TÜRK ALTAY KURAMI:

Asya kültürlerini incelemek için öncelikle bölgenin ilk yerleşkelerinin başlangıcı için o süreçlerin; fiziki yapısına, atmosfer durumuna ve hareketliliğine göz atmamız gerekir. Bunu yaparken de her zaman yaptığımız gibi somut verilerden hareket edip söylencelerden ve efsanelerden uzak durarak. Bu konularda 1800’lerin sonlarından itibaren sürekli olarak yapılmış bu gün ise artık çok gelişmiş teknik ve donanımlarla somut bilgilerin daha da netleştirildiği bir süreçte olmamız işlerimizi daha da kolaylaştırmaktadır. Hayatta kalmanın temeli beslenme ve sürekliliği gen aktarımları ile mümkün olurken, çeşitlilik ve uyum bunun kaçınılmaz gereksinimleridir. Her alanda yaşam daha geniş anlamda varlık bir işleyişin kesintisiz sürekliliğidir. Eğer bu gün biz var isek, bu satırları yazıyor ve okuyorsak, bunları değerlendirecek bir mantık oluşturmuşsak bu bize atalarımızın, hayatta kalmayı ve gen aktarmayı başarma becerilerinden kaynaklanmasındandır.
Bu konuyu dağınık bir biçimde işlememek için derli toplu ve Akademik bir perspektifte götürebilmek için çok iyi bir çalışma olduğuna inandığım, sadece kitabı değil aynı zamanda kaynakçalarına da ulaşarak arkasında duracağıma inandığım Semih Güneri Hocamızın Türk Altay Kuramındaki akış dizinimi ile gideceğim. Tabi uzun alıntılarla. Bu konuda da kendisinde gerekli izni alarak tabii ki. İlk başlığımız  “YENİSEY-LENA HAVZASINDA PALEOLİTİK-MEZOLİTİK-NEOLİTİK ÇAĞLARDAÇEVRE KOŞULLARI-İNSAN YERLEŞMELERİ.”olacaktır.
YENİSEY-LENA HAVZASINDA
PALEOLİTİK-MEZOLİTİK-NEOLİTİK ÇAĞLARDA
ÇEVRE KOŞULLARI-İNSAN YERLEŞMELERİ
Son jeolojik zamanı (quaternary) çalışan Rus jeologlar ve palinologlar geleneksel olarak Geç Pleistosen Dönemi 4 evreye ayırır. Bunlar, Kazantsev Buzul Arası Dönemi (interglacial) (MÖ-126,000-116.000),Zıryan/Ermakovo Buzul Dönemi (glacial) (MÖ-116,000-60/53,000), Karginskiy Buzul Arası Dönemi (MÖ-58/53,000-23,000), Sartan Buzul Dönemi (MÖ~23,000-10,000) olarak adlandırılır. O dönemler, Batı Avrasyave Kuzey Amerika'dan elde edilen verilerle de uyumludur. Sibirya'nın başından sonuna kadar elde edilen paleo-çevresel veriler Karginskiy Dönemi'nde sıcaklıkların ya günümüz şartlarında ya da 2-3 derece daha sıcak olduğunu gösterir. Kuzey Sibirya kıyıları incelendiğinde kıyı hattı Holosen (MÖ~10,000'den günümüze kadar olan dönem) kıyı hattına yakın bir konumda bulunur. Kutup orman hattı, günümüzdekinden yaklaşık 100 km. kadar Kuzeydedir. Karginskiy Dönemi sıcaklarının en yüksekte seyrettiği süreçte, Güneybatı Sibirya, içerisinde çam ve kayın ağaçlarından oluşan ormanların bulunduğu orman-bozkır ve pelin otunun (wormwood) yoğun olduğu bitki örtüsünün kapladığı çayır-bozkır kuşağı ile kaplıyken Güneydoğu Sibirya'nın neredeyse tamamı çam-kayın ağacı ormanlarıyla ya da orman-bozkır kuşağı ile kaplıdır. Yaklaşık 30,000 yıllık zaman aralığını kapsayan o dönemde, sıcaklıkların ve çevresel koşulların hep aynı olduğu söylenemez elbette. Karginskiy Dönemi'nde de sıcaklık dalgalanmaları ve göreceli olarak kısa zamanlı ara buzullaşma dönemleri yaşanmıştır. Karginskiy Dönemi'nin önemi, günümüzde yaşayan tüm insanların atalarının dünya üzerine yayıldıkları süreci karşılaması ile ilgilidir. Dolayısıyla Sibirya'ya da modern insanın (Homo sapiens sapiens) ayak basması o dönemde olmuştur. Yapılan araştırmalar sonucunda, modern insanın MÖ~50,000 ile 40,000 arasında Altay, Sayan, Yenisey, Lena, Angara, Trans-Baykal ve Kuzey Moğolistan bölgelerine ulaşmış olduğu kabul edilmektedir. Bu tarihler aynı zamanda taş alet endüstrilerinde yeni bir çağı da müjdelemektedir. Orta Paleolitik Çağ geleneklerine bağlı üretim kademeli olarak Üst Paleolitik Çağ olarak nitelendirdiğimiz ve dilgi üretimine dayalı taş alet üretim endüstrilerine  evrilmiştir. Aynı zamanda o çağ, kemik aletler ve takılar gibi bir önceki gelenekte ya çok nadir ya da hiç görülmeyen taş alet dışındaki insan üretimi nesnelerle temsil edilmektedir. Erken Üst Paleolitik Çağ'a ait yerleşimlerin tarihleri dikkate alındığında Kuzeybatı Adaylardaki yerleşimlerin daha erken tarihli olduğu izlenmektedir. Denisova Mağarası, Ust-Karalcol, Kara-Bom, Anuy, Kara-Teneş gibi önemli yerleşimlerden elde edilen C14 tarihlemeleri MÖ~48/46,000-41,000 aralığına işaret etmektedir. Yayılım rotası üzerine bazı tartışmalar olsa da (Altayların Kuzeyi veya Güneyi) Erken Üst Paleolitik Çağ geleneğinin Altaylardan Doğuya doğru, Kuzey Moğolistan'a, Baykal gölü çevresine ve Yenisey-Lena havzasına MÖ~38,000'e kadar geçen sürede yayıldığı kabul edilmektedir. O gelenek daha sonra yayılımını Doğuya doğru sürdürerek İç Moğolistan ve Kuzey Çin üzerinden Kore Yarımadası'na ve Japonya'ya kadar yayılmıştır. Araştırmaların yetersizliğinden dolayı göç rotası hakkında tam bir tahmin yapılamasa da günümüzde İç Moğolistan'ın hemen Güneyinde, Kuzey Çin'de bulunan Shuidonggou yerleşimi önemli kanıtlar sağlamaktadır. Araştırmacılara göre orada dilgi teknolojisininortaya çıkması MÖ~38,000'lere rastlar. Kore Yarımadası ve Japonya'nın kuzeyindeki yerleşimler bundan sonraki tarihleri verir. Doğu Asya'daki araştırmalar sonucunda elde edilen kısıtlı verilere rağmen söz konusu dilgi teknolojisi'nin Güney Çin'e ve Güney Japonya'ya inemediği tespit edilmiştir. Peki, modern insan Sibirya'ya ayak basmadan önce orada kimler yaşıyordu? Yani Sibirya'nın Orta Paleolitik Çağ kültürünü kimler yaratmıştı? Bu sorunun yanıtı, arkeolojik kazılarda bulunan insan kalıntılarına ait parçaların morfolojik incelemeleri ve son yıllarda büyük gelişme kaydeden genetik araştırmalar sonucunda büyük ölçüde açıklık kazan mıştır. Modern insanın oraya gelişinden önce, Neandertal ve sonradan bulunduğu mağaraya ithafen Denisova insanı olarak adlandırılan iki farklı insan türünün söz konusu kültürün yaratıcıları olduğu anlaşılmıştır. Bu iki insan türü, modern insanın bölgeye gelişinden sonra da varlığını sürdürmüş ve belki bir arada belki de ayrı ayrı olarak o coğrafyada yaşamıştır. Bunu Kuzeybatı Altaylarm eteklerinde yer alan Okladnikov Mağarası'ndan ele geçirilmiş Neandertal kemiklerinin doğrudan radyo-karbon tarihlemelerinden öğrenmekteyiz. Elde edilen tarihler MÖ~28,000'lere kadar Neandertallerin bölgede varlıklarını sürdürdüklerine işaret eder. Denisova insanı için doğrudan tarihleme verileri mevcut değildir, buna karşılık bulundukları mağaranın ilgili katmanları dikkate alındığında MÖ~38,000'lere, belki de daha da geç tarihlere kadar varlıklarını sürdürdükleri rahatlıkla söylenebilir. Bu iki insan türünün ve modern insanların kendilerine özgü, belirleyici maddi kültür eserleri var mıydı? Kuzeybatı Altaylarda, Üst Paleolitik Çağın dilgi temelli taş endüstrilerinin iyiden iyiye yoğunluk kazandığı dönemlerde bile o bölgedeki Okladnikov ve Çağır mağaralarında, Batı Avrasya'daki Orta Paleolitik Çağ yerleşimlerinden iyi bildiğimiz ve Mousterien olarak adlandırılan taş endüstrileri, içine az çok yeni taş alet tiplerini alsa da, varlığını tutucu bir şekilde sürdürmüştür. Diğer taraftan o coğrafyada, Levallois adı verilen taş yontma teknolojisi, hem Mousterien endüstrilerinde hem de Erken Üst Paleolitik Çağ'm dilgi temelli endüstrilerinde, az ya da çok yoğunlukta, görülmektedir. A.P. Derevyanko, son yıllarda, bu manzaraya çözüm bulabilmek amacıyla şu şekilde bir öneri ortaya koydu: Straşnaya ve Denisova mağaralarının özellikleri dikkate alındığında, Levallois temelli dilgi endüstrisi Denisova insanı ve modern insanın benimsediği taş yontma anlayışıdır ve bunların kültürel ilişkilerini ortaya koyar. Oladnikov ve Çağır mağalarında görülen endüstriler ise bunlardan tamamen farklı Özellikler gösterir ve Neandertallere aittir. Oysa yazarın çalışmasının ilerleyen bölümlerinde belirttiği gibi Denisova Mağarası'nda hem aynı katmanda hem de farklı katmanlarda Neandertal ve Denisova insanına ait kalıntılara rastlanmıştır. Manzara, son buluntularla birlikte netleşeceğine düşündüğümüzden daha karmaşık bir yapıya evrilmektedir. Bu üç insan türünün kurduğu iletişim ile melezlendiklerinin, genetik araştırmalar sonucunda ortaya çıktığını belirtelim.
Yukarıda görüldüğü gibi Karginskiy Dönemi'nde iklim şartları önceki buzul dönemine göre iyileşmiş ve insan türlerinin Kuzey enlemlerine doğru yayılışına imkân tanımıştır. Sibirya için Karginskiy Dönemi'nin erken evreleri Erken Üst Paleolitik geleneğin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Yenilikçi taş yontma teknolojileri ve yeni taş alet tiplerinin ortaya çıkışının yanı sıra kemik aletlerin, taştan ve hayvan kemiklerinden yapılan süs eşyalarının yaygınlaşması o dönemin belirleyici özelliklerindendir. Bunların yanında Orta Paleolitik Çağ'a ait özellikler de kademeli olarak azalmakla beraber izlenebilmektedir. MÖ-38,000-33,000 arasındaki yeni anlayış neredeyse tamamen öncekinden sıyrılmıştır.MÖ~23,000'lerde Üst Paleolitik'in yeni bir aşaması karşımıza çıkar. Bu, önceki aşamada olduğu gibi iklimsel ve çevresel etkilerin başı çektiği bir değişimdir. O tarihlerde, Son Buzul Çağı Doruğu (Last Glacial Maximum - LGM / Ö~22,000 ila 16,000) olarak adlandırılan ve aşırı soğukiklim şartlarının yaşandığı aşamayı da barındıran Sartan Buzul Dönemi başlar. Karginskiy Buzul Arası Dönemi, Sibirya için Erken Üst Paleolitik Çağ'ı, Sartan Buzul Dönemi ise Orta (Klasik) ve Geç (Son) Üst Paleolitik Çağ'ı ifade eder. Sartan'm Buzul Çağı Doruğu, Orta Üst Paleolitik Çağa, onun bitişi ve sıcaklılarm yükselmeye başlayarak Holosen'e kadar süren daha olumlu iklim şartlarına doğru ilerleyen süreç, Geç Üst Paleolitik Çağ'ı karşılar. Sözünü ettiğimiz bu iklim dalgalanmaları bitki örtüsünü doğrudan etkilemekte ve bitki örtüsü de hayvan çeşitliliğini belirlemektedir. Bitki örtüsü sıcak dönemlerde ormanların yoğun olduğu bir görünüm kazanırken, soğumaya geçiş dönemlerinde ve soğuma dönemlerinde açık orman ve orman-step şeklini almıştır. Bu döngünün işlemesiyle orman, orman bozkır veya bozkır hayvanlarının yoğunluğu evre-evre değişmiştir. Bütün bu dış gelişmeler insan nüfusunu, göçleri, yeni alet tiplerini, konut türü ve depolama alanları ihtiyacını belirlemiştir. Orta Üst Paleolitik Çağda iklim şartlarındaki olumsuz değişimlerle birlikte Kuzey Kutup buzulları Sibirya'nın Kuzey kıyılarına kadar inmiş, Trans-Baykal'ın ve Sayan-Altay'm yüksek rakımlı kısımları buzullarla kaplanmıştır. Buzulların büyük ırmak ağızlarını kapatması sonucunda büyük göller ve su havzaları oluşmuştur. Buzullara yakın alanlar şiddetli rüzgârlarla çölleşmeye yüz tutmuştur. Buzulların olmadığı alanlar ise yılın büyük bir kısmında karlar altında kalmıştır. Nüfus, buzullanan bölgelerde düşmüş, yerleşimler Yenisey, Angara, Lena ve Ob gibi büyük ırmak vadilerine kaymıştır. Vadilerdeki suyun hacmine koşut olarak o vadilerdeki yerleşimlerin yamaçlarda yer aldığı yükseklikler değişmektedir. Bu dönemde, özellikle Yenisey'in orta akımlarındaki yerleşimlerin sayısı bir önceki döneme göre artmıştır. İnsanların 500 metrenin altındaki rakımlara doğru hareketlendiği anlaşılmaktadır. Yerleşim tiplerine baktığımızda üç çeşit yerleşime tanık oluyoruz. Bunlar küçük, dönemsel olarak kullanılan av kampları, taş işleme atölyeleri ve bu ikisiyle bağlantılı olan, daha büyükçe, bütün yıl oturulan ve kalıcı konutların yer aldığı büyük kamplardır. Onların çoğu açık alan yerleşimleridir. Yeni koşullar insanların alet antalarındaki değişime de neden olmuştur. Dilgicikler, daha küçük boyutlu aletler ve mikrodilgi denilen boyu 2 cm'den, eni 1 cm'den kısa olan alet teknolojileri gelişmiştir. Mikrodilgi teknolojisi, yeni koşullara uyumlanan ve hareketli olması gereken insan için daha hafif silahlar yapabilmesi balcımdan önemli bir imkân sağlamıştır. O teknolojinin ne zaman, nerede çıktığı, yayıldığı konusunda araştırmacılar tam bir fikir birliği içinde değildir. Bir kısım Geç Üst Paleolitik Çağ'ın başını işaret ederken diğerleri Orta Üst Paleolitik Çağ'ın hemen öncesine hatta köklerinin daha da önceye gittiğine dikkat çekmektedir. Bu teknolojinin, önceki dilgi teknolojisinin yayılmasına benzer şekilde, Altay-Baykal çekirdek bölgesinden Kuzey Moğolistan, Kuzey Çin, Kore Yarımadası, Kuzeydoğu Asya'ya ve Japonya'ya yayıldığı anlaşılmaktadır. Dilgi teknolojisine oranla daha hızlı bir şekilde yayılmış ve dilgi teknolojisinden daha güneye inebilmiştir. Ama gene Güneydoğu Asya'ya ulaşamamıştır.
Diğer taraftan, mikrodilgilerin üretiminde kullanılan farklı bir yol olan "baskı yöntemiyle yongalama" (pressure debitage) tekniğinin kullanımını ve ürünlerini araştıran M.L. Inizan, kaynak bölgenin Yenisey'den Baykal çevresi ve Kuzey Moğolistan'ı içine alan ve Kuzey Çin'e kadar uzanan alanın içerisinde olması gerektiğini ileri sürmüştür. Ayrıca yazar, bu çekirdek bölgeden dört bir yöne, Japonya'ya, Kuzeydoğu Asya ve Bering Boğazı yoluyla Kuzey Amerika'ya, Kuzey Sibirya'ya, Batı Sibirya ve Doğu Avrupa'ya, buradan Kafkaslar üzerinden Anadolu'ya, Orta Asya yoluyla İran üzerinden Orta Doğu'ya kadar uzandığını iddia ediyor. Orta Üst Paleolitik Çağ'ın insanları, çevresel ve iklimsel koşulların da baskısıyla, ren geyiği, kıllı gergedan, mamut, bizon gibi büyük memeli avcılığında ustalaşmaya başlamıştır. Bunu kazılarda bulunan kemiklerin ve dişlerin, ayrıca bunlardan üretilen çok sayıda göz alıcı sanat eserlerinin, takıların ve aletlerin sayısından anlayabiliyoruz. Bütün bu saydığımız insan üretimi nesneleri, toplu olarak gözler önüne seren yerleşimlerden birisi Baykal gölü'ne yakın bir konumda, Angara nehrinin kıyısında yer alan Mal'ta yerleşmesidir. Lena'yı bir sınır olarak kabul edersek, onun Batısında kalan ve Yenisey'e oradan Ob'a ve Batı Sibirya'ya Doğu-Batı ekseninde uzanan, Kuzey-Güney ekseninde ise Sayan-Altayların yükseltilerinden kurtulup Kuzey Kutbu'na doğru uzanan düşük rakımlı düz alanlara, bu dönemde "Mamut Bozkırı" adı verilmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz büyük memeliler, Karginskiy Dönemi'nde bu düzlük alanlarda var olan sık ormanlık alanların, Sartan Buzul Dönemi'ndeki soğuk iklim şartları nedeniyle ortadan kalkmasıyla geniş bir yaşam alanı elde etmiş ve dolayısıyla insanları da buraya çekmiştir. Şu
ana kadar Sibirya'da ele geçmiş en eski insan gömmesi bu çağın başına tarihlenmektedir (MÖ~22,000). Mal'ta'da ele geçen mezarda biri 3-4 yaşlarında diğeri 1 yaşında olmak üzere iki çocuğun iskeleti ele geçmiştir. Diğer taraftan önceki dönemde nadir görülen konut temellerine, ocaklara ve depo çukurlarına bu dönemde daha sıklıkla rastlanmaktadır.
Son Buzul Çağı Doruğu'nun sona ermesiyle (MÖ~16,000 ve sonrası) iklim göreceli olarak iyileşmeye, çevre koşulları insanlar için olumlu yönde değişmeye başlamıştır. Gene de o dönem içinde 3 soğuma ve 3
ısınma aşamasını kapsayan sıcaklık dalgalanmaları yaşanmıştır. Bu süreç Sibirya'da Üst Paleolitik Çağ'ın son evresine işaret etmektedir. Irmak vadilerinde özellikle de Yenisey vadisi boyunca yerleşimlerin sayısı
iyiden iyiye artmıştır. 'Mikrodilgi teknolojisi' önceki döneme oranla iyice yerleşmiştir. Bu döneme ait elde edilen arkeolojik malzeme, Sibirya için Orta Üst Paleolitik Çağ geleneğinin sürdüğünü ve o teknolojinin devamı olarak, tutarlı biçimde ilerleyen bir gelişimin olduğunu ortaya koymaktadır. Artık bitmekte olan bir endüstri ile Mezolitik Çağ'ın keşiflerinin karışımı olarak görülebilecek kültürel yansımalar izlenebilmektedir. Önceki döneme göre Altaylardan Baykal çevresine kadar uzanan bölgede kültürel birlikteliğin daha da sıklaştığı araştırmacılar tarafından ifade edilmektedir. S.A. Vasil'yev bu olguyu, A.P. Oldadnikov'dan aktardığı "hayret verici şekilde homojen", diye vurgulayarak, o kültür bölgesinin
sınırlarını şu şekilde belirlemiştir:
"...Altaylar'dan hatta belki de Doğu Kazakistan'dan Trans-
Baykal'a ve Yakutistan'm en ucuna kadar uzanır. Batı ve gü-
ney sınırlarını belirlemek verilerin sınırlı olması nedeniyle zor
olsa da Ob Irmağı havzasının batı sınırlarını teşkil ettiği eldeki
verilere dayanarak ileri sürülebilir. Kuzey Moğolistan, Kuzey
Çin ve Rus Uzakdoğusunda ileride yapılacak araştırmalar gü-
ney ve doğu sınırlarını çizmek için belirleyici olacaktır. Gene
de o dönemde, Rus Uzakdoğusunun, Kore Yarımadasını ve Ku-
zey Japonya'yı içine alan bir kültür coğrafyasına dahil olduğu
izlenebilmektedir..." .
Sibirya'da Üst Paleolitik Çağ'a ait modern insan kalıntıları maalesef çok azdır. Bunlardan en eskisi Batı Sibirya'da, İrtiş Irmağı'nın Omskkenti civarındaki kollarından Ust'-İşim kıyısında bulunmuş olan bir
uyluk kemiğidir. -43,000 yıllık olduğu tespit edilen kemiğin üzerinde genetik araştırmalar yapılmış ve o bireyin genomu elde edilebilmiştir. Ust'-İşim Adamı olarak adlandırılan Örnek şu anda dünyadaki en eski
genom örneği olma özelliğini taşıyor. Onun dışında, Sibirya'da Erken Üst Paleolitik Çağ'a ait herhangi bir modern insan kalıntısı günümüze kadar bulunabilmiş değildir. Sonraki en eski buluntu, Yenisey'in orta bölgesinde yer alan Poprovka yerleşmesinden ele geçirilen bir kafatası parçasıdır. O parçanın Neandertallerden daha fazla modern insanı yansıttığı ileri sürülüyor. Kemikten doğrudan radyo-karbon tarihlemesi yapılmış ve sonuçlar MÖ~25,500'leri göstermiştir. Kuzeybatı Adaylardaki Okladnikov Mağarası'ndan ele geçirilen erişkin bir bireye ait kol kemiği parçasının genetik incelemeleri sonucunda Neandertal özellikleri göstermediği anlaşılmıştır. Ama modern insana ait olup olmadığı da tam olarak belirtilmemiştir. O kemiğin doğrudan radyo-karbon tarihlemesi MÖ~22.000'leri işaret eder. Yenisey-Lena havzasından ele geçirilen ve tanımlanabilir özellikleriyle önem kazanan kalıntılar Angara kıyısındaki
Mal ta yerleşiminden ve Yenisey kıyısındaki Afontova Gora H'den gelmektedir. Mal ta modern insan kalıntıları yukarıda belirtildiği gibi aynı zamanda Sibirya'daki en eski insan gömmesi olma özelliğini de taşımaktadır. MÖ-22,000 yıllık olduğu tespit edilen kalıntılar, 3-4 yaşında bir çocuğa ve 1 yaşında bir bebeğe aittir ve süs eşyalarıyla beraber gömülmüşlerdir. İlkine (MAİ) ait antropolojik ve genetik incelemeler detaylı olarak yapılmıştır. S.A. Vasil'yev, C.G. Turner'a atıfta bulunduğu makalesinde, Mal'ta çocuğunun diş yapısının, Paleo-Amerikan yerlileri ve Zulcudian Üst Mağarasından (Çin - Üst Paleolitik Çağ) ele geçen iskeletin dişleri göz önüne alındığında, bunlara nazaran Ukrayna'daki Üst Paleolitik Çağ yerleşimleri Şungir ve Kostenki örneklerinden bilinen Avrupalı Homo sapiens sapiens diş özellikleri gösterdiğini ifade eder. Turner'm bu yorumu isabetli olsa bile Şungir ve Kostenki örneklerinin ne derecede Avrupalı olduğu tartışmalıdır. Öte yandan, V.P. Alekseyev ve I.I. Gohman, Mal'ta Çocuğu'nun kesici diş özelliklerinin, bir Mongoloid özelliği olduğu kabul edilen "kürek-tipli" (shovel-shaped) olduğunu iddia eder. Z.A. Abramova ise Mal'ta'da bulunan kadın figürinlerinin farklı üsluplarının bu konuda bir ipucu verebileceğini belirtir ve Buret'te bulunan figürinin, o dönemdeki SibiryalI yerleşimcilerin Mongoloid özellikleri gösteren bir kanıt olabileceğini ve öylesi bir fizyolojik görünüme sahip olabileceklerini ileri sürer. Öyle veya böyle, Mal'ta Çocuğu olarak bilinen kalıntı, şimdilik, en erken Mongoloid özelliklerinin görüldüğü örnek olarak bilinmektedir. İşin ilginç yanı, Mal'ta Çoçuğu'na yapılan genetik incelemeler sonucunda, baba soyunun Avrupalıların yoğunluklu olarak dâhil olduğu haplogrubun kök (basal - R*) özelliklerini gösterdiği tespit edilmiştir.Ayrıca onun genetik özelliklerinin, Batı Avrasyalılar ile Yerli Amerikalılar'ın arasında, buna karşılık Doğu Asyalılar'dan uzak olduğu tespiti yapılmıştır. Başka bir araştırmaya göre günümüzün Batı SibiryalIları %57 oranında Mal'ta Çocuğu'nun genetik izlerini taşımaktadır. Diğer taraftan son zamanlarda yapılan başka bir genetik araştırmada orada bulunan kadının, açık renk saça ne-Afontova Gora H'den -17,000 yıllık erişkin bir erkeğe ve -16,000 yıllık erişkin bir kadına ait kafatası ve kemik parçaları ele geçmiştir. İlkine ait değerlendirmeler genel olarak Mongoloid özelliklere sahip olduğunu göstermiştir. Ayrıca yapılan genetik incelemelerde erkeğin baba soyunun Kuzey Amerika yerlilerinde yoğun olarak görülen Q haplogrubuna ait olduğu anlaşılmıştır. Mal'ta Çocuğu ve Afontova Gora Adamı'nın otozomal DNA verileri karşılaştırıldığında Son Buzul Çağı Doruğu öncesi ve sonrasında genetik akışta bir kesinti olmadığı aksine genetik devamlılığın sürdüğü vurgulanmıştır. den olan bir geni taşıdığı tespit edilmiştir. Bu, o genle ilgili tespit edilen en eski kanıt olma özelliğini taşımaktadır. Saydıklarımızın haricinde, Yenisey kıyısında bulunan Litsvenki ve Novoselovo IV yerleşimlerinden
Son Üst Paleolitik Çağ'ın son kısmına ait katmanlarda birer çene kemiği ele geçirilmiştir.
Türk Altay Kuramı-Semih Güneri Sf;48-51
Bazı bana göre önemli olan noktaları koyulaştırarak dikkat çekmek istedim. Konu bundan daha fzla kısaltılamayacak kadar önemliydi. İnsanlığın şekillendiği ve yeniden dağıldığı bir bölgenin ele alınışı ve bu ele alınışta sadece somut verilerle yol alındığı. Bilim dışı hurafelerden uzak.

Prof.Dr.Semih Güneri

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar