Bugün 28 Eylül. 1 Eylül 1930 tarihinde Ankara’da dünyaya gelen Turgut Özakman’ın vefat tarihi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitiren Özakman devlet kadrolarında değişik makamlarda üst düzey yönetici olarak çalıştı. 2005 yılında yazdığı belgesel-roman tarzı “Şu Çılgın Türkler” kitabı ile tanındı ruhu şad mekanı Cennet olsun
Eserlerinden derlemeler:
Tarih son kez uyarıyor:
Uyuma ey Türk!
Dirliğin, birliğin, dilin, benliğin, tarihin, yurdun, adın bir kez daha giderse, bir daha hiçbiri geri dönmez.
Diriliş, Turgut Özakman
Sayfa 560
***
Bir devletin, milletin bağımsızlığının güvencesi milli sanayidir, milli ekonomidir.
Diriliş, Turgut Özakman
Sayfa 451
***
Dünyada Ülkesini Savaşta Zafere Kavuşturan Birçok Komutan vardır.
Milletini Daha İleri Bir Toplum Yapmak İçin Çalışmış
Bir Çok Önderde Vardır.
Ama Yokluk Yoksulluk İçinde İkisini Birden Başarmış Tekbir Kişi Vardır: M.K. ATATÜRK
Cumhuriyet Türk Mucizesi, Turgut Özakman
Sayfa 9
***
Türkiye'de ki silahlı işgalcilerin sayısı giderek 400.000 kişiyi bulacaktır. Yoksul,bitik Anadolu, 400.000 işgalciyi ve on binlerce salahlı-silahsız hainin yenmeyi başaracaktır.
Milli mücadele işte mucizenin, bu onurlu, güzel çılgınlığın adıdır.
Şu Çılgın Türkler, Turgut Özakman
Sayfa 20
***
” Kahramanı kadar gafili de, haini de çok bir milletiz. “
***
M. K. ATATÜRK: “Anadolu’yu yüzlerce yıl, yalnız canına ve malına ihtiyacın olduğu zaman hatırlarsan, bunun dışında kaderine terk ve cehalete teslim edersen, sonuç tabii böyle olur. İnsanlarımızı okutmamış, bilinçlendirmemiş, kafalarını ve yüreklerini milli bir terbiyeden geçirmemişiz ki. Cami okullarında ve medreselerde, ne tarih, coğrafya dersi verilir, ne de vatan, millet nedir öğretilir. Bu yüzden iki yıldan beri düşman kadar, cahil, gafil ve hainlerle de uğraşıyoruz.”
Şu Çılgın Türkler, Turgut Özakman
Sayfa 216
***
"Egemenlik, kayıtsız ve şartsız milletindir!"
Bu hüküm milleti, Allah'ın gölgesi olarak nitelenen padişahın kulu olmaktan çıkarıp devletin sahibi ve yurttaş yapıyor, laikliğin temelini atıyordu.
Şu Çılgın Türkler, Turgut Özakman
Sayfa 25
***
“Özlem acısının, her ağrıdan daha yakıcı olduğunu yeni yeni anlıyordum…”
***
Dünyanın hiçbir kadını, ‘Ben vatanımı kurtarmak için Türk kadınından daha fazla çalıştım’ diyemez..
***
“İngiliz destekli Yunan tarihinin en büyük, en donanımlı ordusu, yoksul Türk ordusuna yenilmişti.”
***
Acıyarak baktı,”Aşk doğal afete benzer kızım..”dedi,
“..İstemezle gerçekleşmez ki.Kendiliğinden gelir.”
***
Yeter ki kendi bayrağımızın altında olalım. Bunun değerini bilmeyen dünyada hiçbir şey bilmiyor demektir.
***
Çünkü kötülük, mutluluk kokusunu alır almaz, bir akrep gibi sinsice yaklaşıp birden sokuyordu.
***
En ters olayın içinde bile bir güzellik çekirdeği bulunuyor.Zamanı gelince çatlayıp açılıyor.
***
-“Peki babamın mezarı nerede babaanne?”
-“Şehidin mezarı, anasının yüreğidir çocuk.”
***
Çocuklarımıza para pul, mal mülk değil, milleti için şehit ya da gazi olmuş namuslu bir askerin çocukları olmanın şerefini bırakacağız.
***
“Kat kat buzu, karı yarıp günyüzüne çıkmayı başarmış narin, harika ve yiğit bir kardelen çiçeğine benziyorsun..”
***
İstiridye hayatında nasıl bir tek inci yapabiliyorsa, bende ancak bir kez sevebilirim ve sizi seviyorum.
***
“Günlük işlerin, basmakalıp sözlerin, sıradan uğraşların içinde dönüp durmaktayız. Öyle çoraklaştık ki!”
***
Ordu yenilebilir ama millet yenilmez. ”
Milli Mücadele’yi tükenmez, Kuva-yı Milliyecileri iyimser yapan sır buydu işte.
***
“Öğretmene karşı gelmek ne demek ? Öğretmenlikten daha yüksek bir mevki mi var sanıyorsunuz ?”
Dersimiz: Atatürk, Turgut Özakman
***
Eğer gözümü bir an için olsun geriye çevirirsem, ölümden yılıp da geriye tek bir adım bile atarsam, beni hain bilin. Kanım size helal olsun!
Tarih bu savaşı yazarken Türk cephesinden hiçbir kahramanın adını vermedi.
Çünkü kahraman olmayan yoktu.
***
” Zafer başlı başına bir amaç değildir. Zafer kendisinden daha büyük bir amacı elde etmeye yaramalı,yeni bir alem doğmalı. Yoksa boşa gitmiş bir gayret olur. “
***
“Değişik bir milletiz, işler düzgünse ertesi günü bile düşünmeyiz, birbirimizi yeriz. İşler karıştıkça ağır ağır uyanmaya başlarız. İyice karışınca da, kenetlenip olmayacak işleri başarırız.”
**"
Kağnıcı kadınlar yolda doğum yaparlarsa, çocuğa ‘Zafer’ adını koyarlar. Zafere böylesine inanmış ve bağlanmış halkı yenmek mümkün müdür?
***
“Bu sel gibi kan, bu gözyaşı sizler için döküldü, bu dağ gibi acı, bu çile sizler için çekildi! Ayaklarınızın altına cennet gibi bir vatan serenleri unutmayın! Onlara borcumuzu ancak çalışarak, çok çalışarak ödeyebiliriz…”
***
“Öğretmenlerin bulunduğu bir sınıfta herkes, kim olursa olsun, öğretmenden sonra gelir. Kimse ondan büyük ve önemli değildir.”
Dersimiz: Atatürk, Turgut Özakman
***
“İstanbul bu işte! Dünyanın merkezi. Tarihin dörtyol ağzı. İnsanların harman olduğu yer. İstanbul’un birçok adı vardır. Bence en anlamlısı, Ümm-ü Dünya, yani Dünyanın Anası…”
***
Yunanlılar kaçıyor, Türkler kovalıyordu. Bir Türk telsizi Yunan telsizlerine sürekli şu mesajı yollamaya başlamıştı:
“Yunanlılar, tarihinizden utanın. Kaçmayın da savaşalım!”
Şu Çılgın Türkler, Turgut Özakman
***
Mustafa Kemal Paşa, Salih Bozok’u çağırdı: “Salih..” dedi, “..kardeşimden mektup geldi. Paraları bitmiş. Şu notun gizlice anneme ulaşmasını sağla.” “Başüstüne.” Not çok kısaydı:”Bankadaki parayı harcayın.Yetişmezse evdeki halıları satın.”
***
Hiç yakınmadan silahınıza cephane, size ekmek taşıdık. Yüksünmeden siperlerinizi kazdık. Severek yaranızı yıkadık, kırığınızı sardık. Ateş altında suyunuzu yetiştirdik. Yolunuza saçımızı serdik. Şimdi bunca kadının hakkını, erkek olmanın bedelini ödeme vaktidir. Eğer bu sefer kardeşlerinizi kurtarmadan dönerseniz, bilin ki ananız da, bacınız da, yavuklunuz da hakkını helal etmeyecektir…
***
İşgalci İngiliz subayına selam vermeyen Türk Subay:
“Emrettiğiniz yüzbaşı geldi efendim.”
“İçeri al.”
Nazır subaylara bilgi verdi:
“Az önce sözünü ettiğim talihsiz olayın faili.”
Yüzbaşı bekletmeden içeri girdi, kaygılı bakışlarla kendisini izleyen subayların arasından hızla ilerleyerek nazırın masası önünde durdu, selam verdi:
“Yüzbaşı Faruk, İstanbul. Beni emretmişsiniz.”
Uzun boylu, kumral, yakışıklı, biraz bıçkın havalı bir subaydı. Nazır önündeki bir yazıya bakarak, yumuşak bir sesle, “Oğlum.” dedi, “..dün akşam Beyoğlu’nda, İngiliz İnzibat Subayı Teğmen Miller’i, emre rağmen selamlamamışsın. Doğru mu?
“Evet efendim, doğru.”
Nazır, dürüst subaya babacanca yol gösterdi:
“Herhalde görmediğin için selamlamadın, değil mi çocuğum?”
“Hayır efendim, gördüm.”
Nazırın canı sıkıldı:
“Niye selamlamadın öyleyse? Selamlamanız için emir verilmişti.”
“Rütbesi benden küçük olduğu için selamlamadım Paşam. Askerlik töresince, önce onun beni selamlaması gerekmez miydi?”
Ziya Paşa derin bir kederle ellerini açtı:
“Askerlik töresi mi kaldı a yavrum? Adamlar galibiyet haklarını kullanıyorlar. İngiliz Komutanlığı bu sabah olayı protesto etti. Mesele çıkarılacak zaman değil. Hemen şu müzevir teğmeni bul da özür dile. Olayı kapatalım.”
Başıyla çıkması için izin verdi. Ama yüzbaşı yerinden kıpırdamadı:
“Paşam, bir de beni dinlemenizi rica ediyorum.”
Nazır bıkkınlıkla, “Söyle bakalım” dedi.
“Balkan Savaşı’nda teğmendim, Çanakkale’de üsteğmen, Suriye cephesinde yüzbaşı oldum. Ben bu rütbeleri tek başıma savaşarak almadım. Her rütbemde binlerce şehidin ve gazinin hakkı var. Onların hakkını korumak namus borcumdur. Beni affedin, özür dileyemem.”
Harbiye Nazırı bozuldu:
“Anlamadın galiba. Harbiye Nazırı olarak emrediyorum.”
Yüzbaşı sükûnetle, “Anladım efendim” dedi, apoletlerini bir hamlede söküp nazırın masasına bıraktı:
“Artık emrinizi dinlemek zorunda değilim!”
Selam vermeden dönüp kapıya yürüdü. Oturan subayların, İstanbul u tutan birkaçı dışında, hepsi saygıyla ayağa fırladı. Hepsinin rütbesi yüzbaşından daha büyüktü.
Gözleri dolarak yüzbaşıya selam durdular…..
Yorumlar
Yorum Gönder