-GÖÇ DESTANI-
Uygur Türklerine ait Göç Destanı’nda, Kutsal Dağ’ın Çinlilere verilmesiyle onların bu kutsal dağı tahrip ederek ekosisteme nasıl zarar verdikleri; Tanrı’nın gazabına uğrayarak bölgenin büyük bir doğa felaketine maruz kalıp göçe neden olduğu şu şekilde anlatılmaktadır:
"Bögü Han ve kardeşleri Türklere baş olup dört bir yana akınlar düzenlediler. Dünyayı fethettiler, elçiler gönderdiler. Acunda töreyi tanzim ettiler. Gittikleri yere adalet götürdüler. Dünyada zulüm ve haksızlık ortadan kalktı.
Bolluk, bereket, sağlık, esenlik, barış ve huzur geldi. Bögü Han ve kardeşleri uzun bir ömür sürdükten, kocayıp dünyadan göçtükten sonra aradan uzun zaman geçti. Töre unutulmaya yüz tuttu, Türkler gücünü kaybetmeye başladı.
Yulug Tigin isimli bir prens Türklere hakan oldu. Yulug Tigin, Çinlilerle çok savaştı. Bu savaşlara son vermek için oğlu Gali Tigin’i bir Çin prensesiyle evlendirmeye karar verdi. Çinliler, prensese karşılık hükümdardan Tanrı Dağı’nın eteğindeki “Kutlu Dağ” adını taşıyan kayayı istediler.
Bu sadece bir kaya değildi; yerin, suyun, ormanın ve doğa ananın ruhuydu aynı zamanda. Gali Tigin, yeterince bilge olmadığından, önemsiz ve değersiz gördüğü o kayayı verdi. Çinliler, kayayı götürmek için kayanın etrafında ateş yaktılar. Kaya kızınca üzerine sirke döktüler. Ufak parçalara ayrılan kayayı arabalara koyarak Çin’e taşıdılar. Suyu kirlettiler, doğanın düzenini ve ekosistemi bozdular. Ülkedeki bütün kuşlar ve hayvanlar bu duruma ağladılar. “Göç, göç!” diye bağrıştılar.
Uygurlar ile onlara bağlı olarak yaşayan halklar bazı garip şeyler hisseder olmuşlar. Nasıl olmuşsa; atlar kişnemeye, develer böğürmeye, vahşi hayvanlar ile köpekler ulumaya, sığırlar bağırmaya, koyun ve kuzular melemeye, çocuklar da ağlamaya başlamış. Bu arada her sesten “Göç, göç!” diye bir ses duyulur olmuş.
Bundan yedi gün sonra Gali Tigin ölmüş. Ülkede büyük bir kıtlık ve kuraklık baş göstermiş.
Uygurlar, bu seslerden artık eski yurtlarını bırakıp gitmenin zamanı geldiğini anlamışlar ve her şeylerini toplayarak yola koyulmuşlar. Her konakladıkları yerde “Göç, göç!” seslerini duyar olmuşlar. En sonunda bir yere gelmişler ve orada Beşbalık şehrini kurmuşlar. Artık bundan sonra “Göç, göç!” sesleri de duyulmaz olmuş. Bu seslerin kesilmesini, orada yerleşmeleri için bir buyruk olarak kabul etmişler ve oraya yerleşmişler."
Bu destandan çıkarmamız gereken ders: çıkar uğruna doğayı tahrip edersek, ekosistemi bozarsak iklim değişir, kuraklık gelir, yaşadığımız coğrafya çölleşir. Destandan ders alalım; doğayı ve çevreyi koruyalım. Ağaçları kesmeyelim, ormanları, doğal yaşamı ve canlıları koruyalım, suyu kirletmeyelim. Altın ve açgözlülük, termik santral uğruna; temiz havamızı, bereketli topraklarımızı ve sularımızı kirletmeyelim, siyanürle zehirlemeyelim.
Fatih Mehmet Yiğit
TÜRK MİTOLOJİSİ
Yorumlar
Yorum Gönder