İNGİLİZLERİN, "TÜRKLERİ ANADOLU'DAN YOK ETME PROJESİ"Nİ ENGELLEYEN BÜYÜK LİDER:  ATATÜRK...

“Biz şimdi Türklerle savaş halindeyiz. Türklere yenilirsek bütün etkimizi kaybedeceğiz…” (Amiral de Robeck'ten Lord Curzon'a telgraf, 26 Haziran 1920)

Türkler insanlığın insan olmayan numuneleridir. Medeniyetimizin bekası için onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu'da yok etmeliyiz. Türklerin yaptıkları kötülükler yalnızca bir surette ortadan kaldırılabilir: Kendilerinin yok olmasıyla. “Türkler medeniyetsiz bir ırktır... Kötülüklerini alıp gitmelidirler!” ..."Türkler, insanlığın dev bir insanlık dışı örneğidir... Bu yüzden yok edilmeliler..."
 Liberal Partili İngiliz Başbakanı William Ewart Gladston (1868–1874, 1880–1885, 1886 ve 1892–1894)

Türkler Avrupa'dan atılmalıdır. Amerikan Senatör Lodge'nin dediği gibi İstanbul Türklerden tamamen alınmalı, bir veba tohumu olan savaşların yaratıcısı, komşuları için bir küfür olan Türkler, Avrupa'dan silinmelidir. Türkler Asya'nın Kızılderilileridir, akıbetleri de onlar gibi olacaktır. (Lloyd George hükümetlerinin Dışişleri Bakanı Lord Curzon)

Onlar (Türkler) insanlığın kanseridir. Kötü yönettikleri ülkelerinvücuduna sinsice yayılan ve her canlı dokuyu çürüten büyük bir ızdıraptır. Haklı ile haksız arasındaki bu dev savaşta (I. Dünya Savaşı), Türk'ün insanlığa karşı uzun kötü sicilinin nihai bir hesaplaşmayatabi tutulmasından memnunluk duymaktayım.(İngiltere Başbakanı Lloyd George)


Eski dünyanın tam kalbine asırlardır yerleşmiş, yeryüzünün en semereli ve en güzel diyarlarını ve klasik ve dini antikitenin en meşhurülkelerini hayvani pençesinde tutan ve kendisine ait bir tarihesahip olmayan barbar güç (Türkler), tüm dünyanın yarı tarihinicahilce mülkiyetinde tutarak, İstanbul ve İznik, İzmit ve Kayseri,Kudüs ve Şam, Musul ve Babil, Mekke ve Bağdat, Antakya ve İsken deriye'nin tarihi isimlerinin mirasına konmuştur. (Kardinal Newman)


"Güney Müslümanlığı EŞARİLİK (Fas’tan Arabistan’a kadar) bizim için tehlike olmaktan çıkmıştır. Bir şeyh satın alır hepsini yönetebilirsiniz.
Bizim için Kuzey Müslümanlığı MATURİDİLİK (İstanbul’dan Buhara’ya Türk Bölgesi) tehlikelidir. Bunlar bilimle barışıktır. O nedenle her zaman ATATÜRK gibi bir asi çıkarabilir. Önlemi şimdiden alınmalıdır.”
(İngiliz Tarihçi Arnold J. Toynbee, 1960 )







 Yüksek Komiseri John De Robeck'in raporu:
“Mustafa Kemal başlıca düşmanımızdır.”
11 Aralık 1919

17 Haziran 1920 : J. De Robeck’in Lord Curzon’a yazısı: “…Mustafa Kemal’in askerleri Gebze’ye kadar geldi. Haydarpaşa ve Üsküdar’ı Kemalistlerin basmasından korkuyoruz” (İ.G.B.T.İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Erol Ulubelen, 1967., s.275).

3 Aralık 1920 Lloyd George’un demeci: “Mustafa Kemal, Yunanlıları İzmir’den atabilir; bu sebeple Yunanlılara her türlü yardımı yapmalıyız(!)” 
(İ.G.B.T., s.249).

5 Ekim 1920 : Venizelos’un, Lloyd George’a yazısı: “…Türk Hükûmeti’nin Mustafa Kemal’i ortadan kaldıramayacağına kanaat getirdim. Sultan’ın daha fazla asker göndermesi milliyetçileri kuvvetlendiriyor. Mustafa Kemal’e karşı tedbir olarak, 1-Bütün Türkleri İstanbul’dan atalım(!) 2- Karadeniz’de Pontus Devleti’ni kuralım(!)” (İ.G.B.T., s.281-282).

23 Şubat 1920 :  Amiral J. De Robeck’in Lord Curzon’a yazısı: “…Anadolu’daki bütün hareketler Mustafa Kemal Paşa tarafından millî hareketin parçaları olarak tertiplenmektedir. Bizim aldığımız kararlara hürmet etmeyen yegâne halk Türk halkıdır” (İ.G.B.T., s.257)

General Harington'un, İngiltere'ye 10 Mayıs 1921 tarihli telgrafı:
"Mustafa Kemal tamamen haşindir. Bizim güçlerimizi pek iyi bilmektedir. Tarafsızlık çabalarımıza inanmamaktadır. Yunanlıları tekrar yeneceğinden ve sonra bizi önüne katacağından muhtemelen emindir."(İngiliz Belgeleriyle Sakarya’dan İzmir’e (1921-1922), Bilal N.Şimşir, 1972., s.23).

The New York Times, 20 Temmuz 1920:
"Türkiye'de ki Milliyetçi Hareket bir yandan Türklerin tarihe damgasını vuran katı Milliyetçiliğini, diğer yandan ise Türkiye' de ki en modern fikir akımlarını temsil etmektedir. Ortaçağ kökenli bir eğilimin etkisinide taşıyan bu hareket, bir zamanlar kudretiyle, Dünya'ya söz geçirmiş mağrur bir Irkın son kalıntılarındaki Milli Şuurun yeniden canlanışı olarak da yorumlanabilir."

The New York Times, 22 Haziran 1922 :
 "Düşman devletlerin, yetkililerinden kurulu bir soruşturma komisyonunun ülkeyi dolaşmasına izin verilemez" diyen Mustafa Kemal "düşman" sözcüğüyle kimi kastediyor acaba? İngiltere rahatlıkla, Türkiye'de ki Milliyetçi Hareket'in düş­manı sayılabilir."
(Osman Ulugay, Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, s.49-91-103-1 06-1 12-193)



Bundan 100 önce ülkemizi işgal eden emperyalistlerin amacı; Türkiye'yi işgal edip, Türkleri öz yurdunda katledip, Türkiye'yi Türksüzleştirmekti. Bunu İngiltere Başbakanlarından Gladstone: "Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar değerlidir" Lord Curzon ise: "Türkler, Asyanın kızılderilileridir. Akıbetleri de onlar gibi olacaktır." sözleri ile ifade etmiştir.

İngilizlerin hesaplayamadıkları bir şey vardı. 
O da; işgale direnen Türk Ulusu ve Başkomutan Atatürk idi. Atatürk İngilizlerin bu emperyalist emeline:"Biz emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş aşağılık bir ölüme mahkum olmaktansa babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz...”Bu memleket, tarihte Türk'tü, hâlde Türk'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır”..."Türkiye, Türklerindir." sözü ile cevap verdi. Düşmanı yurttan söküp attı. Türkiye Cumhuriyetini kurdu. Türk milletini esaretten kurtarıp, ülkesinin efendisi yaptı. İngilizlerin, "Türkiye'yi Türksüzleştirme Projesi"ni 100 yıl önledi. 




Açıklamak gerekirse: İngiliz Derin Devletinin birinci dünya savaşında amacı sadece ortadoğu petrollerine konmak değildi. Asıl amaçlanan onlara göre Kutsal gördükleri Anadolu topraklarından Türkleri atmak ve (Darwinin iddia ettiği gibi) Türk ırkını toptan yok etmekti. İngiltere'de eski Başbakan Sir Winston Churchill Çanakkale savaşında “İnsanlara karşı kimyasal gaz kullanılamayacağını ancak Türklerin insan olmadığı (yani evrimleşme sürecini tamamlamadığı) için kimyasal gaz kullanıldığını” ifade etmiştir. (Churchill Archives Centre)


I. Dünya Savaşı'nın patlak verdiği 1914 yılında İngiltere Başbakanı Lloyd George'un şu ifadeleri Türklere yönelik bu bakış açısını anlamak açısından yeterlidir: "Onlar (Türkler) insanlığın kanseridir. Kötü yönettikleri ülkelerin vücuduna sinsice yayılan ve her canlı dokuyu çürüten büyük bir ızdıraptır. Haklı ile haksız arasındaki bu dev savaşta (I. Dünya Savaşı), Türk'ün insanlığa karşı uzun kötü sicilinin nihai bir hesaplaşmaya tabi tutulmasından memnunluk duymaktayım.(1)

Savaş sonunda ise Lloyd George, Osmanlı'yı yenmekle, İngiltere'nin bugüne kadar yaptığı en güzel işi yapmış olduğunu belirtiyor ve bir bakı- ma İngiliz derin devletinin 500 yıllık sinsi planını gözler önüne seriyordu. Amaç, Anadolu topraklarını hakimiyet altına almak, Türklere yaşam alanı vermemek ve hatta onları yok etmekti. Bu, tarih boyunca başarılamamıştı.
L. George, I. Dünya Savaşı'ndan zaferle çıkarak bunu başardığına inanmış olacak ki, 29 Ekim 1919'da Avam Kamarası'nda şu sözleri söylüyordu: "Biz dünyanın her yanında savaştık… Türkiye'nin fethinin tümünü fiilen gerçekleştiren İngiliz silah gücü oldu. Türkiye ile savaşa 1.5 milyon asker gönderildi. Bu, Büyük Britanya'nın başarısıydı. Medeniyet uğrunda ülkemizin bugüne kadar giriştiği işlerin en güzellerinden birini yapmış bulunuyoruz. Dünyanın en zengin topraklarından birisi olan geniş bir ülkeyi Türk'ün mahvedici nüfuzundan azad eyledik. Medeniyet, yüzlerce yıl bu yolda başarısızlığa uğradıktan sonra İngiltere bunu gerçekleştirdi."

Mondoros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması, Lloyd George'un bu hayallerini süsleyecek kadar sinsi bir projeydi. İngiliz derin devleti, savaşı başlatan Almanya için bile şartları bu kadar ağır olan bir anlaşma düzenlememiştir. Yenilen ülkelerin tümü topraklarının bir kısmını kaybetmek zorunda kaldıysa da, tüm coğrafyası işgale açık hale gelen tek ülke Türkiye olmuştur. Lloyd George, savaş sırasında, asıl "cezalandırılması" gerekenin Türkler olduğuna inanmıştır.

4-5 Eylül 1909'da İngiltere Galler'de Plas Newydd'de yer alan Lord Anglesey'in konutunda Yuvarlak Masa organizasyonu gerçekleştirildi. Güney Afrikayı sömürgeleştiren Anaokulu ekibinin (George Geoffrey Dawson: Times Dergisi Direktörü ve Editörü Richard Feetham: Avukat, Güney Afrika Baş Hakimi, Yüce Divan Hakimi William Lionel Hitchen: English Electric Company (İngiltere Elektrik Şirketi) Yönetim Kurulu Başkanı Robert Henry Brand: Lazard Brothers (Lazard Kardeşler) şirketinin yöneticisi Sir Patrick Duncan: Güney Afrika Valisi John Dove,J. F. (Peter) Perry Geoffrey Robinson Hugh Wyndham, Philip Kerr (İngiltere'nin ABD Büyükelçisi 1939-1940), Lord Selborne ve Dougal Orme Malcolm) yanı sıra Lord Howick, Lovat, Wolmer ve F. S. Oliver de toplantıya katıldı. Kısa zaman içinde ekibe hepsi İngiliz olan Leo Amery, Lord Robert Cecil, Reginald Coupland, Edward Grigg ve Alfred Zimmern de dahil oldu.
Yuvarlak Masa'nın amacı çok netti: İngiliz İmparatorluğu'nun dünya çapında payidar olmasını sağlamak ve tüm dünyayı Anglosaksonların hakimiyeti altına almak.
Toplantının temel felsefesi iki madde ile özetlenebilir:

1. Malthus Doktrini: Dünyadaki popülasyonun artış hızı ile tüketim maddelerinin artış hızının aynı olmaması nedeniyle fakir ulusların ortadan kaldırılması gerektiği yönündeki sapkın düşünce.

2. Öjeni (Eugenics - Üstün Irk Teorisi): Yaşlı ve sakatların elimine edilmesi yani yok edilmesi ile üstün bir ırk yaratılması iddiasıyla özetlenebilen Darwinist imha sistemi.

Lionel Curtis, Aralık 1918'de Yuvarlak Masa'nın yayın organında bir makale yayınladı. Bu makalede I. Dünya Savaşı sonrasında bir Milletler Cemiyeti kurulmasını ve bu organizasyon altında dünya çapında mandater bir sistem yürütülmesini önerdi. Bunu İngiliz–Amerikan ortaklığıyla yürütmenin uluslararası dengeyi sağlayacağını iddia etti. Böylece Paris Barış Konferansı'na davet edildi. Aynı zamanda Yuvarlak Masa kadrosunda da yer alan İngiltere Propaganda Bakanlığı'ndan Robert Cecil'in yürüttüğü Milletler Cemiyeti oturumuna katıldı. Bunun neticesinde 1919'da Amerikan–İngiliz Uluslararası İlişkiler Enstitüsü kuruldu. Daha sonra bu Enstitü, ABD'de CFR ismini alacak, İngiltere'de ise Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü yani Chatham House olarak anılacaktır.

Chatham House'un ilk başkanları: Robert Cecil Arthur James Balfour John R. Clynes Edward Grey Bu ekip, Paris Barış Konferansı'nda Osmanlı'yı parçalama planları yapan ve Sevr Antlaşması'nı hazırlayan ekiptir. Ayrıca Konferansta, İngilizlerin önderliğinde oluşturulan komisyon kararınca Milletler Cemiyeti'nin kurulmasına karar verilmiştir.
Osmanlı'nın I. Dünya Savaşı'na dahil oluşuyla beraber, İngiltere, stratejik ve siyasi hedef tespitlerini bir kere daha revize etti. 1915'te Sir Maurice Bunsen başkanlığında "Asya Türkiye'sini İnceleme Komisyonu" kuruldu.
8 Nisan 1915'te çalışmaya başlayan Komisyon, 30 Haziran 1915'te hazırladığı raporunda Osmanlı topraklarının Suriye, Filistin, Ermenistan, Anadolu/Türkiye ve Irak adıyla beş büyük bölgeye/özerk vilayete bölünmesini önerdi.(2)

Ayrıca Akdeniz'den Basra Körfezi'ne uzanan hat üzerinde stratejik noktaların doğrudan veya dolaylı yollarla kontrol altına alınmasını şart koştu. Bunun da yolu Filistin ve Irak'ın tamamen işgal edilmesinden geçiyordu.(3)

Lord Curzon'a göre İngilizlerin gözünde Hindistan'ın batı sınırları Fırat Nehri boyunca uzanmaktaydı ve ancak Musul vilayeti aracılığıyla denetim altına alınabilirdi. Böylece İngiltere, savaş sonrası, Musul da dahil olmak üzere Asya Türkiye'sinde petrol başta olmak üzere bütün ekonomik imtiyazları ele geçirebilecekti.(4)

İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Webb, İngiltere'deki bir dostuna 19 Ocak 1919'da gönderdiği bir mektupta şöyle demiştir: Görünürde memleketlerini işgal etmediğimiz halde valilerini tayin ediyor veya görevlerinden uzaklaştırıyoruz. Polislerini yönetiyor, basınlarını denetliyor, zindanlarına girerek Rum ve Ermeni tutukluları işlemiş oldukları suçlara aldırmadan özgür bırakıyoruz. Demiryollarını sıkça denetimimizde tutuyor ve istediğimiz her şeye el koyuyoruz. Politikamız süngünün keskin ucuna dayanıyor... Halife elimizin altında bulundukça İslam dünyası üzerinde ek bir denetim aracına da sahibiz. (5)

Bu sözlerin geçtiği zamanlar, İngiliz derin devletinin Osmanlı üzerindeki gücünün zirvede olduğunu düşündüğü anlardır…
Bu kibir ve üstünlük kompleksi, İngiliz derin devletinin, Anadolu hareketini tam olarak kavrayamamasına sebep olmuştur. İngilizler ilk başlarda ulusal direnişe inanmamışlardır.

 Ankara'da şekillenen bu harekete karşı görüşleriyle bilinen dönemin Renin gazetesi, bunu, şu aşağıdaki sözlerle ortaya koymaktadır: Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'da bir ulusal eylem oluşturmaya çalışıyor. Bu ne çocukça bir hayaldir! Bütün dünyanın gücüne karşı, savaştan ezilmiş olan zavallı Anadolu'nun gücüyle kafa tutmasının ne hükmü olabilir? Anadolu'da ne kalmıştır, ne vardır ki direniş eylemi yapılabilsin?(6)

Mustafa Kemal yönetimindeki milliyetçiler Erzurum’dan başlayıp Ankara’ya doğru yayılmış olup… Anadolu, bağımsız bir cumhuriyete doğru ilerlemektedir. Milliyetçiler Avrupa’ya hiç umut bağlamıyor.(Sir J. De Robeck - 17.09.1919)
[131407/521/44]




Türkiye'deki İngiliz istihbaratının Ekim ile Aralık 1919 arasındaki üç aylık dönemde Londra'daki makamlara Mustafa Kemal ve Anadolu'daki henüz yeni yeni örgütlemeye başladığı hareketle ilgili gönderdiği raporları ve yaptıkları ilk değerlendirmelerde:
İngiliz istihbaratının 1919'un sonlarına doğru yaptığı ilk değerlendirmelerde, Mustafa Kemal ve Anadolu'da başlayan hareket "devrimci ve tehlikeli bir niteliğe sahip" olarak tanımlanırken, zıtlarının desteklenmesi ve rakibi olan hareketlerin bir araya gelmesinin teşvik edilmesi gerektiği belirtiliyor.
Mustafa Kemal özelinde hazırlanan ilk İngiliz istihbarat raporu da 9 Ekim 1919 tarihini taşıyor. Rapor, o dönem İngiltere'nin işgali altında bulunan Mısır'daki istihbarat birimi tarafından, Fransızlardan alınan belgelere dayanarak hazırlanmış.
"Mustafa Kemal ve milliyetçi (millici) hareket" başlığını taşıyan raporda, bu hareketin ulus çapında İstanbul hükümetine muhalif nitelikte olduğu ve her ne kadar Türkiye'nin toprak bütünlüğünü savunsa da manda sistemine de karşı çıkmadığı belirtiliyor:
"Bu hareket, Yunanistan'ın İzmir işgaliyle başlamış, bunun ardından destek toplamış ve Türk heyetinin Paris'ten dönmesiyle, Yunanların İzmir'de yaptıkları, İtalyanların Antalya'ya çıkması ve Ermeni ile Kürt sorunlarına ilişkin belirsizlikle güçlenmiştir. Hareket, ordunun yardımıyla geniş çaplı bir siyasi direniş olarak kısıtlanmıştır ve daha fazla kışkırtılmadığı sürece silahlı mücadeleye dönüşme ihtimali düşük görülmektedir."
Hazırlanan bu ilk raporda dikkat çeken bir nokta da Mustafa Kemal'in adının "Mustafa Kamil" olarak yazılmış olması.
Ancak, Bağdat'ta bulunan Siyasi Komite'den bir başka yetkili bu rapora ek yaparak, Mustafa Kemal ve amaçları konusunda "iyimser olamadığını" yazıyor:
"Mustafa Kemal'in faaliyetleri veya niyetleri konusunda, ne yazık ki iyimser bir görüş takınamamaktayım. [Kuzey Irak'tan] gelen raporlar ve İstanbul hükümetinin elinin altındaki gerçeklik düzeyi yüksek bilgiler, bu hareketin tehlikeli bir nitelikte olduğunu ve askeri boyut kazanabilecek şekilde bir kargaşayı kışkırtma olasılığı hiç de düşük değildir.
"Siyasi hareketlerin baskıyla yok edilmediğine katılmakla birlikte, baskı uygulamanın ne adil olduğunu ne de elimizdeki tek silah olduğunu düşünüyorum. Zıtlarının bir araya gelmesi teşvik edilmeli ve rakibi olan hedefler yerine getirilmelidir."
İlerleyen dönemlerde yazılan raporlarda ise savaşı sonlandıran bir anlaşma olmamasına karşın yabancı devletlerin işgallerinin halk üzerindeki etkilerine ve Mustafa Kemal'in Anadolu'daki örgütlenmesinin boyutlarına ilişkin detaylı değerlendirmeler yapılıyor.
İngiltere Yüksek Komiseri John de Robeck'in Dışişleri Bakanı Lord Curzon'a 28 Ekim 1919 tarihinde yazdığı raporda, savaşı sonlandıracak anlaşmanın Osmanlı Devleti için "ağır olması muhtemel şartlarının" uygulanmasının İzmir'in işgalinden önce çok daha kolay olacağı değerlendirmesini yapıyor:

"Mütareke ile ezilen ve yenilgiye uğratılan Türkiye, varlığını korumaya yönelik ufacık bir umut dışında her şeyden vazgeçmeye hazırdı.
Geniş halk kitleleri maliyetinden bihaber oldukları barış ve güvenliği arzuluyordu. Doğal olarak İstanbul enkazdan neleri kurtarabileceğini düşünmeye başlamıştı. Bu dönemde (İzmir'in işgaline kadar) barış anlaşmasının şartlarını uygulamaya koymak kolay olurdu."
Yine aynı raporda, İzmir'in işgali "o zamana kadar uyuşuk bir şekilde sağa sola giden karıncaların yuvasının dağıtılmasına", milli mücadelenin liderleri de o ana kadar "her an dayak yemekten korkan yaramaz oğlanlara" benzetiliyor.
İzmir işgalinin "direnişi başlattığına" dikkat çekilen raporda, "Mustafa Kemal, Mayıs ayında (1919 yılı) müfettiş olarak Samsun'a gönderildi. Smyrna'da (İzmir'de) uykuda yakalanan Türkler canlandı. Mustafa Kemal gelir gelmez bu bölgeyi hareketlendirmek için faaliyete geçti. İtilaf Devletleri'nin kontrolü dışında kalan Amasya'yı karargah olarak belirledi. Bu hareket devrimci ve tehlikeli bir niteliğe sahip gibi görünüyor" deniliyor ve şöyle devam ediliyor:
"Bu zamana (İzmir'in işgaline) kadar bu hareketin liderleri her an dayak yemekten korkan yaramaz oğlanlar gibiydi. İtilaf kuvvetlerinden herhangi bir muhalefetle karşılaşmayınca ve Merkezi Hükümetin gereksizliği ve muhtemelen işbirlikçiliği de fark edilince daha çok ön plana çıkmaya başladılar. Bitkin ve yozlaşmış İstanbul Hükümeti'nin Türkleri temsil etmediğini, Türkiye'yi mahvettiğini düşünüyorlar ve kendilerinin Türkleri temsil ettiğini, ülkeyi de yönetebileceklerini göstereceklerini söylüyorlar."
Bundan birkaç gün önce, 20 Ekim 1919'da İngiltere'nin Karadeniz Ordusu Başkomutanı General Sir George Milne'nin Savaş Bakanlığı'na gönderdiği, oradan da Dışişleri Bakanlığı'na aktarılan bir istihbarat raporunda, Mustafa Kemal ve destekçilerinin olmazsa olmaz olarak tanımadığı üç konunun İzmir, Ermenistan ve Trakya meseleleri olduğu belirtiliyor:
"İzmir meselesi önemli. İzmir'de yaşananların o kadar büyük etkisi oldu ki, (Yunan güçlerinin) buradan ayrılması ve Türkiye'ye iade edilmesi artık her Türk'ün en önemli talebi haline geldi.
"Ermenistan meselesinin en kritik noktası, çok az Ermeni'nin kalmış olması ve bağımsız bir Ermenistan kurulması için yapılacak daha büyük planların çok büyük askeri güç gerektirmesi. Bu konuda çok yoğun duygular var. Damat Ferid'in Kabinesi bile çok sert talimatlar yayınlayarak, hiçbir Ermeni'nin geri dönmesine izin verilmeyeceğini ilan etti.
"Trakya meselesiyle ilgili yapılması düşünülen ayarlamaların milliyetçi hareket tarafından kabul edilemez olarak değerlendirileceğini gösteren herhangi bir gösterge yok."
Bu dönemde yazılan raporlarda, İngiliz istihbaratının ağırlıklı olarak iki şekilde bilgi topladığı anlaşılıyor. Bunlardan ilkini, milli mücadeleye bağlı olduğu bilinen kişilerin iletişimlerinin dinlenmesi, ikincisini de İngiliz istihbarat ajanlarının sahada çeşitli kişilerle yaptıkları görüşmeler oluşturuyor.
1919 yılının sonlarına doğru, İngiliz istihbaratının da giderek daha çok Mustafa Kemal ve milli mücadeleyi mercek altına almaya ve Londra'ya uyarılar yapmaya başladığı görülüyor.
Yazılan ilk raporlarda Atatürk'ün adının dahi doğru yazılmadığını aktaran Alkan bu durumu, "Yerinden gelen istihbarat raporları Kemalist hareketi, milliyetçi hareketi, direniş hareketini az çok doğru teşhis eden bilgilere sahip. Fakat öte yandan bunların Londra'da nasıl yansıdığına baktığımızda, bunun ciddi şekilde ele alınmadığını görüyoruz" diye anlatıyor.
Raporların yazıldığı dönemde henüz Soyadı Kanunu çıkmadığı için daha sonra Atatürk soyadını alacak olan Mustafa Kemal'den bu isimle ya da Mustafa Kemal Paşa olarak bahsediliyor.
Robeck'in Dışişleri Bakanı Lord Curzon'a yolladığı raporda, yapılacak anlaşmanın uygulamaya sokulmasının her geçen gün daha da zorlaştığı belirtiliyor:
"İstanbul'da doğan ve Erzurum'da yuvalanan milliyetçi hareket, Yunan Bölgesi dışında Anadolu'nun tamamını kontrol edecek kadar genişledi ve Trakya'nın da önemli bir bölümünde varlık gösteriyor. Bazı Kürt, Arap ve Tatarların da sempatisini topladı. Merkezi Hükümet, İstanbul'da bir ilçe belediyesine, Milliyetçiler ile İtilaf Devletleri arasında aracıya dönüştü.
"Şu ana kadar her şey yolunda ancak Türkiye'ye sıkıntı yaratacak bir barış teklifi yapıldığında madalyonun diğer yüzü de ortaya çıkacak. Milliyetçiler örgütleniyor, moral topluyor, takibat yapıyor, eleman devşiriyor, para topluyor ve Türkiye'nin bölünmesine ya da yabancı devletlerin kontrolü altına girmesine karşı çıkmak için uyuşuk insanları canlandırmaya çalışıyor. Şu ana kadar da başarı sağladılar. Her geçen gün barış anlaşmasının uygulamaya sokulması daha da zor bir hal alıyor."
General Milne'nin hazırladığı raporda da benzer değerlendirmeler yer alıyor. Raporda, millici hareketin Türkiye'de kamuoyunun desteğini topladığı ve destekçilerinin de önemli pozisyonlara getirilmeleriyle bu desteğin giderek arttığı belirtiliyor.
Milne, millici hareketin o dönemde silahlı direniş fikriyle "flört ettiğini" ifade ediyor:
"Bu yolu tercih etmeleri durumunda ateşle oynamış olacaklarının ve felakete yol açacaklarının farkındalar. Ancak silahlı mücadele fikrini Barış Konferansını etkilemek için istiyorlar. Zira halkın bildiği tek örgütlenme biçimi de bu.
"Barış Konferansı'nda Türkiye için çok ağır sonuçlar doğuracak kararların alınması ve İstanbul'daki yöneticilerin isyankarları kontrol altında tutamaması halinde millici hareket, İtilaf Devletleri'nin askeri planları üzerinde büyük etki yaratır. Halk silahlı ve ilk kez birlik olmuş durumda. Milliyetçi bir ayaklanma olması halinde kullanılması gereken askeri gücün boyutlarını hesaplamak zor."Denilmektedir.(7)

Mondros Mütarekesi'nin ardından imzalanan Sevr Antlaşması da bu planın son uygulama tahtasıdır.

1920'de imzalanan Sevr Antlaşması'na göre sınırları belirlenmiş Türkiye Cumhuriyeti haritası. Bu ihanet antlaşması, Başbuğ Atatürk'ün başlattığı Milli Mücadele vesilesiyle geçersiz kılınmıştır.

6 Şubat 1922 İNGİLTERE DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI:
Türk Milliyetçilerine karşı en etkili baskı yöntemi, bugünkü çıkmaz durumun sürdürülmesi olur. Türklerin mali ve ekonomik durumları kötüdür. Anadolu halkı savaştan bıkmıştır. Bugünkü çıkmaz sürüp giderse , sonunda Mustafa Kemal'in gücü çökebilir. Zaman Mustafa Kemal'in aleyhine işliyor. (8)

2 Eylül 1921 Mustafa Kemal'in AP ajansına verdiği demeç İstanbul gazetelerinde: Senelerce mücadeleye mecbur olsak bile Yunanlıları Anadolu'dan tard etmeye kesin olarak azmettik. Türkiye Türklerindir. Savaş pahalı iştir, fakat, elimizdeki silahlan bıraktığımız zaman nasıl tamamen harap olacağımızı da biliyorum.(9)

Sevr Türkiyesi
Sevr Antlaşması ve ona ek üçlü antlaşmaya göre Türkiye'ye kalan yerler şöyle: Bolu, Adapazarı, Zonguldak, Kastamonu, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun'un batısı, Amasya, Tokat'ın kuzeyi, Elazığ'ın kuzeyine uzanan bir koridor… Yozgat, Çorum, Çankırı, Kırşehir, Ankara, Nevşehir'in ve Konya'nın kuzeyi, Afyon'un doğusu, Eskişehir, Bursa'nın doğusu, Bilecik… Yani Sevr Türkiye'si, bugünkü Türkiye'nin üçte biriydi…








Sevr, başında, yetkileri elinden alınmış kukla bir halifenin bulunduğu, (Madde 36, 139), ordusu, donanması, hava gücü olmayan, askeri okulları kapatılmış (Madde:168), tüm zenginlikleri elinden alınmış, borçlu, kapitülasyonlarla sömürülen, çok hukuklu, sürekli Batı'nın denetimi altında tutulan, Anadolu'nun ortasına sıkıştırılmış çok küçük bir Türkiye bırakıyordu.

Sevr'in hayaleti
Sevr, siyasi, ekonomik, askeri, kültürel olarak “tam bağımlı” bir Türkiye projesiydi. Ancak;, 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz harekâtı sonucu Türk ordusunun Yunan işgali altındaki İzmir'e 9 Eylül 1922'de girmesi ve Yunan Ordusunu Ege de Denize dökmesi neticesi 27 Eylülde Yunanistan da Constantine hükümetinin devrilmesine neden oldu. Çanakkale ve Kut'ul Amare'de büyük yenilgi yaşayan İngiltere cephe savaşı yerine vekalet savaşı yürüterek Yunan ordusunu silah, cephane ve istihbarat paylaşımı ile destekleyerek savaşı yönetmekteydi. Yunan ordusunun Türk ordusu karşısındaki büyük bozgunu İngilizlerin tüm planlarını bozmuş İngiliz halkının ve iç kamuoyunun İngiliz askerlerinin Türklere karşı savaştırılmasına karşı çıkması 22 Ekim 1922'de İngiliz Başbakanı David Lloyd George hükümetinin düşmesine neden olmuştur.(11)




Atatürk bu İngiliz projesini geciktirdiği ve emperyalizmi yendiği için İngiliz Derin Devletinin daima hedefi olmuştur.2012 yılında İngiltere Ulusal Ordusunun düzenlediği "En büyük düşman" oylamasında Atatürk'ün İngiliz Derin Devletince birinci Düşman görülmesi bu açıdan bakıldığında hiç tesadüf değildir.
Atatürk'ün şüpheli ölümünden sonraki Türkiye tarihi iyi incelenirse Sevr'in adım adım hayata geçirilmek istendiği görülür.

Tanrı Türk'ü korusun...

Fatih Mehmet Yiğit

1-( Taha Akyol, Bilinmeyen Lozan, İstanbul: Doğan Kitap,2014, s. 22)
2-(Selçuk Ural, "Mütareke Döneminde İngiltere'nin Güneydoğu Anadolu Politikası", Ankara Üniversitesi Türk İnkilap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, s. 39, Mayıs 2007, s. 426)
3-( David Fromkin, Barışa Son Veren Barış, çev: Mehmet Harmancı, İstanbul: 1994, s.137-140; M. Kemal Öke, Musul Meselesi Kronolojisi (1918-1926), İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı: 1987, s. 15)
4-(İhsan Şerif Kaymaz, Musul Sorunu Petrol ve Kürt Sorunları ile Bağlantılı Tarihsel ve Siyasal Bir İnceleme, İstanbul: Otopsi Yayınları, 2003, s. 49; Ersal Yavi, Kürdistan Ütopyası, c. I, İstanbul: Yazıcı Basım Yayın, 2006, s. 63)
5-(Mustafa Albayrak, "Atatürk ve Anti-Emperyalizm", Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, 1997, c. 5, s. 20, )
6-( Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile ilgili İngiliz Belgeleri 2, çev. Cemal Köprülü, İstanbul: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık, 2001)
7-Türkiye'deki İngiliz istihbaratının Ekim ile Aralık 1919 arasındaki üç aylık dönemde Londra'daki makamlara Mustafa Kemal ve Milli Mücadele ile ilgili gönderdiği raporlar/İrem Köker-BBC Türkçehttps://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-50348221
8-(Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk, Cilt iV, No: 78)
9-(Zeki Sanhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Cilt IV, s.25)
10-Prof. Dr. Taha Niyazi Karaca,  “Büyük Oyun: İngiltere Başbakanı Gladston’un Osmanlı’yı Yıkma Planı”
11- Çanakkale Krizi ve Lloyd George'un İktidardan Düşmesi/ Dr.Mustafa Çulfalı- Atatürk Araştırma Merkezi

https://turkologfatihmehmetyigit.blogspot.com/2019/03/ingilizlerin-turkleri-anadoludan-yok.html?m=1
https://turkologfatihmehmetyigit.blogspot.com/2018/10/1-kasm-1922-saltanatn-kaldrls-kutlu.html?m=1
https://turkologfatihmehmetyigit.blogspot.com/2018/10/istanbulun-birinci-fatihi-basbug-fatih.html?m=1
https://turkologfatihmehmetyigit.blogspot.com/2018/08/i.html?m=1
https://turkologfatihmehmetyigit.blogspot.com/2018/07/turk-milletinin-emperyalizmle-savas-hic.html?m=1


İngilizler İstanbul'a dönmeyen Atatürk'ü Erzurum'da bulunduğu sırada öldürmek için Sofi Ziya ve Ahmet Nuri ile birlikte yirmi kişiyi görevlendirildiler.

İşte belgesi:



İngilizler Mayıs 1920’de Atatürk'ü öldürmek için hain bir plan yaparlar. Erzincan'dan İstanbul'a gelen tetikçi İngiliz general, Damat Ferit, Kürt Tealici Necmeddin ve Said Molla ile görüşür ve pazarlık başlar. Atatürk'e atılacak her bir kurşunun fiyatı belirlenir

İşte belgesi:



Bu arada İngiliz casus Mustafa sagir, Hindistan müslümanlarının temsilcisi kılığında Ankara'ya gelir ve büyük ilgi toplar. Amacının Atatürk'ü de Afgan kralı gibi öldürmek olduğu Türk istihbaratınca ortaya çıkan Sagir, mahkemede suçunu itiraf eder, idam edilir.

Ne pahasına olursa olsun Milli mücadeleyi bitirmek isteyen İngilizler, Atatürk'ü öldürmek için 1921'de maaşlı bir suikast timi kurup Anadolu'ya gönderirler. Tetikçilere 150, İstanbul'daki ailelerine 10.000 lira verilir. Kürt Zeki diye birisi de ayrıca gönderilir. İşte belgesi:



Atatürk’ten kurtulmak için işi sıkı tutan İngilizler Mevlüt Efendi adlı birisiyle, daha önce Anadolu'ya gönderdikleri maaşlı suikast timine para ve talimat gönderirler.

İşte belgesi:



Bu sefer Atatürk ve arkadaşlarına suikast hazırlığında olan yalnız İngilizler değil, tüm itilaf hükümetleri.

İşte belgesi:



İngilizler bizzat ünlü işgal subayı BENNETT'ı Atatürk'ü öldürmekle görevlendiriyorlar. Buraya dikkat. Bennett kim? Hani şu ATATÜRK'E VİZE VEREN, "Atatürk İngilizlere yakındı, onu Samsun'a ben gönderdim" diyen İngiliz.

İşte belgesi.

Atatürk'ü öldürmek üzere Anadolu'ya geçeceği belirlenen İngiliz subayı Bennett'ın eşkali ilgili yerlere bildirilip dikkatli olunması isteniyor.

İşte belgesi:

İngilizlerden Atatürk'e yeni bir suikast girişimi daha geliyor. İstanbul'daki maaşlı İngiliz ajanı işbirlikçi polis müdürü Tahsin, hoca kılığındaki suikastçıları Anadolu'ya gönderiyor.

İşte belgesi:


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar