ESKİ TÜRK GÖK TANRI İNANÇ SİSTEMİNDE  AK VE KARA (YİNG/YANG) İLE ULU VE EVREN KAVRAMLARININ ETİMOLOJİK KÖKENİ 
AK VE KARA ŞAMANLIK İLE TÜRK KOZMOLOJİSİ VE KÜLTÜRÜNDE  ÇİFT KURT EJDER SEMBOLÜ:

Kim ak kim kara zamanla belli olur
Türk Atasözü
Ak dost kara gün içindir.
Aq dost qara kün içün.
Türk Dünyası ortak Atasözü

(Karayı Ak, Akı kara gösteren)
iki yüzlü insana güvenme.
Ak düşünceyi karartamazsın,
Kara düşünceyi ağartamazsın.

Arılık-berilik kijige ijenbe.
Ak sagıştı karartıp bolbozm,
Kara sagıştı agartıp bolbozm.

ALTAY TÜRK ATASÖZÜ

İnsandan geriye iki şey kalır:iyilik ve kötülük
Kişiden eki nerse kalur: Edgülük ve isizlik...
(Harezm/Kıpçak Türk Atasözü)

İyilik eden iyilik bulur
Kötülük eden kötülük bulur...
(Türk Atasözü)

Saxa/Yakut kadim Tanrı inancında kudreti sonsuz,kuvveti sınırsız,herşeyin yaratıcısı (Tanrı) Göğün 9.Katında bulunan Ürun Ayıı'dır. Diğer Adı ile Ayıı Tanara'dır. Diğer Göğün 8 katında bulunan Tanrısal güçler aslında bu Tek Tanrı'nın birer tecellisidir. Urun Ayıı/Ayıı Tanara/Tek Tanrı'nın evi parlamaktır. Yani ışık saçan ve dönen kristal taştan ev olarak betimlenmiştir. Aslında Tanrı isminin kökeninde döndüren anlamı mevcuttur. Urun Ayıı/Ayıı Tanara/Tek Tanrı'nın yarattığı varlıklar üzerinde tecelli eden görünmeyen bağları vardır.Bu bağlar küçükten büyüğe tüm varlıkları (atomdan, yıldızlara, galaksilerden, evrene) tutmaktadır ve döndürmektedir. Bu kadim inanca göre Urun Ayıı/Ayıı Tanara/Tek Tanrı'dan ışık (tıpkı Kuran'da Nur Suresi 35.Ayette Allah Göklerin ve yerin nurudur bildirdiği gibi ) ve alkış (yaratıcı güç, bereket, rahmet) çıkar.Gördüğümüz ve görmediğimiz her ne varsa onun gücüyle yaratılır o yüzden Türk Kam ve Şamanlar Tanrıya yakarırken şöyle derler:
Ürün Ayıı
Sen Dünyayı yarattın 
Her ne varsa canlı ve cansız hepsi senin varlığındır.
Saxa Yakut Türkçesi ile:
Ürün Ayıı 
En aan doydunu aybıtın 
Üüner-üösküür barıta en ayıın

Saxa Yakut Türkleri Tanrı öğretisine göre, Tanrının Evreni yaratışını şu sözlerle ifade etmektedirler:
İlk önce Ürün Ayıı buyurmuştur.
Onun buyruğuyla 9 katlı Tanrı Göğü yaratılmıştır.
Onun buyruğuyla ilk Dünya yaratılmıştır, orta Dünya oluşmuştur.
Onun buyruğuyla hayvanlar yaratılmıştır, bitkiler yetişmiştir.
Onun buyruğuyla Tanrı insanı var olmuştur.

Araplar aşk kelimesinin "aşeka" zehirli sarmaşık kelimesinden türediğini söyleselerde Türklerde ise Aşk kelimesi "Işık" kelimesinden türetilmiştir. İslam öncesi Türkler Kam ve Şamanların ateş kültünden etkilenerek Oz tabiri kullanmışlardır. Kam ve şamanların kendinden geçip esirerek ateş etrafında dönmelerine Türkler ozlaşmak yani yanarak Tanrı katına erişmek demişlerdir. Bu nedenle halk aşıklarına Türkler ozan demişlerdir. Ozanlık geleneğinden ve kültüründen olsa gerek Hoca Ahmed Yesevi Divanı Hikmetinde, Yunus Emre Divanında, Ali Şir Nevai Sebayı Seyyar'ında, Aşık Paşa Garibnamesinde ve bir çok Türk Bilge Eren eserlerinde ilahi aşk, Tanrı aşkı yerine "ışık" tabirini kullanmışlardır:

Işk sırrını beyan kılsam aşıklara
Takat kılmay başın alıp kiter dostlar
...
Aşıklarnı çın dostığa canı kurban
Şevki birlen anı izlep kılur efgan
Işk sevdası başka düşse hane viran
Şeyda bolup anı izlep yörer imiş
(Divanı Hikmet Hoca Ahmed Yesevi)

Gönlüm düşdi bir sevdâya
Gel gör beni ‘ışk n'eyledi
Başumı virdüm gavgâya
Gel gör beni ‘ışk n'eyledi
(Yunus Emre Divanı)
Işk otı kim köngüldin aldı ferağ
Eşk ol otkadur su ornığa yağ
(Seb'a-yı Seyyar- Ali Şir Nevayi)

Eyle dutsa ışk ile Hak emrini
Kim geçirse ışk içinde ömrünü
Yoldaş olsa Tanrı'nın haslarına
Layık ola lacerem didarına
Aşıka sermaye bu aşk tapturur
Hazrete aşkdur kim anı tapdurur
Ger değil miydi ışk bir ademin
Ademiydi şöyle kalındı hemin
Ey Hüdaya Işkını ayırmağıl
Dünye ahir doğru yoldan ırmağıl
(Garibname-Aşık Paşa)

Işığın Türklere ait bir Tanrı inancındaki ilahi gücü Türk inanç kültürüne AK ve KARA kavramlarının yerleşmesine neden olmuştur. Türklerde Ak ve Kara kavramları Çin ve Budist toplumlarda Ying ve Yang olarak ifade edilmiştir.

AK: Aydınlığı, iyiliği, temizliği, paklığı, aydınlanmayı temsil ederken
KARA: Karanlığı, kötülüğü, kirlenmişliği temsil etmiştir.

Aşağıda görüleceği üzere bunu Türk Atasözlerinde açıkça görmek mümkündür:

Kim ak kim kara zamanla belli olur
Türk Atasözü
Ak dost kara gün içindir.
Aq dost qara kün içün.
Türk Dünyası ortak Atasözü

(Karayı Ak, Akı kara gösteren)
iki yüzlü insana güvenme.
Ak düşünceyi karartamazsın,
Kara düşünceyi ağartamazsın.

Arılık-berilik kijige ijenbe.
Ak sagıştı karartıp bolbozm,
Kara sagıştı agartıp bolbozm.

Altay Türk Atasözü

Türk Gök-Tanrı inanç sisteminde yaratılış; olmak, türemek, kılınmak ve yaratılmak sözcükleri ile ifade edilmiştir, yaratılmak adı üzerinde yarılmak olan Türkçe 'yar' kök sözcüğü ile ifade edilmiştir. Nasıl ki hücreler bölünerek çoğalır, tohum yarılarak filiz verir aynen öyle ilk oluş olan maddenin başlangıcı yarılarak başlamıştır. Bu nedenle Türkler ilk oluş yaratılışı var eden başlangıçı yaruk (aydınlık) sözcüğü ile açıklamış ilk yaratılışta karanlık madde yarılarak aydınlık (büyük patlama) var olmuştur. Tengri tamgası olarak ifade edilen daire içerisindeki + artı bu ilk yaratılışı yarılmayı ifade eder. Gök-Çarkı olarak bilinen çarkı felek tamgası yaruk tamgasından evrilmiş, uzay-zamanın döne döne genişleyen evren oluşunu ifade etmektedir.




Gök-Çıkrığına Türkler tarafından Oz tamgası da denilmiş oz kelimesi ise kam ve şamanların göğe Tanrı katına erişmek için ritüellerinde gerçekleştirdikleri döne döne Tanrı katına erişmek olarak kendini göstermiş bu nedenle bu erişme ritüelini gerçekleştiren kamlara Türkler Ozan demiştir. Zamanla ozan kavramı Türkü söyleyen halk ve hak aşıklarına sıfat olarak verilmiştir. Farsçada Çar: 4 demektir. Çarh: ise 4 kollu döngüdür. Felek ise; Gökler alemi, burçlar, kader,yıldızlar ile insanlar arasındaki bağı ifade eder.Çark sözcüğü köken itibari ile Türkçeden Farsçaya geçen (Ark:kaynak / Çıkrık: Dönerek yün eğirten dört kollu alet) sözcüklerinin birleşiminden türetilmiş olabilir. Türklerin en eski Fal kitabı olarak bilinen Uygur Dönemine ait Gök-Türkçe yazılı "Irk Bitiq" eserinin adında geçen "Irk" ta bu anlamı yani Gök-Çıkrığı/Gök-Çarkı anlamını içermektedir. Yine Sümerce'de Çar kelimesi çark anlamında kullanılmaktaydı. Sümerlilerin Proto-Türk Ulus olması ve Sümerlere ait M.Ö.6000 lerde tarihlenen bazı eserlerde Türklerin  kadim sembolü Gök-Çarkı tamgasının kullanılması Çark kelimesinin etimolojik olarak Türkçe kökenli bir kelime olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. 

 

Gök-Çarkının Kökenine indiğimizde eski Türk Kozmoloji ve inanç sisteminde  yukarıda izah ettiğimiz gibi atomaltı parçacıklardan atomlara, yıldızlardan galaksilere görünmeyen bağ ile evreni döndüren, hayat bahşeden, zamanı ve kaderi yaratan Tanrı'nın uzay-zaman döngüsel bağını bununla ilişkili kader,talih,baht gibi evren insan bağını ifade anlamında kullanılmaktadır. Bu nedenle Proto-Türkler bu tamgayı Tanrı; iyi talih getirsin, baht açsın, kut ve uğur versin anlamında bu tamgayı kullanmışlardır. Türk Tamgalarına Avrupa'da bu nedenle Run yani (gizli ve sihirli) güçleri olan yazı denilmektedir. Tamgada yer alan 4 kol: Hava,Toprak,Su ve Ateş olan yaratıcı güce ait 4 elementi, Doğu-Batı-Güney-Kuzey dört yönü dört bir yanı yani tüm evreni ifade etmektedir. Döngü ise Türklerin gözle görülmeyecek bağla evreni döndüren Tanrı'nın var ettiği Uzay-Zaman döngüsünü ifade eder.


AK ve KARA kavramları Türk kültüründe; AK Şamanlık ve KARA Şamanlık inanç ve kültürünü doğurmuştur.

Ak Şamanlar/ Kamlar “iyileştirici” ve "Şifa verici" olarak bilinmekte olup her türlü bedeni ve ruhani rahatsızlıkları tedavi eden kötülükleri, karanlık ve kötü güçleri yok eden Şamanlar olarak bilinirler. Bunlar güçlerini Tanrıdan ve Onun bahşettiği ışıktan, ateşten, demirden almaktadırlar. Bu nedenle Türklerde Al kültürü, Ocak kültürü ve şifacılık kültürünü doğurmuştur. Diğer yandan ise Şamanlar aynı zamanda Gökten Tanrı tarafından bahşedilen ve kötü ruhları yok eden demir cevherini işleyen Demirciler, şifa dağıtan Otacılar, Tanrının ilahi Işığını dağıtan Aşıklar, Ozanlar,Ocaklar olarak da bilinirler.

Kara Şaman/Kam ise "büyü,sihir ve kehanet" yetileri güçlü olanlardır. Türkçemizde "Bö,Böğü,Büyü,Kara büyü" kavramları Kara Şamanların uyguladığı ritüellerden dilimize kazandırılmıştır.

Anadolu’da ve Asya'da Böğü olarak bilinen Galeodes graecus türü olarak bilinen zehirli eklem bacaklı gece avlanan böcekler dahi gece avlanmaları, saklanma ve gizlenme becerileri ve zehirli tehlikeli bir tür olmaları bedeniyle Böğü ismi ile anılmaktadır.Bu isim dahi kara şamanların kara büyü ve zehir ile ilgilenmelerinden dolayı dilimize geçmiştir. Kara Şamanlar genellikle yeraltı kötü ruhani varlıklarla temas kurmakta, kara büyü,zehir  ve kehanet sanatında  mahir olmaktadırlar.Bu nedenle Kara Şamanlar Ak Şamanlara göre tehlikelidir.

Bunlar kendi aralarında "iyi ve kötü" olmak üzere ikiye ayrılmakta iyi kara şamanlar büyü bozucu olarak bilinmekte ise de.  "Kötü" kara şamanlar "büyü ve sihir yapıcı, yeraltı kötü ruhlarla iletişime geçici olduğu için "Kara büyü" kavramı Kara Şaman diğer adıyla "kara böğü" kavramından dilimize geçmiştir.

Geçtiğimiz yıllarda  Saha/Yakutistan Sibirya bölgesinde bulunan üzerinde Ön-Türkçe Tamga yazısı bulunan en erken M.Ö. 3000 lerde nesli tükenen buzul çağı hayvanı Mamut dişinden yapıldığı bildirilen Türkçeye ait en eski yazı olarak değerlendirdiğimiz kolyenin tarafımızdan yapılan okumasında:




BAŞ-ÇI:
ÖK-UB/KOP:
AĞ:
BOL:
Tamgaları okunmuş.Bahse konu Ön-Türkçe yazının bu günkü günümüz Türkçesiyle yapılan tercümesinde:
"BAŞINI (HAYATINI,VARLIĞINI) TANRI'YA ADA, AĞ (AĞARMIŞ,AYDINLANMIŞ) OL" anlamına geldiği tarafımdan değerlendirilmiştir. İkinci bir değerlendirme olarak ta BAŞÇI (Lider,hayatın ve varlığın kaynağı (Tanrısal güç) anlamına gelmektedir) ikinci paragra ÖK-UP okunduğu gibi KOP olarak ta okunabilmektedir. KOP ise (bütün, birlikte) anlamına gelmektedir. İkinci halde ise yazının yapılan tercümesinde:
VARLIĞINLA BÜTÜNLEŞ, AĞARMIŞ(AYDINLANMIŞ OL) anlamına geldiği tarafımdan değerlendirilmektedir.

Okuma: Türkolog Fatih Mehmet Yiğit
Okuma Tarihi: 06.07.2018

Bahse konu kolyede AĞ tamga yazısı dikkat edildiğinde Ağarmak/Aydınlanmak/ Bilgeliğe erişmek/ Kamil insan/ Tanrı insanı olmak/Tanrının ilahi ışığına erişmek anlamındadır.

Türkçede kullanılan Akıl kelimesi aşağıdaki Türk Atasözlerimizden anlaşışacağı üzere bu anlamda aydınlanma, Bilge ve Akıllı olma anlamında Ak kelimesinden türetilerek dilimize kazandırılmıştır.

İlim, aklın kaynağıdır
Kitap bilgi anahtarıdır.
İlim, aqıl çoqrağıdır.
Kitap bilgi anaxtarı
Akıldan büyük zenginlik yok
Aqıldan artıq baylıq yoq.
Akıllı dostun olacağına
Akıllı düşmanın olsun
Aqılsız dostın olğance,
Aqıllı düşmanm olsun.
Göz görmek için
Akıl bilmek içindir
Köz körmek içün,
Aqıl bilmek içün.
Akılsızın özü (kendi)utanmaz,soyu utanır
Aqılsız özü utanmaz, soyu utanır

Türkler tarih sahnesine çıktıklarından itibaren gökyüzünü gözlemlemişler astronomi ve kozmoloji ile yakinen ilgilenmişlerdir.

Türkler, bu nedenle Evrenin, Dünyanın ve mevsimlerin döngüsel hareketini Ejder sembolü ile ifade etmiş Ejdere ise "Evren-Evran" demişlerdir.

Nitekim Türk tuğlarında bulunan Ejder-Kurt sembolü, Hun Türklerinde, Göktürk ve Uygur kitabelerinin taç kısmında bulunan Ejder sembolleri kullanılması bu sebepledir. Türklerde Ulu kelimesi tıpkı Evren/Evran kelimesinde olduğu gibi Ejderha anlamına gelen "lu" kelimesinin bir türevidir. Yani Göksel bir tabirdir.

On iki hayvanlı Türk takviminde yılan ve ejder bir yıl sembolü olarak görülmektedir. Emel Esin'in belirttiğine göre eski Türklerde, zaman kavramının kozmik deveran halindeki simgelerinden biri gök çarkını çeviren ejderdir. Çin astrolojisinin Türkler tarafından kabul edilen teorisine göre Kök-luu (göksel ejder), Kızıl-sakızgan (kızıl saksağan), Ak-bars (akpars) ile Kara-yılan (Çin'de kaplumbağaya sarılmış yılan) adını alan ve her biri yedişer yıldız takımından oluşmuş dört büyük takımyıldızının karşılıklı hareketi bu devri sağlamaktaydı.
Gök ve yer arasında döndüğü varsayıldığı için ejder, bazen gök ve yer ilkelerinin yerini alabilmektedir. Budist metinlerde, Kök-luu gök gürültüsü ve yağmur simgesi olarak kabul edilmekte ve Kök-luu'ya atfedilen yada taşı ile kozmik büyü yapan şamanlar yağmur ve rüzgar meydana getirebilirdi. Ayrıca Göktürk Kitabeleri'nde birbirine sarılmış halde çifte yılan motifi bulunmakta; bu yılan motifleri hem Bilge Kağan hem de Kül Tigin adına dikilen kitabenin üst kısmında yer almıştır (Türk Mitolojisinde Ejderha /Harun Duman )

Erken dönem Türk kültüründe gücü ve kudreti simgeleyen Ejderha ilgili tasavvurların kökeni Asya Hunları’na kadar dayanmaktadır. Türk mitolojisinde Asya Hun hükümdarı Mete’nin ejder soyundan olduğu rivayetleri bulunmaktadır.[İbrahim Kafesoğlu, Eski Türk Dini, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1980, s. 13.]
Ayrıca yine Hunların “Yatan Ejderin Beldesi” veya din merkezleri ve başkentleri olan “Ejderin Şehri (Lung-ch’eng)” gibi şehir adlarından ejderha etrafında çok erken dönemlerde bir kült oluşturulduğu ve bu kültün yaşam tarzlarına yansıdığı kabul edilmektedir.[Wolfram Eberhard, Çin’in Şimal Komşuları, çev. Nimet Uluğtuğ, 2. baskı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1996, s. 77. Ayrıca bkz. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi II (Kaynakları ve Açıklamaları ile Destanlar), Türk Tarih Kurumu, Ankara 1995, s. 566.]

Uç kısmında Kurt-Ejder kabartması bulunan Hun Kağanlığı dönemine ait altın kartal tacı
Türk Hun Kağanlığı dönemlerine ait çift kurt ejder eserler

Türk Selçuklu Kumaş. 11.yy.
 Kanatlı Gök Börü ya da çift Kurt Ejder İkonografisi. 


XII.YY Selçuklu Dönemi Sivas Gökmedrese,  Kurt-Ejder Figürlü rölyef 

Türk mitik düşünce ve tasavvurlarında ejderha mekan ve tabiat unsurları bağlamında gökyüzü ve su ile ilgili olarak düşünülmüştür. Altay ve Sibirya Türk topluluklarında gökgürültüsü, bir hayvan biçiminde düşünülmüş ve bu hayvan genellikle ejderha olarak veya ejderhaya benzer şekilde tasvir edilmiştir. [Jean-Paul Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, çev. Aykut Kazancıgil, 2. basım, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2011, s. 127.] Türk mitik düşüncesinde gök kubbenin en alttaki çığrısı olan feleğin bir çift gök ejderi tarafından çevrildiği düşünülmüştür. Gök ejderi (Kök-Luu/Evren) hem gök hem de zaman için bir tür sembol olarak düşünülmüştür.[Emel Esin, Türk Kozmolojisine Giriş, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2001, s. 44.]

Çift Kurt-Ejder figürü Türklerde aynı zamanda Tanrının tüm evreni (Kozmosu) ve zamanı kuşatmasını, uzay-zaman döngüsünü, mevsimlerin dönüşümünü, gücü, ruhların ve dileklerin Tanrı katına ulaşmasını, yaşam, ölüm ve doğumu,  Tanrı ile kurulan iletişimi ifade eden bir sembol olarak kullanılmıştır.

İskit Türk Kağanlığı dönemine ait üzerlerinde Ejderha ve Çift ejder sembolü bulunan tarihi eserler



(M.Ö.IV.YY) İskit/Saka Türk Kağanlığı Dönemine ait  Çift Kurt/Ejder Torku altın mücevherat Stavropol Kuzey Kafkasya


Yukarıda Türkmenistan- Afganistan arasında Anau adıyla tabir edilen Gonur Tillya Tepedeki Kurgan kazılarından çıkarılan M.Ö.2500 yılına ait olduğu değerlendirilen Çift Gök Ejder figürlü altın başlık


Hun Kağanı Tsü-k’ü Meng-Sün tarafından M.Ö.IV. yüzyılda “Chou-yüan” ya da “Hun (On) kaynağı” olarakTanımlanan Hun (On)-Çin siyasal-askeri sınır bölgesindeki Kan-Su vadisinde dini-siyasal-yönetsel merkez/başkentKu-T’sang / Ejder kenti adı ile kurulmuştur. Bu sebeple Hun (On) Türklerinin bayrağı Gök Ejder motifi olmuştur.


Solda Hun (On) Türklerine ait bayrak, Sağda ise Kazan Türklerine ait arma üzerinde Kök luu/Gök -Kurt Ejder motifi

Hun-Türklerine ait (Çift Kurt Ejder sembolünün bulunduğu) altın bileklik veya pazuluk
Bulunduğu Yer: Taman Bay / Temryuksky Bölgesi...Kuzey Doğu Karadeniz kıyısı

Moğolistan Ulusal Müzesinde sergilenen HUN’lara ait TORK-TORQUE adı verilen boyunluklar. Uçlarında kendi boylarının Ongun Hayvanı olan Kurt figürü bulunur.




M.Ö.IV.YY. İskit Saka Türklerine ait çift kurt ejder başlı altın Tork boyunluk (Stavropol Kazinskoye RF Müzesi)




Ötüken Uygur Kağanlığı döneminde Karabalsagun kitabesinin üstünde Türklerce “Kök luu” olarak ifade edilen Gök-Ejder kabartması vardır.Konu ile ilgili Dr.Emel ESİN “Türk İkonografisinde Ejder”  adlı makalesinde“Kök luu” adı ile bilinen Gök Ejder figürlerinin Türkler tarafından sıklıklakullanıldığını Gök Ejder Motifinin Türklerce gökyüzünü temsil ettiği buna mukabil birde yer yüzünü sembolize eden bir başka yer ejderininde bulunduğu Gök Ejder’in su, bolluk, bereket ve yeniden doğuşun timsali olarak ortaya çıktığını. Suların veya yerin derinliklerinde yaşadığı kabul edilen, bir yılanı andıran Yer Ejderin ise kış dönemi sonunda yeryüzüne çıktığını ve (İslam inancındaki Cemre gibi) tabiatın enerjisinin yenilenmesini sağladığından söz emektedir.


Büyük Türk-İslam Âlimi Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri Marifetname adlı eserinde arşı azamdan bahsederken arşı çevirmiş başını kuyruğu üzerine koymuş başı beyaz inciden vücudu sarı altından gözleri kırmızı yakuttan yaratılmış,ağzını açtığında gök ve yeri bir lokmada yutcak kadar büyüklükte ve yüzbin kanadı olan her püskülü yanında bir melek bulunan ve sürekli Allah’ı tesbih eden büyük bir yılandan bahseder.Aynı benzetmeyi 15.YY’da yaşamış ve Anadoluda Astroloji sahasında ilk yazılan Şemsiyye adlı eserin yazarı Ahmed-i Bican Yazıcıoğlu Envar-ül Aşıkin adlı eserindede yapmaktadır.Aslında bu bahis makro ölçekteki evrenin yani kozmosun döngüsel bir hareketle evrilmesi bu görselliğinde gök ejder fügürü ile sembolize edilmesinden başka bir şey değildir. Ejder motifi Türklerde bir nevi göksel gücün sembolü olmuştur. Yunus Emre  şu dizelerle ifade etmiştir: Bu dünya bir evrendir âdemleri yuducu, Bize dahi gelüben yuda doyuna bir gün.
Yukarıdaki fotoğraf NASA tarafından çekilmiş bir nebula görüntüsü(Görüntünün dikkat çekici özelliği ise bu nebulanın evrilmiş/kıvrılmış devasa bir yılana benzemesi)

Çift ejder özellikle Selçuklu Türk Mimarisinde gök kubbesinin timsalidir, çünkü tasavvurlara göre gök çarkını ejder çevirir buda Türklerin dört büyük takım yıldızına verdikleri adlardan dolayıdır.Bu takım yıldızlarının adları Kök Lu-Gök Ejder,Kızıl sakızgan(kızıl saksağan),Ak Bars ve Kara Yılandır.Ayrıca 12 Hayvanlı Türk Takviminde U-Lu yani Ejderde bulunmaktadır.Gök-Türk kitabelerinde ejder “ulu” olarak anılmaktadır.Ulu kelimesi bilindiği üzere Türkçemizde Ulu: Yüce, büyük, geniş manalarında kullanılmaktadır.Bu sebeple Gök-Türk Kağanlığı kitabeleri ve Uygur kağanlığı kitabelerinin bir çoğunun kitabe tacında-başlığında ulu/yüce manasında çift ejder figürü kullanılmıştır. Çift Ejder figürü Türklerde aynı zamanda Tanrının tüm evreni (Kozmosu) ve zamanı kuşatmasını, ruhların ve dileklerin Tanrı katına ulaşmasını, yaşam, ölüm ve doğumu,  Tanrı ile kurulan iletişimi ifade eden bir sembol olarak kullanılmıştır.
Yukarıda Kültigin anıtının seması Kültigin kitabesi kaplumbağa kaide üzerine çift ejder figüründen olusan bir taca sahiptir.

Ankara Gazi Üniversitesindeki Kültigin Kitabesinin aslına uygun kopyası ve başlığındaki dağ keçisi tamgası ile çift ejder figürü

Bilge Kağan Kitabesinde de çift ejder figürü vardır.

Yukarıda Uygur hükümdarı Alp kutlug Bilge Kağan’a ait çift ejder figüründen oluşan kitabe başlığı

Türk Ak-Hun Kağanlığına ait madeni para üzerinde başında çift ejder ve Kün/Ay (Ay-Yıldız) sembolü bulunan miğfer başlıklı Türk Kağanı ve çift ejder kabzalı Türk Osmanlı kılıcı 

Gök-Tanrıdan Türklere kut getiren Tuğrul ve Türklerin ulusal simgelerinden Kurt/Ejder bulunan Türk baltası,
Tataristan Yel-Buğa, M.Ö.9. yy.


12.Yüzyıl Selçuklu kitabesi Kurt-Ejder figürü
Türk Osmanlı dönemi Edirne Meriç Mecidiye köprüsündeki çift ejder sembolü
XI. YY. Erzurum Türk Emir Saltuk Kümbetindeki çift ejder sembolü




Selçuklu Dönemine ait Çift Kurt Ejder Sancak Alemi ve Hayat Ağacı 
Erzurum Müzesi 

Hun Türklerine ait Kurt Ejder figürlü tarihi eser

Berlin Staatlische müzesinde bulunan Uygurlara ait tapınakta bulunan ejder figürü

Solda (12.YY.Selçuklu Dönemi) Erzurum Çifte minareli medrese görüntüsü çift ejder figürü üzerinde hayat ağacı ve (Selçuklu arması)çift başlı kartal,  Sağda ise (Selçuklu dönemi) Cizre Ulucami kapısında bulunan çift ejder figürü
(12.YY. Selçuklu Dönemi) Kayseri ili Karatay Hanı Kemerinde bulunan çift ejder figürü ile (15.YY Osmanlı Dönemi) Adana Ulu Camii çift ejder ve hayat ağacı figürü
Fatih Sultan Mehmet Han'ın 1460 yılında italya'da yapılan "il gran turco/el gran turco" adlı tablosudur.Tabloda Fatih Ejder tacı ile gösterilmiştir.
Solda 12.YY Çankırı Atabey Cemâleddin Ferruh şifahanesine ait çift ejder kabartması Sağda ise 14.YY.Gök Ejder figürlü Anadolu Kilimi


Çinliler Hun Türklerinin başkentlerine Ejder Şehri anlamına gelen Long Cheng adını vermişlerdir. Türk mitolojisinde bütün kâinatın bir ya da daha fazla ejderha tarafından döndürüldüğü yani "evrildiği" düşünülürdü. Bu ejderhaya da "eviren" denirdi.
Nitekim Yusuf Has Hacip Kutatgu Bilig’de:
"yarattı kör, evren tuçi evrülür. anıng birle tezginç yine tezginir "
"yarattığı evren durmadan döner, onunla birlikte zaman da döner" 

Denilerek eviren kelimesi ejder kelimesi ile birlikte anılmaktadır. Daha sonra "i" harfi düşmüş ve sözcük "evren" halini almıştır.Bu takdirde ejder ile gök çarkı birlikte dönmektedir.Ancak ikinci satırdaki "onunla birlikte zaman da döner" ifadesi zamanın dönüşünü gerçekleştiren gücün "evren" olduğunu vurgulamaktadır.Güneş,ay ve yıldızlardan oluşan bu astral kompozisyon plastik sanatlara Türkler tarafındanEjder sembolü ile intikal ettirilmiş bulunmaktadır.Bu şekilde Yusuf Has Hacib'in ifade ettiği gibi,kozmosun hareketini temin eden güç,uzay-zaman ilişkisi yukarıda belirttiğimiz üzere anlamını bulmuş olmalıdır.


Türkler, her yıl farklı bir şey olacağına ve aynı zamanda o yılın kendine özgü özellikleri olduğuna inanırlar ve bu beklenti ile yılları kendi içinde belirli özellikleri ile ifade ederlerdi. Ayrıca dört ana yönü temsilen dört hayvan ve dört renk kullanan Türklerde doğunun sembolü de gök renkli “Kök Luu”dur. (Emel Esin, “Evren (Selçuklu San’atı Evren Tasvirinin Türk İkonografisinde Menşe’leri)”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, C.I, Ankara 1969 s.163)

Ölümsüzlüğün ve uzun ömrün sembolü olan ejderin, kötü nazarlara, düşmanlara karşı koruyucu olduğu kabul edilir, hükümdarlıkla ilgili olarak, kudret, güç, iktidar gibi çeşitli sembolik anlamlar taşıdığı da bilinmektedir. Ejder figürlerinin bulunduğu yapıya ve içinde yaşayanlara mutluluk, bolluk, bereket, adalet ve şifa getirdiğine inanılır (Ejder-Şifa ilişkisi için bkz. M. Önder, “Konya’da Selçuklu Devri Alaiyye Dar’üş-Şifası Yerinde Yeni Bulunan Ejder Sembolü”, Uluslar arası Osmanlı Öncesi Türk Kültürü Kongresi Bildirileri 4-7 Eylül/1989 Ankara Haz. A. A. Yasa-S. Okay Atılgan, A.K.M.Y., 1997, s.191 197)

Çift Kurt-Ejder motifli Türk Kilimi

Çift ejder kabzalı ejderha ağzı (zülfükar) kılıç sembollü Türk Osmanlı sancakları
Bitlis Ahlatta Türk Selçuklu Dönemine ait üzerinde çift ejder sembolü olan mezar taşıları

Türkler kainatı Evren kavramıyla tanımlamıştır. Evren kelimesi ise Gök-Türk yazıtlarında geçen "evir" kavramından türetilmiştir. Evir kelimesi ise dönmekte olan anlamına gelmektedir. Çevirmek (döndürmek) kavramıda "evir" kelimesinden türediği gibi Evren kelimesi ise dönmekte evrilmekte olan gökyüzü anlamına gelmektedir. 

Nitekim Kaşgarlı Mahmud Divanı Lügatit Türk adlı eserinde evrenin yani kainatın yaratılışı ve dönüşünü şu sözlerle ifade eder:
Tengri ajun turüttü: Tanrı Dünyayı yarattı
Çığrı udhu tezginür : Gök-Çıkrığı/Çarkı-Felek uğurlu döner
Yıldızlar çerkeşip: Yıldızlar sıralanır
Tün kün üze yürkenir: Gece gündüzü örter.

Yine Yusuf Has Hacib Kutadgu Bilig adlı eserinde evrenin yani kainatın yaratılışı ve dönüşünü şu sözlerle ifade eder:

Bayat atı birle sözüg başladım,
törütgen igidgen keçürgen idim 
Bir olan (Tanrı) adı ile söze başladım; o yaratan, yetiştiren ve göçüren rabbımdir.
Törütti tilek teg tüzü âlemığ,
yaruttı ajunka künüg hem ayığ 
Bütün âlemi dilediği gibi yarattı; dünya için güneş ve ayı aydınlattı.
Yarattı kör evren tuçı evrilür,
anıŋ birle tezginç yeme tezginür 
Bak, Evreni yarattı durmadan döner; onunla birlikte hayat da durmadan devreder.
Yaşıl kök yarattı öze yulduzı,
kara tün törütti yaruk kündüzi 
Mâvî göğü ve üzerinde yıldızları yarattı; karanlık geceyi ve aydınlık gündüzü var etti.

Türk Bilge Eren Ahi Evrenin öğrencilerinden olan ve Aşık Paşa gibi Tükçe eserler yazan Oğuz Türk Bilge Eren Ahmed Gülşehri Feleknamesinde Gök-Çarkını şu sözlerle tarif eder:

Gece gündüz değirmen gibi dönüp durmadadır.
Onun içinde her ne kadar dönmeden başka bir şey
yoksa da
Sâbit ve dönen yıldızlardan da başka bir şey yoksa da
Onun künyesi açıklamada Çeşm-i Aksâ'dır.
Ondan bir mekân var ama o mekânsızlıkta,
Merkez etrafında dönen ve onu çevreleyen,
Tabiatlardan arınmış ve yapısı basit,
Bu ÇARK üzerine bir baykuş düşünce,
Ve dönüşü ile binlerce gül türeyince,
Onun hareketi ilk hareket noktasına ulaştı.
Bütün hareketler onun sayesinde ortaya çıktı.
Gece ve gündüz felekleri bağırıp çağırma ile,
Doğudan batıya rüzgâr gibi götürdü.
Her ne kadar binlerce yüzyıl rızık iddiasında
bulunursa da,
O bunu ancak iki gece gündüz yapar.
Ondan başka onu harekete geçirebilecek hiçbir şey
yok.
Onun dönüşü de hiçbir şey değildir.
Bu mavi göğün dönüşünü tekrar bil,
Ki bu dönüş gündüze eşit oldu.
Onun dönüşü iki kutupta bir ateştir;
Oğlak burcunun yanında bulunan şimal yıldızı gibi
Rüzgâr güney kutbuna gittiğinde,
Ona mukabil olarak kuzey kutbunu yapmıştır
Ortadan doğru geçen bu bir (çizgi) hattın,
Adı filozofların nazarında mihverdir.
O kutuptan bunun yönüne hareket ettiğinde,
Hat (çizgi) dünyanın merkezinden geçer.

XV. Yüzyıl Türk Ozan Azmi Baba Yeri Göğü İnsü Cinni Yarattın şiirinde şöyle söyler:
Yeri göğü insü cinni yarattın
Aynı günü ÇARHI burcu var ettin.

Şah İsmail Hatay-i bir şiirinde şöyle söyler:
Aşkın tecellisi çün başa geldi
Gevher eriyüb derya cûşa geldi
Çarh-i felek anda çünbişe geldi
Dem bu demdir döner devran Hu deyu

Pir Sultan Abdal bir şiirinde şöyle söyler:
Depreştirme benim dertlerim tamam     
Muhabbet şirindir vermiyor aman     
Üstümüzde dönen çarh ile devran     
Felek bizi halden hale getirir    

Bilge Aşık Paşa'da Garibname'sinde konu ile ilgili şöyle demiştir:

Gök içinde Cerh(çark) sergerdan döner
Daima Hay(hayat) durmadan döner
Yirde aksin gör anun ıy pür-hüner
Dün ve gündüz durmadan daim döner.

Hun Türkleri Gök-Çarkı Uzay-Zaman döngüsünün Tanrı tarafından canlıların enerji ve maddi bedenlerine sirayet etme kabiliyetine sahip olduğunu ve iyileştirdiğine inanarak dualarında Tanrıya şifa vermesi için şu yakarışlarla ifade etmişlerdir.
"Teyri omgarthın. 
Teyri angarthııı, 
Sausuznu çarhın oynathın! 
Üçden üçnü açıuçu. 
Toğuzdan toğuz cayıuçu 
Teyri ongarhın, 
Teyri angarıhın, 
Sausuzğa çarh oynathın" 
...
Tanrı kendine getir, 
(Çarkını oynat)Sönmüş bedeni yeniden canlandır! 
Üçten üçü açan, 
Dokuzdan dokuz saçan, 
Tanrı iyiliğe yönelt. 
Tanrı kendine getir, 
Hastaya (Gök-Çarkından şifa) canlı beden ver."

Nitekim Gök-Türk Kültigin  yazıtının Çince yazılı kitabesinde Gök-Tanrı tarafından Ying,Yang'ın yaratıldığı ve döngülerle yeryüzüne nizam verildiği bildirilmektedir.
Nitekim Türkler tarafından milli bayram olarak kutlanılan (21-22 Aralık) Nardugan ve (21 Mart) Nevruz/Yenigün diğer adıyla Ergenekon/Bahar başlangıcı bayramı olmak üzere bir çok bayram ve etkinlik Dünyamızın Güneş ekseni etrafında dönmesiyle oluşan Astronomik gece ve gündüz gün dönümleri ile Ayın dünyamız etrafında dönerken meydana getirdiği yarım ay, dolunay gibi (Kaşgarlı Mahmud : İlkbaharın birinci ayına “Oğlak Ay”, ikinci ayına “Ulu Oğlak Ay”, üçüncü ayına "Ulu Ay" denildiğini eserinde  ifade etmiştir) Güneş ve Aya bağlı  Astronomik zaman takvimleri ile alakalıdır. Zira  mevsim döngüleri ve ay hareketleri Türkler için (Hayvanların doğum ve yaylım zamanı, yaylalık ve kışlalık göçler, zirai ekim dönemleri gibi nedenlerle) yaşamsal değerde önemlidir.

Çinli Gezgin Wang Yen-te’nin seyahatnamesine göre Uygur Türkleri yaz ve kış dönenceleri (21-22 Aralık)için festivaller düzenlemekteydiler. Yaz dönencesinde 21 Haziran’da toprak için kurban sunmaktaydılar.

 Bahse konu seyahatname de Uygur Türklerinin kış ve yaz dönencesinde kutlama yaptıkları şu sözlerle ifade edilmektedir:

"Onların (Uygur Türklerinin) adetlerine [göre] büyük bir kısmı ata binerler ve ok atarlar. Kadınlar başlarına Yu-mao giyerler. Su-mu-ehe diye de bilinir. K'ai-yüan [devrinin] yedinci senesine (719) ait takvim kullanırlar ve üçüncü ayın dokuzuncu günü Han-shıh festivalini kutlarlar. Diğer iki She ve Tung-chıh* için aynı şeyi yaparlar."

(* Açıklama: Tung-chih ise kış dönencesinde yani 21 Aralık'da yapılan bir kutlamadır. Bu da aynı yaz dönencesinde olduğu gibi fakat daha büyük bir kutlama ile gerçekleşirdi. Bu festivalin önemi, Yin ve Yang prensiplerinin yer değiştirmesidir. Türklerin inanışlarına göre Yang, erkek, uğurlu, kuvvetli, parlak ve sıcaktır. Yin ise, dişi, uğursuz, zayıf, donuk ve soğuktur. Yang sıcaklığından, parlaklığından dolayı İlkbahar'a tekabül eder. Sonbahar ise artık soğuk bir mevsime girildiğinden Yin'e tekabül eder...

Uygur Türklerine ait Turfan yazıtlarında bu döngü şu sözlerle açıklanmaktadır:

“Bu yırtınçuda üstün tengri yaruk titir, altın yagız yir kararıg titir. Ay tengri kararıg titir. Er yaruk titir, tişi kararug titir. Bu yirli-tengrili, tişili irkekli bir gerü kavışıp kamag tınglı-tınsızlı, iki türlü ed togar belgürer… Künli aylı karışu-kavışu yorıyor. Ötrü yayı, kışlı, tört od bolur. Tört öd içite yana ikirer öd adrılur, sekiz yangı kün bolur.” 
(Bang vd., “Türkishe Turfan Texte” 6. satır, 318 vd.)
“Bu kâinatta, üstteki gök parlaktır, altta yağız yer karanlıktır. Güneş tanrısı parlaktır, ay tanrısı karanlıktır. Ateş parlaktır, su karanlıktır. Er parlaktır, dişi karanlıktır. Bu yerli-göklü, dişili erkekli (ilkeler) kavuşursa, bütün canlı ve cansız, iki türlü varlık doğar, belirir… Güneş ve ay karışıp, kavuşarak yol almaktadır. Bundan ötürü, yazlı-kışlı dört mevsim olur. Dört mevsim içinde (her mevsim) yine ikişer zamana ayrılıp sekiz “yeni gün” doğar”. 

Türk kozmolojisi ve kültürü üzerine araştırma yapan Türk Bilim insanı Emel Esin bunu şu şekilde açıklamıştır:

Kâinatın bütün tezahürlerini gök ve yir-sub\v (yer-su: yeryüzü) temsil ettiği birbirine zıt, fakat birbirini tamamlayan iki evrensel nefesten oluşmuş olarak kabul eden sistem, proto-Türk ve Türklerin en eski, belki de öz kozmolojisiydi. Evrensel dikotomi denilen evrensel iki ilke düşüncesi, doğanın her yönünü kutsal biliyor ve doğa güçleriyle uyum içinde yaşamak ve bu güçlerin kutunu kazanmakla iyilik haline varılacağını sayıyordu. Kut’un verdiği ödül ise başarıydı.

Bu ilkeler harekele geçince, yin (karang) ve yang (yaruk) ilkeleri oluşur.  
Tai-chi, yarısı siyah, yarısı beyaz bir daire olarak gösterilir (Resim ı).

Karang ve yaruk ilkelerinin ana ve ataya benzetilen nefesleri, sekiz yönden esen rüzgârlarla taşınarak birleşti ve beş unsur doğdu: su, ateş, ağaç, maden ve toprak. Çin'de ve Türklerde,unsurlar ve göksel cisimler, çeşitli ailelerin kökü sayılıyor ve bunlara kök. ruh veya aile anlamına gelen, Türkçe toz. oguş (veya uguş); veya kut gibi isimler veriliyordu. Her tâ (canlı veya cansız varlık) bu ailelerden birine aitti. Eklerin kutunu (doga), bağlı olduğu unsur ve göksel cisim ailesi belirlemekteydi.  

Türklerin unsurlara verdiği önemi, 598 sıralarında, Theophylatos Simokatta şöyle ifade etmekteydi: 

Türkler ateşe olağanüstü saygı göstermektedir.  Rüzgâr suyu da sayar ve toprağın şerefine ilahiler söylerler. (Dieterich, 11, s. 1 4 ) 

Unsurların kâinattaki yerini temsil eden yönlü pusula düzenlenmekteydi. 
Bu pusulada, karang ilkesi ve yer-su simgesi olarak toprak merkezde yer alıyordu. 
Diğer dört unsurdan su ve ateşin kuzey ve güneyde, agaç ve madenin dogu ve batıda olduğu düşünülüyordu. 
Unsurlar, böylece yönlerle ilişkilendirildigi gibi, yönlerin simgesi sayılan bazı göksel cisimlerle de eş tutuluyordu.  

En eski Çin astrolojisi,yıldızları yedili takımlardan oluşan dört büyük gruba ayırmakta ve bu dört grubu, baharda doğuda görünmeye başladığı zamana uygun olarak dört yönün simgesi saymaktaydı.
Sonuçta, Türklerin de kabul ettiği kendi inanışlarına dayanan bu kozmik yasalara göre unsurlar, yönler, dört büyük yıldız takımı ve onlara atfedilen renkler,bunlara ek olarak gezegenler, mevsimler ve günün evreleri, birbiriyle ilgili olarak kabul ediliyordu.
Mekân ve zamanla ilgili başlıca kavramlar,merkezde toprak olmak üzere, yönlü bir pusula içinde diziliyordu. 
(EMEL ESİN/Türk Kozmolojisine Giriş, s. 22-23)

Bunu Tao inanç sisteminde  de görmek mümkündür. Nitekim Bilge  Laozi bunu şu sözlerle ifade etmiştir:

Her şey zıddıyla kaimdir, böylece varlık ve yokluk birbirlerini üretir, zor ve kolay birbirini tamamlar, uzun ve kısa birbirini biçimlendirir, ön ve arka birbirini izler, yüksek ve alçak zıtlığı doğurur ve zıtları, ancak hakikatin özüne varanlar birleştirebilirler. Çünkü, hakikat hep aynı hakikattir. Değişen yalnızca, duyan, gören, bilen ve idrak edenlerin bakış açıları ve seviyeleridir. (Lao Tzu)

Laozi Bu sözlerle Ying-Yang dualite kavramını açıklamıştır.

Türk tek  Tanrı inanç sistemine göre de:
Evrende her şey zıttı ile kaimdir:
Madde-Anti madde
Aydınlık-Karanlık
Pozitif-Negatif
Sıcak-Soğuk
Yaş-Kuru
Hafif-Ağır
Artı-Eksi
Şeytan-Melek
İyilik-Kötülük
Bilgi-Cehalet
Zenginlik-Yoksulluk vs gibi...



Proto-Türkler bu enerji döngüsünü çift-ejder sembolü ile ifade etmiş daha sonraları bu sembol Ying-Yang sembolüne dönüşmüştür.

Bu bakış açısı Kutsal kitap Kuranda da mevcut olup Ulu Tanrı'nın her şeyi zıttı ile yarattığı bir çok ayette açıkca ifade edilmektedir:
"Her şeyi çift-zıt kutuplu yarattık ki, öğüt ve ibret alabilesiniz."(Zariyat suresi, 49. ayet )
"Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık" (Kamer suresi, 49. ayet.) 

Türkolog: Fatih Mehmet Yiğit








Kırgızistan Saymalıtaş 







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar