DÜNYA TARİHİNDE İLK KEZ KÖLELİK VE SÖMÜRÜ DÜZENİNİ ORTADAN  KALDIRAN SÜMER TÜRKLERİNİN BÜYÜK DEVRİMCİSİ: URUKAGİNA (URUK KAĞAN)


"Karanlık sokaklara girmekten kimsenin korkmadığı, yürüyenlerin ayaklarına diken batmadığı, insanların aç uyumadığı bir ülke hayal ediyorum."

''Yetimleri zenginlere, dul kadınları güçlülere teslim etmedim. Nefret ve şiddetten arındım, ülkemde adaleti sağladım. Bundan böyle din adamları halkın malını dini istismar ederek alamayacak, yetimler zenginlere kurban olmayacak, dullar güçlü olanların eline düşmeyecek, bir şekeli olan kişi atmış şekeli olan kişiye kurban olmayacak (yoksul zengine köle olmayacak)''


SÜMER TÜRK KRALI URUKAGINA (URU-URUK KAĞAN)

(M.Ö.2375)


Sümerce : 𒌷𒅗𒄀𒈾 URUKAGİNA:

MÖ 24.YY Lagaş ve Girsu* (*Gir ve Su Türkçe kökenli sözcüklerin birleşmesinden türetilmiştir) şehir devletlerinin kralının adıdır.


URUKAGİNA Türkçe: Ur veya Uruk Kağandır. 

Ur ve Uruk: Sümerlerde şehir ve teşkilat, yönetim anlamlarındadır.

Türkçede ise; Ur: vur-vurmaktan kahramanlık ekidir (Batur gibi). Uruk ise; soy, sülale, kuşak, nesil, aile ve akrabalık bağı anlamlarını taşır.


Başta asker olan Urukagina, tapınak yönetimindeki adaletsizliği fark edip, tarihin ilk devrimini yaparak tahta geçmiştir.


Yaptığı reformlar, Sümerler'in ve dolayısıyla insanlık tarihinin ilk reform metinleri olarak değerlendirilir. Bu metinleri 'yasa' olarak nitelendirenler de vardır.


Urukagina'nın bir ayaklanma ile ve Tanrı Ningirsu buyruğule başa geçtiği çivi yazılardan anlaşılıyor. Sümer ülkesinde bir çok tüzesizlikler (hukuksuzluklar ve adaletsizlikler) oluyordu, vergiler giderek çoğalıyordu, rüşvet almış başını yürümüştü, herkeste bir hoşnutsuzluk vardı. Bu haksızlıklara Urukagına’nın içi kan ağlıyordu. Artık ayaklanma vazgeçilmez bir zorunluk olmuştu. Gece uykuları kaçan, gündüz tedirgin yaşıyan bir öke idi o artık. Artık bıçak kemiğe dayanmıştı, genel hoşnutsuzluğa dayanarak mutlu bir sabahın alaca karanlığında devrimci ayaklanmayı büyük bir başarı ile yapmıştı. 


O, artık baş din adamı «Patesi» sözünü «Hakan» yerine kullanmıyor, doğrudan «Hakan» (Lugal) sanını taşıyordu. Sümerler artık ruhbancı din adamı << Patesi>> sözünden ürkmüşlerdi. 


Urakagına Tello'da (Lagaşta) bize üç dizi yazı bırakmıştır. Bunlar A, B, C, olarak ayrılmıştır. Bütün siyasal ve toplumsal devrimler bu yazılarda anlatılmıştır. O, büyük bir öke idi.


Birinci dizide, eski çağın bozuklukları anlatılıyor, ikincide kendi devrimleri, olanca parlaklığı ile ortaya konuyor. 


Bu yazıtlardan anlaşıldığı kadarıyla Urukagına kamucu (demokratik) bir devrimci idi. Genel toplumun yaşantısını onarmağı, ulusal birleşikliği ve yükselişi erek (görev ve sorumluluk) edinmişti. Tutumsal (ekonomik) koşullar onun devrinde düzeltilmiş, tüze(hukuk ve adalet) egemen kılınmış, rüşvet ve çıkarcılık kökünden kurutulmuş bir duruma girilmişti artık. 


Eski çürümüş saray ve patesi (yobaz ruhbancı din adamı) yaşayışı ve çöküntüsü tümüyle ortadan kaldırılmıştı. 


Uruk Kağandan önce; Vergi adamları ve onların sayısız dedenetçileri toplumu soyuyorlardı. Sarayları beslemek için bizde Osmanlı Devrini andıran bir törbilik (ahlâk) çöküntüsü, vurgunculuklar almış yürümüştü. 


Koca İlhanlık (Bizim son Osmanlı döneminde ve yükselişinde olduğu gibi) temelinden sarsılmıştı. Bir toplumun yaşayışında törbilik (ahlâk) her şeyin başında gelir, Şayet; Zenginleşme ve haksız kazanç başa alınır, kültür çiğnenirse, batmak kesindir. Lagaş sarayları da bu törbiliksizlik yüzünden yıkılmıştı. 


Urukagına, buna benzer bir durum tepkisiyle ortaya çıkmıştı. Urukagına, yazılarında tapınak çiftliklerinin bile Saraylara geçirilmeğe başlandığını acı acı nasıl anlatıyor." Din adamları dini kendi çıkarlarına uydurmağa başlamışlar mı, azınlık etkisi ile yobazlıkla, dinsel inanışlar öz niteliğini yitirmiş mi, bırakınız, çöküntü almış yürümüştür artık. Bizdeki son osmanlı çağına ne denli benziyor böylesi değil mi? 


Her nerede din adına yobazlık başlarsa, her nerede zenginlik ve haksız kazanç adına bencil çıkarcılık ulusal kültürü çiğnerse, orada toplumsal çöküntü ve ilerileme düşmanlığı, azınlık soylu ideolojiler baş gösterir. Avrupada «Cennet Anahtarları» (Enduljans) satan papazları da bilmiyor muyuz? Lagaş din adamları da tapınak sürülerini ve tahıllarını aşırıp satıyorlar da, onları tanrılara armağan diye gösteriyorlardı. Bahçelere giriyorlar, meyveleri toplayıp götürüyorlar, ve kimse ağız açamıyordu. 


İş baştan bozuktu. Saray ile yobaz, ulusu sömürmekte elele vermişlerdi. Akıntıyı başından kesmek gerekliliği gelmiş çatmıştı. 


Urukagına yazıtlarında bunları acı acı ve ne güzel anlatıyor! Onun başarılı ihtilaliyle; her şey ulusundur artık. Saray, yobaz ve azınlık soylular ezilmiştir artık. İşte Urukagina'nın ünlü devrimi budur. 


Ne güzel bir kamuculuk (demokrasi) devrimi! Atatürkçülük şanlı devrimine ne de benziyor, her bakımdan! 


Urukagına, bundan sonra, yönetim örgütünü düzeltti. İşyarlar (saraya sırtını dayayan ancak çalışmayan devlet görevlileri ayıklandı) sayısı büyük ölçüde azaltıldı, çıkarcılığın, rüşvetin ve her türlü vurgunculuğun kökü kurutuldu. Gereksiz işler kapatıldı, ulusal törbilik (ahlâk) eğitimine büyük önem verildi, yeni «Ussal (akılcı)» yobazlık düşmanı okullar açıldı. Yönetim adamları, doğruluğu bilinen kimselerden seçildi.


Türk acununda, her ne süre böyle büyük adamlar başa geçmişlerse, Türklük göz kamaştırıcı yükselişlere ulaşmıştır. İşte bu da bir örnek. Her ne süre, azınlık soysuzları, yobaz ruhban sınıfı işe karıştırılmışsa ülke gerilemiş ve çöküntüye uğramıştır. 


Urukagına, din adamının gülünç denecek ölü gömme yağmacılığını da düzeltmişti. Sümerlerde ölü gömülürken din adamlarına bakınız neler veriliyordu: Paradan başka, yedi «Urn» (küp) içki (şarap), 420 somun ekmek, 120 ölçek (kile) tahıl, bir kat giysi, bir oğlak, bir yatak, ve bir koltuk. Bunlar din adamları arasında paylaşılırdı. Urukagina, bunu, az para, 3 «Urn>> içki, 80 somun, bir yatak, ve bir oğlak olarak büyük ölçüde kısıntılamıştı. 


Toplum onu nasıl baş tacı yapmasın? 


Her türlü tedirginlikleri o gidermişti, ulusal bir gönül ve kafa ile, demir bir elle. Yukarda söylediğimiz gibi, bozguncu gidişin baş gerekçesi, Sami Akkat'ların Sümer Türklüğü arasına, saraylara ve yönetim yerlerine düşmanca sinsice sızmaları olmuştur. 


Bunlar, şimdi bizdeki azınlıklar olduğu gibi, bir iç düşman olmuşlardı. Ancak demir bir el bunları temizleyip atabilirdi. Ve öyle de oldu. (Bizde de şimdi, demir bir el bu kaynaşmamış azınlıklar, iç düşman tehlikesini söküp atacaktır). 


Artık can ve mal güvenliği kurulmuştu, ilkut işleri Sümer onuruna yakışır ulusal bir ülkücülükle yürütülüyor, her işte tüze ve doğruluk egemen oluyordu. Akkat Sami azınlığı temizlenmiştir veya kaynaştırılmıştır, onun yıkıcı iç düşmanlığı ve bozgunculuğu önlenmiştir. 


Elimize geçen yazılarda, daha önceki bozukluk, bakınız, ne güzel belirtiliyor: “Eğer bir yurttaş, bir koyun satın almışsa, o, önünde sonunda ya çalınacak, ya da vergici yönünden el konulup alınacaktı. Eğer bir yurttaş, bir balık havuzu kurmuşsa, balıkları tüketilirdi de kendisi hiçbir sızıltı yapamazdı; eğer bir yurttaş bir kuyu kazmışsa, rüşvetsiz ondan yararlanabileceği işkilli idi, kuyusu doldurulurdu, kendisi hiçbir sızıltı yapamazdı.”


İşte Urukagına bunların hepsini temizleyip atmıştı. Hırsızlığın ve her türlü vurgunculuğun kıyıncı (cezası) çok ağır idi. Alım satım işleri baskıdan kurtarılmıştı, kimsenin malı, ne zorla ne de baskı ile satın alınamazdı. 


Zeytinyağı ile falcılık yapmak ta yasak edilmişti. Bu usulle bir çok din adamları toplumu sömürüyorlardı. Şöyle oluyordu: Su yüzüne zeytinyağı dökülüyor, orada yağın aldığı biçimlerle, şimdi bizdeki kahve falcılığı gibi, gelecekten bilgi veriliyordu. Böylece, hem falcı bir «şekel» (büyük bir para) alıyor, hem de Başbakanın adamına bir «<şekel>> veriliyordu. Yabancı Akkat lar etkisile Başbakanlığa değin vurgunculuklar alıp yürümüştü. Ayrıca, beş «şekel>> de baş din adamı alırdı. Falcılık, soygunculuğun bir aracı yapılmıştı. Bunların her çeşitini Urukağına yasak etmişti. 


Sonra, gene şuna da bakınız: Eğer bir adam karısını boşarsa, baş din adamı beş gümüş «şekel» alırdı. Başbakanın vekili de bir şekel alırdı. Böylece, boşanmalar büyük ölçüde körüklenmiş ve alabildiğine artmış oluyordu, hemen hemen zorla ev barklar yıkılıyor gibiydi. Evlilik bağı artık bir saygı göremez olmuştu. Urukagına bunu da kaldırdı. Evlilik güvendirenlik altına alındı. Boşanmak için kadına para ödemek koşulu konmuştu. Buna karşılık, kadının yolsuzluğa düşmesi de sıkılıkla önlenmiş oluyordu. Bunları, daha sonraki Hammurabi yasalarında görüyoruz, ama, şimdi artık anlıyoruz ki, bunların hemen hepsi Sümerlerden alınmıştı.


 Hammurabi yasaları, Güneş Tanrısından esinlenerek yapıldığı gibi, Urukağına da bu önemli devrimci yasalarını doğrudan Tanrı Ningirsu'dan aldığını anlatıyor. Urukagina, Akkatlarda ve Sümerlerde süregelen köleliği de kaldırmıştı. Fransız Devriminin Rousseau'dan aldığı “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” ilkelerini, hemen tıpkısile açıklamış oldu. 

Urukağına, Eti Türklerinin Subbiluliuma'sı, Hun Türklerinin Mete'si ve bizim Atatürkümüz gibi büyük kamucu ve Pantürkist bir Türk ökesi idi. Daha sonra, Gudea'yı da onun izinde göreceğiz. 

Bunlar, büyük Türk tarihinin, yaşadıkları çağ ile ters orantılı olarak ululukları sıralanabilen en büyük siyasal, süel ve kültürel Türk ökeleridirler. Bütün acuna ışık tutmuşlardır, yüksek yaşantı yolları öğretmişlerdir. En başta Atatürk gelir. Kölelik kaldırılmıştı, ne güzel! 


Uruk Kağan yönetiminde; Köleler azat ediliyor, dullar ve yetimler korunuyor, bir yüksek insanlık usbiliği (felsefesi) uygulanıyordu. Bunlardan başka, Urukağına, Lagaş kentini bayındırlaştırmağı, süslemeyi de unutmamıştı; yukarıda anlattığımız Ur-Nina'nın yaptığından daha da güzel, Ningirsu adına yaptırdığı E-Ninnu tapınağından başka, birkaç süslü tapınak daha ve Tiraş adlı çok güzel görünülü bir saray da yaptırmıştı. Süslü tahıl anbarları da cabası. Bunlar, Lagaş'ı daha sonraki çağların Minos, asma bahçeli Babil, o güzelim Artemis (Kibel) tapınağının süslediği Efes, Partenonlu Atina ve Zevs'li Olimpia kentlerinin baş örneği yapmıştı. Bütün kent'in su işlerini onartmıştı, yeni bir görkemli su bendi açtırmıştı o büyük öke, 1820 «gur» su alan büyük Sarnıç ta gene onun yapıtıdır. Onun dediğine göre, «bu bir deniz ortası gibi» olan bir anıttı. Törel ve özdeksel ne büyük işler başarmıştı.


Urukağına!... Lagaş'ta, bunlardan başka, Entemena'nın yaptırdığı Baş Tanrı Enlil tapınağını süsleyen ve bütün Sümerlerin kutsal kenti olan Nippur ile çok iyi ilişkiler yürüten de o idi. Biliyoruz ki, Urakağına, bütün Sümer İlhanlığının (Imperatorluğunun) başı olmuştu ve Nippur, Kiş, Ur, Erek (Uruk), Lar- sa, Eridu, Umma gibi kent ilkutları hep Lagaş'a bağlı idiler. 


Erek'te Tanrı Bau tapınağını o yaptırdı. Larsa'da E-Babbar surunu o onarttı. Ulu su bentleri, akidaklar kurduran o oldu. Ama onun baş ilgisi, anlattığımız toplumsal devrimler üzerine idi. Ve bu yüzden, her süre olduğu gibi, yeniliklere karşı tepkiler ve kendisine karşı düşmanlıklar baş göstermemiş değildi. Kuyruk acılı Saray döküntülerinin ve yobazların neler yaptıklarını şimdi göreceğiz. Bu sinsi iç düşmanların bozgunculuklarına dayanılarak, ilk iş, Umma'- nın ayaklanması ile başlıyor. (Umma, Sümer düşmanı Sami Akkatların çokca barındıkları bir kent idi.) Lagaş'a saldırılıyor. Umma başbuğu «Patesi»> Lu- gal-Zaggisi Sümer soyundandı, ama çok tutkulu bir adamdı. Babası Ukuş'un yerine geçer geçmez, ilk iş Lagaş'a sırtlanlar gibi saldırmak oldu. O güzelim kenti altüst etmişti, yakıp yıkmış, taş taş üstünde bırakmamıştı. Urukağına güçlü bir ordu tutmadığından ansızın bu acıklı başagelenle karşılaşmıştı!...


Şimdi ne olacaktı? Ne yapacaktı? Kendisinin öldürülüp öldürülmediğini bilmiyoruz. Ama neye yarar? O güzelim pırlanta Lagaş kül olmuştu.



Fatih Mehmet Yiğit 

TÜRK BİLGELİĞİ


Kaynakça:

-Sümer Yazılı Tabletleri Oxford Üniversitesi Dijital Veri Tabanı

-Sümerler, Samuel Noah Kramer

-SÜMER TÜRKLERİ, Dr.Arın Engin




Resimler:

Fransa Louvre müzesi'nde bulunan Urukagina reform metinlerinden kil tablet ve koni




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar