TÜRK KÜLTÜR VE SANAT ESERLERİNDEKİ TÜRK TAMGALARI VE ANLAMLARI:
-EB TAMGASI: Türk kültür ve sembolizminde; EV,YURT, YUVA,OCAK anlamlarını taşır.
(Tanrım) Evimizi OD'unla (yani ateşinle) ısıt (Ocağımız tütsün). Barış (esenlik) içinde yaşamamızı sağla "
Yenisey Amulet Signs (e-86)
Türkçe Bengü Bitik Taş
(üçgen: Uğur Taşı)
Esenlik Alkışı (duası)
(Okuma:Fatih Mehmet Yiğit)
Odun, ocağın sönmesin
Türk Alkışı
(Türk Dilek Sözlerinden; Alkışlar, Kargışlar/Doç.Dr.Sami Akalın Kültür Bakanlığı, Ankara-1990, Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları: 130 Halk Edebiyat Dizisi:36 Sayfa:134)
Eski Türk Yurt, Ev, Od, Ocak kültüründe; her ev, eb, oba çadır, yurtluğun ortasında bir ocak yanar, Ateşin ruhu olduğuna ve insanı hastalıklardan koruduğuna (belki çadırı sıcak tuttuğu içindir) inanılır, ocağın ateşi söndürülmezdi.
Ziya Gökalp "OCAĞIMIZ SÖNMESİN" alkışının (Tanrı'ya yakarışın) en eski Türk duası olduğunu belirtir.
Ocağın yanışı, evdeki huzur ve barış ortamını ifade eder.
Günümüzde kullanılan "Sıcacık evim yuvam" Türkçe deyimi eski Türk Yurt ve Od kültürü ile alakalıdır.
Ocak Ateşinin sönmesi uğursuzluk kabul edilir, hatta evin büyüğü öldüğünde "ocağı söndü" denilirdi aile birliğini bozan, eşinden ayrılan, ailesini terkeden insanlar için söylenen "ocağını, yurdunu dağıttı, ocağını söndürdü" Türkçe deyimleri, Ev,Od kültürünün dilimize bir yansıması olarak hâlâ günümüzde kullanılmaktadır.
Türk Bilge Eren Hacı Bektaş'ın dediği gibi:
Sevgi muhabbet kaynar, yanan ocağımızda,
Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda.
Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda,
Aslanlarla ceylanlar, dosttur kucağımızda.
Ocağımız hep tütsün, sönmesin, balalarımız, ulusumuz, yurdumuz kötü gün görmesin...
Okuma ve açıklama: Fatih Mehmet Yiğit
-OK TAMGASI: Türk kültür ve sembolizminde; OK, doğruluğu, dürüstlüğü, (okumayı) bilgiyi ve gücü sembolize eder. Aynı zamanda Koruyucu Amaçlıdır.
TÜRK KÜLTÜR VE İNANCINDA "OK GİBİ OLMAK" VE "OKUMAK":
Okumak, bilgi pınarıdır;
Bilgi, ömrün ışığıdır.
Oku da bil,
Okuv - bilim bulağı,
Bilim - ömir şırağı.
Okı da bil,
(Kazakistan) Türk Atasözü
***
(a)lp ol b(e)g (e)r(e)n (e)rd(e)[m…] U s(ï)nok …
Günümüz Türkçesi ile anlamı:
Alp (savaşçı,ulu,yüce ruhlu) ol bey!
Erdeme (bilgeliğe) eren ol,
Başın (aklın,düşüncen, ustalığın) OK gibi(doğru) olsun…
Diğer okuma:
Ö, ok! (a)lp ol b(e)g (e)r s(e)n
Günümüz Türkçesi ile anlamı:
Düşün! Ok gibi alp ol bey. Sen, ersin
Dağlık Altay Sakıyla-Kobı I
Bengü Bitik Taş (Türkçe Yazıt)
(Anlamlandırma: Fatih Mehmet Yiğit)
***
Oğuz Kağan Destanı Uygur Harfli en eski nüshasından:
[oguz kağan sivindi, kül di . dakı ya-m] üç busğuluğ kıldı . dakı [ayddı), kim : ay, 'ağa lar, ya [bo]lsun sen:-ler-nüng: ya deg ok-lar-m kök-ke-çe adung, ·] dep dedi . k(e)ne andm song kök, dağ, dengiz köp kik-ler, köp kuşlar avia-ğu- lar-ı-dm song çal-da üç kümüş ok- [m) çapdı-lar; aldı-lar, ada-sı-ğa birdi-ler oğuz kağan sivindi, küldi . dakı ok- lar-m üçü-ge üleşdür-di . d(a)kı ayddı, [k]im : ay, ini-ler, aklar bolsun sen-ler- nüng; ya addı ok-m, ok-lar deg sen-ler bolung, dep dedi .
Türkiye Türkçesi ile:
Oğuz Kağan sevindi, güldü, yayı üçe böldü ve : 'Ey büyük (oğullarım), yay sizlerin olsun ; yay gibi okları göğe kadar atın'- dedi. Kök (Gök), Tağ(Dağ) ve Tengiz(Deniz) çok av ve çok kuş avladıktan sonra, yolda üç gümüş ok buldular; aldılar ve babalarına verdiler. Oğuz Kağan sevindi, güldü, okları üçe üleştirdi ve: 'Ey küçük (oğullarım), oklar sizlerin· olsun. Yay oku attı : "sizler de OK GİBİ OLUN" dedi.
***
Tarihte Ok ve Yayı icad eden ve bunu av ve savaş aracı olarak ilk kullanan Ulus, Türklerdir. Ok ve Yayın Türkler tarafından icat edildiğinin en büyük kanıtı; Hakasya, Tamgalısay, Saymalıtaş, Altay, Yenisey ve Orhun Bölgesinde yeralan kaya resimlerindeki ok ve yay ile av avlayan insan betimlemeleri ile İskit Saka Türk Kurgan buluntularından çıkartılan esyalardır.
Yine Ok ve Yay sözcüğü Kök Türkçe sözcüklerimizden olup Ok ve Yay Tamgası ok ve yay şeklinde resmedilmiş Gök-Türk Alfabesi denilen Türk Tamga yazısında Y ve oK harfleri bu tamgalardan Türk Yazısına geçmiştir.
"Ok" sözcüğü veya Tamgası Türk kültüründe av ve savaş aracı "ok" sözcüğü dışında; Bilge ve Erdemli olmak, Ok gibi doğru olmak, Tanrı’ya adanmışlık” manasında kullanılır. Tasavvufi tabirle ifade etmek gerekirse “insanı kâmil” olmak anlamına gelmektedir. Nitekim Oğuz Kağan Destanında Oğuzhan çocuklarına "OK GİBİ OLUN" yani Bilge,Erdemli,Doğru insan olun diye öğüt verir. Hunların Büyük Başbuğu Ulu Batur Mete (Modu) Kağan Çin imparatoriçesine yazdığı mektupta Ok ve Yay kullanan tüm bozkır halklarını tek bayrak altında birleştirdiğini ifade eder.
TS’E-FU YUAN-KUİ tarafından Göktürkler ile ilgili Çince yazdırmış olduğu yıllıklarda Gök-Türkler şu şekilde anlatılmaktadır: “Göktürkler Hunlardan idi. Kabile isimleri Ashih-na dır….hepsi Altay dağında ikamet ederek demir işinde çalıştılar.Altay dağlarının şekli miğfere benzediği için (Tou-mou) onların dilinde miğfere T’chue(Tuğçe) denildiğinden dolayı bu onların ünvanı oldu…..deniliyorki;onların önceki ülkesi Hsi-hain’ın (Etsin göl) yukarı tarafında iken komşu devlet tarafından kadın ve erkekleri küçük büyük fark etmeksizin hepsi öldürüldü.Sadece bir oğul sağ kaldı.Öldürülmeye kıyılmadı.Kolları ayakları kesilip büyük bir bataklığın içine atıldı.Dişi bir kurt vardı.Her et getirişinde bu oğlu besledi ve dolayısıyla ölmekten kurtardı…Gök-Türk’lerin soyu Altay dağlarında oturur. Onların geleneğinde hayvan sürüleri ile uğraşma işi vardır. Askerlerin savaş aleti olarak, YAY, OK, vızıldayan OK ucu, mızrak ve kılıç vardı.Yanlarında saklamak kuralına uygun taşıyorlardı.Sancaklarının üstüne altından kurt başı takarlar. Hükümdarların muhafızlarına Fuli(Börü) derler ki; Çince kurt demektir. Bu aslında kurtan doğduklarını gösterir eskiyi unutmadıkları içindir. Onun vergileri askerlik yapmak, at ve ekstra olarak çeşitli hayvandır. Arabalarının kenarlarına ağaç oymalar (çentik) ile hesap yaparlardı. Ayrıca altın uçlu OKU balmumuna sürme ve mühür olarak kulanma geleneği vardı.”
Türklerin Atası sayılan İskit Saka Türklerinden Hun,Gök-Türklere, Selçuklu ve Osmanlı gibi Türk-İslam devletlerine değin Türklerce savaşçı; tolga, miğfer ve başlıklarında “Tanrı’ya ulaşma arzusu ve Tanrı’ya adanmışlık manasında” savaşçı başlıkları ve miğfer önlerinde ok uçlu savaşçı başlıkları, halı, Kilim, mimari ve sanat eserlerinde Ok ve Yay sembolünü kullanmışlardır.
Türkler, bilge insan yetiştiren müesseselerine “okul” adı vermiş, “okumak” kelimesi de “ok olmak/bilge ve erdemli olmak” manasında “ok” kelimesinden türeyerek dilimize yerleşmiştir. Nitekim "Oku-Okuntu" sözcükleri eski Türk (Bengü Bitik Taş) yazıtlarda (okumak, çağırmak, davet etmek anlamlarında) kullanılmıştır.
Türklerde Oğuz kavramı boyların birliği manasında kullanılmıştır. Gy. Nemeth'e göre de, Oğuz kelimesi Türkçede aynı zamanda "kabile" (bir siyasî kuruluşa bağlı kabile) manasına gelen "ok" sözüne eski Türkçedeki çoğul eki z ilavesiyle türemiş (ok + uz) olup, "kabileler" demektir.
“Bir araya gelen boylar(Üç Oġuz, Altı Oġuz, Sekiz Oġuz, Tokuz Oġuz gibi), kurdukları ittifak için oġuz kelimesini kullanabildiklerine göre, bu kelimenin “boylar, boylar birliği” anlamında tür adı olarak da kullanımının olması gerekir. Aksi takdirde, bir araya gelen boylar için oġuz kelimesinin kullanılması açıklanamaz. Çünkü, bu kelime Üç Oġuz, Altı Oġuz, Sekiz Oġuz, Tokuz Oġuz gibi birbirinden farklı ittifaklar için geçici olarak kullanılmıştır. Bu kelimenin ok “boy, boy teşkilatı” ve –z çokluk ekinden türeyip “boylar” anlamına geldiği kabul edilirse bahsi geçen cümleleri metnin bağlamına göre izah etmek daha kolay olur. Orhun yazıtlarında belirtildiği gibi Türük oġuz begleribodun eşidiñ cümlesi, Bilge Kağanın kendilerine bağlı olan ya da bir zamanlar bağlı olmuş olan boylara hitap ettiği yerde geçmektedir. Bu durumda bu cümle Türkiye Türkçesine şu biçimlerde aktarılabilir: Türk boylarının beyleri ve halkı, dinleyin/Türklere bağlı tâbi boyların beyleri ve halkı, dinleyin yine aynı kitabelerde Oġuzı yeme tarkınç ol temiş geçen oġuz kelimesi de aynı şekilde“boylar” anlamında bir tür adı olarak düşünüldüğünde hem cümle daha anlamlı olmakta hem de metnin bağlamına uygun düşmektedir. Ayrıca ok-u-z (isim kökü + yardımcı ses + çokluk eki) şeklinde belirtildiği gibi oġuz kelimesindeki iyelik ekini yapı ve anlam bakımından izah etmek daha kolay olmaktadır. Bu cümle Türkiye Türkçesine şöyle aktarılabilir: (Kendisine bağlı) boyları da huzursuzdur,manasına gelmektedir.”
Fatih Mehmet Yiğit
Yararlanılan Kaynaklar:
-Yenisey-Altay-Kırgızistan Yazıtları ve Kağıda Yazılı Runik Belgeler Rysbek Alimov, Fikret Yıldırım, İgor Kurmuşin , Emine Mozioğlu BİLGESU YAYINCILIK
-A73 (Möndür-Sokkon VI) ve A74 (Sakıyla-Kobı I) Yazıtları Üzerine Anlamlandırma Denemesi Muhammed Mustafa Bakır, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,D İ L A R A Ş T I R M A L A R I
-RUNİK HARFLİ DAĞLIK ALTAY BÖLGESİ YAZITLARI EMİNE MOZİOĞLU
-OGUZ KAGAN DESTANI W. B A N G VE G. R. RAHMETi İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EDEBiYAT FAKÜLTESi TÜRK DİLİ SEMİNERİ NEŞRİYATINDAN
-Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi I-II. Cilt (Takım) Prof. Dr. Bahaeddin Ögel / Türk Tarih Kurumu
-Han Hanedanı Tarihi Hsiung-Nu (Hun) Monografisi, Ayşe ONAT, Sema ORSOY, Konuralp ERCİLASUN
-Tanrı-Kut/ Mete Kağan (Ulu Batur Destanı) Türkolog Fatih Mehmet Yiğit, Gece Kitaplığı Yayınevi
-Prof.Dr.Ahmet TAŞAĞIL/Gök-Türkler-1 TTK2003/ Sayfa:110-11-112
-Göktürk Yazıtlarında Geçen "Oğuz" Kelimesi Üzerine Adlı Makale, Ahmet KARADOĞAN Bilig-Bahar dergisi-2006-sayı:37:13-20
ULU (EJDER) TAMGA VE SEMBOLÜ
Türk Kozmolojisinde; "ULU (Ejder)" Ulu Tanrının tüm evreni (Kozmosu) kuşatmasını, uzay-zaman döngüsünü, mevsimlerin dönüşümünü, gücü, ruhların ve dileklerin Tanrı katına ulaşmasını, yaşam, ölüm ve doğumu, ifade eder. Bu nedenle Türk Kültür ve Eserlerinde, Halı ve kilimlerde ULU (EJDER); "Tanrıdan Kut almak, Zamanın iyi geçmesi, baht, talih, uğur, uzun ömür, güç, sağlıklı ve mutlu yaşam, esenlik dilemek" anlamlarında dilek amaçlı sembol olarak kullanılmıştır.
Fatih Mehmet Yiğit
EJDERHA VE ZAMAN
"Ejderha" Mitolojide; herşeyi yutan ve öğüten, güç ve kuvvet yetirilemeyen bir varlık olarak tasvir edilir ve bu özelliğinden ötürü daima zamanla ilişkilendirilir. Zira, Fizik Biliminde Termodinamiğin ikinci yasası sayılan "Entropi" gereği; herşey zamanla yok olmaya, bozulmaya tabiri caizse ölmeye mahkumdur. Bu sebeple olmalıdır ki: Gök-Türk Kağanlığına ait kitabede: "Zamanı, Tanrı yasar (Zamana Tanrı hükmeder, düzenler anlamında). Kişioğlu hep ölmek için yaratılmıştır." İfadesi yazılıdır.
Hatta Anadoluda bir Türk Atasözü vardır:
Tanrı görür, kimse görmez
Herkes ölür, Tanrı ölmez diye.
Eski Türk kültür ve sembolizminde; "Ejder" zamanı ve onun karşıkoyulmazlığını gücünü sembolize etmesi sebebiyle "Ejder" Türk Kozmolojisinde; Ulu Tanrının tüm evreni (Kozmosu) ve zamanı kuşatmasını, uzay-zaman döngüsünü, mevsimlerin dönüşümünü, gücü, ruhların ve dileklerin Tanrı katına ulaşmasını, yaşam, ölüm ve doğumu, Tanrı ile kurulan iletişimi ifade eden bir sembol olarak kullanılmıştır.
Türkçemizde "Evren" sözcüğüde bu anlayıştan dolayı Evrilmekte olan Uzay-Zaman döngüsünü ifade açısından "Evren" olarak nitelendirilmiştir.
Nitekim Türk Ahilik/Akılık Teşkilatının kurucusu Nasreddin Nahmud, kerametlerinde Ejderha donuna (kılığına) girmesi nedeniyle Ahi Evren/Evran (Büyük Ejderha) ünvanı ile anılması Ejderhanın Türkçe Evren/Evran ismi ile söylenmesine tarihi bir örnektir.
Daha önce açıkladığımız üzere Evren sözcüğü Türkçe kökenli olup Gök-Türk yazıtlarında "egir/evir" sözcüğü çevirmek kuşatmak anlamında geçmektedir.
Kaşgarlı Mahmud tarafından kaleme alınan Divanı Lügatit Türk adlı Türkçe sözlükte ise "evir" sözcüğü:
ewrülmek yönelinen yerden çevrilmek. ewşükgen tewürgen: her zaman evirip çeviren, güç işleri başaran. ewürgen tewürgen her zaman evirip çevìren. ewürmek: çevirmek, evirmek, döndürmek, altını üstüne getirmek. Anlamında kullanılmıştır.
Yine Eski Uygur Türkçesinde de evir ve evirmek sözcükleri:
ävir: Daire, çevre, muhit, ölçü. ävirmäk: Evirmek, çevirmek. ävriş: Dönme, dolaşma, çevrilme, iş güç, hal, hareket, meşgale. ävrişmäk: Bir işle meşgul olmak. avürmāk: Evirmek, işlemek, çevirmek anlamında kullanmıştır. (Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, A.Cağferoğlu TDK Yayınları 1968/Sayı:260) Anlamlarına gelmektedir.
Devir, Devran sözcükleri köken itibariyle ile eski Türkçeden Arapçaya geçen sözcüklerden olup evrilen, evrilmekte olan, çeviren, çevreleyen ihata eden, kuşatan, egemen olan zaman/çağ anlamına gelmektedir. Yine latinceden İngilizce başta olmak üzere birçok dile geçen Latince universus, ingilizce Universal (Türkçe Evrensel) sözcüğü de Türkçe kökenli olup yukarıda açıkladığımız üzere Evirmek sözcüğünden Evreni ifade eden sözcüğe dönüşmüş Türkçeden yabancı dillere geçmiştir.
Günümüz Astrofizik Bilimine göre bundan 13.5 milyar yıl önce Big-Bang Büyük patlama ile evren oluşmaya başlamıs Evrenle birlikte Evrenin hareket ve döngüsune bağlı olarak zamanda başlamış kütle çekim (hareket)ilişkisi içerisinde zamanda varlığını devam ettirmektedir. Zira günümüzdeki göreceli zaman (izafiyet) teorisi de bunu ifade eder.
İskit Saka Türklerinden itibaren "Ejderha" sembolü erken dönem Proto-Türk sanat eserlerinde "Tanrıdan Kut almak, Zamanın iyi geçmesi, baht, talih, uğur, uzun ömür, güç, sağlıklı ve mutlu yaşam, esenlik dilemek" anlamlarında kullanılmıştır.
Perslerin Şehname eserinde büyük Turan Türk Hükümdarı Efrasiyab Alp Er Tunganın ordusu Erkek Ejder olarak tasvir edilir.
Çin kayıtlarında ise; Hunların 5. Ayda ziyaret ettikleri kutsal ayin yaptıkları şehrin adının Ejderin Şehri (Lung-ch’eng) olarak anıldığı ifade edilmektedir. (Ma-ch’ang-shou, a.g.e, s. 24.) Yine Ejderha zamanla ilişkilendirildiğinden Türk Mitolojisinde Ejderha ile savaşan kahramanlar; zamana hükmeden kötülüğünü yenmiş kabul edilir. Hun dönemine ait Kağan tacının çemberinde yeralan çift-kurt ejder sembolü.
Türk-İslam Düşünürü Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Marifetname adlı eserinde arşı azamdan (Evren/Kozmos) bahsederken arşı çevirmiş başını kuyruğu üzerine koymuş başı beyaz inciden vücudu sarı altından gözleri kırmızı yakuttan yaratılmış,ağzını açtığında gök ve yeri bir lokmada yutcak kadar büyüklükte ve yüzbin kanadı olan her püskülü yanında bir melek bulunan ve sürekli Allah’ı tesbih eden büyük bir yılandan (Ejderhadan) bahseder. Aynı benzetmeyi 15.YY’da yaşamış ve Anadoluda Astroloji sahasında ilk yazılan Şemsiyye adlı eserin yazarı Türk-İslam Düşünürü Ahmed-i Bican Yazıcıoğlu Envar-ül Aşıkin adlı eserindede yapmaktadır. Aslında bu bahis makro ölçekteki evrenin yani kozmosun döngüsel bir hareketle evrilmesi bu görselliğinde gök ejder fügürü ile sembolize edilmesinden başka bir şey değildir. Ejder motifi Türklerde bir nevi göksel gücün sembolü olmuştur.
Türk Bilge Eren Yunus Emre ise şu dizelerle bunu ifade etmiştir:
"Bu dünya bir evrendir âdemleri yuducu,
Bize dahi gelüben yuda doyuna bir gün."
Nitekim Türk Bilge Yusuf Has Hacip Kutatgu Bilig’de:
"yarattı kör, evren tuçi evrülür. anıng birle tezginç yine tezginir "
"yarattığı evren durmadan döner, onunla birlikte zaman da döner"
Demek suretiyle Ejderha misali evrenin evrildiğini anlatmaktadır.
Yine Eski Türk kültür ve sembolizminde 12 Hayvanlı Türk Takvimindeki Ejderha (Büke, Büyük Yılan) (K)Gök (U)lu veya (U)Luu olarak geçer.
Türklerin, Tanrıya yakarışta bulunurken Ulu Tanrı Alkışını (duasını) kullanmasının nedeni Ulu Tanrının Yüce olması, tüm zamanlara hükmetmesi egemen olması nedeniyledir.Gök-Türk Kağanlığına ait Kültegin kitabesinde: "Zamanı, Tanrı yaşar. Kişioğlu hep ölmek için yaratılmıştır." Sözü de Ulu Tanrı'nın zamana egemen (Öd Tengri) olmasını ifade eder.
Türk kültür ve sembolizminde kullanılan Çift Kurt-Ejder sembolü ise; uzay-zaman döngüsü ve herseyin zıddı ile varolduğu düsüncesinden hareketle; Ying Yangı yani yaruk (aydınlık) ve karanlığı, madde ve anti maddeyi, zaman döngüsünü dualiteyi sembolize etmektedir.
Uygur Türklerine ait Turfan yazıtlarında bu döngü şu sözlerle açıklanmaktadır:
“Bu yırtınçuda üstün tengri yaruk titir, altın yagız yir kararıg titir. Ay tengri kararıg titir. Er yaruk titir, tişi kararug titir. Bu yirli-tengrili, tişili irkekli bir gerü kavışıp kamag tınglı-tınsızlı, iki türlü ed togar belgürer… Künli aylı karışu-kavışu yorıyor. Ötrü yayı, kışlı, tört od bolur. Tört öd içite yana ikirer öd adrılur, sekiz yangı kün bolur.”
(Bang vd., “Türkishe Turfan Texte” 6. satır, 318 vd.)
“Bu kâinatta, üstteki gök parlaktır, altta yağız yer karanlıktır. Güneş tanrısı parlaktır, ay tanrısı karanlıktır. Ateş parlaktır, su karanlıktır. Er parlaktır, dişi karanlıktır. Bu yerli-göklü, dişili erkekli (ilkeler) kavuşursa, bütün canlı ve cansız, iki türlü varlık doğar, belirir… Güneş ve ay karışıp, kavuşarak yol almaktadır. Bundan ötürü, yazlı-kışlı dört mevsim olur. Dört mevsim içinde (her mevsim) yine ikişer zamana ayrılıp sekiz “yeni gün” doğar”. (Konu ile ilgili Türkoloji Makalelerim kitabımdaki ESKİ TÜRK GÖK TANRI İNANÇ SİSTEMİNDE AK VE KARA (YİNG/YANG) İLE ULU VE EVREN KAVRAMLARININ ETİMOLOJİK KÖKENİ
AK VE KARA ŞAMANLIK İLE TÜRK KOZMOLOJİSİ VE KÜLTÜRÜNDE ÇİFT KURT EJDER SEMBOLÜ adlı makalemde detaylı bilgi mevcuttur.)
Bu sebeptendir ki; Türk Kültür Sembolizminde "Çift Kurt-Ejder" sembolü dualite ile birlikte zamanlara ve mekanlara egemen olan (hükmeden), meydan okuyan güç anlamına gelmektedir.
Bu nedenle; Gök-Türk ve Uygur Kağanlığına ait kitabelerin (Bengü Taş Bitiklerin) Taç kısmında ve Türk Mimari ve Sanat eserlerinde; Çift Kurt-Ejder sembolü zamanlara ve mekanlara egemen olan (hükmeden), meydan okuyan anlamında sıklıkla kullanılmıştır. İskit Saka, Hun ve Gök-Türklerde Tork adı verilen boyunluk takılarının uçlarında ve Hun Taçlarında Çift-Kurt Ejder sembolü bulunmaktadır.
Fatih Mehmet Yiğit
-Dam/Yaruk(Aydınlık) Tamgası: Türk kültür ve sembolizminde; Oluş (bir şeyin olması için), Işık talihin,bahtın, geleceğin aydınlık olması için kullanılır.
TENGRİ-YARUK (Dam) TAMGASI
Tan ağardı.
Dünya aydınlandı.
Güneş doğdu
Herşeyin üzeri ışık oldu
Bunu bil, iyi ol...
Tan tanlardı udu yir yarudi udu kün togdı kamag üze yaruk boltı tir ança bilin edgü ol...
Irk Bitiq Uygur Türk Turfan Yazıtları
TÜRK BİLGELİĞİ
Hun/Nart Boyu Türk Mitolojisinde Big Bang Genişleyen Evren Ve Yıldızların Yaratılışı:
"Eski eski, çok eski zamanlarda
Tanrı'nın tepesinde olduğu dokuz-gökte
Bir duman topağı yaşarmış,
Kendi başına yüzer-uçarmış,
Kızdığı zaman gökleri birbirine katarmış,
Göbeğinden de durmadan dönermiş,
Üçten dokuza çoğaltır genişlermiş,
Küçük dumanları durmadan avlarmış
İçine yutarmış . - Öyle de duman, bir zaman, kocaman
Ana Duman'a dönüşmüştü.
Az mı oldu ... Çok mu oldu ...
Ana Duman büyük oldu,
Kenarından parça parça dumanları atar oldu
Parçalar da sarma sarma kendi yolun tutar oldu.
Parçalara bilgi gerek
Toplandılar örek örek,
Kızıştılar, tartıştılar,
Yarış yarış koşuştular,
Büyüklere yapıştılar.
Akın akın toplandılar,
Nefes nefes konuştular,
Göğüs göğüs çatıştılar,
Yavaş yavaş barıştılar ...
Tek başına asılan da,
Toplu fikri paylaşan da,
Kaçıp giden, geri dönen.
Küsen, üzgün, pişman olan
En sonunda sarmaş- dolaş barıştı
Tengri'ye gidmek kararlaştı.
Az mı gitti ... Çok mu gitti ...
Duman parçalar dokuz gökün tepesine ulaştı.
Ulaştı da ne yaptı? ..
Onları güneş ışını çarptı. ..
Duman toplar şaşırıp durdu
Göbeğinden yanar oldu,
Bedeninden titir titir titrer oldu,
Alev alev yanar olup zedelendi ...
Etrafından güneş ışınlar bunu sardı,
Üzerisin çize çize iz yaptı,
Bedenine alevlerden öz attı,
Vura vura karan gibi kör etti
Çevire çevire hortum rüzgarı gibi direk etti.
Çok mu sürdü ... Az mı sürdü ...
Etraf ışığa büründü
Tengri ışığı Duman topları çarptı,
Her çarpıtığı da yanar yıldız oldu.
Oldu da nereye gitıi?
Tengri'nin gönderdiği yere gitti.
Öyle de Büyük Tengri karanlığı Aydınlık etti."
Türk Gök-Tanrı inanç sisteminde yaratılış; olmak, türemek, kılınmak ve yaratılmak sözcükleri ile ifade edilmiştir, yaratılmak adı üzerinde yarılmak olan Türkçe 'yar' kök sözcüğü ile ifade edilmiştir.
Nasıl ki hücreler bölünerek çoğalır, tohum yarılarak filiz verir aynen öyle ilk oluş olan maddenin başlangıcı yarılarak başlamıştır. Bu nedenle Türkler ilk oluş yaratılışı var eden başlangıçı yaruk (aydınlık) sözcüğü ile açıklamış ilk yaratılışta karanlık madde yarılarak aydınlık (büyük patlama) var olmuştur. Tengri-Yaruk tamgası olarak ifade edilen ve "dam" olarak okunan Göğün damı/çatısı yaratılışın/yarılmanın başlangıç noktasını betimleyen daire içerisindeki + artı bu ilk yaratılışı yarılmayı ifade eder.
Gök-Çarkı olarak bilinen çarkı felek tamgası yaruk tamgasından evrilmiş, uzay-zamanın döne döne genişleyen evren oluşunu ifade etmektedir.
Fatih Mehmet Yiğit
TÜRKOLOJİ MAKALELERİ
-AN/ANA TAMGASI: Yenisey Yazıtlarında da geçen aN/ANA Tamgası Türk kültür ve sembolizminde; Bereketi, bolluğu, doğurganlığı temsil eder. Buyüzden; bolluk, bereket, huzur için, işlerin talihin iyi olması, sıkıntı çekilmemesi, darlık görülmemesi, nazardan göz değmesinden korunmak için kullanılır.Baklava dilimi şeklindeki AN/ANA Tamgası; Türk süs eşyaları, takılar, halı ve kilimlerde sıklıkla kullanılmaktadır.
Fatih Mehmet Yiğit
-AND TAMGASI:
Üçgen şeklindeki üç nokta ile ifade edilen Gök-Türk Tamga Yazısında (a)ND olarak okunan AND Tamgası; Türk Kültürüne ait sanat eserlerinde, takı ve süslemelerinde, halı ve kilimlerinde: "Ulu Tanrı'dan; barış, esenlik ve huzur isteme/dilek, söze ve sevgiliye bağlılık, sevgide sadakat" anlamlarında sıklıkla kullanılmaktadır.
-Sekiz Köşeli Tanrı Yıldızı Sembolü: Türk kültür ve sembolizminde; Tanrı katı ve Uçmağı sembolize eder. Saka Yakut Türklerinde Ürün Ayıı Tanara yani Yaratıcı Tanrı katını sembolize eder. Buna göre Tanrı katı; 9 katlı göğün (evrenin) üzerinde burada bulunan sekiz köşeli kristalden yıldızdadır; buradan ışık/totur çıkar tüm evren buradan çıkan ışıktan yaratılmıştır. İslam İnancına göre ise; Tanrı'nın arşını (tahtını) sekiz melek taşır. Sümerlerde ise Tanrı adı Dingir sekiz köşeli çivi yazısı ile yazıldığı gibi Tanrı katı Sekiz Köşeli Yıldız ile sembolize edilir. Sekiz Köşeli Yıldız ayrıca; Cennetin sekiz kapısını, sekiz yönü, güneşin doğuşunu, doğanın döngüsünü ve sonsuzluğu temsil eder. Sekiz Köşeli Yıldız'ın; Sirius, Venüs, Kutup Yıldızı, Güneşi sembolize ettiği ile ilgili görüşler de mevcuttur.
Sakya (Saka) Türk'ü Bilge Budha (Burkan) Nirvanaya (Uçmağa/Cennete) giden yol için bir insanda 8 vasfın bulunması gerektiğini bu vasıfların:
Doğru Görüş,Doğru Niyet, Doğru Söz, Doğru Eylem, Doğru Kazanç, Doğru Çaba, Doğru Dikkat,Doğru Konsantrasyon olması gerektiğini söylemiş Türkler buna "Sekiz Yükmek/Sekiz Yükümlülük" demiştir.
Türklerin İslami kabulü ile bu sekiz yol, İslam inancında geçen 8 cenneti anlatan bir sembole dönüşmüş Buda'nın 8 yükmekide İslam Tasavvufu ile Sekiz ilke olarak belirtilen:
"Merhamet ve şefkat, sabretmek, doğruluk, sır tutmak, sadakat, fakirliğini ve acizliğini bilmek, cömertlik, Rabbine şükretmek” olarak ifade edilmiştir.
Bu nedenle "8 köşeli yıldız" Türklerce bir çok mimari eserde ve Türk sanat eserlerinde, Türk Halı ve Kilimlerinde Ulu Tanrı'dan kut,güç,ülüş almak, kötülüklerden korunmak, Tanrının inayetine, yardımına erişmek, iyi bir yaşam için uğur ve dilek amaçlı kullanılmıştır.
Sekiz Köşeli Yıldızın Türklerce sıklıkla kullanılması onun Türk Yıldızı tabiriyle de anılmasına neden olmuştur. Gerek Azerbaycan Türk Bayrağında gerekse Türk Keneşi olarak bilinen Türk Devletleri Teşkilat Bayrağında da Sekiz Köşeli Yıldız mevcuttur. Sekiz Köşeli Yıldızın Amerikan yerlilerince de kullanılması aramızdaki kültürel bağın bir kanıtı sayılabilir.
Fatih Mehmet Yiğit
Sekiz Köşeli Yıldız, Türk kültür ve inancında Cennetin sekiz kapısı ve ölüm sonrası Cennette doğuşu sembolize ettiğinden Kümbet Adı verilen Türk Selçuklu mezar evleri, Sekiz köşelidir. Bu kültür geleneği gereği; Atatürk'ün Anıtkabirdeki (mezarı) Kurganıda Sekiz Köşeli olarak Türk mimarisine uygun iç mimari tarzda inşa edilmiştir.
OK-AN (OKAN) YARUK TAMGASI
-OK: OK (Koruyucu Amaçlı)
-Dam/Yaruk(Aydınlık): Oluş (bir şeyin olması için), Işık (talihin,bahtın, geleceğin aydınlık olması için)
-AN/ANA TAMGASI: Bereketi, bolluğu, doğurganlığı temsil eder. Buyüzden; bolluk, bereket, huzur için, işlerin talihin iyi olması, sıkıntı çekilmemesi, darlık görülmemesi için kullanılır.
Tamgalar; Yenisey ve Gök-Türk Bengü taş bitiklerindeki (Yazıtlardaki) Tamgalardandır.
Türk Halı ve Kilimlerinde bulunan; eski Türk Tamga/Motif ve sembolizminden bir kesit ve anlamlandırılması :
(üstten alta)
-Alkış: Tanrı'ya yakarış Ellerini Göğe kaldıran Tanrıya yakarışta bulunan insan /Dilek amaçlı Tamga/ sembol
-aN: ANA Tamgası Bereket amaçlı Tamga/Sembol
-OK: Ok Tamgası kötülüklerden koruyucu tamga /sembol
-BAŞ TAMGASI: Türk kültür ve sembolizminde; hayatı ve yaşamın kaynağını, Tanrının (Hay: hayat veren sıfatını) temsil eder.Eski Türk inancına göre kişinin ruhu insanın başında bulunmaktadır. Ruhun bedeni sevk ve idaresi buradan yürütülmektedir. Bu nedenle Türklerde "Baş"kavramı varlığın kaynağı olarak görülmüş bu kavram hem sembol hem de ifade olarak kültürümüzde ve dilimizde sıklıkla kullanılmaktadır. Mesela birisi öldüğünde "Başımız sağ olsun deriz" Bu ölen kişi için yaşamın sona erdiğini, bizim yaşamımızın sağlıklı devamı için Tanrıya yakarıştır aslında.Ayrıca Türkçemizde Baş kavramı sıklıkla kullanılmaktadır (Başak Tutmak, Baş Bağlamak, Canla başla, Canım başımda, Başkan, Baş tacı, Baş koymak,Başarı gibi)
"Aqıl yaşta değil, Baştadır/Akıl yaşta değil, Baştadır
Baş sağlığı, dünya barlığı/ Baş sağlığı, Dünya varlığı"... Gibi bunu anlatan bir çok Türk Atasözümüz mevcuttur.
Türkiyede eski dönemlere ait dövme demirden mamül ve üzerlerinde Gök-Türk Tamga yazılarında yeralan; BAŞ, Dam (Tengri-Yaruk/Aydınlık) ve AND Tamgaları bulunan aletler (Çekiç-Balta)
-AN/ANA TAMGASI: Bereketi, bolluğu, doğurganlığı temsil eder. Buyüzden; bolluk, bereket, huzur için, işlerin talihin iyi olması, sıkıntı çekilmemesi, darlık görülmemesi için kullanılır.
Önemli: Türk Halı ve kilimlerinde, kıyafet, eşya ve sanat eserlerinde ve tarihi Türk mimari yapılarındaki 10.000 yıllık Türk Tamgalarının dilini Türk Ulusuna aktarmak benim için milli bir ödevdir.
ATA,ANA mirasımıza Türk Ulusu olarak sahip çıkalım, yaşatalım, gelecek kuşaklara aktaralım.
İKİ BAŞLI KARTAL
Yakutlara göre, göğün en üst katında ve göğün yere açılan kapısında, yeri göğü bağlayan Dünya Ağacının tepesinde çift başlı bir kartal otururdu. Göklerin korunması bu kartalın vazifesiydi.(Bahaeddin ÖGEL, Türk Mitolojisi 2. Cilt)
Çiftbaşlı Kartal Türk kültür ve sembolizminde; Doğu-Batı hakimiyetini, Çift başlı yönetim sistemini (kağan-danışman, cumhurbaşkanı-başbakan, şah-vezir gibi) bu Dünya ve Öte alemi, görüneni-görünmeyeni, bilineni-bilinmeyeni, duyulanı-duyulmayanı; bilmeyi, görmeyi, duymayı, Ulu Tanrı'dan; kut, güç, ülüş (pay) ve totur (enerji) almayı,bahtlı, talihli ve uğurlu olmayı, Dilek ve isteklerin Ulu Tanrı'ya iletilmesini, ulaştırılmasını, hakimiyeti ve mutlak egemenliği, müşkilatı zorlukları aşmayı ifade eder.
Fatih Mehmet Yiğit
Hitit , Alacahöyük MÖ.14.yy-Çift başlı kartal
Türk Selçuklularda Çift başlı kartal
ÖK Tamgası Türk kültür ve sanatında Dağ Keçisi semboli ile ifade edilir.
"Ök" sözcüğü eski Türkçede "Anne,düşünce,akıl etme" anlamlarında kullanılmıştır. Ökük-Türük sözcüğü bu açıdan ele alındığında Annesine (bağlı bulunduğu özüne), yaşam gayesine, Töresine bağlı, sahibi (yaratıcısının) sözüne Tanrı buyruğuna uyan insan demektir.
Dağ Keçisi Tamga ve sembolü; Türklerin gücünü, çevikliğini, savaşçılığını, azmini ve kararlılığını betimleyen en eski Türk sembol ve tamgalarındandır. Dağ keçisinin yüksek Dağlarda, erişilmez zirvelerde gezmesi, Gök-Yüzüne yakın olması, Türklerin Tanrı inancında, bu hayvanın kutlu olduğu düşüncesini de doğurmuştur. Bu nedenle Tanrı katına erişmek, Tanrı'dan Kut almak için, uğur ve talih getirmesi için; taş bitiklerden (Gök-Türk Kağanlığı yazıtlarından), kaya resimlerine, kıyafetlerden, halı ve kilimlere değin Dağ Keçisi Türklerde sembol olarak kullanılmıştır.
Fatih Mehmet Yiğit
Kazakistan Müzelerinde Sergilenen İskit Saka Türklerine ait kurganlarında (mezarlarında) bulunan Dağ Keçisi motif ve eserler.
Dağ Keçisi dağlarda gezdiği için gökyüzüne Tanrıya yakın kabul edildiğinden Tanrıdan Kut ve güç almak, Tanrıya ulaşmak amacıyla bu sembol kullanılmıştır.
Fatih Mehmet Yiğit
TÜRK KÜLTÜR VE SANATINDA H ŞEKLİNDE SEMBOLİZE EDİLEN
AP/AR (APAR), ER TAMGASI VE GÖBEKLİTEPE BAĞI:
Beyin imgelerle, sembollerle düşünür...
Sembolizm, Dünyanın en eski dilidir.
Kimi görüşlere göre; Göksel Evrenin en eski imgeleri, en eski dili,
Kimi görüşlere göre ise; İnsanın varoluş süreci ile başlamış, belleklerde yaratılan derin anlamlara sahip en eski imgeler, Mağara duvarlarından kaya resimlerine dek çizilen insanlığın ilk yazılı kaynakları olan sembollerdir.
Türk Halı ve Kilimlerinde; Türk kaya resimlerinde yeralan "H" Şeklinde sembolize edilen AP/AR (APAR) ER Türk Tamgası sıklıkla kullanılmaktadır.
AP/AR (APAR), ER TAMGASI
AP/AR (APAR), ER TAMGASI (RUNIK) TAMGA İŞARETİ
H Şeklinde Sembolize edilen Eski Türk Kaya Resimleri ve Tamga Yazıları ile Türk Halı ve kilimlerinde Tamga ve motif olarak yeralan; aP/Ar (APAR), ER Türk Tamgasının 12.000 yıl önce Türkiye Şanlıurfa ilinde inşa edilen ve Dünyanın en eski yapılarından sayılan Göbeklitepedeki dikili taşlarda bulunması Göbeklitepe ile Türk Kültürü arasındaki bağı gösteren önemli bir işarettir.
H ŞEKLİNDE SEMBOLİZE EDİLEN AP/AR (APAR), ER TAMGASI : Türk kültür ve sanatında; Aparmak, Ermek, Erişmek, sürükleyip götürmek, alıp götürmek, alıp gitmek, almak, ele geçirmek, fethetmek, isteğe ve sevgiliye kavuşma arzusu, arınma, ruh göçü, ölüm ötesi ve boyut ötesi geçit kapısı anlamlarını ihtiva eder.
Türkolog Fatih Mehmet Yiğit
AN/ANA Tamgası ile kullanılan ER Tamgası ise; bolluk, bereketi ve doğurganlığı, zenginliği, olumlu anlamda çokluğu, güç birlikteliğini sembolize eder.
Fatih Mehmet Yiğit
Türk Kiliminde Kollarını Göğe el açıp Tanrıya Alkış kılan (dua eden) Erkek ve Kadın motifi/Erlik (Tanrıya Ermek) Motifi
Türk Halı ve Kilimlerinde bulunan; eski Türk Tamga/Motif ve sembolizminden bir kesit ve anlamlandırılması :
(üstten alta)
-Alkış: Tanrı'ya yakarış Ellerini Göğe kaldıran Tanrıya yakarışta bulunan insan /Dilek amaçlı Tamga/ sembol
-aN: ANA Tamgası Bereket amaçlı Tamga/Sembol
-OK: Ok Tamgası kötülüklerden koruyucu tamga /sembol
Amerikan yerlisinin yanaklarında
aN(ANA)+eB(EV) Türk Tamgaları (sembolleri) var.
"Anayurdum, Anaevim, Evin benim..." Anlamlarında...
1915 yılında Oklahoma kızılderili yerlisi çocuğun kıyafetinde aN(ana) Tamgası var. Türk Halı ve kilimlerinde bu Türk Tamgası çokça motif olarak yeralır. aN(ana) Tamgası: Bereketi, bolluğu, doğurganlığı temsil eder. Buyüzden; bolluk, bereket, huzur için, işlerin talihin iyi olması, sıkıntı çekilmemesi, darlık görülmemesi için kullanılır.
AN/ANA TAMGASI Amerikan yerlilerince de kullanılmaktadır. Bu da Türklerle Amerikan yerlileri arasındaki ortak kültürel sembol bağ ve kodlardır.
Yorumlar
Yorum Gönder