı katında altın bir dağ üzerindeki altın taht üzerinde oturan Tanrı Baki Ülgen’in sarayına kadar ulaşır. O aynı zamanda Tanrı’nın at kazığıdır.”
“Güney Sibirya’daki Abakan Tatarlarına göre, dünyanın ortasında göklere yükselen bir demir dağ ve bu dağın üzerinde de yedi dallı bir kayın” ağacı vardır. Bu kayının kutsallığından dolayı saygı duyulur, özellikle genç şamanlar Şamanlığa başlarken önce bir ağaç dikerler ve ağaç büyüdükçe şamanın rütbesinin de yükseleceğine ve Şaman ölünce ağacın da yok edilmesi gerektiğine inanırlar.”
“Abakan Türkleri dini törenlerini dört kutsal kayın ağacının yanında yaparlardı. Bu törenler yapılacağı zaman bir tepeye çıkılır, kökleri parçalanmadan yerden çıkarılmış kayın ağaçları tören yerine dikilir, kurban kesildikten sonra orada bulunanlar kayın ağacının etrafında üç defa dönerlerdi.”
” Sibirya Tatarlarına göre, yer altındaki dünyada bu ulu ağacın bir örneği vardır. Bu ağaç, dokuz köklü bir çamdır. Türk düşüncesinde çocuk ve doğum da hayat ağacı ile ilişkilendirilir.“ “Altay mitolojisine göre de, gökyüzüne doğru büyük bir çam ağacı yükselmektedir. Gökleri delen bu ağacın tepesinde Tanrı Bay Ülgen oturur. Bu ağacın tasvirine şaman davullarında rastlanmaktadır. “’
Türk inanç dünyasının merkezinde bulunan hayat ağacı motifi, şaman davullarında sembolik anlamlar yüklenerek kullanılmıştır. Davul üzerindeki yatay hattın tepesinde resmedilen gezegen ve yıldız tasvirleri hayat ağacıyla ilişkilendirilen kozmik motiflerdir. Şamanlar hayat ağacı ya da sırık motifli davullar sayesinde transa geçmektedirler.
“Türklerde davulun yapılacağı ağaç, genel olarak kayın ve sedir ağacındandır. Özellikle Altay Türklerinde davul yüzeyi kozmik alemi yansıtır. Davul çoğu kez yatay ve dikey bir hatla bölünmekte ve davul üzerindeki dikey çizginin dünyanın eksenini ifade ettiği de düşünülmektedir. Bu bazen bir sırık şeklinde olduğu kabul edilen Dünya Ağacını çağrıştırır. Davulun aşağısında da resmi bulunan Dünya Ağacı (Bay Kayın) bilindiği gibi kökleri yer altı aleminde, gövdesi yeryüzünde, dalları ve yapraklarıysa göğün en üst tabakalarında olan bir eksen gibi düşünülmüştür.”
"Eski Türklerde ağaç, Tanrı katından bir parça olarak görülmüş ve bu ağaçlar üzerine dualar tertiplemişlerdir. Altay Türkleri kayın ağaçlarına taparlardı. Kayın ağacı başka ağaçlardan daha kutsal kabul edilip, adına kurbanlar kesilirdi. Çam ve ardıç ağaçları da Türklerde kutsaldı. Altay Türklerince kozmik alemin yaradılışında Kara Han yarattığı bir adaya dokuz dallı bir çam ağacı dikmişti. Bu, dünya üzerindeki ilk çam ağacıydı ve bu çam Tanrı katını temsil ederdi.”
“Yakutlara göre hayat ağacı, ilk insanın evidir. O, bütün ağaçların en iyisi ve en büyüğüdür. Ve yakut inancına göre, bu ağacın dalları üç katlı olarak kabul edilen gökyüzünü delip geçer, ve cennete kadar uzanırdı. Dallarından açık renkli bir sıvı akar ve ilk insan ve diğer bütün canlılar bu ağaçtan beslenirdi. Eski Türklerde yaşam ağacı, ölümün de sembolüdür. Türk inanışında beden ölür ama ruh ölmez. Hayat ağacı, ruha, yukarı ya da aşağı yönde gideceği yolu gösterir. Yakutlara göre çocuk, ana rahminde büyürken ruhu gökte bir ağaç üzerindedir.” Yakutlar yeraltındaki köklerinin altından, köpüklü bir sarı sıvı halinde güç veren bir suyun fışkırdığını kabul ettikleri, gövdesi dünyanın merkezinde yer alan ve dalları gök tabakalarını delip geçen bir dünya ve Hayat Ağacından söz etmektedirler. Sibirya’nın kuzeyinde yaşayan Yakut Türklerinin bir efsanesinde ağacın sesler çıkardığı ve içinde bir “Tanrının Ruhunun bulunduğuna inanmışlardır.
“Eski Türklerde Hayat ağacı Orta Asya Destanlarında da sıkça karşımıza çıkmaktadır. Türk mitolojisi ve inanışlarında ağaçtan türeme motifinin izleri birçok eski metinde yaşamaktadır. Bu metinlerin en tanınmışlarından biri Oğuz Destanı’dır. Ağaçtan türemeyle ilgili efsaneler, Türk topluluklarında kökü tarih öncesi devirlere kadar uzanan orman kültünün bir yansıması olarak ele alınmalıdır. Kozmik ağaç, Dünya Ağacı ve Hayat Ağacı kavramları temelde orman kültüyle ilgilidir. Eski Türklerde, en makbul sayılan ağaç kayın ağacıydı.” Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz ilk karısını ağaç kovuğunda bulmuştu. Birtakım ağaçlar çok kutsal ve işlevseldi. Ardıç, Kayın ve Karaçam türeyişle ilgilidir. Oğuz Kağan destanının yanı sıra Manas Destanı’nda, Er- Töştük Destanı’nda, Dede Korkut Hikayelerinde ve Orhun Yazıtlarında da bu türden mitolojik ağaçlar çoktur. Manas destanına göre, kısır kadınlar kutsal elma ağacı altında oynarlarsa çocukları olurdu. Dede Korkut kitabında hayat ağacının kökleri dipsiz yani, yer altı aleminin en derin noktalarına kadar gidiyor ve oralardan da haber getiriyordu.
“Bütün kültürlerde görülen ve her zaman yeşil, her zaman çiçekli, her zaman meyve yüklü, meyvesini yiyeni ölümsüz kılan ve bütün ağaçları bünyesinde barındıran hayat ağacı, Türk’ün dünya görüşüne göre, Tanrı ‘nın kutsallığını ve herhangi bir ortağının ve benzerinin olmadığını, yani “Vahdaniyet” sıfatını sembolize eder. Orhun Yazıtlarında “Tengri teg tengride bolmış” tanımlamasıyla anlatılan Tanrı inancı, onun yüceliğini sembolize eden hayat ağacıyla paralellik taşımaktadır. “
" Choular, Hun, Kagnılı ve Tie-le olarak anılan Türk toplulukları, Göktürk ve Uygurlar, hatta İslamiyet’ten sonra özellikle Osmanlılar ağacı hükümdarlık simgesi ve ata ruhlarının makamı saymaktaydılar.”

İSKENDER'İN İSKİT SAKA TÜRK KADIN AMAZONLARIN YÖNETTİĞİ ŞADKAM ÜLKESİNE VARIŞI (MÖ.300) VE KUTSAL HAYAT AĞACI
(İSKENDER'İN KADINLAR ŞEHRİNE VARIŞI)
8484. Oradan hareketle bir aylık yol yürüdükten sonra Şadkam adlı bir şehre geldiler.
8485. Ucu bucağı görünmeyen ulu bir şehirdi, şehir halkının hepsi kadın olup orada hiç erkek izine rastlanmıyordu.
8486. Bütün şehirli ve asker büyük ve küçük, hizmetçi ve padişah hep kadındı.
8487. Orada herkesin görebileceği ulu bir ağaç vardı, o ağaç şüphesiz onların kıblesi idi.
8488. Dört mevsim süresince 0; yeşil duruyordu, yüce ağaçtı, ona güz yeli zarar vermezdi.
8489. O ağacın dibinde gıda ve kuvvet olarak akan bir çeşme var idi.
8490. Oğlan isteyen her kadın o çeşmede yıkanır ve su içerdi.
8491. Gündüzleyin bir koyun kurban ederek, kendisini o ağaca sürerdi.
8492. Oradan hamile olarak giderdi, cihanın Yaratıcısının neler yaptığını ibretle gör.
8493. Şüphesiz ki dokuz ay geçince ondan bir de kız doğardı.
8494. Tabiatın fabrikasına bak, bunun ne şekillerden ve biçimlerden ibaret olduğunu gör.
8495. Şah, sıkıntıyı oradan da geçirerek karanlık olan bir şehre vardı.
8496. Şaha dediler ki; "ey yeryüzünün padişahı, o çeşme mutlaka karanlık içindedir.
8497. Buradan oraya yol gerçi kısadır ama, yol baştan başa engelle doludur.
8498. Şah dedi ki; "Allah onu kolaylaştırır; zorunu, kolayını bir eder.
8499. Define gerçi sıkıntılı yere konulmuş, define isteyenin sıkıntı çekmesi gâyet tabiîdir.
8500. Aşk yolunde belâ çekmeyince nasıl olur da âşık sevgilisini bulur.
8484.Oradan yol sürüben bir ay temâm
Geldiler bir şehre adı Şâd-kâm
8485.Bir ulu enbûh şehr-i bî-kerân
Cümle avret anda yoh erden nişân
8486.Avret-idi cümle şehrî vü sipâh
Ulu kiçi vü hidmet-kâr u şâh
8487.Anda bir ulu agaç vardı ayân
K’anlara ol Kıbla-y-ıdı bî-gümân
8488.Sâl u mâh ol sebz-idi vü ser-bülend
İtmez-id’aña hazân yili güzend
8489.Ol agaç dibinde bir çeşme revân
K’olmış-ıdı kuvvet ü kût-ı revân
8490.Her kim oglan ider-idi ârzû
Gusl idüp ol çeşmeden içerdi su
8491.Bir koyun kurbân idiben gündüzin
Ol agaca sürer-idi kendüzin
8492.Hâmile olup giderdi oradan
Gör neler ider cihânı Yaradan
8493.Tokuz ay çünkim geçerdi bî-gümân
Bir kız andan dahı olurdı ayân
8494.Kâr-gâh-ı fıtrata eyle nazar
Gör bu ne eşkâldur bu ne suver
8495.Germ andan dahı sürüp şehriyâr
Anda vardı k’oldı zulmet âşikâr
8496.Didiler şâha ki iy şâh-ı zemîn
Çeşme şol zulmet içindedür yakîn
8497.Bundan aña gerçi az menzil-durur
Lîki yol ucdan uca müşkil-durur
8498.Didi şeh kim Hakk anı âsân ide
Müşkil ü âsânını yiksân ide
8499.Renc katında koyılmış râst genc
Ol ki genc ister n’ola görürse renc
8500.Çekmeyince ışk yolında belâ
Nic’ola âşık ki ma’şûkı bula
(Ahmedi, İskendername/14. yüzyılda Ahmedî tarafından yazılan mesnevi tarzında manzum bir Türkçe eserdir skendernâme: 1390 yılında Divan şairi Ahmedi tarafından yazılan mesnevi I. Beyazid'in oğlu Emir Süleyman'a sunulmuştur./İskendernameden Seçmeler,Yaşar Akdoğan, TC Kültür Bakanlığı Yayınları Sayfa:346-349)
Altay Türklerinin inançlarına göre, kainatın tam orta yerinden gökyüzüne yükselen yer yüzünün en büyük ve ulu ağacı Bay Ülgendir. Türk Dünyasının kültüründe Hayat Ağacı olarak bilinen Bay Ülgen'in yaprakları gümüştendir. Sumeru Dağında yetiştiğine inanılan bu Hayat Ağacı, dünyanın merkezinde bulunan yüce dağlarda boy atarak büyümüştür. Altay Türklerinin bir halk şiirinde Hayat Ağacıyla ilgili olarak”... Dünyanın tam orta yerinde demirden bir dağ var, bu dağın üzerinde yedi dallı ulu bir Kayın (Huş) ağacı var...” denmektedir. (28 G. N. Potanin, Oçerki severo-zapadnoy Mongolii, IV, Petrograd, 1881; 1883, s. 62.20)
Tatar Türklerinin inancına göre, Hayat Ağacı, dünyanın orta direği olan ulu ağaçtan dallarının güzelliği yanında canlı bir ağaç olması, sağlıklı ve gümrah olmasıyla farklılık gösterir. Anlatılan Altay destanları ve masallarında olduğu gibi, Tatar masallarında da Hayat Ağacı çoğu zaman gürül-gürül akan bir suyun başında, bir göl veya bir denizin kenarında ve bazen bir suyun ortasında bitmiş olarak tasvir edilmektedir. Bazen Türk Dünyasının Hayat Ağacının kendisinin gençlik suyu ürettiği kaydedilir.
Tatar Türklerinin bir halk şiirinde Hayat Ağacı şöyle tasvir edilmektedir:
“Göğün on iki katına yükselen
Bir dağın tepesinde
Göğün katına yükselen bir Huş Ağacı
Kabuğu altın
Köklerinin olduğu yer altın kaplı
İçi hayat suyu dolu bir gör içinde..."
Bu Tatar şiirinin devamında bu Hayat Ağacın bakımını Tatarların ulu atalarının üstlendiği ve bu görevin Gök Tanrı tarafından Tatarların atası Tata'ya bir hediye olarak verildiği kaydedilir. (V. I. Verbitsky, Altayskie Onordey Sbornik Etnograficheskich statey i issledovaniy, A. Schiefner, Heldensagen der Minusinskischen Tataren, Petrograd, 1859, s. 62)
Sibirya'da, Saha Türklerinin ülkesinde yaşayan Hayat Ağacı inancı:
Türk Dünyası içerisinde en köklü olan inançların başında gelir. “...Sahaların bir halk masalında yer alan hayat Ağacı, göğün sekizinci katındadır ve sekiz dalı vardır. Bu Hayat Ağacının kabuğu ve kozaları gümüşten, suyu altından kozaları yumruk büyüklüğünde, yapraklarının her biri bir at gönü genişliğindedir. Hayat Ağacının tepesinden mis gibi kokan temiz bir su akmaktadır. Onun suyundan içenin bütün ağrı ve sızıları yok olur. Acıkmış olanların karnı bu suyu içtikten sonra doyar..."
Saha Türklerinin destanlarına göre, insana hayat ve gençlik veren bu Hayat Ağacının olduğu yer, ilk insan oğlunun yaratıldığı yerdir ve Sahalar bu ağacın bulunduğu yere Uçmak olarak bakarlar. Sahalar, ilk insan yaratıldığında Göktanrı'ya, “...Neden yaratıldın?” diye sorduğuna inanırlar. İlk insan yaratıldıktan sonra tepesi göğün üçüncü katına ulaşan Hayat Ağacının yanına gelir. Bu ağacın altın sarısı yapraklarından duru ve berrak bir suyun aktığını görür. Bu sudan içmesi için Gök tanrı tarafından özel olarak seçilmiş olan bu insan, bu sudan içtikten sonra, Hayat Ağacının gövdesinden bir kapının açıldığını görür. Açılan bu kapıdan bir kadın çıkar ve bu insana Gök tanrı tarafından beşeriyetin ulu atası olarak görevlendirildiği müjdesini verir."
Saha Türklerinin başka bir halk masalında ise, yaratılan bu ilk insan...Beyaz tenli bir gençtir...” Yukarıda boşluğa giden sonsuz bir yol, onun aşağısında yedi kat gökyüzü ve Cennetin dokuz mertebesi, orta yerinde ayın hiç batmadığı, güneşin kaybolmadığı hiç kışı olmayan bir yazın hüküm sürdüğü ve guguk kuşunun devamlı öttüğü bir ortamda yaratılan "...Genç beyaz bir insan...” yaratıldığı yeri gezip görmek ister. Doğuya doğru baktığında geniş gövdeli, ışık saçan bir ağaç görür. Bu ağaç, yüksekçe bir tepenin üzerinde büyüyen bir ağaçtır. Gördüğü bu ağaç, etrafına güzel kokular saçmakta kabuğu hiçbir zaman kurumayan, kozaları tersine dönmüş iri kadehlere benzeyen görkemli bir ağaçtı. Ağacın tepesi göğün yedinci katına kadar yükseliyordu. Bu hayat Ağacının tepesi Gök Tanrı "Yergün Ay Toyon"un olduğu kata kadar varmıştı. Kökleri ise akıl almaz hakikatların yattığı yerin derinliklerine kadar uzanıyordu. Bu ağacın yaprakları cennette insanı yaratan Gök Tanrı ile konuşabiliyordu. Güneye doğru yönelen bu yaratılan ilk insan, sakin, dup-duru ve berrak bir süt gölü gördü. Yeşillikler arasından uzanan bu gölün üzerinden rüzgar bile esmiyordu. Kuzeye baktığında karanlık sık ormanlıklar gördü. Gece gündüz demeden bu ormanlıktaki ağaçlardan çatırtılı sesler çıkıyor ve bu ses hayvanları ürküterek onların sağa-sola kaçışmasına sebep oluyordu. Deli gibi esen fırtınadan bu Hayat Ağacını korumak için onun etrafını başı tavşan derisi gibi bembeyaz dağlar çevirmişti. Batida ise başı açık dağlar ve alçak dallı ağaçlar uzanıyordu. Saha Türkieri arasından Gök tanrının yarattığı ilk insan ve Sahaların ilk atası Ar-Sogotaç(Tek Adam) bir kutsal evin içinde oturmaktadır. Onun oturduğu yer, dört köşelidir. Bu yerin kırk penceresi, elli direği, otuz tane atması, duvarları ve döşemesi altından, çatısı gümüştendir. Sahaların atasının yaşadığı bu yer yedi katlıdır. Hayat Ağacı, Saha Türkleri arasındaki tarifini bu şekliyle bulur. Sahaların atası, oturduğu evin balkonuna çıkıp Doğuya doğru baktığında o otlar arasından yükselen ağaçların en ulusunu görür. Bu ağacın tepesi mavi göklere kadar yükselmektedir. Ağacın yaşı asırlara beraberdir. Bu hayat Ağacının kökleri ölülerin ruhlarının bulunduğu yere kadar uzanır. Tepesi ise göğün dokuz kat üstüne ulaşır. Hayat Ağacının her bir yaprağının genişliği yedi kulaç, ve bu ağacın köklerinin arasından ölümsüzlük suyu kaynayıp akar. Yaşlanan aç ve zayıf ala sığırlar uçan ve kaçan av hayvanları bu ağacın köklerinin arasından kaynayan bu sudan içer, ağaçların dalları ve kozalarından akan sakızdan yaladıklarında yeniden eski gençliklerine kavuşurlardı. Hayat Ağacının bu yüksek ruhundan yararlanan Sahaların ulu atası Ar-Soğotaç, bütün bilgilerini Cennette oturan ve bu “Tek Adamın" atası olan Ar-Toyon (Göktanrı)dan alır. Sahaların ilk atası olan Ar-Soğotaç’ın anası ise Kubay Hatundur. Kubay Hatun Sahaların ilk atasını doğurduktan sonra hemen onu göğün üçüncü katına indirdi ki, o beşeriyetin atası olsun. Sahaların Hayat Ağacı,yaratılmış olan benzerlerinin en ulusudur. Saha Türklerinin inançlarına göre, Sahaların Hayat ağacının dalları bütün dünyayı kaplayacak kadar geniş, ve Cennete ulaşabilecek kadar yüksektir. Baharda açan çiçeklerinden bal damlar. Sahaların inandıgı bu Hayat Ağacının kökleri arasında üç önemli tanrı yaşar."( A. Zitetskiy, Ocherki byuta Astrachanskich kalmukov 1OLEAE; XXXVIII-I, Trudy etnograficheskogo otdela, XIII-I, Moscow, 1893, s. 66)
Bati Sibirya Türkleri Hayat Ağacının demirden bir dağın tepesinde olduğuna inanırlar. Bu demir dağ dünyanın tam ortasında bulunmakta ve dünyanın merkezini teşkil etmektedir. Demir dağın tepesindeki agacın altından Hayat Suyu kaynaklanır ve akar. (Cannon John Arnott MacCulloch, Mythology of All Races, 13 Vols. Vol. VI, New York,)
Saha Türkleri, gökten Hayat Ağacının içine indirilmiş ve ilk insanın burada yaratılmış olduğuna inandıkları için bütün dualarında yakarışlarında “...Beni doğurduğun için anam, yarattığın için Tanrım ol."diyerek hayat Ağacına dua ederler. Bundan başka, bütün yaratıklar hayat Ağacının etrafında çevrelenirler. İlk insanın yaratıldığı günden beri Saha Türkleri, Hayat Ağacına yakarışlarında, "...Bana ak sığırlar verdin, kuşlarımı, av hayvanlarımı besledin, kara suda yüzen balıkları bir arada sakladın..."şeklinde dua ederler. (Middendorf, III, I- s. 87.)
ve Orta Asya Türk boyları arasında olduğu gibi, Saha Türkleri arasında yaşayan inanca göre, Hayat Ağacının köklerinin arasından Hayat Suyu akar.(I.A.Zdetskiy, op.cit. S. 66)
Hayat Ağacı, “Bilgi Ağacı” manasına da gelir. Bu ağaç Cennette yetişir. Hayat Ağacı yeni neslin üremesini temin için daima merkezde yer alır. Hayat Ağacı, diriliş ve ölümün sembolü, var olmanın merkezini ve kainatın dingilini oluşturur. Hayat Ağacı, başlangıç ve bitişi aynı anda temsil etmesiyle önem kazanır. Ölümsüzlüğe erişme Hayat Ağacının meyvesini yemekle mümkünmüş gibi görünür. İnsanlara ölümsüzlük vereceğine inanılan Hayat Suyu da yine bu Hayat Ağacının köklerinin arasından kaynar.(J. C. Cooper, An Illustrated Encyclopaedia of Traditional Symbols, London, 1978, s. 176.)
Bir çok tarihi Türk Mezarında ağaç ve çiçek motifi bulunmaktadır. Bahse konu mezar motifleri kanaatimizce Tanrı katına erişme ve Cennette doğuşu sembolize edilmektedir.Zira yukarıda belirttiğimiz üzere ağaç Türklerde hem hayatı sembol ederken diğer yandan 9 dallı ağaç 9 gök katını ifade etmektedir. Bu inanç Karahanlı bayrağında kendini dokuz dallı ağaç motifi ile kendini ifade etmiştir.
Türk kozmolojisi ve mitolojisine göre Tanrı katı 9.Gök katında bulunmaktadır.Zira Türk mitolojisinde ağaç hayatı temsil eder ve dalları gökyüzünde Tanrı katına erişir. İslam inancı buna sidretül münteha demiştir. Tanrı katına en yakın ve dalları cennete uzanan sürekli kendini yenileyen ve hayat bahşeden bir ağaçtır.Çünkü cennette yaşam hayat sonsuzdur.Türkler mezar taşlarında ağaç motifi kullanarak öte alem olan Cennette dirilişi sembolize etmiştir. Türkler bu nedenle göğün 9.katı olan Tanrı katına erişmeyi orada bulunan Ata ruhlarına kavuşmaya Uçmak demişlerdir. İlk Türk mezarları olan kurganlarda ölen şahsın eşyaları ve sevdiği atlarıyla gömülmeside öte dünyada diriliş ile alakalıdır.
Saxa/Yakut kadim Tanrı inancında kudreti sonsuz,kuvveti sınırsız,herşeyin yaratıcısı (Tanrı) Göğün 9.Katında bulunan Ürun Ayıı'dır. Diğer Adı ile Ayıı Tanara'dır. Diğer Göğün 8 katında bulunan Tanrısal güçler aslında bu Tek Tanrı'nın birer tecellisidir. Urun Ayıı/Ayıı Tanara/Tek Tanrı'nın evi parlamaktır. Yani ışık saçan ve dönen kristal taştan ev olarak betimlenmiştir. Aslında Tanrı isminin kökeninde döndüren anlamı mevcuttur. Urun Ayıı/Ayıı Tanara/Tek Tanrı'nın yarattığı varlıklar üzerinde tecelli eden görünmeyen bağları vardır.Bu bağlar küçükten büyüğe tüm varlıkları (atomdan,yıldızlara,galaksilerden,evrene) tutmaktadır ve döndürmektedir.Bu kadim inanca göre Urun Ayıı/Ayıı Tanara/Tek Tanrı'dan ışık (tıpkı Kuran'da Nur Suresi 35.Ayette Allah Göklerin ve yerin nurudur bildirdiği gibi ) ve alkış (yaratıcı güç, bereket, rahmet) çıkar.Gördüğümüz ve görmediğimiz her ne varsa onun gücüyle yaratılır o yüzden Türk Kam ve Şamanlar Tanrıya yakarırken şöyle derler:
Ürün Ayıı
Sen Dünyayı yarattın
Her ne varsa canlı ve cansız hepsi senin varlığındır.
Saxa Yakut Türkçesi ile:
Ürün Ayıı
En aan doydunu aybıtın
Üüner-üösküür barıta en ayıın
Ürün Ayıı'nın simgesi sekiz köşeli parlak yıldızdır.
(Tanrı katında bulunan Cenneti sembolize etmektedir)

Chong Tepe Bölgesi Türkmenistan MÖ 4000-3000 arası kase üzerinde iki Dağ keçisi ve sekiz köşeli yıldız sembolü bulunmakta
M.Ö.2400 yılına ait Türkmenistan Gunur-Tepe kazılarında bulunan 8 köşeli yıldız sembolü
Sümer Türk Dönemi MÖ.3000
Saha Yakut Türkleri Tanrı katında bulunan bu (Cenneti) yurdu şu sözlerle ifade etmişlerdir:
Yetiştikten sonra bir daha kurumayan otlu
Yeşerdikten sonra sararmayan ağaçlı
Doğduktan sonra ölmeyen insanlı
Aydınlandıktan sonra kararmayan göklü
Çıktıktan sonra batmayan güneşli...
Bozulmayan süt göllü
Kaymak gibi yağmur damlalı...
Yine eski Türk mezarlarında ve savaşçı başlıklarında çiçek motiflerine rastlamaktayız Çiçek motifi Türklerin budizm inancını benimsemeleri ile kültürümüze kazandırılmıştır. Türkler Budizim inancını benimsediklerinde Bilge Buda Nirvanaya(Cennete) giden yol için bir insanda 8 vasfın bulunması gerektiğini bu vasıfların:
Doğru Görüş,Doğru Niyet, Doğru Söz, Doğru Eylem, Doğru Kazanç, Doğru Çaba, Doğru Dikkat,Doğru Konsantrasyon olması gerektiğini söylemiş Türkler buna sekiz yükmek demiştir. Türklerin İslami kabulü ile bu sekiz yol , İslam inancında geçen 8 cenneti anlatan bir sembole dönüşmüş Budanın 8 yükmekide İslam Tasavvufu ile Sekiz ilke olarak belirtilen: "Merhamet ve şefkat, sabretmek, doğruluk, sır tutmak, sadakat, fakirliğini ve acizliğini bilmek, cömertlik, Rabbine şükretmek” olarak sıralanırken Sekiz cennet de şöyle isimlendirilmiştir.
1. Dâri-celal
2. Dâri-karar
3. Dâri-selam
4. Cennetül huld
5. Cennetül mevâ
6. Cennetül adn
7. Cennetül firdevs
8. Cennetü naim.
Bu nedenle bir çok Selçuklu Türbesi sekiz köşeli inşa edilmiş (bu mimariye kümbet denilmiş), bu anlamda sekiz köşeli yıldız Türk mimarisi ve çinilerinde bulunan motif ve desenlerde kullanılmıştır.
Çiçek motifi de Budizm inancında var olan lotus çiçeğini sembolize etmektedir.Lotus çiçeği çamurlu su ile dolu bir yerde yetişsede üzerinde kir ve leke barındırmaz.Bilge Buda inancında Nirvanaya giden yolda çile ve ızdıraplara katlanılarak sekiz (yükmek) yola uyularak (arınarak) Nirvanaya erişileceği belirtilmektedir.Bu nedenle Budizm kutsal Nirvanada doğuşu (Cennette doğuşu) lotus çiçeği ile sembolize etmiştir.
Erken dönem Kimi Türk mezarlarında ve duvar ikonlarında lotus çiçeği bulunurken zamanla lotus çiçeği Türk mezarlarında değişik çiçek motifleriyle ifade edilmiştir. Budizmde (Cennet) Nirvanaya erişmek için sekiz yükmeke sahip olmak (tasavvufi tabirle insanı kamil olmak) gereklidir. Bu yüceliğe erişen Nirvana'da (Cennette) lotus Çiçeğinde doğar.Bu nedenle Türk mezar motiflerinde kullanılan çiçek motifi Cennette doğuşu sembolize eder.Gök Tanrı inanç sistemi Hayat ağacıyla İslam inanç sistemindeki Sidretül münteha ile bütünleşerek Tanrı katına Cennete erişme Türk mezarlarında ağaç motifleri ile sembolize edilirken, Sekizgen yıldız ve lotus çiçeği Saxa Yakut Türklerine ait Tek Tanrı inancından Budizme, Budizmden de kültürümüze geçerek İslam tasavvufu ile bütünleşmiş Türk mezarlarındaki çiçek motifi de Cennette doğuşu sembolize etmiştir.
Resimler: Saha Yakut Türklerine göre Ürün Ayıı'nın/Yaratıcı Tanrı
katında bulunan yerin simgesi sekiz köşeli parlak yıldızdır. Sekiz köşeli
yıldız Tanrı katında bulunan Uçmağı/Cenneti sembolize etmektedir.
Kazakistan Arpauzen Bölgesi Petroglif kaya resimlerinde sekiz köşeli yıldız sembolü
Sümer Türk Dönemi MÖ.3000
Sümer Türk Çivi Yazısında Tengri-Dingir sözcüğü Sekiz
Köşelidir
Sekiz köşeli yıldız aynı zamanda Tanrı katını sembolize eder. Tanrı katının bulunduğu yerde sekiz köşeli kristal yıldızdan kut, güç, ülüş ışık/totur çıkar herşey bu ışıktan yaratılır. Tanrı katını sembolize ettiği için bu nedenle Sümer Türkleri çivi yazısı ile Tingir (Tanrı) sözcüğünü 8 köşeli olarak betimlemiştir. Bu sembol aynı zamanda Tanrı katına yakın olan uçmağı da sembolize eder.
Sümer Dönemine ait taş kabartma

-M.Ö.2400 yılına ait Türkmenistan Gunur-Tepe kazılarında bulunan 8 köşeli yıldız sembolü
Orta Asya, Güney Türkmenistan, Çongdepe bölgesi.
MÖ 4. veya 3. binyıl
Yükseklik 7,7 cm ve 11,4 cm; çap 18,2 cm ve 21 cm.
Inv. Nos 4858 III ve 4861 III
1964'te Moskova Arkeoloji Enstitüsü'nden
(1963'te Chongdepe'de bulundu) alındı.
kaynak: https://museums.artyx.ru/books/item/f00/s00/z0000008/st005.shtml
-Yukarıda İskit Saka Türk kurganında (mezarında) bulunan üzerinde sekiz köşeli çiçek motifi ve Türk savaş betimlemeleri bulunan altın kabartmalı sanat eseri (Savaşçının yolu/ölümü/lotus Çiçeğinde doğma, Uçmağa Tanrı katına erişme)

PROTO-TÜRKLERİN ALTIN ÇAĞINDAN...
(MÖ 7-6.YY) İskit Saka Türk Kurganından çıkartılan İskit Saka Türk Beyine ait altın işlemeli (ölüm merasimi için özel hazırlanmış) Akınak adı verilen ucu sivri iki tarafı keskin İskit Saka Türk Akıncı kılıcı
Kılıç üzerindeki kabartma çizimlerin anlamlandırılması:
-Boynuzlu Geyik İskit ve Hun Türklerinde Ruhları Tanrı katına taşıyan hayvan sembolüdür. Hun Türklerine ait mezar taşlarında göğe uçan boynuzlu geyik çizimleri mevcuttur. Bu sembol zamanla Pazırık Kurganında görüleceği üzere boynuzlarla süslenmiş At, Dağ keçisi, boynuzlu koç sembolüne dönüşmüştür. Günümüzde Türk Halk inancında hala; Tanrı adına kesilen kurbanın (at,koç gibi) sırtında ölen kişiyi sırattan geçireceğine Tanrı katına taşıyacağına inanılması eski Türk inancının günümüz kültürüne taşınmasıdır.

-Akınak Kılıç kabzasının en üstünde Tanrıya Uçmağa varan savaşçının ruhunu/canını/tinini (çam kozalağı: beyindeki Epifiz bezini ruhu bedene bağlayan kapıyı sembolize eder) ve and kadehini (and kadehi: Tanrıya verilen andın tutulduğunu, savaşçının töreye uygun yaşadığını ifade eder) sunan kanatlı iki iye (melek) mevcuttur. Saha Yakut Gök Tanrı inancında Tanrı katı; Dokuz kat Göğün üzerinde sürekli ışık yayan sekiz köşeli yıldızın ve hayat ağacının bulunduğu yerdedir. (Uçmağa/Cennete kabul töreni)
-Bir altta Türklerin Kadim sembolü Kurt-Ejder Sembolü bulunmakta bu sembol İskit,Hun ve Gök-Türklerin sembolüdür aynı zamanda
-Diğer altta bulunan ok atan grifin (kartal başlı, kanatlı, balıklı, aslan gövdeli) sembol ölen kişinin cesur bir savaşçı olduğunu ve ölüme yenik düştüğünü ifade eder. (Türkçede ölüm okundan, ecel pençesinden kaçılmaz Türkçe deyimleri bununla alakadardır)
Bu sembol ölümü temsil ettiği gibi aynı zamanda kötü ruhları kaçırıcı koruyucu Totemdir

-Yukarıda Üzerinde sekiz köşeli çiçek motifi bulunan Ak Hun Türk Kağanına ait demir mask
-Moğolistan Orhun Vadisi Gök-Türk Kağanlığı Bilge Kağan kurganına ait arkeolojik kazılardan çıkarılan sekiz köşeli Türk yıldızı motifli altın mücevheratlar
-Kırgızistan Saymalıtaş kaya resimlerinde sekiz dilimli yıldız sembolü
-Pazırık İskit Türk Kurganında (Mezar Odası) bulunan keçe üzerine resmedilmiş Savaşçı Alp/Erin Hayat Ağacı yanında tahtında oturan yaratıcı Tanrı tarafından karşılanmasının sembolik çizimi (Uçmağa/Cennete Kabul)
-Dünyanın ilk halısı olan Pazırık İskit Türk Halısındaki sekiz köşeli çiçek motifi
-II. Ve III. Yüzyıla ait Karakalpakistan Beruni ilçesi Akçakan Kala duvar resimlerinde Pazırık kurganındaki aynı motifleri çizilmiş sekiz köşeli yıldız motifi
-Selçuklu Çinilerindeki Sekiz köşeli Yıldızlar:
Yıldız içerisindeki Güneş motifi yeniden doğuşu sembol eder.
Anka kuşuda Mitolojide küllerinden yeniden doğuşu sembol eder. Mavi Gök rengi ise Türklerce kutsal kabul edilen Gök-Tanrı'nın sonsuzluğunu sembolize eder. Aslında bu sekizgen sembol Cennette doğuşu anlatmaktadır.
Selçuklu dönemi üzerinde sekiz köşeli yıldız motifi bulunan çini tabak
-Selimiye Camii kubbesindeki 8 köşeli yıldız
-Cennetin Sekiz kapısını sembolize eden ve Cennette doğuşu sembolize eden Sekiz Köşeli Kümbet adı verilen Türk Mezar anıtları ve Türk mimari yapıları ve Türk kilim ve motiflerinde 8 köşeli yıldız
KUBBEDE SEKİZ KÖŞELİ YILDIZ:

Selimiye Camisi, 1568-1574. Sinan'ın 90 yaşında (bazı kaynaklarda 80) yaptığı ve "ustalık eserim" dediği eşsiz eseri.
Sekiz köşeli yıldız Anadoluya Oğuz boyları tarafından Asya'dan getirilmiştir.Türkler Budizim inancını benimsediklerinde Bilge Budha Nirvanaya(Cennete) giden yol için bir insanda 8 vasfın bulunması gerektiğini bu vasıfların:
Doğru Görüş,Doğru Niyet, Doğru Söz, Doğru Eylem, Doğru Kazanç, Doğru Çaba, Doğru Dikkat,Doğru Konsantrasyon olması gerektiğini söylemiş Türkler buna sekiz yükmek (yükümlülük) demiştir. Türklerin İslami kabulü ile bu sekiz yol, İslam inancında geçen 8 cenneti anlatan bir sembole dönüşmüş Budanın 8 yükmekide İslam Tasavvufu ile Sekiz ilke olarak belirtilen: "Merhamet ve şefkat, sabretmek, doğruluk, sır tutmak, sadakat, fakirliğini ve acizliğini bilmek, cömertlik, Rabbine şükretmek” olarak sıralanırken Sekiz cennet de şöyle isimlendirilmiştir.
1. Dâri-celal
2. Dâri-karar
3. Dâri-selam
4. Cennetül huld
5. Cennetül mevâ
6. Cennetül adn
7. Cennetül firdevs
8. Cennetü naim.
Bu nedenle bir çok Selçuklu Türbesi sekiz köşeli kümbet mimarisi ile inşa edilmiştir.
Sözün kısası sekiz köşeli yıldız hem Budizm hem de İslami öğeleri iç içe barındıran Türk sembolü olmuştur.
Atatürk'ün Anıtkabirinin altındaki mezar odası, eski Türk mimarisine uygun şekilde sekiz köşelidir.
Türk mimarisinde sekiz köşe; ölüm sonrası cennette doğuşu, cennetin sekiz kapısını sembolize eder. Türk Selçuklu ve Osmanlı eserlerinde kümbet adı verilen mezar evleri sekiz köşelidir.
Ayrıca Atatürk'ün mezarının etrafında; Yurdumuzun ve Türk Dünyasının dört bir yanından getirilmiş topraklar mevcuttur.
Eski Türk cenaze geleneğinde ve kurgan kültüründe ölen kişinin mezarına herkes toprak atar bu sebeble eski Türk kurganları toprak yığıntısı nedeniyle tepe şeklindedir.(Herodot Tarihinde bunu anlatır)
Günümüzde de; ölen Türklerin mezarının üzeri gelenek gereği (herkesin toprak atmasıyla) küçük tepecik şeklinde toprakla yığılır. Günümüz Türkçesinde halen ölen kişi için söylenen " toprağı bol olsun" Türkçe deyimi ve toprak yığma uygulaması İskit Saka Türklerinden günümüze gelen eski bir Türk geleneğidir.
Fatih Mehmet Yiğit
9 Gök Katını Sembolize eden Hayat Ağacı Yakutistan
Sekiz Köşeli Şaman Davulu
Yorumlar
Yorum Gönder