İSLAMDA; SALTANAT, RUHBANCILIK VE HALİFELİK YOKTUR. HALİFELİK, HZ. MUHAMMED'DEN SONRA UYDURULMUŞ BİR YÖNETİM ŞEKLİDİR.
TÜRKLER İÇİN EN UYGUN YÖNETİM ŞEKLİ; MİLLET EGEMENLİĞİ, DEMOKRASİ VE CUMHURİYETTİR. 

Günümüzde sözde siyasal İslamcılarca Atatürk'e yöneltilen en büyük tenkitlerden birisi hilafetin kaldırılması meselesidir. 

Konunun anlaşılması için Hilafetin yani Halifeliğin anlaşılması gerekmektedir. Son İslam peygamberi Hz.Muhammed hem Tanrı elçisi hemde Devlet başkanıydı. O öldükten sonra Devlet Başkanlığının devamı için Araplarda olan Emirlik sistemi getirildi. İslam inancında hilafet olmamasına rağmen peygamberden sonra iktidarı ele geçirenler dini de kurumsallaştırdı. Ve kendi uydurdukları sistemi Hilafet diye getirdiler. Hilafet Arapça Halef isminden gelmektedir. Yani "sonra gelen" demektir. 

Peygamberden sonra peygamber mi geldi de, peygamberin Halifesi olsun Tanrının kutsal mesajını iletmesi için seçtiği elçililik görevini Tanrı'dan rol çalarak kim kendine bahşedebilir?

Halifelik Tanrının kutlu elçisi Hz.Muhammedin ölümünden sonraki siyasi erklerce uydurulmuş ve Dinin siyaset aracı olarak kullanılması amacıyla uygulanmıştır. 

Kuranda Halife tabiri sadece insan için kullanılmıştır. O da insanoğlunun yeryüzünde Tanrının bahşettiği akılla tasarrufta bulunacak yaratıcı düşünce yetisine sahip olması nedeniyledir. Kuran'da bunun dışında Halife tabiri bulunmamaktır. 

Dünyevi işlerin düzenlenmesi için Kuranda bildirilen Emirlik müessesi bulunmaktadır. (Nisa 4-59) Dünyevi işleri yürüten Emirlerinde (yöneticilerinde) hüküm verirken halkın reyine (görüşüne) başvurması gerektiği bildirilmektedir.(Ali İmran 3-159) Kuran'da şura ve istişare ile yöneticilerin seçimle iş başına  gelmesi bildirilmiştir. (Şura 42-38-39) Bu da bir anlamda Cumhuriyet ve Millet egemenliği demektir. Müslüman toplumların asırlarca Şura Meclis yönetim sistemi Kuran'da emredilmesine rağmen bu müesseseyi işletmemeleri üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir husustur.

Kutsal kitap Kuran'da Ruhbancılık Allah'a eş ve ortak  koşmak olarak görülmüş yasaklanmış ve men edilmiştir. Bunu şu ayetlerden açıkça görmek mümkündür:

 Allah’ı bırakıp tapındıklarınızın hepsi sizin gibi (yaratılmış) kullardır. Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi hemen onları çağırın da size cevap versinler (duanıza icabet etsinler). (Araf Suresi 194.Ayet)

İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar(Veliler,şeyhler) edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.(Zümer Şuresi 3.Ayet)

‘’Allah'ı bırakıp tapındığınız her şey gerçekte sizin ve atalarınızın kendi muhayyilenizden çıkardığınız (anlamsız) isimlerden öteye geçmemektedir; çünkü bunlar hakkında hiçbir kanıt indirmemiştir Allah. (Neyin doğru, neyin eğri olduğu konusunda) hüküm yalnızca Allah'a aittir. Ve O da kendisinden başkasına kulluk etmemenizi buyuruyor. İşte dosdoğru olan (tek) din budur; ama insanların çoğu bunu bilmez.’’(Yusuf Suresi 40.Ayet )

Siz ey imana erişenler! Bilin ki, hahamların, rahiplerin (Ruhban sınıfı din adamlarının) çoğu, insanların mallarını haksızca yiyip yutuyor ve (onları) Allahın yolundan alıkoyuyorlar. Fakat bütün o altın ve gümüşü toplayıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, (işte) onlara (sonraki hayat için) çok çetin azabı müjdele.(Tevbe Suresi 34.Ayet)

"Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz." (Al-i İmran Suresi, 103)

Allah’ın indirdiği Kitap’taki gerçekleri ve hükümleri açıklamayıp gizleyenler ve onları (para, mal, şöhret, mevki gibi, Âhiret kazancına nazaran) pek az bir fiyata değişenler, hiç şüphesiz böyleleri, karınlarında ateşten başka bir şey yemeyeceklerdir. Kıyamet Günü’nde Allah onlarla konuşmayacak, (günahlarını affetmeyerek) onları temizlemeyecek, temize çıkarmayacaktır ve çok acıklı bir azap vardır onlar için.(Bakara Suresi 174.Ayet)

İslam tarihi incelendiğinde Hz.Muhammedin hasta yatağında son sözlerini yazdırmayanlar (kırtas hadisesi) emrini dinlemeyenler, Halife seçeceğiz diye Peygamber Naaşını 3 gün bekletmiş, İslam dinini Halifelik gibi müesseselelerle ruhbancılık ve Arapçılık, Saltanatçılık haline getirmişlerdir. Peygamberin ölümünden 6 ay sonra hamile kızını darp ederek ölümüne neden olmuşlar, daha sonra bir çok peygamber torununu katlederek, Kendi saltanatlarının devamı ve müslümanların zulme ve baskıya karşı ayaklanmaması için Emeviler döneminde "Halifeler yeryüzünde Allahın gölgesidir" uydurma hadisini uydurup Halifeleri Allahla eş koşmuşlardır. Osmanlı döneminde bile Halife Padişahlar tebaasına kullarım diye hitap etmişlerdir.

Bunu şialarda Ayetullah uydurması ile yapmıştır onlara göre de Ayetullahların her sözü Ayettir Allahın sözü ile eşdeğerdir. Yine "Başınızdaki fasık zalim dahi olsa itaat edin" uydurma hadisini uydurup toplumu kendi uydurdukları din afyonu ile uyutup zulüm yapılsa bile itiraz edilmeyen köle toplumlar inşa etmişlerdir. Oysa İslam dini Hristiyanlık inancında bulunan Ruhbancılığı yıkıp tek Tanrı tevhid dinini hakim kılmak için gelmişti, insan, insana değil sadece Tanrıya kul olmalıydı. Ancak zamanla müslümanlar İslam dinini Ruhbancılık dini haline getirdiler.

Tarih boyunca gerek; Emeviler, ümeyye oğullarının saltanatı gerekse Abbasi Hanedanlığınca Abbas oğullarının saltanatı için peygamber sonrası uydurulan Halifelik müessesesi siyasi nüfuz ve etki elde etmek amacıyla kullanılmıştır. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey ise; Abbasi Halifesinin kızı ile evlenerek Abbasi Halifeliğini Türklerin siyasi nüfuz alanını genişletmek için kukla olarak kullanmıştır. Osmanlılarda Yavuz Sultan Selim güçle ve fetihle halifeliği Osmanlı devletinin hakimiyet sahasını genişletmek ve sünni müslümanlar üzerinde  siyasi nüfuz elde etmek amacıyla Osmanlıya kazandırmıştır. Birinci Dünya savaşında Osmanlı halifesinin Osmanlı ile savaş halindeki İngiltere başta olmak üzere emperyalist güçlere karşı yayınladığı cihad fetvası müslüman tebaa arasında karşılık bulmadığı gibi Osmanlının kavmi Necip olarak gördüğü müslüman Araplar, Müslüman Arnavutlar ve filistinliler Osmanlıya karşı ayaklanarak düşmanla işbirliği yapıp Osmanlıya karşı savaşarak Türkleri sırtından vurmuştur. Yine İngiltere, Hint Müslümanları Birinci Dünya savaşında Türklere karşı savaştırmıştır.

 Osmanlının birinci dünya savaşı ile  yıkılışında Halifelik müessesesinin işlevsiz ve müslümanlar üzerinde etkisinin olmaması son Osmanlı Hanedanı Sultan Vahdettin'in vatana ihanet ederek İngilizlere sığınarak kaçması da Halifeliğin kaldırılmasında etkili olmuştur. Her ne kadar Halife Abdülmecid bir süre TBMM'yi kuran kurucu idare tarafından kukla olarak kullanılsa da bu müessenin dış güçlerce istismar edilebileceği değerlendirilmiştir.

Ayrıca İngilizlerin hilafete karşı olduğu iddiası da doğru değildir. İstanbul merkezli kukla hilafet projesi İngilizlerin Anadolunun parçalanması için dayattığı Sevr belgesinin 36. Maddesinde mevcuttur. Türkiye Büyük Millet meclisinin halifeliği kaldırmasının gayesi ileride İngilizler tarafından hilafetin Türkiye aleyhine kullanılmasının önüne geçmek İngilizlere sığınan Osmanlı Hanedanı Mehmed Vahdettin ve son Osmanlı halifesi Abdülmecid efendi üzerinden Türk millet egemenliğine ortak bir yapı oluşmasını engellemek, Devlette çift başlılığı ortadan kaldırmak içindir.

Bunun için; Hilafetin İlgasına ve Hanedan-ı Osmanînin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun un birinci maddesi şöyledir: Birinci Madde: Halife hal edilmiştir. Hilâfet, hükümet ve cumhuriyet mâna ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan Hilafet makamı mülgadır. (Mündemic, bir şeyin içinde var olan, saklı bulunan demektir.)

Atatürk Cumhuriyet rejimini tesis ederek ve laiklik ilkesini getirerek İslamda yeri olmayan ruhbancılık yani insan tapıcılığına son vererek gerçek anlamda din ve vicdan özgürlüğü sağlamış, insan tapıcılığı olan din istismarı ve kula kulluğa son vermiştir. Atatürk bunu : 
"Biz millet, padişahlara, şahlara, şıhlara değil yalnız ALLAH'a kul olsun istedik.
İşte aziz Cumhuriyetin yegane manası budur
Bu millet, Allah'ın gölgesi, peygamberin vekili olduğunu iddia küstahlığında bulunan halife ünvanındaki gafillere, cahillere, riyakârlara vatanında, vicdanında yer verebilir miydi?" (ATATÜRK 28 Ağustos 1925, İnebolu Türk Ocağı)sözleri ile ifade etmiştir.

Fatih Mehmet Yiğit

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar