GÖKTEN IŞIKLA GELEN ÇOCUKLAR VE DÜNYAYI FETHEDEN BÖĞÜ HAN DESTANI:

Türklerin yurdunda “Hulin” isimli bir dağ vardı. Hulin dağından, Tuğla ve Selenge isimli iki ırmak akardı. Bir gece oradaki bir ağacın üzerine, gökyüzünden ilâhi bir ışık indi. 

Bunun üzerine, iki yandaki dağlar yavaş yavaş büyümeye başladılar. Bu durumu gören halk ise, hayretler içinde kalmıştı. 

İçlerinde büyük bir saygı duyarak, Uygurlar oraya doğru yaklaştılar. Tam yaklaştıkları bir sırada, kulaklarına çok tatlı ve güzel müzik nağmeleri gelmeye başladı. Her gece buraya bir ışık inmeye ve ışığın etrafında da otuz defa şimşek çakmaya başladı. 

Diğer bir gün de aynı yerde, ayrı ayrı kurulmuş beş tane çadır gördüler. Bunların her birinde, birer çocuk oturuyordu. Her çocuğun karşısında da,onları doyurmaya yetecek kadar süt dolu emzikler asılı idi. Çadırın tabanı da, baştan aşağı kadar gümüşle döşenmişti, gümüş çadırların içi; ışıl ışıl parlıyordu. 

Bu ülkenin halkı bu çocukları büyüttü. O bölgelerde yaşayan bütün Türk boyları, bu çocuklara hükümdar oğullarıymış gibi saygı gösterdiler. Çocukların doğdukları yerden şehre dönülünce, onların her birine birer ad koydular. En büyüğünün adı Songur-Tegin, ikincisinin adı Kotur-Tegin, üçüncüsünün adı Tükel-Tegin, dördüncüsünün adı Or-Tegin ve beşincisinin adı da, Bögü-Tegin oldu. 

Çocukların doğuşundaki kutsal durumu görenler, bunlardan birinin hükümdar olarak seçilmesi kanaatine vardılar. Çünkü bunlar, Tanrı tarafından bu iş için gönderilmiş olmalıydılar. 

Bu çocuklar arasında Böğü-Tigin,gerek güzelliği ve gerekse boyu bosu, sabrı, irâdesi, ileriyi görüşü, aklı ve zekası, bilgeliği ve erdemli oluşu bakımından diğerlerinden daha ilerideydi. Ayrıca bütün Ulusların dillerini ve yazılarını da biliyordu. 

Böğü Tigin Türklerin başına Kağan (hükümdar) oldu. Diğer dört kardeşide Türklere komutan oldu. Böğü Han tüm dilleri biliyordu. Tanrı tarafından bahşedilen Yada taşıyla fırtına çıkartıp, yağmur yağdırabiliyordu. Ulu Tanrı, Böğü Kağan'a bütün dilleri bilen üç kuzgun göndermiş, nerede mühim bir iş olursa, bu kargalar hemen oraya giderler ve o işin nasıl olup bittiğini gözlerler ve ondan sonra da; Böğü Han'a haber getirirlermiş.

Bögü-Han bir gece evinde uyurken, pencerenin önünde bir kızın hayali belirdi ve onu uyandırdı. Bu hayaletten korkan Bögü-Han, kızı görmemezlikten geldi ve kendisini uykudaymış gibi gösterdi. İkinci gece kız yine geldi. Fakat han, yine görmüyormuş gibi yaptı ve kendisini uykuda gösterdi. 

Sabah oldu. Han vezire danıştı. Üçüncü gece kız yine gelince, vezirin öğüdüne uyarak, kızı alıp Ak-dağ'a gitti. Bu dağda sabaha kadar beraber kalıp kızla konuştular. Bu buluşma ve konuşma, yedi sene, altı ay ve yirmi iki gün, her gece böyle devam etti. 

Ayrılacakları gün, kız ona şöyle dedi: “Doğudan batıya kadar bütün dünya, senin buyruğun altında kalacaktır. İşlerini sıkı tut ve iyi çalış. Ayrıca, insanlarında değerini bil.” 

Bögü-Han, askerlerini topladı ve onlardan 300.000 kadar seçme askerini Sonkur-Tegin'in komutasına verdi. Ayrıca Sonkur-Tegin'in, Kırgız ve Moğol ülkelerine akın yapmasını emretti. 

100.000 askerini de Kotur-Tegin'in komutasına verdi ve onu da akın için Tankut tarafına gönderdi. Tükel-Tegin'i de Tibet yönüne gönderdi. 

Kendisi de 300.000 askerini emrine alarak Hitay (Çin) yönüne yöneldi. Diğer kardeşi (Or-Tegin'i de) kendi yerinde bıraktı. Etrafa giden orduların hepsi başarı kazanarak geri döndüler. 

Getirdikleri paralar, mallar ve ganimetler, sayı ile sayılamazdı. Her yerden birçok adamlar topladı ve onların yardımı ile Arkun nehri kıyısında, Ordu-Balıg adlı baş şehrini kurdurdu. 

Bögü-Han, bir gece uyurken, beyazlar giymiş bir ihtiyar gördü. İhtiyar ona yaklaştı ve çam kozalağı büyüklüğünde bir yeşim taşı vererek, Bögü-Han'a şöyle dedi: “Eğer sen bu taşı muhafaza edebilirsen, dünyanın dört köşesi, hep senin buyruğun altında toplanacaktır.” 

Bögü-Han'ın veziri de aynı gece, aynı rüyayı görmüştü. Ertesi sabah olunca hepsi toplandılar ve aralarında görüşerek bu rüyaya bir mânâ vermeye çalıştılar. 

Bunun üzerine orduları buyruklarını alıp batıya yöneldiler. Gide gide Türkistan sınırına vardılar. Burada çayır ve çimenlerle döşenmiş, akarsuları bol bir yere rastladılar. Herkes bu yeri çok beğenmişti. Bunun içinde bu yere bir şehir kurdular. Bu şehir, şimdi Kuz-Balig adı verilen, Balasagun şehridir. 

Bu şehirde yerleştikten sonra, etrafa ordular göndermeye başladılar. Doğudaki bütün ülkeler, bu suretle onların buyruğu altına girmişti. Bu yolla her yeri ellerine geçirmiş oldular. Yeryüzünde onlara kafa tutan ve âsi görünen hiçbir kimse kalmamıştı.

O kadar ileri gitmişlerdi ki, insana benzeyen acayip mahluklara da rastladılar. Bu insanların elleri ayakları tıpkı hayvanlara benziyordu. Bunları görünce, artık bundan sonra insanların bulunmadığını anlamışlar ve geri dönmüşlerdi. 

Bütün bu akınlar sırasında pek çok kıymetli şeyler toplamışlardı. Bunların hepsini bir araya getirerek Bögü-Han da herkesin yaptığı hizmete göre, ele geçen bu malları aralarında bölüştü.

Bundan sonra Uygurların emrine giren hükümdarlar, birer birer gelerek Bögü-Han'a saygılarını sundular. Bunlar arasında Hint padişahı çok çirkindi. Bunun içinde Bögü-Han, bu padişahı huzuruna kabul etmedi. Bögü-Han bu kabul töreninden sonra, bu padişahların hepsinin kendi ülkelerine dönerek bölgelerini idare etmelerini emretti.

Bundan başka, bu padişahların Bögü- Han'a ne kadar vergi verecekleri de, ayrıca bir toplantı ile karar altına alındı. Artık yeryüzü zaptedilmiş ve Bögü-Han'ın karşısında bir engel kalmamıştı. Bunun için geri dönmeye karar verdi ve kendi yurduna geldi. 

Sözün özü: Bögü Han ve Kardeşleri Türklere baş olup, dört bir yana akınlar düzenlediler. Dünyayı fethettiler. Elçiler gönderdiler. Acunda, Töreyi tanzim ettiler. Gittikleri yere adalet götürdüler. Dünya'da zulüm, haksızlık ortadan kalktı. Bolluk, bereket, sağlık, esenlik, barış ve huzur geldi.

Açıklama: 
“Bögü” eski Türk Dili ve kültüründe; Bö, Bögü, Böğü adı verilen Kam (Şaman), Sihir, Büyü, Büyücü, olağanüstü mucizeler gösteren kutlu kişi, bilinmezi bilen, olacağı önceden sezen, duyulmayanı duyan, görülmeyeni gören, uzaklardan bilgi alan, Kahin, Bilge, Görünmez bir takım sihirli güçleri olan, Güçlü, Otacı (şifacı, doktor) anlamlarına gelmektedir. Ayrıca Bögü Kaganın isminin yol gösteren kutsal geyik anlamında “Bugu” olabileceği de değerlendirilmektedir.

Fatih Mehmet Yiğit 
TÜRK MİTOLOJİSİ









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar