1 KASIM 1928'DE LATİN ALFABESİNE DAYALI YENİ TÜRK ALFABESİNİN KABULÜ*
TÜRK HARF DEVRİMİ KUTLU OLSUN...
Türk Demek Türkçe Demektir (ATATÜRK)
Türkçenin en önemli özelliği yazıldığı gibi okunmasıdır. Bu nedenle arabi harflerin yazı dili olarak kullanılması Türkçeye uygun değildir. Osmanlı döneminde okur yazar oranının düşük olmasının başlıca nedeni arabi harflerinin kullanılması arabi yazıların okunmasındaki zorluklardır. Birde Türkçeye Farsça ve Arapça kelimelerin katılması Osmanlıcanın okunmasını daha da zorlaştırmıştır.
Osmanlı Devleti'nin, alfabesini esas aldığı Arapçada 28 harf bulunurken Osmanlı alfabesi 31 harften oluşmaktadır. Ancak bu harflerin kelimenin başında, ortasında ve sonunda yazılışları ise farklılaşmakta. Böyle olunca da Osmanlıcayı okuyabilmek için 93 harf ezberlemek gerekmektedir.Ayrıca Osmanlı yazı sanatında Divane, rik'a, talik, sülüs, kufi olmak üzere 18 çeşit yazı türü vardır.Meselâ saraydan çıkan yazılar divanî, maliye kayıtları siyakat, meşihat yazıları ta’lik, bürokrasinin evrakı da rik’a ile yazılır. Makul zekâda bir kişi, matbu Osmanlıca’yı üç ayda, rık’a yazı çeşidini iki-üç yılda, divanî yazıyı çalışmasına bağlı olarak 4-5 yılda, siyakati ise ömrü boyunca sürekli öğrenir. Yaklaşık on yıl süren bu öğrenme süreci mutlaka bir usta nezaretinde olur.
Dini hassasiyetiyle ünlü sultan Abdülhamit “Siyasi Hatıralarım.” Adlı kitabında harf devrimiyle ilgili şöyle demektedir: “Halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin harflerini kabul etmek yerinde olur.” (Bkz. Dergay yayınları “siyasi hatıralarım” 192. Sayfa ) Türkçe üzerindeki çalışmalarıyla tanınan Azerbeycanlı Türk yazar ve bilim adamı Mirza Fethali Ahundzade Efendi’nin Türkçenin Arap Alfabesi ve Fars dil yapısıyla kullanımının; kullanılması ve öğrenilmesi açısından uygun olmadığına dair Osmanlı Hükümetine bir çalışma sunduğu bilinmektedir. Çözüm olarak da Latin Harflerinin kullanılmasını teklif etmiştir. Dil bilimcilere göre Latin alfabesine geçilmesiyle okuryazarlık oranında yakalanan artışın sebebi Latin alfabesinin Türkçenin ses yapısına Arap alfabesinden daha uygun olmasıdır.
Osmanlı Devleti, halkının cehaletinin ulaştığı boyutları ve cehalete bağlı gelişen sorunları fark etmesiyle harf devrimi üzerine çalışmalara başlamıştır. Enver Paşa tarafından Enveri adı verilen Arabi harflerin ayrı ayrı yazılarak Türkçeye uyumlaştırma çalışmaları yapılsada Birinci Dünya Savaşının patlak vermesiyle bu girişim neticesiz kalmıştır. Dönemin şartları gereği gerçekleştirilemeyen harf devrimi ancak; Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan beş yıl sonra Atatürk tarafından gerçekleştirilebilinmiştir. Hiçbir veriye dayanmaksızın harf devrimiyle “Bir gece de cahil kaldık” diyenler var. Oysaki Latin alfabesi kabul edilerek bilimin rüzgârının bu topraklarda da esmesini sağlamak amaçlanmıştır. Fizik, tıp, matematik, kimya formüllerinde bakıldığında bilim dilinin alfabesinin Latin alfabesi olduğunu görülmektedir.
Latin alfabesine 1928’de geçilmesindeki bir diğer amaç kültürel Türk Birliğini sağlamak yolunda güçlü bir adım atmış olmaktır. Kafkas ve Türkistan Türkleri Rusya’nın egemenliğine girmeden önce Latin alfabesine geçmişlerdi. Atatürk Türkçenin Arap harfleriyle uyumsuzluğunu gördüğünden Latin alfabesini harf inkılabı ile Türkçemize kazandırmış, Türkiye de Bakü’deki II. Türk Dil Kurultayı’nda Latin alfabesine geçerek Alfabe birliği yolunda adım atmıştır.
Bu gün Türkiye de okur yazar oranı artmışsa Türk insanı okuduğunu doğru şekilde anlıyorsa bu Atatürk’ün ileri görüşlülüğü ve yapmış olduğu harf devrimi sayesindedir.
Emperyalist SSCB işgali (Özellikle Stalin) döneminde Ruslar Türkistan coğrafyasında Türk milletini parçalamak amacıyla Kazak Türklerine ayrı bir alfabe, Azerbeycan Türklerine ayrı alfabe, Kırgız Türklerine ayrı bir alfabe hulasa 7 Türkistan bölgesine 7 ayrı alfabe dikte etmiş ana dilleri Türkçe olan Türkistan Türklerini birbirini anlamaz hale getirmiştir. Buna mukabil Rus dilini Türkistan coğrafyasına dayatmıştır. Bu gün dahi bir Türkmenistan Türk’ü bir Kazakistan Türk’ünü, bir Kazakistan Türk’ü Türkiye Türk’ünü alfabe uyumsuzluğu nedeniyle anlayamıyor. Rusça ortak bir dil gibi kullanılıyor. Diğer Türk ellerinde de aynı durum söz konusudur. Örneğin aynı Türk lehçesi olan Oğuz Türkçesini kullanmakta olan Azerbeycan Türkleri Türkiye Türkleri ile konuşurken bir birini anlamakta ancak alfabe ayrılığı nedeniyle yazım dilinde bu zorlaşmaktadır. İranın işgal altında tuttuğu Güney Azerbeycan Türkleri içinde bu durum söz konusudur. Kırım Türk’ü büyük Türkçü Gaspralı İsmail’in “Dilde, İşte, fikirde birlik” parolasıyla işaret ettiği Büyük Türk Birliğinin kurulması için birinci adım Türk yurtlarının yazı dilinin; ortak bir alfabe çatısı altında birleşmesidir. Bu birleşmeye en uygun alfabe dili Atatürk’ün işaret ettiği bu gün için Türkiye tarafından kullanılan latin harfidir. Bu gün Kazakistan Devleti Nursultan Nazarbayev girişimi ile Kazak dilinin Rus boyunduruğundan kurtulması için Rusyanın tüm baskılarına rağmen latinceye geçme kararı almış ve uygulamaktadır.
Bu gün yabancı diller üzerine yapılan araştırmalar yazıldığı gibi okunması nedeniyle Türkçe’nin internet ve bilişim diline en uygun dil olduğunu bize göstermektedir. Diğer yandan latin harfle yazılan İngilizcenin bu gün bilim dili haline gelmesi Türk Dünyasının bilimsel gelişmeleri takip edebilmesi amacıyla latin harfli Türkçeye geçişini zorunlu kılmaktadır. Nitekim Ortaçağda Abbasiler zamanında Bağdat merkezli müslüman dünyası dönemin Bilim merkezi idi ve o dönem bilim dili arapça idi. Selçukluların o dönem arap harflerini kullanması bilimsel gelişme açısından uygundu. Bu gün ise Türk Dünyasının latin harfli Türkçe çatısı altında birleşmesi zorunludur. Atatürk’ün dediği gibi: Türk demek Türkçe demektir”
*1 Kasım 1928'de Latin esasından alınan harfler, (Türk dilinin özelliklerini belirten işaretlere de yer vererek) "Türk harfleri" adıyla 1353 Sayılı Kanunla kabul edilmiştir. Yazı dilinde kullanılan Arap harflerinin yerine Türk harflerinin alınmasını ifade eden Harf Devrimi yapılmıştır.
Arap harflerinin Türkler tarafından kullanılması, İslamiyet'in kabulünden sonra başlamış ancak bu harfler, Türk diline hiç bir zaman uyamamıştır. Türkçe, Arap harfleri ile kolay yazılıp okunamıyordu. Harf İnkılabının hedefi, okuyup yazmayı kolaylaştırmak ve yaymak, modern öğretim ve eğitimin gerçekleşmesini sağlamaktı. Harf İnkılabının ilk adımı, 20 Mayıs 1928'de 1288 sayılı kanunla, Arap rakamlarının kullanılmasına son verilerek, uluslararası rakamların kabulü ile başlamıştı.
Atatürk, 9 Ağustos 1928 gecesi İstanbul'da Sarayburnu Parkı'nda düzenlenmiş bir şenlik sırasında, Harf Devrimini halka duyurmuştur; "Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Arkadaşlar, bizim güzel ahenkli, zengin lisanımız (dilimiz) yeni Türk harfleri ile kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz. Lisanımızı muhakkak anlamak istiyoruz. Bu yeni harflerle behemehal pek çabuk bir zamanda mükemmel bir surette anlaşacağız ki, Milletimizin yazısıyla kafasıyla bütün medeniyet aleminin yanında olduğunu gösterecektir. Vatandaşlar, yeni Türk harflerini çabuk öğreniniz. Bütün millete, kadına, erkeğe, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz" demiştir. Harf Devrimi, büyük bir tarihi olaydır. Çünkü, sosyal, kültürel ve siyasi alanda geniş yankıları olmuştur.
1 Kasım 1928'de Latin alfabesine dayalı yeni Türk Alfabesinin kabulünden sonra, 24 Kasım 1928'de yayımlanan Millet Mektepleri Talimatnamesi gereğince, yurdun her köşesinde Millet Mektepleri açılmış, halka yeni harflerle okuma yazma öğretilmiştir. Atatürk bu çalışmalara "Millet Mektepleri Başöğretmeni" sıfatıyla katılmıştır.
Fatih Mehmet Yiğit
Yorumlar
Yorum Gönder