TRUVALI TÜRKLERLE, İSKİT SAKA TÜRKLERİNİN BİRLİKTE; ETRÜSK TÜRK MEDENİYETİNİ KURMALARI İLE ETRÜSK TÜRKLERİNİN ROMA DEVLETİNİ KURMASI VE ROMA'DAKİ TÜRK HAKİMİYETİ DÖNEMİ:

Hitit, Mitanni ve III. Babil devletlerinin yıkılmasına neden olan Ege Göçlerine bir çok Ege ve Akdeniz kavmi iştirak etmiş olup, bunlardan biri de Turşalar'dır yani Troyalılar'dir. Ege Göçleri'nin her iki aşamasına da iştirak eden Troyalılar, bu göç hareketinden istedikleri neticeyi alamayınca zorunlu olarak yurtlarına dönmüşlerdir. Ancak onların yurtları ardı ardına iki büyük felaket  (Troya savaşları ve Ege göçleri) yayaşadığı için oturulamaz durumdaydı. Bu durumda onların kendilerine yeni bir yurt bulmaları kaçınılmaz gibi görünüyordu. Işte bu yüzdendir ki Troyalılar, bir müddet Batı Anadolu'da oturduktan sonra, deniz yoluyla İtalyaya göç etmişlerdir. Fakat bu göç, iki aşamada gerçekleşmiş gibi görünmektedir. Arkeolojik buluntulardan anlaşıldığına göre, bu göçlerin birinci aşaması MO. 10. yüzyılda, ikinci aşaması ise MÖ. 8. yüzyılda cereyan etmişti. 

Troyalıların İtalya kıyılarına ayak bastıkları bu ikinci göç hareketinin cereyan ettigi sıralarda Avrasya steplerinden gelerek Kafkaslar üzerinden Doğu Anadolu'ya giren iki Türk kavmi ile karşılaşıyoruz: Bunlar Kimmer ve Iskit kavimleridir. Kimmerler, Anadolu'da Frig devletini yıkarak yaklaşık bir asır bu ülkede egemen olmuşlar, sonra da Lidyalılar tarafından ortadan kaldırılmışlardır. İskitler ya da diğer adıyla Sakalar denilen Türk kavmi ise 28 yıl Doğu Anadolu'ya hükmettikten sonra, Kimmerler'in boşalttğı Güney Rusya'ya yerleşerek orada Büyük İskit Imparatorluğu'nu vücuda getireceklerdir. Fakat bir kısım Sakalar, Güney Rusya'ya dönmek yerine batıya doğru yürümeye devam ederek, Anadolu'yu baştan başa geçtikten sonra deniz yoluyla İtalyaya gelmişlerdir. Işte Sakaların bu grubu ile daha önceden İtalyaya göç etmiş olan Batı Anadolulu Troyalılar, İtalya'da karışıp kaynaşarak, bizim Etrüskler ya da Tursakalar dediğimiz kavmi meydana getirmişlerdir. 

Bir başka deyişle, Etrüskler adı verilen kavim, Troyalılar ile Sakaların birleşmesiyle oluşmuş yeni bir Türk topluluğudur. Dolayısıyla bu yeni kavmin kökeni hem Anadolu'ya hem de Orta Asya'ya dayanmaktadır. Onların Orta Asya kökenli olduğunu gösteren başka deliller de vardır. Bunlardan biri kurt motifidir. Romulus ve Romus kardeşleri emziren dişi kurt motifi, belli ki, Etrüsklerin Orta Asya ile irtibatlı olduklarnın en önemli işaretlerinden biridir. Etrüsk krallarnın asalarında yer alan kartal motifinin de Asya kökenli olduğuna şüphe yoktur. Zira çift başlı kartala tarihte ilk kez Sümerler'de rastlanmaktadır ki, bu kavim Mezopotamya' ya Orta Asya'dan gelmiştir.  Sümer çivi yazısı ile yazılmış tabletlerde "imdigud" denilen çift başı kartal, Orta Asya Türklerinden olan Göktürklerde ve daha sonraları Selçuklularda da görülmektedir ki, bütün bu kavimlerin kökeni aynı yere dayanmaktadır. 

Dolayısıyla Etrüskleri oluşturan iki toplumdan (Troyalılar + Sakalar Etrüskler) en azından birinin (Sakalar) Orta Asya kökenli olduklarına şüphe kalmamaktadır. Etrüsklerin Türk olduklarnı işaret eden bir başka delil de, kırmızı rengin, bütün Türklerde olduğu gibi, Etrüsklerde de kutsal renk olarak kabul edilmesidir. Kabartmalar üzerindeki Etrüsk tasvirleri de, bu insanların tıpkı Türkler gibi, orta boylu, geniş omuzlu ve yuvarlak kafalı olduklarını ortaya koymaktadır, Görülüyor ki, Etrüsklerin Türk kökenli bir kavim olduğu nu kabul etmemek için hiçbir neden yoktur. Etrüsklerin tarihine gelince, yukarıda da ifade ettiğimiz gi bi, MO. 10. ve 8. yüzyıllarda olmak üzere iki göç dalgası halinde Italya'ya gelen Etrüskler önceleri Tiber irmağının sağ sahili ile Arnus ırmağının sol sahili arasında kalan bölgeye yerleştiler. Etrüsklerin doğrudan doğruya buraya yerleşmelerinde belki de buraların maden, özellikle de bakır bakımındaKişilernliği rol oynamış olabilir. Herhalde gemici ve muharip kişiler olarak buralara gelen Etrüskler, bölgenin yerli ahalisinide kendilerine tâbi yapmışlar ve bunların efendileri olarak birlikte yaşamaya başlamışlardır. Etrüskler o zamana kadar köy kültürünü yaşamakta olan İtalya'ya, Anadolu ve Ege kıyılarının şehir kültürünü getirmişlerdir. Çağdaş kavimlerden çok daha yüksek bir hayat standardına sahip olan Etrüskler, kısa zamanda bölgedeki diğer kavimleri egemenlikleri altına almışlardır. Etrüskler Italya'ya sadece şehir hayatını getirmekle kalmamışlar, ziraati ve madenciliği de geliştirmişlerdir. İtalya'da bağcılığı ve zeytinciliği bunların ilerlettiği söylenmektedir. Deniz ticaretini de kısa zamanda geliştiren Etrüskler, uzun müddet Akdeniz ticaretini ellerinde tutmuşlardır. 

Bu cümleden olmak üzere onlar, Atlas Okyanusu kıyısında Tanca (Tengiz) limanını da kurmuşlardır. Yukarı da belirttiğimiz gibi Hellenler onları Tyrhenler (yani Turhanlar) diye isimlendirmişti. İşte bu isme izafeten Hellenler Akdenizin batı kısmına Turhan Denizi (Tiren Denizi) adını vermişlerdi. Zamanla bu isim diğer milletler tarafından da benimsenmiştir. Turhan ismi, bizde "Turan" kelimesini çağrıştırmaktadır ki, İranlılar Türklere Turanlılar ismini vermişlerdi. Demek oluyor ki Hellenler vermiş olduğu isimle Turhan Denizi, aslında "Turan Denizi" yani "Türk Denizi" anlamına geliyordu. Etrüsklerin ya da diğer adıyla Tursakaların Ítalya'da yoğun olarak yerleştikleri ve egemen oldukları coğrafi bölge ise tarihe ETRURIA ya da TOSCANA olarak geçmiştir. Etruria'nin başkenti TARKINYA, zenginliği ve güzelliği ile yabancılarin hayranlığını uyandırıyordu.

MÖ. 753 yılında, dünya tarihinin önemli olaylarından biri olur: Tursaka (Etrüsk) krallarından birinin torunu olan ROMULUS'un yeni bir şehir ve yeni bir krallık kuracağı tutar. Topladığı maceraperest arkadaşlarıyla beraber, Etruria'nın guneyine doğru yürüyerek, Latin'lerin yaşadığı bölgenin sınırına yakın bir yeri kuracağı şehir için beğenir. Romulus, başkent Tarkinya'daki Etruria devlet başkanından gereken izin ve talimatı aldıktan sonra, Tursaka, yani eski Türk gelenek ve usullerine göre (Lâtincesi: "etrusca ritu") ROMA şehrini kurar.

 Lâtin tarihçileri ne derlerse desinler, MÖ. 753 ile MO. 509 arasında Roma tahtı üzerinde hüküm sürmüş olan bütün krallar Etrüsk kralları idi. Bu zaman dilimi, Etrüskler (Tursakalar) için siyasi prestij, refah ve zenginlik dönemi olmuştur. Bu arada Etrüsk şehirlerinden her biri ekonomik açıdan o kadar gelişmiş, mimari ve sanat eserleriyle o kadar dolup taşımışlardır ki, Etruria'nın başkenti Tarkinya'ya karşı bir çeşit özerklik taslamağa başlamışlardır. Esasen bu dönem dünya tarihinde bir siteler dönemidir. Yalnız Etruria'da değil, Yunanistan, Mezopotamya gibi zamanın diğer medeni ülkelerinde de, siyasi hayat şehirler etrafında toplanmış, yani her şehir bir küçük devlet halini almıştı. Bu arada Roma şehri de, Etrüsk krallarının gayretleri ile genişlemekte, gelişmekte idi. 

MÖ. 753 de kurulan Roma kennin ahalisi, az zamanda çoğalmıştı. Bu nüfus artışı, şehrin urucusu Romulus'un aldığı bir tedbir sayesinde gerçekleşmiştir ki, bu tedbir aynı zamanda büyük bir hata olmuştur: Ulus, diğer Etrüsk şehirleri ile italik şehirlerden herhangi bir sebeple kovulmuş kimselere sığınma hakkı tanıyacağını ilân etmişti. Başka şehirlerde barınamayan başıboş ve maceracı adamlar Roma'ya akın etti. Bunlar Roma dışında, fakat yakınında hazırlanmış bir karantina yerinde kırk gün beslenerek, sağlık ve ahlâk bakımından sınavdan geçiriliyor ve memnuniyet verici netice alanlar vatandaşlığa kabul ediliyordu. Roma'ya sığınma hakkı arayarak gelenlerin pek azı Etrüsk şehirlerindendi. Buna karşılık çoğunluğu Roma şehrine oldukça yakın bir mesafede bulunan "Latium" bölgesinden gelenler, yani Lâtinler teşkil etmişti. 

"Roma vatandaşlığı" hakkını elde eden Latinler, zamanla "Senato" denilen Yaşlılar Meclisi'ne de üye olmuşlar ve Lâtinlik şuurunu koruyarak, politik güçlerini kullanmağa önem vermişlerdir. İtalya çizmesinin güneyinde Küme denilen yerde, öteden beri bir Hellen kolonisi bulunuyordu. Buradaki Hellenler (Yunanlılar), Etrüsklerin siyasi gücünü, gelişmiş dış ticaretini ve sanat alanndaki şöhretlerini çekemiyorlardı. Roma şehrine tüccar sıfatıyla girip çıkan Hellenler, Lâtinleri devamlı olarak Etrüskler aleyhine kışkırtıyor ve başlarından Etrüsk sülalesini atmalarını tavsiye ediyorlardı. MÖ. 509 yılında, Lâtinler Senatoda çoğunluğu sağlayınca, Yunan Lâtin projesi, gerçekleşmek için elverişli zemini buldu: Kralın şehir dışında bulunmasından da yararlanılarak hazırlanan senaryo gereğince, kulaktan kulağa bir dedikodu yayıldı. Güya kralın oğullarından biri, bir aile kadınına zorla tecavüz etmişti. Bu haber dalga dalga yayıldı, ardından da şehirde muazzam bir protesto gösterisi düzenlendi. Öte yandan olağanüstü toplantıyı çağrılan Senato meseleyi ele alarak bu durumdan kralın sorumlu tutulması gerektigine karar verdi. Latin üyelerin etkisi altında olan Senato, ayrıca mantik, adalet ilkelerini hiçe sayarak krala sürgün cezasını layık gördü. En büyük suçlulara verilen bu ceza, kralın Roma'ya sokulmaması anlamına geliyordu. Nitekim, küçük bir atlı müfreze ile gittiği yerden döndüğünde, İkinci Tarhan (II. Tarquinius) Roma'nın kapılarını yüzüne kapalı buldu. Roma'da Etrüsk dönemi son bulmuş, Lâtin dönemi başlamış bulunuyordu. MÖ. 509 yılında Roma'da krallık rejimi yıkılıp Cumhuriyet bu dönemi başlayıncaya kadar iş başında kalan Etrüskler, bu tarihten itibaren siyaset arenasından çekilmekle birlikte, etnik olarak mevcudiyetlerini yüzyıllar boyunca sürdürmüşlerdir. Özellikle Roma medeniyeti üzerindeki Etrüsk gölgesi hiçbir zaman ortadan kalkmamıştır.

(Kaynak eser: Eski Çağ Tarihi Uzmanı Prof.Dr.Ekrem MEMİŞ, Troya ve Troyalılar / Troyalılar Türk müdür?, Çizgi Yayınevi, Sayfa: 127-133 arası)





AENEİD DESTANI

***Troya’dan Roma’ya***

VERGİLİUS -VİRJİL (Publius Vergilius Maro M.Ö.70-19)

Vergilius tarafından yazılmış olan Aeneid, Troialı kahraman Aeneas’ın efsanesidir.

Kitabı oluşturan oniki bölümde, Troialı kahraman Aeneas’ın Troia savaşından babası, oğlu ve savaştan sağ kurtulanlar ile birlikte kaçtıktan, Roma yakınlarına varıp yerleştikleri zamana kadar başlarından geçen olaylar anlatılmaktadır.

Aslında kitap onların Troia’dan yola çıkışlarından yedi yıl sonra Sicilya’da başlar. Aeneas yedi yıl sonunda Kartaca’ya varır ve başlarından geçenleri kraliçe Dido’ya anlatır. Yani olaylar Vergilius tarafından geri dönüşlerle aktarılır.

Tahta atın içeri alınması, Laokoon’un öldürülmesi, Aeneas’ın, babası Ankhises, oğlu Askanius ve Troia’nın kutsal heykeli Palladion’u alarak Antandros’a kaçması gibi İlyada sonrası efsanelerin çoğu bu destanda anlatılmıştır.

Aeneas Kimdir?

Aeneas, Troia kraliyet ailesinden Ankhises ve tanrıça Aphrodite’nin (Venüs) oğludur. Troia savaşında Hektor’dan sonra en büyük kahraman odur. Hatta zaman zaman Priamos’un oğlu, büyük Troialı kahraman Hektor’a bile öğüt verir. Aeneas’ın görevi Troia’dan ayrılıp, yeni bir yurt kurmak; böylece Troia soyunu yeni kuracağı topraklarda yüzyıllar boyu devam ettirmektir.

Troia’dan Kaçış ve Antandros

Troialı kahraman Aeneas, annesinin; yani Aphrodite’nin koruması altında, omuzlarında babası Ankhises, elinden tuttuğu oğlu Askanius ile birlikte Troia yangınından kaçarak kurtulur. Beraberindeki Troialılar ile birlikte İda Dğı’nın eteklerindeki Antandros’a gelir. Aeneas’ın liderliği altında kendilerine yeni bir vatan aramaya hazırdırlar. Antandros’da gemiler inşa ederler. Antandros kıyısından, 20 gemi ile bahar ayı başlarında ayrılırlar.

Thrakia

Birkaç gün süren yolculuğun ardından Thrakia sahiline varırlar. Thrakia, önceleri Priamos ile dost bir yerdir. Hatta Priamos, oğlu Polydoros’u koruması için Trakia kralı Lykurgos’a verir. Fakat Lykurgos çocuğu Yunanlılara vererek barışı satın alır ve çocuk Troia surları altında, babasının gözü önünde öldürülür. Aeneas tam olarak nerede karaya çıktığını bilmez ve sevinçle kendilerine evler inşa etmeye başlarlar. Şehre de Aeneas ismini verir.Aeneas, yakınlardaki kızılcık ve mersinlerle kaplı bir tepeciğin yanına Annesi Aphrodite (Venüs) ve büyük tanrı Zeus’a (Jüpiter) boğa kurban etmek üzere gider. Çimen sunakları hazırlamaya koyulur ve ne zaman bir çalıyı köklese simsiyah kan damlaları çimenlerin üzerine sıçrar. Bir çalı daha koparırken inlemeler yükselir ve Polydoros’un sesi Aeneas ile konuşur. Troia surları önünde öldürüldüğünü, merhametli Thrakialıların onun kemiklerini buraya gömdüğünü, bu toprakların uğursuz olduğunu ve bu topraklardan ayrılmaları gerektiğini söyler. Aeneas olanları babası ve beraberindekilere anlatır. Polydoros için bir cenaze töreni yaptıktan sonra Thrakia kıyısından ayrılırlar.

Delos

Aeneas ve beraberindekiler Apollon’un tapınağının olduğu kutsal Delos adasına varırlar. Aeneas, tapınak önünde dua eder ve tanrı Apollan’a nereye gitmeleri gerektiğini danışır. Tapınağın içindeki ses “Cesur Dardanos soyu! Ataların kökeninden öte sizi ilk sırtında taşıyan toprak alacak bir tek, verimli bağrına yine. Arayın bu eski anatoprağı! Aeneas’ın evi orada egemen olacak bütün dünyaya, sonra çocuklarının çocukları ve onlardan doğacak çocuklar da! dedi.

Girit

Kehaneti yorumlayan Anchises, “Soyumuzun babası Teucer Girit’den geldi, orada da tıpkı Troia’nın önemli dağı gibi adayı çaprazlama kaplayan sıradağların adı İda Dağı’dır der. Göçmenler yola koyulular ve üçüncü gün Girit’e varırlar. Kıyıda onları dostça karşılarlar. Aeneas ve beraberindekiler yeni evler inşa etmeye başlarlar; göçmenlerle yerliler evlenirler, topraklar paylaşılır, kanunlar oluşturulmaya başlar. Yeni kentin adı Pergama koyulur. Fakat yeni bir felaket ortaya çıkar. Çok sıcak bir yaz tarlaları yakıp kavurur, bitkiler kurur ve insanlar ölmeye başlar. Ankhises nereye gitmeleri gerektiğini danışmak için tekrar Delos’a gitmeyi önerir.

Ocak Tanrıları Apollon’un Kehanetini Aeneas’a Bildiriyor

Girit kıyısında gece Aeneas’ın önünde Apollon’un kehanetini söyleyen Phrygia ocak tanrıları belirir ve ona bu kıyıdan ayrılıp İtalya’ya gitmeleri gerektiğini, ataları olan Dardanos ve İasios’un bu topraklardan geldiğini söyler. Aeneas gördüklerini koşarak babasına anlatır. Ankhises o zaman Priamos’un kahine kızı Kassandra’nın anlattıklarını hatırlar. Kassandra: “Soyumuzun Hesperia veya İtalya denen bir ülkeye gideceğini söylemiş. Troia soyu iki kişiye ve yere dayanır: Dardanos ve Teucer. Dardanos İtalya’dan gelmiş, Teucer Girit’den. Demek ki İtalya’ya gitmeliymişiz.” der.

Girit’den Ayrılış Harpyler’in Yaşadığı Topraklara Varış

Aeneas ve beraberindekiler Girit’den İtalya’ya gitmek üzere yola çıkarlar. Denizde üç gün süren bir fırtınaya yakalanırlar. Fırtına sonrası ilk gördükleri topraklar Strophades kıyılarıdır. Burada vahşi Celaeno ve diğer Harpyler oturmaktadır. Harpiyalar genç kız yüzlü, kuş gövdeli yaratıklardır. Gittikleri her yeri pislikleri ile batırırlar. Aeneas ve arkadaşları limana girer girmez karada otlayan keçi ve sığır sürüleri görürler. Hemen Zeus için kurban keserler ve kendilerine de yemek hazırlarlar. Daha ağızlarına bir lokma koymadan Harpiyalar üstlerine üşüşür ve her yeri kokan nefes ve pislikleri ile kirletirler. Adamlar kılıçlarını çekip kuşları öldürmeye çalışsalar da tüylerine kılıç işlemez. Kuşlardan biri dışında diğerleri kaçarlar. Celaeno adlı kuş; “Apollon’un bana açıkladığı ve şimdi size intikam almak için söyleyeceğim kehaneti dinleyin. İtalya’ya gidip oraya ulaşmayı başaracaksınız, limanı sizi dostça karşılayacak; ama size vaat edilen şehrin surlarını ancak korkunç bir açlık sizi kendi masalarınızı kemirip yemeye zorladığında inşa edebileceksiniz. Bu bize yaptığınız insafsızlığın cezasıdır.” der.

Harpy Topraklarından Ayrılış

Harpyler’in topraklarından ayrıldıktan sonra sırasıyla Zachynthos, Dulichium, Same, Neritos Ddası, İthaca’dan geçerler. Sonra Leucate Dağı’nın dumanlı doruğunu görürler. Apollon tapınağına ulaşırlar, yorgun argın yanaşırlar küçük bir kente. Burada Zeus’a sunular yaparlar. İlerlemeye devam ederler, Phaec kalelerini geride bırakırlar. Epirus kıyılarından geçerler, Chaonia limanından Bouthrotium’a varırlar.

Bouthritium

Burada Priamos’un oğlu Helenos’un Yunan kentlerini ele geçirdiğini ve Hektor’un eşi Andromakhe ile evlendiğini duyarlar, bunların doğru olup olmadığını anlamak için dolaşmaya çıkarlar. Aeneas dolaşırken Andromakhe ile karşılaşır. Andromakhe Aeneas’ın duyduklarını doğrular, Helenos buradaki topraklara avda ölen sevdiği arkadaşı Chaon’un adına ithafen Chaonia adını vermiş ve burada küçük bir Troia kenti kurmuştur. Andromakhe ve Helenos, Aeneas ve adamlarını saraylarında konuk ederler. Günler sonra yola çıkma vakti gelmiştir. Aeneas Apollon rahibine danışır ve kehanet alır. Rahip yolculuk sırasında başlarına gelecek bazı olayları, karşılaşacakları yerleri aktardıktan sonra şu önemli kehaneti bildirir; “Issız bir ırmağın kıyısında otururken meşeliğin dibinde iri bir yaban domuzu ve otuz yavru görünce kentini kurup çilelerin son bulacağı yer burasıdır.”

Andromakhe Aeneas ve beraberindekileri uğurlarken onlara pek çok hediye verir. Bu hediyelerden Ascanius’a verdikleri altın telle işlenmiş giyisiler ve Phrygia tipi bir üstlük tür. Aeneas da ayrılırken oradakilere şu anlamlı sözleri söyler: “Siz artık huzura ulaşmışsınız kentinizi kurmuşsunuz bizim bulmamız gereken topraklar var. Gün olup ulaşırsam Thybris’e, ya bu ırmağa yakın ovalara, soyuma ayrılmış surları görürsem bir gün, dilerim kan kardeşi çift kenti, eskiden birbirine yakın iki kardeş halkı birleştirelim yüreğimizde tek yurt olsunlar. Hesperia ile Epirus tek olsun bizim için, ikisinin de atası Dardanos’dur, mademki ikisinin de başına gelen benzemektedir, torunlarımız da bu duyguda olsun bizimle!”

Ceraunia

Bouthrrutium’dan ayrılır ayrılmaz deniz onları Ceraunia yakınlarına atar. Buradan deniz yoluyla İtalya’ ya varış çok kısadır. Yıldızlar görünüp hava uygun olunca hemen toparlanıp gemilere binerler ve açılırlar denize yeniden.

Castro III.530 VD.

Uzun zaman yol aldıktan sonra, tan yeri ağarırken kahraman Akhates İtalya diye bağırır. Ankhises kadehini şarapla doldurur, geminin kıç güvertesinde durup yalvarır tanrılara elverişli bir rüzgâr ve kolay bir yolculuk için. Karşıda yay gibi kıvrılan bir liman, kalenin üzerinde Athena tapınağı görünür. Üst üste dizilmiş kayalardan oluşan bir duvar sağ ve soldan denizin içine kadar uzanır. Bu kayalar her iki yandan tapınağı gizler. Kıyıda otlayan dört beyaz at görürler. Ankhises önce bu atların savaş anlamına geldiğini söyler, ama ardından barış umuduna da işaret olabilir der. Tanrıça Hera için adaklar sunduktan sonra çok güvenilir bulmadıkları bu topraklardan yani Castro’dan ayrılırlar.

Doç Dr. Yasemin POLAT

Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Klasik Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi


 


ETRÜSKLER DİĞER ADIYLA TURKANALAR (TÜRKANLAR) 

Altın süsler ve heykellerle dolu olan, fresklerle bezenmiş, prenslere layık mezarlar, Arno ve Tiber Nehriyle, Apenin Dağları ve Tirenien Denizi arasındaki bölgede zenginliğin müthiş bir şekilde artmış olduğunu gösteriyordu. Etrüskler (diğer adıyla TURKANALAR/TÜRKANLAR), M.Ö. VII. yüzyılda artık on iki kent - devletten oluşmuş bir federasyon kurmuşlardı. 

Veii, Caere, Tarqunii, Vulci, Rusellae, Vetuloni, Solsinii, Clusium, Xerugia, Cortona, Arretium ve Volateera'da kurulduğu sanılan bu kent-devletleri birbirlerine siyasal çıkarlardan çok din birliği bağlıyordu. Etrüskler, bir dizi fetih 'sonucu topraklarını genişleterek, Latin'ler de dahil olmak üzere İtalya'daki öteki kavimleri emirleri altına aldılar. 

Etrüsk hükümdar ailesi olan Tarquin'ler (Türkçede Türk soylusu, komutan ünvanı olan TARKAN'lar), Roma'yı M.Ö. 616'dan 509'a kadar yönettiler. 


Etrüskler, deniz güçlerini Kartacalılarınkiyle birleştirerek, güney İtalya'daki Grek kolonicilerini durdurdular. Grekleri M.Ö. 535'de Alatia'da yapılan savaşta yendiler. Etrüskler güçlerinin doruğuna erişmişlerdi artık. Sonra devlet yavaş yavaş çökmeye başladı. M.Ö. 474'de Etrüsk donanması Grekler tarafından Napoli körfezinde yenilgiye uğratıldı. Cumhuriyetçi Romalılar 396'da Veii'yi, 265'de de Volsinii'yi yıktılar. Böylece İtalya'nın ilk uygarlığı yenildi. Şair Horace'a göre de, "kendilerini yenenleri yendiler onlar."

Kayıp Uygarlıklar, Rupert Furneux Sayfa:144



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar