"ABDAL" SÖZCÜĞÜNÜN ETİMOLOJİK KÖKENİ VE TÜRK KÜLTÜRÜNDEKİ YERİ:

Od/Ateş kültü; Türk kültür sanatında Bilgelik sembolüdür. Bu nedenle; Bilgelik Işığını taşıyanlara Türklerce; (ışık taşıyan anlamında )Aşık, (yanarak Ozlaşan anlamında )Ozan ve (ışık saçan/yayan/karanlıkları aydınlatan anlamında )Aydın denilmektedir.

Türkçe:

Issığ > Işık > Aşk> Aşık

Od-Oz > Ozan, Ay > Aydın

Ozanlık,Aşıklık, Abdallık köken itibari ile Kam/Şaman ve Kayçı geleneğine dayanır. Esirip, kendinden geçerek ve Ozlaşarak(Tanrı katına yaklaşarak) aşk ateşiyle yananlara Ozan denir. Ozanlığın okulu ve diploması olmaz Ozanlar içindeki ışığı ve yangını sazı ile sözü ile topluma yansıtır. Hem toplumu aydınlatır hemde topluma yolbaşçılık, halkının dile getiremediği hususları dile getirerek topluma sözcülük yapar. Türk töresi gereği Ozan konuşunca Kağan bile susar. Çünkü Ozanın her sözünde Bilgelik ve Hikmet yatar. Ozanların parayla pulla, makamla işi olmaz onların makamı milletin yüreğidir ve öz kültürüdür.

Araplar aşk kelimesinin "aşeka" zehirli sarmaşık kelimesinden türediğini söyleselerde Türklerde ise Aşk kelimesi "Işık" kelimesinden türetilmiştir. İslam öncesi Türkler Kam ve Şamanların ateş kültünden etkilenerek Oz tabiri kullanmışlardır. Kam ve şamanların kendinden geçip esirerek ateş etrafında dönmelerine Türkler ozlaşmak yani yanarak Tanrı katına erişmek demişlerdir.

‘Âşık ol ‘ışk odına pervâne gibi yana gör

Oda yanan kimseler pes cânıdur âşıklarun

Yunus Emre

Bu nedenle halk aşıklarına Türkler ozan demişlerdir. Ozanlık geleneğinden ve kültüründen olsa gerek Hoca Ahmed Yesevi Divanı Hikmetinde, Yunus Emre Divanında, Ali Şir Nevai Sebayı Seyyar'ında, Aşık Paşa Garibnamesinde ve bir çok Türk Bilge Eren eserlerinde ilahi aşk, Tanrı aşkı yerine "ışık" tabirini kullanmışlardır.

Aşkı ışığa benzettiklerinden olsa gerek ışık etrafında dönen yusufçuk böceğine bizim Türkler "kam ve şamanların ateş etrafında dönmelerinden" esinlenerek Türkler farsçadan dilimize geçen "pervane(dönen)" tabirini kullanmışlardır. Pervane ışığın aşkına kapıldığından olsa gerek döne döne ateşe atar kendini ancak Aşık için; Aşka düşmek kolay, Aşktan kurtulmak ise imkansızdır.Zira pervanenin kanatları tutuşmuştur bir kere istesede yanıp kül olmadan kurtulamaz...

Bu nedenle; Orta Asyada Ozan, Anadolu da Aşık olmuş ve aşıkların yanış öyküsünü Ozanlar Türkülerine aktarmıştır...

Aşk şiddeti başa düşse beyler

Biganeler taşlar atıp ona güler

Divane diye başını yarıp kana bular

Şakır olup hamdu sena söyler dostlar

(Türk Bilge Eren Ahmed Yesevi)

***

İşitin ey yarenler, aşk bir güneşe benzer,

Aşkı olmayan gönül sanki bir taşa benzer.

Taş gönülde ne biter, dilinde ağı tüter,

Nice yumşak söylese, sözü savaşa benzer.

(Türk Bilge Eren Yunus Emre)

***

Gel gel i gönül derd ile dermân yaraşur mı

Işk olmayıcak insâna insân yaraşur mı

Var var i gönül hâlümi sor ‘ışk ile yandum‘

Işka düşeli cevr ü cefâyıla boyandum 

Var var i gönül ‘ışk didügün derd ü belâdur 

Her kim ki çeker bu belâyı ‘ışka salâdur'

Ulu Türk Ozan Kaygusuz Abdal(1)

Yukarıda izah ettiğimiz üzere Türkü söyleyen halk Ozanlarına, yazdığı şiirlerle halkı aydınlatan Erenlere, : “Aşık, Ozan” denildiği gibi Türkçemizde “Abdal” da denilmektedir. 

ABDAL sözcüğü ise; köken olarak Hun Türklerine dayanmaktadır.

Açıklamak gerekirse:

Ak Hun İmparatorluğu (Baktriyaca: ηβοδαλο) Ebodalo; İslam kaynaklarında Heytal, Bizans kaynaklarında Eftalit, Çin kaynaklarında Ak Hiung-nu, Hint kaynaklarında ise Sveta-Hūna olarak geçer.(2)

Fuat Köprülü, Türkiyat Enstitüsü yayını olarak çıkardığı Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi'ne (İstanbul, Burhaneddin Basımevi 1935) yazdığı Abdal madde- sinde, Eftalit veya Abdalların milâdin V-VI incı asırlarında Orta Asya tarihinde mühim roller üstlenmiş olduklarını, bunların eski Hristiyan ve Hint kaynaklarında Ak- Hun, Huna, Eftalit, Abdel, Abdal; Çin kaynaklarında Ye-Tha, İslâm kaynaklarında ise Heital, Heyatile şeklinde geçmiş olduklarını söylemekte; O.Fanke'nin, F.Hirthin ve E.Blochet'in Abdalların Türk oldukları fikrinde bulunduklarını söyleyerek, bizi bu yazarların eserlerine göndermektedir. Zeki Velidi Togan da, birinci baskısı 1946 yılında yapılmış olan Umumi Türk Tarihine Giriş (İstanbul, Enderun Kitabevi, 3.baskı, 1981) adlı kitabında, Usanların doğusunda, Doğu Tiyanşan'da Abdal yahut Heptal=Eftalit denilen bir kavmin yaşamış olduğunu, bu kavmin Karluk ve Kencine Türklerinin ecdadı olarak kabul edildiklerini; Çin menbalarında bunların isimlerinin Hua şeklinde geçmekte olduğunu söylemektedir. Heptallar (Abdallar), miladi 425 yılında kuvvetlenerek birçok ülkeyi ele geçirmişlerdir. Abdalların (Eftalitlerin) hâkimiyetinin Hindistan hududundan doğuda Khoten'e, kuzeyde ise Cungarya hududuna kadar uzandığı bilinmektedir. Zeki Velidi Togan, Abdallara tâbi olan Ho-gut (Huay-hû) kabîlelerinden Fu-fu-la'ların ise, Uygurların ecdadı olduğu (s.42) fikrindedir. Halaç (Kalac)ların, Ak-Hunların, Eftalitlerin ve Abdalların birbirleriyle iliş ileri ve Türklükleri konusu, sağlam delillere dayanılarak, Richard N.Frye ve A.Sa ılı'nın " Selçuklulardan Evvel Orta-Şark'ta Türkler (Belleten, Türk Tarih Kurumu, 1946, Cilt X, Sayı 37, ss.97-131, 125-129) adlı yazısında da ele alınıp incelenmiştir.(3)

"Habtal" ve "Hebate" isimlerinde "b" nin arap kaynaklarında "y" yazılmış olması neticesinde bu isim Firdevsi'ye dahi "Haytal" şeklinde geçmiştir. Fakat bazı arap yazmalarında "b" ile yazılmıştır. Süryanî yazarı Zac- harias Rhetor, 554-5 tarihlerinde Eftalit kabileleri oldukları malûm olan Khulas (Halaç), Abdal, (Yeftal) ve Ephthalith kelimelerini sıra ile saymıştır. Çinli seyyah Hsuan Tsang'da Hi-mo-ta-lo şeklinde yazılan ve "karlı dağlar altında yaşayanlar” manasına gelen bu kelimenin Karlık'ın sanscritceye tercümesi olduğu da ileri sürülmektedir.  İlk İslâm ve Ermeni kaynaklarında, Orta Asya'da, Eftalitlerin bakiyesi olarak Karlık, Kengine (yahut; Kangıne) ve Kümidh (Kümiçi) kabileleri zikredilir.Karlık ve Kalaçlar, "Türkmen" ismi ile maruf olmuşlardır ve Seyhun ile Çu arasında yaşamışlardır. Mahmud Kaşgarî ve El-Birunî bunları burada "Türkmen" ismi ile ve İranlılarla en çok karışmış olan bir Türk zümresi olarak zikrediyorlar. Çin kaynaklanı buradaki "Tu-ko-mang", yâni Türkmenleri daha VIII. yy'dan önce Soğdaklarla beraber yaşıyan bir kavim olarak zikretmişlerdir. (4)

Cevdet Türkay'ın Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu'nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler (Istanbul, Tercüman Yayınları 1979) adıyla yayımladığı kitaba göre Abdal oymakları, belgelerde "Türkman taifesi olarak gösterilmiş ve hem Türkmen Aşiretleri, hem de Türkmen Cemaatleri başlığı altında zikredilmişlerdir. (5)

Türkmen aşiretlerin, her birinde birçok âşıklar da vardı. Ayrıca her aşiret beyinin ocağında, iki, üç, beş aşık bulunurdu. Bu aşıklar, yurda yerleşildiği günden bugüne kadar geçen zaman içinde ne olup, ne bitti ise her şeyi ele almışlar; destanlar, dimeler, yakımlar, ağıtlar, bozlaklar ve türküler söyleyip yaşatmışlardır.

Turkmen Obalarında her evin ocağı olduğu gibi her beyin (boy, oba yöneticisinin) de, bir ocağı vardır. Bu ocak, göç zamanlarında aşiretin veya obanın, konukları için ayrılan çadırın olduğu gibi, iskân edilmiş olan aşiretlerin köylerindeki bey odasında tüter. Ocağın daima yanması lâzımdır. Bu ocak asırlarca sönmemiş ve söndürülemez. Ocağın sönmesi uğursuzluk sayılır. Her beyin bir ocakçis vardır. Bu vazife biraz da mukaddes bir iş olarak görülür. Ocakçılık, babadan evláda intikal ederek devam eder.(6)

Ozanlar,Aşıklar diğer adıyla Abdallar söz ve Türküleriyle; Türk Kültürünü sözlü gelenekle yaşatsa da; Osmanlının ikinci yarısından itibaren Türkmen Aşıklar,Ozanlar diğer adıyla Abdallar devletteki bozulma karşısında halkın sözcüsü oldukları için ya sürgün edilmiş ya da öldürülmüş, Abdallık ise hor görülüp aşağılanmıştır.

Pir Sultan Abdal bunlardan birisidir.

17.YY da Anadoludan Rakkaya sürgüne gönderilen Beğdilli Türkmenlerinin sayısı 84.000 civarında olup bunların 4000'i Abdal olduğu belirtilir.(7)

Tüm bu yaşanan olumsuzluklara rağmen sayıları azalsada; Türkiyede halen Abdallık, Ozanlık, Aşıklık kültürü nesilden nesile yaşatılarak halen devam etmektedir.

Fatih Mehmet Yiğit 

Kaynakça:

1- AŞK, IŞIK, OZAN, AŞIK KAVRAMLARININ ETİMOLOJİK KÖKENİ, Fatih Mehmet Yiğit, Türkoloji Makaleleri, Gece Kitaplığı 

2- Dani, A.H.; Litvinsky, B.A.; Zamir Safi, M.H. (1996). "Eastern Kushans, Kidarites in Gandhara and Kashmir, and Later Hephthalites". In Litvinsky, Guang-da & Samghabadi. ss. 163-184, Dignas, Assistant Professor of History Beate; Dignas, Beate; Winter, Engelbert (13 Eylül 2007). Rome and Persia in Late Antiquity: Neighbours and Rivals (İngilizce). Cambridge University Press. ISBN 978-0-521-84925-8, Goldsworthy, Adrian; Ltd, Dr Adrian Goldsworthy (2 Nisan 2009). The Fall Of The West: The Death Of The Roman Superpower (İngilizce). Orion. ISBN 978-0-297-85760-0.)

3-YUSUF ZİYA YÖRÜKAN, ANADOLU'DA ALEVILER VE TAHTACILAR, Eklerle Yayıma Hazırlayan: Turhan Yörükân, T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI BAŞVURU KİTAPLARI, 4. Bölüm ORTA ASYA TÜRK BOYLARI ve BUNLARIN ANADOLU'DAKİ UZANTILARI Sayfa: 401-2-3

4-EFTALIT DEVLETİNİ TEŞKİL EDEN KABİLELERE DAİR, A. Zeki Velidi Togan,DergiPark AKADEMİK, Yıl 1985, Sayı: 13, 59 - 65, 27.02.2024

5-Cevdet Türkay Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu'nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, Istanbul, Tercüman Yayınları 1979

6-T. C. MİLLİ EĞITIM BAKANLIĞI Eski Eserler ve Müzeler Umum Müdürlüğü Yayımlarından Seri: II Sayı: 7 GAZİANTEP FOLKLORU Derliyen ve Yazan: Ferruh ARSUNAR M.E. B. ISTANBUL 1962 MİLLİ EĞİTİM BASIMEVİ, Sayfa:156

7-Barak İskân Şiirlerinde ve Türkülerinde Osmanlıya Başkaldırı, Dç.Dr. Behiye KÖKSEL,Gaziantep Üniversitesi, 2019, Ayıntab Araştırmaları Dergisi, 2(1), 77-88








































Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar