BAŞBUĞ ATATÜRK'ÜN TÜRKMENELİ BÖLGESİNİ KURTARMAK İÇİN BAŞLATTIĞI (MUSUL HAREKATI)

Mayıs 1920 Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki en birincisi olan, hudut meselesi tayin ve tesbit edilirken, hudud-u millimiz İskenderun'un güneyinden geçer, doğuya doğru uzanarak Musul'u Süleymaniye'yi, Kerkük'ü ihtiva eder. İşte milli hududumuz budur.
Başbuğ ATATÜRK (Atatürk'ün S.D.V., Cilt 1, s.75)

Başbuğ ATATÜRK, Musul vilayeti olarak adlandırılan Misakı Milli sınırlarımızda bulunan Suriye ve Irak'ın kuzeyini kapsayan Türkmeneli bölgesini İngiliz işgalcilerden kurtarmak amacıyla örtülü operasyon başlattı ve Özdemir Bey komutasındaki Türk askeri birliğini bu iş için görevlendirdi. Özdemir Bey önce o bölgede sözde bağımsız bir Türk Devleti kuracak daha sonra yapılacak referandumla bu bölge Türkiye'ye bağlanacaktı. ATATÜRK aynı stratejinin bir benzerini Hatay'ın anavatan Türkiye'ye katılışında da izledi. Mustafa Kemal 1922 yılında İngilizler'in faaliyetinden rahatsız olduğu için, Lozan görüşmelerinden önce gizli bir askeri harekât emri verdi. Yarbay Şefik Özdemir Bey'in "şahsen" yürüttüğü izlenimi verilen Revanduz Harekâtı, gerilla taktikleriyle yürütüldü ve bir yıldan fazla sürdü.
Ali Şefik Özdemir Bey

Özellikle bu harekatta resmi görevli askerler kullanılmamasına dikkat edildi. Çünkü bölgedeki isyanların tamamen doğal, İngilizlerin baskısına karşı ayaklanan bir halk isyanı olarak gösterilmesi amaçlandı. Bu doğrultuda Özdemir Bey’e milis ordusuna istediği adamları seçme hakkı verildi. Bölgede ne yapacağı konusunda Özdemir Bey’e Mustafa Kemal’in yazdığı bir talimat verildi. Mustafa Kemal gizli talimatında şu emirleri veriyordu.

Ankara 1. Şubat 338 (1922)

1- Faysal’ın Irak’ta hükümet kurma iddiasında bulunması ve Misak-ı Millimize dahil bulunan Musul Vilâyeti’nin bir kısmını işgal ederek Kürdistan çevresinde bazı kışkırtmalarla saldırılarını milli sınırlarımıza kadar devam ettirmeye teşebbüs etmesi karşısında kendisinin bu faaliyetini engellemek ve işgal edilen bölgeleri geri almak amacıyla Özdemir Bey’in ekteki pusulada gösterilen kadronun başında olmak üzere Elcezire mıntıkasında faaliyete geçmesi uygun bulunmuş ve kendisine gereken talimat verilmiştir.

2- Irak’ın idarî himayesini ve siyasisini benimseyen İngilizlerin bahsi geçen bölgede hususi menfaatleri bulunması sebebiyle siyasi vaziyet icabı milli hükümetimizin İngilizlerle herhangi bir konferans münasebetiyle temas ve müzakereye girişmesi muhtemel bulunduğundan Özdemir Bey’in üstlendiği yukarıda bahsedilen vazifeyi hususi bir mahiyette ve şahsi bir teşebbüs şeklinde idare etmesi ve harice karşı böyle bir manzara göstermesi şimdilik daha uygun görülmüştür.

3- Milis Kaymakam (Yarbayı) rütbesine sahip olan Özdemir Bey’in kendisi ve maiyetini teşkil eden kadro mürettebatı Elcezire cephesince gizli bir surette Ordu icmaline dahil edilerek iaşe edilecek, rütbeleri karşılığı maaşları muntazaman ödenecektir.

4- Elcezire Cephesi Özdemir Bey’e rütbesine karşılık olan maaşından başka yerine getirdiği vazifenin ehemmiyet derecesine uygun bir miktar da örtülü ödenekten aylık olarak verilecektir. İşbu tahsisatın miktarı Cephe Kumandanlığı’nın takdirine bırakılmıştır.

5- Bu emir Müdafaayı Milliye Vekâleti’ne (Milli Savunma Bakanlığı), Elcezire Cephesi Kumandanlığı’na tebliğ edilmiş ve bir sureti Özdemir Bey’e verilmiştir.

                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
                                                                                  Başkumandan Mustafa Kemal

(Türkiye Büyük Millet Meclisi  Hükümeti; Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti; Şube :2; Aded: 717)

Mustafa Kemal’in talimatıyla 22 Nisan’da Diyarbakır’a gelen Özdemir bey burada El-cezire cephe komutanı Cevat Çobanlı ile yapılacak harekatla ilgili görüştü ve kendisine yapılacak 15.000 liralık yardım El cezire komutanlığına yollanarak temin edildi. Tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra Diyarbakır’da 100 kişilik bir milis gücü oluşturuldu.

Özdemir bey ve müfrezesi  15 Mayıs’ta Diyarbakır’dan Siirt’ê, Siirt’ten ise Beytüşşebaba geçti ve 22 Haziran’da Revandız’a ulaştı.

Özdemir bey geçtiği her bölgede yeni teşkilatlart kurup bölgedeki asayişi sağladı. Yerel halk Özdemir bey’in Ankara’nın yolladığı bir öncü kuvvet olduğuna inanmakla beraber resmi üniforması olmadığı için de endişeliydi. Zira harekat boyunca El Cezire komutanlığıyla sürekli irtibat halinde olan Özdemir bey yazığı raporda şunları söylüyordu :

“Bu havalide, mevcut aşiretler ve millî kuvvetlerin miktarı isterse on binlere ulaşsın, her türlü teçhizatı da mevcut bulunsun, kendi kendilerine düşmana bir fişek bile atmaları imkansızdır. Bunların içlerine her halde az çok bir kuvvet ithaliyle mevcudiyetlerini takviye ve ayni zamanda kendi iradelerine rağmen kafalarına vura vura ateş hattına sevk etmek mümkün olacaktır. Bunları harekete geçirmek için muntazam efrada ihtiyaç vardır.” ( Sahir Üzel, İstiklal Savaşımız Esnasında Kürtlük Cereyanları ve Irak-Revandiz Harekâtı, Resmi Vesaike Müstenit Harp Tarihi, Genelkurmay ATAŞE Başkanlığı Kütüphanesi, , s. 76)

Özdemir bey bölgedeki Sürücü,Zibarlı,Balikli aşiretlerini yanına çekmeyi başararak Jsndarma birliği oluşturmuştur. Ankara hükümeti bu icraatlardan hiç haberi yokmuş gibi davranmaya özen gösterdi. Çünkü daha önce de belirttiğim gibi harekata yerel halk ayaklanması havası vermek amaçlanmıştı. Bunun başlıca nedenleri  şunlardır.

1-      Resmi bir harekat yapılmayarak Anadolu’da savaş devam ederken iki ateş arasında kalmaktan sakınılmıştır.

2-      Savaşı yerel bir halk ayaklanması olarak göstererek Dünya kamuoyuna İngilizleri bölgedeki yerel halka zulmeden işgalci olarak tanıtmak amaçlanmıştır.

Revandız ve çevresinde Özdemir bey müfrezesinin giderek güçlendiğini gören İngiltere 10 Temmuz 1922 de saldırıya geçmiştir. 12 uçakla başlayan İngiliz saldırısı 1 gün boyunca aralıksız devam etmiştir fakat bölgenin coğrafik olarak çok engebeli olmasından dolayı istediği başarıyı elde edememiştir. İngilizlerin saldırıları karşısında Özdemir bey ve halk  dağlara çekilerek kendilerini korumuşlardır.

Özdemir bey çok zor şartlarda olmasına rağmen hem El Cezire komutanlığından yollanan 2.000 altın ile çetecilerin maaşlarını ödemiştir hem de 1400 direk diktirerek telli muharebe hattı oluşturmuştur.

İngilizler Özdemir bey’in güçlenmesi karşısında endişeliydi ve gün geçtikçe durum İngilizler açısından kötüye gidiyordu..Ve işte o gün… 31 Ağustos 1922 de Özdemir bey İngilizlere saldırdı. İngilizlerin uçak saldırılarına rağmen alçak uçuş yapan 4 İngiliz uçağını düşürmüş, İngiliz birliklerine zaiyat vermiştir. İngilizlerin can kayıpları arasında bir İngiliz yüzbaşısı da vardır. Ayrıca İngilizlerden bir çok savaş malzemesi, altı makinalı tüfekve iki top ele geçirilmiştir. Bu harekatta Özdemir beyin kuvvetleri 12 şehit vermiştir

31 Ağustos 1922 tarihindeki bu savaş tarihe Türk ordusunun Derbent zaferi olarak geçmiştir. 30 Ağustos’ta Yunan ordusunu Afyon’da bozguna uğratan Türk ordusu 1 gün sonra Derbent’te İngiliz ordusuna karşı zafer kazanmıştır.

Şefik Bey, İngilizler'e arka arkaya ağır darbeler vurdu. 31 Ağustos 1922 Derbent Savaşı'nda İngilizleri mağlup edip, Kerim Fettah Bey'in yardımıyla Musul, Kerkük ve Süleymaniye'yi kontrolü altına aldı. İngilizler'in desteklediği Kürt lideri Simko'nun kuvvetlerinin tamamını imha etti. İngiliz Savaş Bakanlığı, hükümete sunduğu bir raporda ne Irak ordusunun ne de bölgede bulunan İngiliz birliklerinin Türkler'e bağlı aşiretleri durduramayacağını söylüyordu.

24 Haziran 1922'de Özdemir Bey komutasındaki Türk Müfrezesi, bu bölgede Türk İdaresini isteyenlerin sevinç gösterileri ile Kuzey lrak'ta Revandiz'e vardı. Özdemir Bey, Revandiz'e kadar uğradığı yerlerde Türk İdaresini kuruyor, idare memurlarını tayin ediyor ve vergi topluyor. Ankara ile ilişkisi yokmuş ve kendi adına hareket ediyormuş izlenimi vermeye çalışan Özdemir Bey, 9 Mayıs'ta Ankara'dan yola çıkmış ve müfrezesi Elcezire Cephesi Komutanlığı tarafından silahlandırılmıştı. 
(Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Cilt IV s.493) 

13 Ekim 1922 Le Figaro'da, Amerikalı gazeteci Richard Eaton'un 13 Eylül'de Mustafa Kemal'le yaptığı mülakat: 
Türk toprakları kurtulmadan durmayacağım. İstanbul ve Meriç'e kadar Trakya, Asyada Anadolu, Musul ve Mezopotamya'nın yarısı.
(Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Cilt IV, s. 723)

1923 yılı Mustafa Kemal Atatürk : 
Musul vilayeti hudud-ı milliyemiz dahilindedir. Bu hudud-ı milliye tabirini ben bulmuştum. Mütarekeye esas olacak her halde bir hududumuz olmak lazımdır. Bu hudud ne olabilirdi?
 Bu meselede süngülerimizin bulunduğu mahali hudud yapmak hatırıma geldi. Wilson prensiplerinden de mülhem olarak İskenderun'dan başlayan ve Musul'u da kendi arazimiz içinde bırakan hududa milli hudud dedim. Filhakika o zamanlar Musul'un güneyinde bir ordumuz vardı. Fakat biraz sonra bir İngiliz kumandanı gelmiş ve İhsan Paşa'yı aldatarak orada oturmuş.
Musul bizim için çok kıymetlidir; birincisi civarında sonsuz servet teşkil eden petrol menbaları vardır. ikincisi bunun kadar mühim olan kürtlük meselesidir ingilizler orada bir kürt hükümeti teşkil etmek istiyorlar. bunu yaptıkları takdirde bu fikir bizim hududumuz dahilindeki kürtlere de yayılma edebilir. bu fikre engel olmak üzere hududu güneyden geçirmek lazımdır!
Bununla beraber Musul'u almamakla muharebeye devam mı edeceğiz? hatta sizlere soruyorum: Her şey oldu bitti, Musul için harbe devam makul bir şey midir? 
Biliyorsunuz ki Yunanlılar Anadolu'ya; çıktı hatta Sakarya'ya kadar geldi. Onları tard için, arzuyi umumiyi tevhid için duçar olduğumuz müşkilat büyüktür. Bir tarihte Yunanlıların İzmir'de kalmasıyla sulha intikal etmeyi arzu edenler çoğalmıştır. Demek istiyorum ki, Musul'u harben almak gayr-i mümkün müdür? Musul'u almak gayet kolay ve o cephedeki kuvvetlerimiz tamamıyla harekata hazırdır. 
(Afet İnan, G.M.K. Atatürk'ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları, s.45)

İngilizler Musul ve Kerkükü kaybetmemek için  çeşitli vaatlerle Türk taraftarı aşiretlerin bir kısmını kendi taraflarına çekerken, direnenleri de sürekli havadan uçaklarla bombalayıp, aşiretlere Türkiye size yardım edemez, mesajı verdiler. İngilizler kendilerine direnen aşiretlere bombanın yanında bol bol da bildiri atarak psikolojik harp yapmışlardı.

Atatürk'ün Musul Kerkük'e Girmeye Hazırlandığı esnada 1925 yılında İngiliz destekli Şey Sait İsyanı çıkar. İsyan bastırıldıktan sonra Atatürk tekrar Musul-Kerkük'e yönelir. Bu seferde Ordu Komutanları ve Kazım Karabekir Paşa istifa eder. 1926 yılında Musul-Kerkük antlaşmayla İngilizlere bırakılmak zorunda kalır. 
(Tarihi Gerçekler Işığında Belgelerle Mustafa Kemal Atatürk, s.217)

ŞEYH SAİD İSYANI ATATÜRK'ÜN MUSUL'U TÜRKİYEYE KATMAK İÇİN PLANLADIĞI VE UYGULAMAYA KOYDUĞU MUSUL HAREKATINI ENGELLEDİ 

23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da açılmasının ardından kurulan hükümetin hedefi, düşmanı “harîm-i ismet”inde boğarak, Misâk-ı Millîyi gerçekleştirmekti. Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalandığı gün Osmanlı ordusunun denetiminde bulunan bölgeleri ifade eden Misâk-ı Millînin güney sınırlarını TBMM’nin açılışından yaklaşık  bir hafta sonra Gazi Mustafa Kemal Meclis kürsüsünden şu şekilde ifade ediyordu: "Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-u millîmiz, İskenderun'un cenubundan (güneyinden) geçer, şarka doğru uzanarak Musul'u, Süleymaniye'yi, Kerkük'ü ihtiva eder. İşte hudud-u millîmiz budur dedik!"   Misâk-ı Millî sınırlarını bu şekilde netleştiren Mustafa Kemal Paşa, Musul’u Kerkük’ü ve Süleymaniye’yi Anadolu’nun bir parçası olarak tanımlıyordu.

İngiliz İşgali

Osmanlı Devletinin I. Dünya savaşının sonunda yaptığı Mondros Mütarekesi sırasında Kerkük merkez hariç, Süleymaniye ve genel olarak Musul vilayeti 6. Ordu komutanı Ali İhsan Sabis Paşanın denetimi altındaydı. Ancak mütarekenin 7.maddesi itilaf devletlerine gerekli gördükleri yerleri işgal yetkisi vermekteydi. İngilizler de bölgedeki Hristiyan halkın katledildiği bahanesi ile Musul’un boşaltılmasını Ali İhsan Paşadan istediler. Ali İhsan Paşa her ne kadar bu teklifi reddetmiş ve direnmişse de sonrasında İstanbul’dan gelen emir üzerine kuvvetlerini Musul’dan Nusaybin’e çekmek zorunda kaldı. Şehrin boşaltılmasının ardından İngilizler 10 Kasım günü Musul’u işgal ettiler.

İngilizler Musul işgal etmelerine rağmen uzunca bir süre bölgeye hakim olamadılar. Bölgedeki aşiretler özellikle Kerkük ve Süleymaniye halkı İngiliz hakimiyetine sıcak bakmıyorlardı. Nitekim bölge halkı Kürtler, Araplar,Türkmenler Türkiye’nin tarafında yer aldılar ve  TBMM’nin açılmasıyla beraber Milli Mücadeleyi desteklediler.Bölgede hakimiyet sağlamakta güçlük çeken İngilizler Nasturi ve Asuruileri himaye etmeye başlarken Fransızlar da Ermenilere dayanmak zorunda kaldılar.

İngilizlerin Musul, Kerkük ve Süleymaniye şehirlerinde hakimiyet kurmak için gerektiğinde havadan bombalamalar yaptığı tarihlerde Anadolu’da Milli Mücadele başlamıştı. Doğuda Ermenilere karşı Batıda ise Yunanlılara karşı önemli başarılar kazanılmaktaydı. Anadolu’da mücadelenin başarıyla devam ettiği bu tarihlerde milli sınırlar içinde ifade edilen Kerkük, Süleymaniye ve Musul da TBMM’nin hedefi arasındaydı. Bölgenin İngiliz işgalinden kurtarılması için 1 Şubat 1922 tarihinde Milli Savunma Bakanlığına Revandiz bölgesine bir kısım kuvvet gönderilmesi emri verildi ve bu görev için Milis Yarbayı Özdemir Bey görevlendirildi. 

Özdemir Bey'in Faaliyetleri

TBMM hükümeti Özdemir Bey’i görevlendirmeden önce de Musul konusu sürekli bir şekilde TBMM’nin gündemindeydi. Revandiz bölgesindeki aşiretlerin TBMM’den yardım talepleri vardı. Bölgede yaşanan düzensizliğin kalkması için memur ve asker gönderilmesini istiyorlardı. TBMM de bölgeye belli sayıda asker göndermekten geri durmamıştı. Hatta bu askerler aşiretlerle beraber Revandiz’e saldıran İngilizlere karşı mücadele etmişlerdi. 

Mustafa Kemal Paşanın ve TBMM hükümetinin Musul, Kerkük, Süleymaniye konusunda gösterdiği kararlılığın teşebbüse dönüştüğü en önemli hareket ise Özdemir Bey’in buraya gönderilmesi oldu. Erkanı Harbiye-i Umumiye Riyaseti bölgeyi, bölgedeki aşiretleri bilen ve yine bununla beraber çete faaliyetlerinde başarılı, Antep’te Kuvay-ı Milliye komutanlığı yapmış Milis Yarbayı Özdemir Bey’i bu göreve atadı. Özdemir Bey bu göreve gönderilirken aynı zamanda Musul’a taarruz için hazırlıklar da yapılmaktaydı. Özdemir Bey 22 Haziran 1922de Hakkari üzerinden Revandiz’e ulaştı. Bölgedeki aşiretlerle birlikte İngilizlere karşı önemli başarılar elde ederek Süleymaniye’ye girdi. İngilizlerin hiç beklemedikleri bu mücadeleye karşı yapabilecekleri ise sınırlıydı. Yeterli askeri kuvvetleri bulunmadığından bu şehirleri günlerce havadan bombalamak yoluna gittiler. 

Özdemir Bey’in bölgedeki bu faaliyetleri sırasında Anadolu’dan Yunan kuvvetleri atılmış ve Lozan Konferansı başlamıştı. TBMM Musul, Kerkük ve Süleymaniye’nin konferansta Türkiye’ye bırakılabileceğini düşündüğünden geniş çaplı askeri bir operasyonu istemiyordu. Yine de Lozan’da görüşmelerin çıkmaza girme ihtimalinin yükselmesi üzerine Atatürkün direktifiyle Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, El cezire cephe komutanlığına Musul’a yapılacak muhtemel bir taarruz için hazırlıkların yapılması emrini veriyordu. 

Lozan'da tıkanan görüşmeler ve beliren savaş ihtimali

Lozan konferansındaki görüşmelerin önemli başlıklarından biri Musul meselesi oldu. İsmet Paşanın başkanlığındaki heyet konferansta Musul, Kerkük’ün demografik yapısını rakamlarla ifade ederken bölgenin çoğunluğunun Türk olduğunu, Kürtler ve Araplarla beraber ise Anadolu’nun bir parçası olduğunu savunuyordu. Lord Cruzn ise İsmet Paşanın istatistiklerinin doğru olmadığını bölgede Türklerden çok Kürtlerin ve Arapların bulunduğunu öne sürmekteydi. Musul üzerinde bu tartışmalar yaşanırken gündeme gelen konulardan bir tanesi de bölgenin petrol zenginliğiydi. İngilizler, Türklerin petrol zenginliği için Musul’u istediklerini öne çıkartarak konferansa katılan diğer devletleri de kendi taraflarına çektiler ve diplomatik üstünlüğü ele geçirdiler. 

'Paşa ordunun başına otur'

Konferansta Musul konusunun bu şekilde hararetle tartışıldığı günlerde 2 Ocak 1923’te Mustafa Kemal Paşa TBMM’de şunları söylüyordu: “…Musul vilayetinin hudud-ı millimize dahil araziden olduğunu biddefaat ilan ettik. Lozan’da elyevm (bugünkü günde) karşımızda ahz-ı mevki etmiş olanlar bunu pekala bilirler. Vatanımızın hudutlarını tayin ettiğimiz zaman büyük fedakârlıklara katlandık. Menafiimize mugayir (menfaatlerimize aykırı) olmakla beraber müsalemet perverane (barıştan yana) hareket ettik. Artık milli arazimizden en ufak bir parçasını bizden koparmaya çalışmak pek haksız bir hareket olur. Buna kat’iyen muvafakat etmeyiz”.  Mustafa Kemal Paşanın bu açıklamalarının benzerleri milletvekilleri tarafından da ifade edildi. Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey, TBMM’de yaptığı heyecanlı bir konuşmada; “Paşa, ordunun başına otur, başka işin yoktur. Başkumandanlık vazifesini ifa et ve hudutlara bayrağımızı rekzet, bayrağını süngünü İngiliz’in gırtlağına daya! diyordu. 

Lozan’daki görüşmelerin çıkmaza girmesi, Özdemir Bey’in Musul’da yoğunlaşan faaliyetlerine karşı İngiliz ordusunun saldırılarının artması Türkiye’yi İngiltere ile savaş noktasına getirmişti. 

Sonu belirsiz savaş yerine diplomasi

İngilizlerle savaş ihtimalinin belirdiği 1923 Şubatında Mustafa Kemal Paşa ise savaştan uzak durulması düşüncesindeydi. Musul’a yapılacak bir harekatın ülkeyi sonu belirsiz bir savaşa sürükleyeceğini ifade etmeye başlayan Mustafa Kemal Paşa askeri seçenek yerine konunun konferansta çözülmesinin gerekliliğini öne çıkarmaya başladı. Kesilen Lozan görüşmelerinin tekrar başlamasının ardından Musul’un geleceği sonraya Türkiye ve İngiltere arasında yapılacak görüşmelere bırakıldı. Buradan bir netice çıkmaması halinde ise konunun Cemiyet-i Akvam’a götürülmesine karar verildi. 

Lozan konferansından sonra başlayan ikili görüşmelerden de bir sonuç çıkmadı. İngilizler petrol bölgesi olan Musul ve Kerkük civarını Türkiye’ye bırakmayacaklarını açıkça ifade ettiler. Türkiye bölge ile ilgili tezlerini Cemiyet-i Akvam’da da savundu. Ancak bu tarihlerde Türkiye’nin doğusunda çıkan Şeyh Sait isyanı ve hemen ardından bölgeye yönelik uygulamalar, Türkiye’nin öne sürdüğü en önemli tezin yani Kürtlerin de Türkiye’ye bağlanmak istediği tezinin zayıflamasına sebep oldu. Nihayetinde Türkiye 1926 yılında Ankara Antlaşması ile Musul üzerindeki haklarından vazgeçmek zorunda kaldı.

Araştırma ve Derleme: Fatih Mehmet Yiğit

ATATÜRK VE TÜRK BİRLİĞİ adlı makale için:
https://turkologfatihmehmetyigit.blogspot.com/2018/09/ataturk-ve-turk-birligi-turk-birliginin.html?m=1








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar