İnsansan aklını ver başına
Gözünü aç gafil olma işine
Kendi özünün mertebesini fark et
Aklını ışık denizine gark et
Cümle alem kabul etti dirliği
Birliğe yetti kamunun varlığı
İl emin Töre düz oldu...
***
Özünü bil ki; sen canı cihansın
Özünü bilmezsen kavmi cansın
Özünü bilmeyen insan değildir
Ona hayvan demek noksan değildir.
Ulu Türk Ozan Kaygusuz Abdal/Sarayname
Gözünü aç gafil olma işine
Kendi özünün mertebesini fark et
Aklını ışık denizine gark et
Cümle alem kabul etti dirliği
Birliğe yetti kamunun varlığı
İl emin Töre düz oldu...
***
Özünü bil ki; sen canı cihansın
Özünü bilmezsen kavmi cansın
Özünü bilmeyen insan değildir
Ona hayvan demek noksan değildir.
Ulu Türk Ozan Kaygusuz Abdal/Sarayname
Abdāl Mūsa Hazretleri'nin
- Pend ū Nasīhatnāmesī'dir -
Evvel sırrını kavi (sıkı) sakla, çok soyleme, muin ol, kavgalı yerden kaç, bilmediğün kişiye (mukârin) yakın olma, düşmanlığı sâbit olan kişi ile dost olma, bir kimsenūn başına gelen musībetüne gülme, senden ulu kimesnelerle mücâdele etme, doğru (müstakim) ol, musibete sabreyle, önce düşün, (fikir idüb-düşünüb) sonra söyle, her çocuk ve kadına sır ve söz soyleme, ibâdete ve mala güvenme, halim ve selim ol, inkârcılara (münkire) gönül verme, evliyâullâhın sözlerini inkârcılara (münkirlere) söyleme, dunyâya fazla meyletme, bir menfaat ugruna başkasına dervişlik satma, zâhir pâdişâhına yakın olma, işin olmadan vezir ve sâir devlet adamlarının yanına varma, bana iyi desinler diye sofuluk satma, duşmanına yüz verme, her bulduğuna şükret. Zina'dan uzak dur. Elden gel dikçe tek başına yemek yeme, pir-daşını gerçek kardaşun bil, evliyâ ve mürşidden ayrılma, Hak divânundan ayrılma, sözünde dur, vaktini boşa harcama.
Hz. Peygamber ve Hz. Ali evlâdına cân u gönülden dost ol, sev, dâima salâvat ile onları hatırla. Allah dostlarıyla muhabbet ederken;
“eyvallah, kerem buyurdunuz" diyerek saygıda bulun.
Hz. Muhamed ve Hz. Âli düşmanları olan kâfirlerle dostluk yapma, zira bunların dostlugu sana fayda vermez. Sakın İmâmlara ihânet edenlere "iyidür" deme. Dış görünüşünü guzelleştirme, gönlünü güzelleştir. Yoldan çıkmış, dönek, pirsiz insanlarla yoldaş olma; zirâ yol, erkân bozulur. Kötu olma, zirâ bâzı kimesneler yirmi dört saatte bin devre girer, Sakın sen o kimesnelerden olma! Zira o kirmesneler bu devrelerin hangisinde bulunursa o sıfatla haşr olur, Sen Allah yolunda ol, (yalnız Allah'a teslim ol!) vesselâm ...!
***
ABDAL MUSA SULTAN
Türkler’ in Araplarla ilk karşılaşması Emevilerin İran’ı ele geçirip Maveraünnehir’e yaklaşmalarıyla başladı.
Emevi komutanları Türklere karşı öyle feci katliamlar yaptılar ki, Türkler’in Müslümanlığa sıcak bakmaları gönüllü katılmaları asla mümkün olmamıştı.
Türkler Emevilere muhalif olan Abbasilerle işbirliği yapmaya başladıktan sonra,
Abbasilerle Türklerin işbirliği yapmasıyla Emevileri yıkmak mümkün oldu.
Bunda Horasan Türklerinin büyük katkıları oldu. Abbasiler kazanınca önce askerlik ve ordu yönetimi gibi konularda Türklere büyük görevler verirken, sonraları merkezi yönetimde de söz sahibi yapmaya başladılar.
Bu tarihlerde artık Türklerin İslamiyet’e girişleri hızlandı.
Türklerin zaten tek Tanrı dini vardı. Gök Tanrı’yı merkeze alan bu inanç sistemine sahiptiler. İslami değerleri kendi inanç ve gelenekleriyle birleştirerek, İslami yayılışta söz sahibi olmaya başladılar.
Bunu yaparken, Arap bedevi geleneğinden etkilenmeden akıllarıyla ve tarihi kültürel birikimleriyle inançlarını birleştiriyorlardı.
Türkler, tasavvuf merkezli hoşgörü, sevgi, saygı, ve Ehl-i Beyt sevgisine dayalı, Ahmet Yesevi dergahından kopup gelen dervişler etrafında bir İslam anlayışı geliştirdi.
Bu anlayışın en büyük temsilcisi Hoca Ahmet Yesevi oldu.
Hacı Bektaş Veli ise, Ahmet Yesevi’nin talebesi Lokman Parende’nin yanında eğitimini alarak Anadolu’ya gönderildi.
Hacı Bektaş Veli Anadolu’ya gelmeden önce hacca niyet ederek Necef, Mekke, Kudüs, Halep, Elbistan ve Sivas’ı dolaşarak Anadolu’ya yerleşti. Müritler yetiştirmeye başladı.
Hacı Bektaş Veli’nin müritleri arasında Abdal Musa, Ahi Evren, Şeyh Edebali ve Hacım Sultan gibi isimler vardı.
Osmanlı beyliğinin Anadolu’da ilerlemesi ve devlet kurulumunda bu dini özellikleri olan dervişlerin büyük katkısı vardır.
Bu katkıda en büyük pay sahibi olanlardan biri de Abdal Musa’dır.
Bu arada Bektaşiliği de kurumlaştırdılar.
Bir görüşe göre Abdal Musa’nın doğum yeri Azerbaycan’ın Hoy şehridir.
Bir diğer görüş ise Buhara’dan Kırk Abdal ile Anadolu’ya geldiği düşüncesidir.
Doğum tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte 1280-1290 arası olduğu tahmin edilir.
Abdal Musa’nın Anadolu’ya gelişi Bursa’nın fethinden sonraya rastlar.
Hacı Bektaş Veli’nin evlat edindiği Kadıncık Ana’nın muhabbetlerine katılır.
Bektaşilikte ikinci büyük Pir olarak görülür.
Bir müddet Alacahöyük’te kaldıktan sonra Bursa’ya geçir.
Orhan Gazi döneminde Geyikli Baba ile birlikte Bursa’nın fethine katıldığı söylenir.
Bir müddet sonra Bursa’dan ayrılır.
Bursa’dan ayrılış sebebi hakkında kesin bilgi yoktur, ancak yönetimin katı sünni din anlayışı öne çıkmaya başlayınca yöre halkının tepkilerinden rahatsız olduğu düşünülmektedir.
Bunun üzerine Geyikli Baba bundan sonraki faaliyetlerini Teke yöresinde sürdürmesi için Abdal Musa’yı yönlendirir.
Bu nedenle Elmalı’ya geldiği, Tekke(Genceli) köyüne yerleştiği ve ömrünün sonuna kadar burada kaldığı bilinmektedir.
Elmalı’da yerleşerek faaliyetlerine başlayıp kurduğu Tekke ve yetiştirdiği dervişleriyle ün salmaya başlayınca müritleri çoğalır.
En tanınmış müritlerinden biri de Kaygusuz Abdal’dır.
Dergâhı, tekkesi öyle büyür ki gelip giden misafirlerini ve ihtiyacı olanları ağırlamak için binlerce dönüm arazi, binlerce büyük ve küçükbaş hayvan dergâha tahsis edilir.
Abdal Musa’nın bu yörede gezip dolaştığı yerlerden biri ve en önemlisi de Gömbe köyüdür. Uçarsu bölgesine çıktığı, oradaki bir köye misafir olduğu, köyün susuzluk çektiğini görünce su bulma sözü verdiğine inanılır. Allah’tan yardım dileyerek, keramet göstererek asasını vurduğu yerden su fışkırttıktan sonra, köylülerin sözünde durmaması ile ilgili bir güvensizlikten dolayı Allah’tan yeni bir dilekte bulunur. Bu suyun yazın Elmalı ovasına, kışın ise öbür tarafa, Fethiye tarafına akmasını diler. Dileği kabul olur.
O günden sonra sular böyle akar.
İşin bu kısmı rivayet, söylenti olarak pek bilimsel görünmemekle birlikte böyle olduğuna inanılır, kabul görür.
Çünkü Abdal Musa yaşadığı dönemde yörenin manevi ışığı olmuştur.
Bunun etkileri günümüzde de devam etmektedir.
Abdal Musa’nın hedefindeki insan modeli saç, sakal, kıl, tüy ve dış görünüşle ilgili değildir.
Tamamen iç güzellikle ilgilidir.
Nasihatlerinden bunu anlayabiliriz.
Nasihatlerinde ahlaklı, adaletli, vicdanlı, dürüst, namuslu bireylerden oluşturulacak toplum modelini anlatmaktadır.
O dönemde Elmalı ve Finike bölgesinde yerleşik olan diğer dinlere mensup insanlarca da Abdal Musa gerçek bir Eren olarak görülmüş, saygı duyulmuştur.
Elmalı Osmanlı döneminde de Teke yöresinin önemli bir eğitim ve ticaret merkezidir.
Bir dönem Vahap Ümmi, Sinan Ümmi, Nuri Eroğlu, Şeyh Yusuf Efendi gibi Erenlerin eğitim merkezleriyle beraber, 32 mescidi, 4 medresesi, 1 imaret ve 5 hamamı, ayrıca 40 mahallesi, 300 dükkânı, 70 değirmeni ve içleri mallarla dolu 3 hanı mevcuttu.
Evliya Çelebi de yaklaşık aynı bilgileri vermektedir.
Abdal Musa tekkesi yeniçeri ocağının kapatılmasına müteakip Padişah II. Mahmut tarafından kapatılmış, tahrip edilmiş ve eski görkemi kaybettirilmişti.
Bahçesinde bulunan önemli mezarlardan Bektaşi başlıklı olanların çoğu kırdırılmıştı.
Abdal Musa Tekkesinin yetiştirdiği müritler dağılarak Teke yöresi başta olmak üzere, Ege, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve hatta Kuzey Afrika’ya kadar olumlu etkileri görülmüştür.
Mesela bunlardan Kaygusuz Abdal burada iyi bir eğitim aldıktan sonra Mısır’a gitmiş orada kendi adına bir Tekke kurmuş, Mısır'da manevi ışık saçmıştır.
Kaygusuz Abdal Mısır Bektaşiliğinin kurucusu olmuştur.
Mısır'ın Nil Nehri kıyısındaki bu Kasru'l -ayni dergahında posta oturan Bektaşilerin büyük kısmı Elmalı'da terbiye gördükten sonra Kahire'deki tekkenin başına geçmiştir.
Sonsöz;
Vücutlarımızın dışını değil içini, beynimizi, ruhumuzu, duygularımızı ve vicdanımızı güzelleştiren bu değerlerden yararlanmaya devam edelim.
KENAN ÖZEK
Kaynak: Prof. Dr. Ramazan UÇAR
Araştırmacı yazar
SDÜ İlahiyat Fakültesi ve
Din Sosyolojisi öğretim üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder