TÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİNDE HALKÇILIK VE MİLLİLEŞTİRME 
(ÜLKE KAYNAKLARININ TÜRKLERE AİT OLMASI, TÜRK HALKININ BAYLIĞI/ZENGİNLİK VE REFAHI)  

Bizim gözümüzde çiftçi, çoban, amele, tüccar, sanatkar, asker, doktor ve sonuç olarak herhangi bir sosyal kurumda çalışan bir yurttaşın hak, yarar ve özgürlüğü eşittir.

Başbuğ Atatürk 

Gerek Kapitalizm, gerek Komünizm, gerekse Faşizm diyalektik düşünce itibari ile Sosyal Darwinizme dayanır. Bu düşünceye göre yaşam bir mücadeledir ve bu mücadele de güçlüler ayakta kalır. Kapitalizm gücün kapitali elinde tutan sermaye sınıfına ait olduğunu savunurken, Komünizm ise sınıfsal mücadele gereği gücün işçi sınıfına ait olmasını savunur. Ancak işçi sınıfı hakkını savunamayacak bir çocuk gibi görüldüğü için gücü onların haklarını sözde savunacak işçi partisine ve polit büroya devreder. Faşizm ise faşist diktatör tek adam etrafında kümelenen güç gurubuna gücü devreder.
Diğer yandan kapitalizm ise sahte bir birey özgürlüğü vadeder. Kapitalist sistemlerde bireyin değeri kapitali nisbetindedir. Toplum ise tüketicidir, geliri nispetinde tüketebildiği kadar özgürdür. Siyaseti kapital finanse ettiğinden sermaye sınıfı ne derse o olur.Oysa Türkçü düşünce bireye kapital ve sınıf gözü ile bakmaz eşit yurttaş ve milli bilinçle bakar Türkçü nizamda siyaseti kapital değil milli varlık belirler. Bunun için Devlet sorumluluk yüklenir.Cumhuriyetin Kuruluş felsefesi (Türk) Millet egemenliği ve Pragmatizm'dir. Toplumsal uygulanabilirlik, faydacılık, iyilik, doğruluk ,çalışma üzerine kurulmuştur.

Türkçü Düşünce sisteminde sınıfsal ayrımcılık ve imtiyaz yoktur milli sosyal Devlet bu gibi durumlarda sorumluluk yüklenir. Millileştirme politikası ile ülke kaynakları (Madenler,Ormanlar,stratejik kurumlar) özelleştirme kapsamı dışındadır ve halka aittir. Elde edilen gelir halka eşit ve adil bir şekilde paylaştırılır. Milli birlik, yardımlaşma ve dayanışma esastır.
Türkçü düşünce işte burada ayrılır.

Bu nedenle;
Büyük Türkçü Atatürk'ün Halkçılık ilkesi üç esas üzerine inşa edilmiştir:
 Birinci unsur, Türk Millet Egemenliği yani  Halk yönetimi, Siyasal demokrasidir. İkinci unsur, kanun önünde herkesin eşit olması, hiçbir kişi veya zümreye ayrıcalık tanınmamasıdır. Üçüncü unsur, sınıf mücadelesinin reddi ve toplumun dayanışma içinde gelişmesidir.

Atatürk bunu:
"Türkiye, Türklerindir"
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir...Millete efendilik yoktur. Hizmet etme vardır. Bu millete hizmet eden, onun efendisi olur...Biz bütün Türk milletinin hizmetindeyiz...Bizim gözümüzde çiftçi, çoban, amele, tüccar, sanatkar, asker, doktor ve sonuç olarak herhangi bir sosyal kurumda çalışan bir yurttaşın hak, yarar ve özgürlüğü eşittir."...“Kendiniz için değil, bağlı bulunduğunuz ulus için elbirliği ile çalışınız. Çalışmaların en yükseği budur.”  (Atatürk'ün S.D.I. S:58-195-389) Sözleri ile ifade etmiştir.

Atatürkün erken ve şüpheli ölümü Türk Devriminin tüm yönleriyle gerçekleşmesini engellemiş, Atatürkün gerçekleştirmek istediği milli kalkınma ve İdeal Cumhuriyet Projesi Atatürk sonrası iktidara gelen politikacılarca rafa kaldırılmakla kalmamış,  yaşanılan süreçte ülke kaynakları yabancılar ve bir avuç çıkar gurubuna peşkeş çekilirken Türk halkı yoksullaşmıştır. Türkçü Düşünce sisteminde; herşey Türk için, Türke göre, Türk tarafından olduğundan halkın menfaat ve çıkarı her türlü çıkarın üzerindedir ve Devlet halka hizmetle mükelleftir.

Türk Töresi böyle emreder ve Türk tarihi bunun örnekleri ile doludur.

Türk Kağanları (yöneticileri) için en büyük mutluluk Türk milletinin güçlü, zengin ve müreffeh olması idi. Milletin zenginliği, Türk Kağanının şahsi zenginliğinden daima önce gelirdi. Ulus Millet Bay(zengin) kılınmadan Kağan görevini layıkıyla yapmamış olurdu.Kağan'ın en büyük vazifesi kamunun malını çalmaması, çaldırmaması, kaynakları israf etmemesi bilakis Devletin kazandığı gelirleri halkına adil bir şekilde paylaştırması (üleştirmesi/bölüştürmesi) halkı yoksulluk içindeyken kendinin zenginlik içinde yaşamamasıdır.

Bu nedenle Türk Bilge Kağan Orhun Yazıtlarında:

"Yemedim yedirdim
Giymedim giydirdim
Aç buldum doyurdum
Çıplak buldum giydirdim
Fakir yoksul milleti (bay)zengin kıldım" Demiştir.

“Göktürklerde millet, devleti beslemezdi; devlet milleti beslerdi. Göktürkler, Hakana ‘İlterez’ yani milleti yaşatan, ili besleyen ünvanını verirlerdi.”
(Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, s.214)

Tanrı buyurduğu, kutum var [olduğu] için, bölüğüm var için, ölecek boyları (halkı) diriltip yedirdim. Yalın (çıplak) boyları (halkı); donlu (elbiseli), fakir bodunu (halkı); bay (zengin) kıldım. Az bodunu çok kıldım, değerli illiden, değerli kağanlıdan yeğ kıldım.(Gök-Türk Kağanlığı Kültigin Yazıtı)


Sibirya Türklerine ait Ak Han, Aydolay Mirgen Destanında şu ifadeler geçmektedir:

"Palam, kayanda polza; men kadarkan pu maldı; edik kadarıp yip yat! Men köryatkan elingni yoningni astatpa! suksatpa! Engne kezer kepteng yudatpa! Arka yonungna astatpazang; Ak Kuday'dan alkış polar, yalkıs pozingning yazı uzak polar, cayanang pözük polarzıng" Sevgili balam, malıma iyi bak, ölçülü harca. Halkın karnını aç ve susuz, sırtını çıplak bırama. Halkın karnı tok, sırtı berk olursa, ulu Tanrı daima senin yanında olur. Sen Tanrı katında yücelirsin. (P II 430). 

Tanrı cömert insanları sever. Bu yüzden özellikle bir alp cömert ve eli açık olur. Elinde olanı başkalarıyla paylaşır. Paylaşım avda baş- lar. Mesela gerçek alp (alpin proto tipi) avını halk arasında dağıtır. Kan Mergen ve Ay Mergen destanında Kan Mergen, zengin avını kız kardeşi Abakay Katır üzerinden halka dağıtıyor: "Avı dağıttı. Zengi- ne çok vermedi, yoksula az vermedi. Herşeyi eşit bir şekilde paylaş- tırdı. Yaya gelene at verdi. Çıplak gelene don verdi. Herkesi yedirdi, içirdi, Arta kalan avı alıp evine götürdü.?" (P II 542) (İslam Öncesi Türk Tanrı İnancı/G.Ahmetcan Asena Sayfa:468)

Uygur Kağanlığına ait Karabalgasun yazıtının Çince kitabesinde Kutluk Boyla Kağanın, kuluçka da bir tavuğun yavrularını koruduğu gibi tebasını koruduğu ve halkının üzerine titrediğinden bahseder...Cengiz Han tarihin gördüğü en büyük topraklara hükmeden yönetici olmasına rağmen sade giyinir, gösterişe tenezzül etmez askerleri ne yemek yerse oda aynısını yerdi.  Yabancı ülkelerin temsilcilerinin bulunduğu bir yemek davetinde herkesin  gümüş ve altın kaşık ve tabakla  yemek yerken  Hun Kağanı Atilla'nın  tahta kaşık ve tahta tabakta yemek yediği ve sadeliği tercih ettiği tarihi vesikalarda geçmektedir. Başbuğ Atatürk vefatından bir süre önce:"Mal ve mülk, bana ağırlık veriyor. Bunları, soylu milletime geri vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar; insanın serveti, kendi manevî şahsiyetinde olmalıdır."Diyerek mal varlığının tamamına yakınını Türk milletine bağışlamıştır.
....
'' Aşina adlı bir Kök Türk beyi de maddi refahı arttırmak için halktan 10 yıl hiç vergi almamış ve bu yüzden kendisi yoksul duruma düşmüştür.
Bazı beyler , onun bu durumunu alay konusu yapmak istemişlerdir. Fakat o '' Ben ancak halkım zengin olunca huzur duyarım '' diyerek cevap vermiştir. '' 

Kırgız Türkleri Han Orba ve Boston Destanında Kağanlar halkını korur, gözetir, ihtiyacı olana yardım ederler onlarla ilgilenir. Düşmana karşı onları koruyarak refah içinde yaşamalarını sağlarlar.

 

Yenisey Kırgız Türklerine ait Han Orba destanında:

Bahadır Kara Han tüm halkıyla

Yıllardır birlikte yaşamaktadır.

Hiç kimseyi yaya yürütmedi

Hiç birini aç bırakıp susatmadı

Tüm Halkı hayvanlı kıldı

Hiç biri ben fazlayım demedi

Hepsi acı çekmeden yaşıyor

Kara Han'ın yurdunda onu sevmeyen kişi yoktur. Denmektedir.

 Boston Destanında Kağan şöyle Buyruk vermektedir:


Halkımın içinde fakir kalmasın
Zulüm gören fakire hayvan paylaştırıp verin
Giyimi olmayan baldırı çıplaklar
Altın gümüş alsınlar,
Pazara gitsinler
Giyim satın alsınlar
Sevinip dursunlar
Diye buyruğunu söyleyin
 ...
Halkının değeri şunda
Yetim-Dula rastlasa
İyi muamele edip onu kolladı
Yoksulluğu olmadı
Halkını iyi idare etti
Halkı özgür yaşadı
Kaygı kahır çekmedi.
Yayılıp yurdu gelişti
Kaygıyı bilmedi
Bahtlı halk diye tanındı...
(Kırgız Türkleri Boston Destanı)

Hakas Türkleri Altın Çüs Destanında da Kağan ve yöneticiler aynı vasıfları taşımaktadır.
Gözü güzel iyi halkım
Yakasız elbise olmaz
Adaletsiz halk olmaz
Attan yaya yürümeyin
Atın güzeline binin
Elbiseden çıplak yaşamayın
Elbisenin güzelini giyin... Demiştir.

İlimizin Beyi
Kutlu olsun evi
Şad olsun günü
Uzun olsun ömrü
İl yoksulunu savundu
Çıplağı giydirdi, açı doyurdu
Zalimlerden mazlumu
Ezilmekten korudu...

Başkurt Türkleri
Bikyen Mergen Batur Destanı 

Pir-i Türkistan Ahmed Yesevi Divan-ı Hikmet'inde Türk Milletine şu öğütte bulunmuştur:

Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol
Mahşer günü dergahına yakın ol
Ben-benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.

Akıllı isen gariplerin gönlünü avla;
Mustafa gibi ülkeyi gezip yetim ara;
Dünyaya tapan soysuzlardan yüz çevir;
Yüz çevirip, deniz olup taştım işte.

Yusuf Has Hacip Kutadgu Bilig adlı eserinde Türk devlet yöneticilerine şu öğütlerde bulunmuştur:

Paylaştır malını insanlara, yedir içir
Mal seni harcamasın, sen onu bitir
...
“[Halkın] senin üzerinde üç hakkı vardır: bunları öde ve onları zorluğa düşürme.

Bunlardan biri memleketinde gümüş temiz kalsın, onun ayarını koru. (Ülke Ekonomik gücü ile Milli para biriminin değerini koru)

İkincisi halkı adil kanunlar ile idare et; birinin diğerine tahakküme kalkışmasına meydan verme, onları koru. (Adaleti gözet, güçlünün güçsüzü ezmesine izin verme, halkını koru)

Üçüncüsü bütün yolları emin tut; yol kesici ve haydutların hepsini ortadan kaldır. (Asayiş, Huzur ve Emniyeti sağla)”

“Ey kudret sahibi, sen kötülük yapma; sözünle
ve hareketinle her vakit iyilik etmeye çalış.”

 “Zulüm yanar ateştir, yaklaşanı yakar. Kanun ile ülke genişler (kalkınır) ve Dünya düzene girer; zulüm ile ülke eksilir (geri kalır) ve Dünya bozulur. Zalim, zulmü ile birçok sarayları harap etmiş ve sonunda kendisi açlıktan ölmüştür.”

"İnsan dediğin bilgili ve akıllı insandır; onun dışındakilerin hepsi de hayvan gibidir. Sen ya bilgi bil, insan ol ve kendini yükselt yahut hayvan adını al ve insanlardan uzaklaş.”

  “Bütün kör düğümler (büyük sorunlar) bilgi ile çözülür; bilgi bil, anlayışlı ol, akıl ile yaşa.”

“Ey memleketin başı, ey iktidar sahibi, sen her işte önce bilgiyi tatbik et. Her türlü işi bilgi ile işle; her güzel iş bilgi ile meydana gelir.”

“Memleketi alan onu kılıç (güç) ile almıştır; memleketi tutan onu kalem ile tutmustur. Bir memleketi kılıç ile derhal ele geçirmek mümkündür; fakat kalem (Bilgi ve Adalet) olmayınca, insan onu elinde tutamaz.”

“Kim hakim ve bilgili (Adalet ve Bilim yolunu takip eden) bir bey olmuş ise; memleketini tanzim etmiş ve halkı zengin olmuş; halkın zenginliğini kendisine kalkan yapmıştır.”

 “Kılıç (güç)memleket zapt eder ve zafer kazanır; kalem de (Bilim ve Adalet) memleket tanzim eder ve hazine toplar. Kılıç kan damlatırsa memleket alır; kalemden mürekkep damlarsa, altın gelir (ülke zengin olur).”

"İbadet etmek için, önce çok bilgi edin, bilgisiz ettiğin ibadetten fayda gelmez. Bilgi ile yapılan
ibadetin sevabı çoktur; bilgisiz kimse ibadet ederse, sevap kazanamaz. Bilgisizin ibadet ile meşgul olmasından, bilgilinin uyumasının sevabı daha çoktur.”

“(Din ve Devlet işlerinin birbirinden ayrılması Laikliğin gerekliliğini anlatmakta) Din dalı ile Dünya dalı birbirine karşıdır; ikisi birbirine yaklaşmaz, bunların yolu birbirini keser. Dinin, Dünya ile birleştirilmesi güçtür; bu ikisi bir araya gelmez, bunu bilmek kafidir.”

“(Liyakat ve işin ehil olana verilmesi hakkında) Devleti görmemiş olan bir kimse saadete kavuşursa, onun tabiati gittikçe bozulur ve memlekete felaket getirir. İdarede bulunmamış bir kimse memleketin idaresini eline alırsa, hem eli hem de dili ile halka zulüm eder.”

"İbadeti gizli; yap, insanlar görmesin; bu sözüm bir sır idi; işte simdi açığa vurdum.”

" Eğer ibadet halkın gözü önünde yapılırsa, bu ibadet esassız ve manasız olur. Tanrıya yapılan bütün ibadetler gizli yapılmalı ve bu örtü bugün de herkese açılmamalıdır. Tanrı sevdiği kullarını gizlemiştir; halk bu kullar arasında onları tanıyamaz.”

Memleket tutmak için çok asker ve ordu lazımdır.
Askeri beslemek için de çok mal (tavar) ve servete ihtiyaç vardır.

Bu malı elde etmek için halkın zengin olması gerektir.
Halkın zengin olmasın için de, doğru kanunlar (töre) konulmalıdır. Demiştir.

Yine Ulu Türk Bilge Eren Yunus Emre:
"Bölüşerek tok oluruz
Bölünerek yok oluruz "
Sözleri ile Ulu Türk Bilge Edebali: "İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın" sözleri ile yine Türk Atalarımız: "Eline bakanla ekmeğini, yüreğine bakanla sevgini paylaş, birlikten baylık güç ve zenginlik doğar. Halka hizmet, Hakka hizmettir." Atasözleri ile asıl olan paylaşmayı, birlik, beraberlik ve dayanışmayı öğüt vermiştir.

Başbuğ ATATÜRK bir konuşmasında:

"Bu geniş memleketi bayındır bir hale çevirmek gerekir. Bu halk, zengin olmak zorundadır. Memleket bayındır olmazsa, bu halk zengin olmazsa, size hâlâ yaşamak imkânından söz ederlerse inanmayınız." Diyerek Halka Hizmet etmenin ve Türk Halkının refahının artırılmasının önemine işaret etmiştir.

 

Türkçü Ekonomik Model; Her şey Türk için, Türk'e göre, Türk tarafından temel prensibi ile Türk Milletinin huzur,mutluluk, özgürlük ve refahını esas aldığından Millet Egemenliğinin tesisi amacıyla ülkeye ait tüm stratejik kurum,kuruluş ve ekonomik (askeri tesisler,madenler,stratejik üretim yapan tesisler, yollar,ormanlar, demir yolları,limanlar,yeraltı ve yerüstü kaynakları gibi.) milli kaynakların gerek yabancılara gerekse aç gözlü sermaye sınıfı ve çıkar guruplarına peşkeş çekilmesini reddeder, millileştirme yoluyla millete ait olmasını bu kaynakların meclis denetiminde kamu tarafından karlılık, verimlilik esası gösterilerek, şeffaf ve denetlenebilir şekilde doğa ve çevreyi koruyarak kullanılmasını, Devlet payı, maliyet,yatırım ve ar-ge çalışmaları dışında kalan  elde edilen kâr ve gelirin millete adil,eşit bir şekilde paylaştırılmasını ülkü edinir.

Bunun dışında kalan ekonomik alanda (Tarım ve Hayvancılık, Bilim,Teknoloji, Üretim,Sanayi ve ticarette) ise Türk müteşebbis gayretini ve Türk sermayesini destekler. Yerli üretimin yabancı üreticiler karşısında ezilmemesi ve gelişmesi için her türlü desteği verir. Bu politikayı "ÜRETİME DAYALI MİLLİLEŞTİRİLMİŞ EKONOMİK MODEL olarak tarif eder...

Atatürk, planlı kalkınma ve sanayileşmeye verdiği önemi gösteren pek çok açıklama yapmıştır. Bunlardan, 1 Kasım 1937’de Meclis’te yaptığı konuşma, anlayışını en iyi özetleyen açıklamalardan biridir.
Şöyle diyordu: “Sanayileşme, en büyük ulusal davalarımızdan biridir. Sanayi işlerinde unsurları ülke içinde olan, yani hammaddesi, işçisi, mühendisi ve yöneticisi Türk olan fabrikalar kurulmalıdır. Büyük ve küçük her türlü sanayi tesisine, ülkemizde ihtiyaç vardır. İleri ve müreffeh Türkiye idealine erişmek için, sanayileşmek bir zorunluluktur. Bu yolda devlet öncüdür”.
1923-1938 arasındaki sanayileşme atılımı, bu anlayışa uygun olarak gerçekleştirildi. Devlet öncü olacak, özel girişimcilik desteklenip geliştirilecek ama her ikisi de kesinlikle ulusal nitelikte olacaktı. Yabancı sermayeye yatırım izni verilecek, ancak yatırım koşulları Türk Devleti tarafından belirlenecektir. Mali bağımlılığa yol açan dış borç ve yardım kabul edilmeyecektir. Dış ticaret, bankacılık, madenler, demiryolları millileştirilecektir.
Ulusal pazar, yüksek gümrük tarifeleriyle koruma altına alınacaktır. Yerli üretim ve tüketime dayanılacaktır. Yeraltı zenginlikleri, devlet ağırlıklı olmak üzere ulusal işletmeler tarafından işletilecektir. Borsalar millileştirilecek ve yeni menkul değer borsaları faaliyete geçirilecektir. Tekelciliğe izin verilmeyecek, kömür üretimi dış rekabetten korunacaktır. Teknik orman işletmeciliğine geçilecek, ticaret ateşelikleri kurulacak, ekonomi öğrenimi yapan okullar açılacak ve haberleşme hizmetleri modernleştirilerek yaygınlaştırılacaktır...

Büyük Türkçü Yusuf Akçura bunu Halka Doğru Dergisinde şu sözlerle özetlemiştir:

"Kardeşler!
Bu askeri zafer, ne kadar parlak olursa olsun, kazanmaya mecbur olduğumuz bir kaç zafer daha var. Bu savaş ne top ve ne tüfekle, nede Lozan'da olduğu gibi, söz ve kalemle edilmeyecek, bu büyük savaşın silahı; orak, tırpan, mala, örs, çekiç ve makinalardır.

Bu büyük savaş; Tarım,Ticaret ve Sanayi sahasında meydana gelecektir. İşte Türk milleti asıl bu iktisat meydan muharebesini kazandığı zamandır ki; rüştünü ispat edecek, hür, bağımsız, özgür ve refah içerisinde gelişmiş ülkeler arasına girebilecektir."

Türkçü Sosyolog Ziya Gökalp Türkçülüğün Esaslarında üretime dayalı Türkçü ekonomik görüşü şu sözlerle ifade etmiştir:
"Türkler, eskiden sahip oldukları bu ekonomik imkana gelecekte de kavuşmalıdırlar. Hem de kazanılacak servetler, Salur Kazan’ın zenginliği gibi genele ait olmalıdır. Türkler özgürlük ve bağımsızlığı sevdikleri için, iştirakçı (komünist) olmazlar, fakat, eşitliği sevdiklerinden dolayı, fertçi de kalamazlar. Türk kültürüne en uygun olan sistem solidarizm yani dayanışmacılıktır. Kişisel mülkiyeti kaldırmaya girişmeleri doğru değildir. Yalnız sosyal dayanışmaya yarayan şahsi mülkiyetler varsa, bunlar meşru sayılamaz. Bundan başka, sadece şahsi mülkiyet olması gerekmez. Kişisel mülkiyet gibi, toplumsal mülkiyet de olmalıdır. Toplumun bir fedakarlığı veya zahmeti sonucundan meydana gelen ve kişilerin hiçbir emeğinden doğmayan fazla karlar topluma aittir.

Kişilerin bu karlı kendilerine mal etmeleri meşru değildir. Fazla karların plusvalue’lerin toplum adına toplanmasıyla oluşacak büyük kazançlar, toplum hesabına açılacak fabrikaların kurulacak büyük çiftliklerin sermayesi olur. Bu genel girişimlerden doğacak kazançlarla fakirler, öksüzler, dullar hastalar, kötürümler, körler ve sağırlar için genel bakım yerleri ve okullar açılır. Genel bahçeler, müzeler, tiyatrolar, kütüphaneler kurulur. İşçiler ve köylüler için sağlıklı evler yapılır. Ülke genel bir elektrik şebekesi içine alınır. Kısaca her türlü düşüklüğe son vererek toplumun huzurunu sağlamak için her ne gerekiyorsa yapılır. Hatta, bu toplumsal servet yeterli miktara yükselince, halktan vergi almaya da gerek kalmaz. Hiç olmazsa vergilerin türü ve miktarı azaltılabilir.

Demek ki Türklerin toplumsal ideali şahsi mülkiyeti kaldırmaksızın toplumsal servetleri fertlere kaptırmamak genelin çıkarına harcamak üzere korunmasına ve üretilmesine çalışmaktır."

Bu modelin ana hatları Atatürk tarafından İzmir iktisat kongresinde çizilmiştir.Atatürk'ün ifadesi ile :“Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlık ile mümkündür.” ..."Siyasi, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferler kalıcı olmaz az zamanda kaybedilir..."Milletimiz, kuvvetli karakter, sarsılmaz sistem, ateşli milliyetçilik, iktisadî muvaffakiyetlerden doğup çoğalacak imkânlarla da kuvvetlendirilmelidir."... Sözleri ile  konuyu özetlemiştir.

Bu düşünceden hareketle Atatürk dönemi ekonomi politikaları incelendiğinde. Öz kaynakları Üretime dayalı, tam bağımsız ekonomik politikaları akla gelmektedir. Türkçü ekonomik sistemde bu esaslar üzerine kurulmuştur.
Türkçü düşünce sistemi; Üreten, üretirken çevreye zarar vermeyen, doğayı koruyan, öz kaynaklarını sürekli büyüten ve israf etmeyen, başka uluslara ve bir avuç zümreye yeraltı ve yerüstü kaynaklarını peşkeş çekmeyen, tam bağımsız, Türkçü, Milli  ve adil paylaşımcı, sosyal faydacı, ilkesi üzerine kurulu bir ekonomi politikasını benimser. Kendi ürününü üreten, kendi kendine yeten, kendi teknolojisini geliştiren, Bilime ve araştırmaya önem veren, Türk insanının mutluluk ve refahına hizmet eden, Türkiye'nin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sadece Türklerin işleteceği ve gelirin adil bir şekilde halkla paylaşılacağı bir sistemdir. Türkçü Ekonomik modelde Herşey Türk için, Türk'e göre, Türk tarafındandır.

Fatih Mehmet Yiğit

https://turkologfatihmehmetyigit.blogspot.com/2018/06/1934-1938-yllar-arasnda-1-dolar-1.html?m=1

https://turkologfatihmehmetyigit.blogspot.com/2019/09/ataturkun-ideal-cumhuriyet-ulkusu.html?m=1

https://turkologfatihmehmetyigit.blogspot.com/2018/07/turkcu-dusunce-sisteminde-ozgurluk-ve.html?m=1

https://turkologfatihmehmetyigit.blogspot.com/2020/01/turkcu-dusunce-sisteminde-bilim-ve.html?m=1

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar