ENDÜLİJANS: ALLAH İLE ALDATAN, SAHTE CENNET SATANLAR
''Sakın, aldatan sizi Allah ile aldatmasın!'' (Lukman, 33, Fátır, 5; Hadid, 14).
''Sakın, aldatan sizi Allah ile aldatmasın!'' (Lukman, 33, Fátır, 5; Hadid, 14).
Saldırgan ve zalimler, işgal ettikleri kürsüleri korumak için, elde edemedikleri ve çok uzağında bulundukları insani faziletlere sahip olanları aşağılarlar.Amaçları hükmetmek ve din tacirliğidir. Oysa kendileri dinden yoksundur.Çünkü bir şeyin ticaretini yapan onu satar, sattığı ise artık kendisinin değildir. Kim din tacirliği yaparsa onun dini yoktur.
(Kindi - İlk Felsefe Üzerine)
Tanrı insanoğlunu hür ve özgür yaratıp yeryüzüne gönderdiğinde insanların iyi ve güzel ahlaklı olmaları amacıyla bir biri ardınca elçiler göndermiş, İnsanoğlunu iyi ve güzel ahlaka, kula kul olmamaya, erdemli özgür olmaya davet etmiştir. Tarihsel süreç içerisinde dini şahsi ve siyasi çıkarı için kullanan insanlar Tanrı adına hükmetme ve ceza verme yetkisini kendisine bahşederek (Tanrı'dan rol çalmış) zamanla Tanrı'nın yerini Tanrılaştırılan ve kendilerine tapınılan (Ruhban,Kral) insanlar almış Din sömürü aracı haline gelmiştir...
Hz.İbrahim Nemrud'la, Hz.Musa Firavun'la (yani kendisini Tanrı gören halkı kendine kul yapan krallarla), Hz.İsa (Tanrı adına dini kendi çıkarlarına alet eden Ruhban sınıfı ile), Hz.Muhammed ise Mekkenin Lat,Menat,Uzza ile sembolleşen güç, otorite ve parayı sembolize eden egemenlerin taptığı üç put sistemi ile ölümüne mücadele etmiştir. Ancak tarihsel süreç içerisinde Tanrı krallar,Ruhban sınıf ve Mekkenin üç putu olan güç, otorite ve para toplumu yeniden yönetir hale gelmiş, halkı köle haline getirmiş, din toplum üzerinde ruhban sınıfı aracılığıyla sömürü aracı haline gelmiştir. Diğer yandan her türlü sömürüyü, kula kul olmayı, ruhban sınıfı reddeten gerçek tevhid dini ise ruhban sınıfı tarafından unutturulmuştur.
Orta Çağ Avrupası'nda bir tür günah çıkarma ve ölümden sonra cennete gitmek için Papalık katolik kilisesinin sattığı af belgesi Endülijans vardı. Hz.Muhammed peygamber olarak geldiğinde İslam dinini tevhid (Tek Tanrı) inancı üzerine inşa etti. Putperestliği ve ruhbancılığı, kula kulluğu reddetti. Gel gör ki; zaman içerisinde Müslümanlar, tıpkı yahudiler ve hristiyanlar gibi kendi ruhban sınıflarını oluşturdular. Dini para ile alıp sattılar.Dini şahsi ve siyasi çıkarlarına alet ettiler. Dinde yozlaşma burada başladı. Bu gün yanmayan kefen, günahlar için Şefaatçi şeyhler, cennete gönderen pasaportlar, oyla cennet vadeden siyasetçiler, Tanrıdan rol çalarak Tanrı adına hükmetme ve ceza verme yetkisini kendinde gören Ruhbancı müslümanlık, Ortaçağ katolik düşüncesinin ürünü aslında, biraz daha derine gidildiğinde yahudileşme kültürü ortaya çıkmakta.
Din ve mezheplerin ideoloji haline getirilmesi ve siyasete alet edilmesi hangi ülke olursa olsun o ülkeye zarar verir. Din politik araç olmaktan çıkarılmalı. Bu da din,fikir,inanç ve ibadet özgürlüğüne saygı duyan, halk arasında din ve inanç ayrımı gözetmeyen, hukunun egemen olduğu,şeffaf, denetlenebilir, laik, demokratik bir sistemle mümkündür...Bu açıdan Laiklik dinsizlik olmadığı gibi, din ve vicdan özgürlüğüne de engel değildir. Bilakis laiklik gerçek manada din ve ibadet özgürlüğü sağlar. Laiklik ilkesinin ve demokrasinin Türkiye açısından ne derece önemli olduğunu anlamak için ortadoğu coğrafyasına bakmak yeterlidir. Ortadoğuda mezhepsel ayrılıklar bile insanların öldürülme sebebi için yeterlidir. Dini mezhepleştirir ve ideoloji haline getirdiğimizde biri diğerini yok eden yapılar oluşur, milli birlik yok olur, toplum bölünür. Bu gün Türkiye ortadoğu olmuyor, insanlar mezhep ayrılıkları nedeniyle bir birini boğazlamıyor, bir birini öldürmüyor, bir birinin yaşam hakkına saygı duyuyorsa bu laiklik ilkesi sayesindedir.
Konu ile ilgili Atatürk'ün şu sözleri ne demek istediğimizi ve Türkçülerin bakışını daha iyi anlatmaktadır:
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sade din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.
*
Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.
*
Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz.
Fatih Mehmet Yiğit
Tanrı insanoğlunu hür ve özgür yaratıp yeryüzüne gönderdiğinde insanların iyi ve güzel ahlaklı olmaları amacıyla bir biri ardınca elçiler göndermiş, İnsanoğlunu iyi ve güzel ahlaka, kula kul olmamaya, erdemli özgür olmaya davet etmiştir. Tarihsel süreç içerisinde dini şahsi ve siyasi çıkarı için kullanan insanlar Tanrı adına hükmetme ve ceza verme yetkisini kendisine bahşederek (Tanrı'dan rol çalmış) zamanla Tanrı'nın yerini Tanrılaştırılan ve kendilerine tapınılan (Ruhban,Kral) insanlar almış Din sömürü aracı haline gelmiştir...
Hz.İbrahim Nemrud'la, Hz.Musa Firavun'la (yani kendisini Tanrı gören halkı kendine kul yapan krallarla), Hz.İsa (Tanrı adına dini kendi çıkarlarına alet eden Ruhban sınıfı ile), Hz.Muhammed ise Mekkenin Lat,Menat,Uzza ile sembolleşen güç, otorite ve parayı sembolize eden egemenlerin taptığı üç put sistemi ile ölümüne mücadele etmiştir. Ancak tarihsel süreç içerisinde Tanrı krallar,Ruhban sınıf ve Mekkenin üç putu olan güç, otorite ve para toplumu yeniden yönetir hale gelmiş, halkı köle haline getirmiş, din toplum üzerinde ruhban sınıfı aracılığıyla sömürü aracı haline gelmiştir. Diğer yandan her türlü sömürüyü, kula kul olmayı, ruhban sınıfı reddeten gerçek tevhid dini ise ruhban sınıfı tarafından unutturulmuştur.
Orta Çağ Avrupası'nda bir tür günah çıkarma ve ölümden sonra cennete gitmek için Papalık katolik kilisesinin sattığı af belgesi Endülijans vardı. Hz.Muhammed peygamber olarak geldiğinde İslam dinini tevhid (Tek Tanrı) inancı üzerine inşa etti. Putperestliği ve ruhbancılığı, kula kulluğu reddetti. Gel gör ki; zaman içerisinde Müslümanlar, tıpkı yahudiler ve hristiyanlar gibi kendi ruhban sınıflarını oluşturdular. Dini para ile alıp sattılar.Dini şahsi ve siyasi çıkarlarına alet ettiler. Dinde yozlaşma burada başladı. Bu gün yanmayan kefen, günahlar için Şefaatçi şeyhler, cennete gönderen pasaportlar, oyla cennet vadeden siyasetçiler, Tanrıdan rol çalarak Tanrı adına hükmetme ve ceza verme yetkisini kendinde gören Ruhbancı müslümanlık, Ortaçağ katolik düşüncesinin ürünü aslında, biraz daha derine gidildiğinde yahudileşme kültürü ortaya çıkmakta.
Din ve mezheplerin ideoloji haline getirilmesi ve siyasete alet edilmesi hangi ülke olursa olsun o ülkeye zarar verir. Din politik araç olmaktan çıkarılmalı. Bu da din,fikir,inanç ve ibadet özgürlüğüne saygı duyan, halk arasında din ve inanç ayrımı gözetmeyen, hukunun egemen olduğu,şeffaf, denetlenebilir, laik, demokratik bir sistemle mümkündür...Bu açıdan Laiklik dinsizlik olmadığı gibi, din ve vicdan özgürlüğüne de engel değildir. Bilakis laiklik gerçek manada din ve ibadet özgürlüğü sağlar. Laiklik ilkesinin ve demokrasinin Türkiye açısından ne derece önemli olduğunu anlamak için ortadoğu coğrafyasına bakmak yeterlidir. Ortadoğuda mezhepsel ayrılıklar bile insanların öldürülme sebebi için yeterlidir. Dini mezhepleştirir ve ideoloji haline getirdiğimizde biri diğerini yok eden yapılar oluşur, milli birlik yok olur, toplum bölünür. Bu gün Türkiye ortadoğu olmuyor, insanlar mezhep ayrılıkları nedeniyle bir birini boğazlamıyor, bir birini öldürmüyor, bir birinin yaşam hakkına saygı duyuyorsa bu laiklik ilkesi sayesindedir.
Konu ile ilgili Atatürk'ün şu sözleri ne demek istediğimizi ve Türkçülerin bakışını daha iyi anlatmaktadır:
Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sade din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.
*
Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.
*
Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz.
Fatih Mehmet Yiğit
Yorumlar
Yorum Gönder