TÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİNDE ÖZGÜRLÜK VE ŞAHSİYET: 

Gerçek Milliyetçilik; Saltanatı ve kula kul olmayı değil. Millet egemenliğini ve tam bağımsızlığı savunur, egemenliğin tek bir adamdan ve bir avuç mutlu azınlığın elinden alınarak millete ait olmasını ülkü olarak benimser. Bu nedenle; milliyetçilik millet egemenliği ve meclis yönetim sistemi esasına dayanır. Millet egemenliğinin ülke yönetiminde söz sahibi olması ise; Demokratik, çağdaş,  evrensel  hukuk sistemi ve özgürlükçü, çoğulcu demokrasi ile mümkündür.

Emperyalist ülkeler sömürmekte oldukları ülkelerin Demokratik bir rejim ile yönetilmesini istemezler. Bunun yerine halkın iradesinin elinden alınarak ve halk cahil bıraktırılarak sürü misali halkın dikta ve despot bir yönetim şekli ile yönetilmesini isterler. Çünkü halk özgür, bilinçli ve şuurlu bireyler olduğunda halka ait ülke kaynakları emperyalistlerce sömürülmeyecek ve ülke emperyalistler adına ülkeyi yöneten bir avuç mutlu azınlık tarafından yağmalanmayacaktır.  Bunun yerine halk kendi kaynaklarını etkin ve verimli kullanacak, ülke gelirinin kullanılmasını ve harcanmasını meclis denetim sistemi içerisinde denetleyebilecek ülke şeffaf ve adil bir şekilde toplum menfaati gözetilerek yönetilecektir.

Dikkat edildiğinde gelişmiş ve milli geliri yüksek ülkeler Demokratik normlarla yönetilirken Afrika ve Ortadoğuda olduğu gibi az gelişmiş ve sömürülmekte olan ülkeler tek adam rejimi, baskıcı  ve totaliter yönetimlerle yönetilmektedir.

Türkçülüğü diğer ideolojilerden ayıran en temel ilkelerden birisi şuurlu demokrasi ilkesi ve bilinçli birey özgürlüğüne önem vermesidir. Buna mukabil diğer ideoloji ve görüşler (Komünizm,Faşizm,Dinci örgütlenmeler  gibi) kolektif bilinç adı altında  kendi aklı ile karar vermeyen, kendi iradesini başkalarının ellerine kayıtsız şartsız teslim eden, hür ve özgür olmayan, robot askerler ister. Gerek Faşizm gerekse Komünizm özgür birey bilinci reddeder robotlaşmış kollektif bilinç adı altında beyni yıkanmış tek tipleştirilmiş bir toplum arzular. Bu nedenle; birey bilinci gelişmeyen toplumların kolektif bilinç altında koyundan farkı yoktur. Mesela komünist sistemlerde komünistlere göre; işçi sınıfı, çocuk gibidir kendi hakkını savunamaz, onun hakkını işçi  sınıfı adına işçi partisi ve politbüro savunur. İşte diktatöryal kısır döngü burada başlar cahil sürü kitleler ve onları yöneten bir avuç zümre daima ipi elinde tutar...
Şu tarihi olay ne demek istediğimizi daha iyi anlatacaktır:

Kuvayı Milliye kurucularından Isparta Mebusu Hafız İbrahim Demiralay anılarında anlatıyor: Yıl 1932…

Başbuğ Atatürk Cumhurbaşkanı İsmet Paşa Başbakan...İnönü Rusyaya davet ediliyor. İsmet Paşaya Kolhozlar dolaştırılıyor. Yeni Rejim Komünizmin sempatik yönleri gösteriliyor. Paşa ister istemez etkileniyor. Türkiyeye döner dönmez İsmet Paşa Büyük önder Atatürke Rusya izlenimleri ile ilgili: Paşam Dünyayı saadete kavuşturacak yepyeni bir rejim geliyor. Ruslar geleceğe yön verecek müthiş bir sistem kurmuş gibisinden laflar ediyor.

İsmet paşanın bu sözlerine tebessümle gülen Atatürk İsmet beye şu tarihi cevabı veriyor: -Birey mutluluğuna dayanmayan hiç bir rejim uzun süre ayakta kalamaz. Fazla değil Sovyetlerin 60 yıl sonra dağılacağını görecek insanlar...

Büyük Atatürkün ileri görüşlü sözü aynen çıkıyor 60 yıl sonra 1991 tarihinde SSCB dağılıyor.

Bunu demokratik olgunluğa erişmemiş,  aydınlanmasını sağlamamış, tek tipleştirilmiş veya cahil bıraktırılmış şahsiyetsiz, bilinci olmayan toplumları bir sürü gibi yöneten (Komünist,Faşist,Dinci, tek adamcı) tüm sistemlerde görmek mümkündür.

Bu tehlikeyi Atatürk şu sözlerle tanımlamıştır:

"Kişilerle değil, ilkelerle meşgul olunmalıdır. Türk ulusunun zorbalık ve baskıyla yönetilebileceğini sananlar Türk’ü ve Türk Tarihini bilmeyenler ve anlamayanladır. Evet yine yineliyorum, Türk ulusunu demokrasiden başka bir şekilde yönetme olanağı yoktur."
"Türkiye devletinin ruh yapısı ulusal egemenliktir. Bir ulusun egemenliğinin bilincinde olabilmesi, onu güvenle koruyabilmesi bir takım özel niteliklere ve üstün bir eğitime sahip olmasına bağlıdır. Bir ulusun siyasal eğitiminde, toplumsal eğitiminde, vatan sevgisinde eksiklik varsa, o ulus egemenliğini yeterince güçlü bir biçimde elinde tutamaz. "
"Milleti kendi benliğine sahip yapmayan, milleti asırlarca kendi hakkında gafil bulunduran hep bu cehalettir. Hükümdarların, şunun, bunun, milleti esir gibi, köle gibi kullanmaları, bütün vatanı kendi özel mülkleri gibi düşünmeleri, hep milletin bu bilgisizliğinden istifade edilmek sayesinde idi. Gerçek kurtuluşu istiyorsak, herşeyden evvel, bütün kuvvetimiz, bütün süratimizle bu cehaleti ortadan kaldırmaya mecburuz...Yenilmesi gereken en büyük düşman, cehalettir...Halkını cehalet ile sefalete teslim eden yöneticiler yok olmaya; cehalet ve sefalete sürükleyen yöneticileri seçen halk ise köle olmaya mahkumdur.” 

Johann Wolfgang von Goethe."Dünyanın en tehlikeli hali, cehaletin örgütlü eyleme geçme halidir."  derken, Eflatun/Platon ise bunu şu sözlerle tanımlamıştır: ''Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar.'' 
John Dalberg Acton ise: "Demokrasinin kötü olan bir yönü çoğunluğun tiranlığına dönüşmesidir."Demiştir.
 
Demokrasinin cahil toplumlarda bir işe yaramayacağını Friedrich Nietzsche şu şekilde açıklamaktadır: "Toplumları cehaletten modern bir eğitim kurtarır. Eğitim seviyesi düşük milletler cehalet tuzağına düşer. Cahil milletlerde demokrasinin olmasının hiçbir faydası yoktur. Çünkü cahil halklar genellikle kendilerini para, iş, vatan ve din gibi unsurlarla kandıranlara oy verirler. "
 Atatürk konuyu: "Sorgulamayan insan cahildir; sorgulatmayan ise zalim!" sözleriyle özetlemiştir.

Bu nedenle gerçek özgürlüğe izin vermeyen bu tür ideolojiler ve sistemler zamanla toplum üzerinde baskı oluşturduğu gibi hür ve özgür düşünceyi ve bilimselliği engeller. Kendi yıkılmaz tabularını ve dogmalarını yaratır. Kontrol mekanizmasını elinde tutan efendilerini kutsar. Oysa Türkçü düşünce her ferdin özgür, şuurlu bir birey ve şahsiyetli olmasını ister. Kolektif bilinç yerine özgür bilinçli bireylerin ortak ülkü etrafında bir araya gelerek birlik, kardeşlik ve dayanışma içerisinde millet bilinci ile sınıf farkı gözetmeksizin hareket etmesini ister. Nitekim Başbuğ Atatürk bunu: "Bizim gözümüzde çiftçi, çoban, amele, tüccar, sanatkar, asker, doktor ve sonuç olarak herhangi bir sosyal kurumda çalışan bir yurttaşın hak, yarar ve özgürlüğü eşittir."sözleriyle ifade etmiştir.Diğer yandan kapitalizm ise sahte bir birey özgürlüğü vadeder. Kapitalist sistemlerde bireyin değeri kapitali nisbetindedir. Toplum ise tüketicidir, geliri nispetinde tüketebildiği kadar özgürdür. Siyaseti kapital finanse ettiğinden sermaye sınıfı ne derse o olur.Oysa Türkçü düşünce bireye kapital ve sınıf gözü ile bakmaz eşit yurttaş ve milli bilinçle bakar Türkçü nizamda siyaseti kapital değil milli varlık belirler. Bunun için Devlet sorumluluk yüklenir.Cumhuriyetin Kuruluş felsefesi (Türk) Millet egemenliği ve Pragmatizm'dir. Toplumsal uygulanabilirlik, faydacılık, iyilik, doğruluk ,çalışma üzerine kurulmuştur.Amaç İmtiyazsız, sınıfsız, tarihi insanlık tarihi ile eş Türk kültürü ile yoğrulmuş geçmişten aldığı güçle Türk ahlak ve Töresi ile geleceğini bilim ve aklın potasında eritecek bir millet yaratmaktı.


Atatürk her Türk'ün, özgür bilinçli birey olması gerektiğini şu sözlerle ifade etmiştir:

"Her Türk; hür doğar, hür yaşar...

Fertler mütefekkir (fikir ve bilgi sahibi) olmadıkça , toplum istenilen istikamete herkes tarafından iyi veya kötü yönlere yöneltilebilirler. Kendini koruyabilmek için her ferdin kendi geleceği ile bizzat alakadar (İlgili) olması gerekir.

Bir milletin kültürü yükseldikçe, kişisel özgürlüğün uygulama alanları genişler ve çoğalır. Örneğin; İlkel bir insanla uygar bir insanın özgürlük ihtiyaçları aynı değildir.İnsan toplumları uygarlaştıkça türlü şekilde, birbirinden ayrı ve kişisel özgürlükler meydana çıkar. Bu özgürlükler mahiyet ve doğal yapılarına göre; iki gruba ayrılır:

Birinci Grup ferdin maddi çıkarlarını karşılayan özgürlükler;
a) Kişisel özgürlük b)Meskenin taarruzdan masuniyeti c)Kişisel mülkiyet ç)Ticaret,çalışma ve zanaat özgürlükleri.

İkinci Grup ferdin düşünce hayatındaki özgürlük hakları;
a)Vicdan Özgürlüğü b)Toplanma Özgürlüğü c)Basın Özgürlüğü ç)Dernek Kurma Özgürlüğü d)Eğitim ve Öğretim Özgürlüğü."
(Afet İnan,Medeni Bilgiler ve M.K.Atatürk'ün El Yazıları,1969)

“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım”
Mustafa Kemal ATATÜRK

"İnsanlar daima yüksek, temiz ve kutsal amaçlara yürümelidirler. Bu hareket şeklidir ki insan olanın vicdanını,beynini ve bütün insanî kavramını tatmin eder.
Bu şekilde yürüyenler, ne kadar büyük özveride bulunurlarsa, yükselirler ve bu hareket şekli kesinlikle açık olur. Çünkü alnı açık, beyni açık, kalp ve vicdanı açık insanlar tarafından yönetilen toplumlar, ancak bu anlamda hareketlerin izleyicisi olabilirler.
Fikirlerini, duygularını ve girişimlerini gizli tutanlar, gizli yollar uygulamaya kalkışanlar, kesinlikle utanma ve sıkılmayı gerektiren, akıl ve mantığın dışında hareket edenler olabilirler.
Bu gibi işlere girişenlerin sonu en geç,acıdır."
1926 (Atatürk’ün S.D. III, s. 80-81)

Yukarıda arz ettiğimiz nedenlerle; Türkçü düşüncede kolektif bilinç yerine özgür bilinçli bireylerin ortak ülkü etrafında birleşmesi söz konusudur. Buna mukabil Türkçü düşüncede  lider ve örgüt kutsanmaz, sadece Türk Ülküsüne değer verilir ve o ülkünün gerçekleşmesi için mücadele edilir. Lider ve örgüt; Türk Ülküsüne hizmet ettiği sürece değerlidir. Bu büyük ülküye hizmetini tamamlayan Ata ve Ana olarak tarihteki yerini alır. 

Bu yüzden Türkçü düşünce; lider ve örgüt taasubuna bağlı diğer ideolojik hareketlerin aksine, Türk Ülküsü ve onun etrafında kenetlenen şuur ve şahsiyet sahibi özgür bireylerin etrafında zamana ve şartlara göre gelişerek devam eder. Akla, bilime ve düşünceye önem verir. Kendisini sürekli yeniler. Bu sebeple Türkçülük lider hareketi değil liyakat, kadro ve dava (ülkü) hareketidir. Liderler gelip geçse de ülküler ve ilkeler baki ve ebedidir.

Bundan dolayı Türk ülküsü her Türk'ün kolektif bilinç adı altında (birilerinin şahsi çıkarı için) robot askerler olmasını istemez. Bunun yerine her Türk'ün milli şuur sahibi,akıl ve bilime önem veren özgür bireyler olarak ortak ülkü etrafında birlik ruhu ve dayanışma içerisine hareket eden bireyler olmasını ister. Bu sebeble: Her  Türkçü; Türk ülküsünün şuuru ve bilincinde,  bir takım şahısların ve örgütsel çıkarların değil davanın özgür neferleridir.

Bu nedenle şahsiyetçilik; hem kişilik sahibi olmayı hem de başkalarının kişiliğine saygı göstermeyi gerektiren çok değerli ve aranan, özlenen bir vasıftır. Kişilik hem birey ile hem de bireylerin oluşturduğu milletle ilgili bir olgudur. Kişilik sahibi bireylerin çok olduğu milletler kısa sürede insanlık âleminin en önüne geçmeyi başarır çünkü onların bariz vasfı; görev bilinç ve sorumluluğu, dürüstlük, düşündüklerini üslubuyla söyleyebilme cesareti gibi değerli hasletlere sahip olmaktır. İyilik de kötülük de sârîdir yani çevreye yayılma özelliğine sahiptir. Bu bakımdan kişilik sahibi bireylerin çok olduğu toplumlar zamanla bütünüyle aynı değerlere sarılmaya başlar ve aykırılıklara izin vermez.

Atatürk'ün aşağıdaki sözleri bu anlamda yolumuza ışık tutmaktadır:

-Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir.
-Hürriyet Türk’ün hayatıdır.
-Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküntü vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir.
-Türkiye halkı, asırlardan beri, hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı bir yaşama gereği saymış bir milletin kahraman evlatlarıdır.
-Biz, yaşamak isteyen, haysiyet ve şerefiyle yaşamak isteyen bir milletiz.
-Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasî, malî, İktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir.
-İstiklal ve hürriyet aşığı milletler için ıstırap anları, o ıstırabın sebepleri, o ıstırabın amilleri, ibret alıp tetikte durmak için hatırlanmalıdır.
-Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.
-Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş milletiz.
-Millete efendilik yoktur. Hizmet vardır; bu millete hizmet eden onun efendisi olur.
-Kişinin birinci hakkı, doğal yeteneklerini serbestçe geliştirebilmesidir.
-Ne denli zengin ve gönençli olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir millet medeni insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan kendisini kurtaramaz.
-Kimsenin düşüncesine ve vicdanına egemen olunamaz.
-Biz Türkler, ruhen demokrat doğmuş bir milletiz...Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir...Türkler demokrat, hür ve sorumluluk sahibi vatandaşlardır.
-Ancak hür fikirlere sahip olan insanlar vatanlarına faydalı olabilirler ve onlardır ki vatanlarını kurtarıp muhafaza etme kudretine malik olurlar.
-''Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz. ''

Eski Türk Töre uygulamalarında da;Bozkırda liderlere koşulsuz sadakat diye bir şey yoktu, sadece lidere eşlik etme vardı. Beraberliğin devamı, karşılıklı güvenin gelişerek aradaki bu ince çizginin korunmasına bağlıydı. Bu çizgi, bir nevi toplum sözleşmesidir. Bozkır toplum sözleşmesi taraflardan birinin sürekli kazandığı, diğerinin de zarara uğradığı, Rousseu'nun tasvir ettiği türden bir toplum sözleşmesi değildir. Bu sözleşmenin şartları kesindir, bozulduğu takdirde bedeli ağırdır. 

Bir Hükümdar ne kadar kudretli ve ne kadar güçlü bir yönetme kabiliyetine sahip olursa olsun, halkına karşı sert tutumda bulunmamalı, kötü muamele etmemeli ve ölçüyü kaçırmamalıdır. Bozkırda Kağanlar ile Kara Budun arasındaki karşılıklı antlaşmanın yükümlülüğü ağırdır. Bu antlaşmanın şahitliğini yapan, yeri göğü yaratan Tanrı'dır. Dolayısı ile kağanlar kötü yönetimlerinden dolayı tahttan indirilirken, Tanrı'nın onlara bahşettiği Kut'un gitmesinin gerekçe gösterilmesi, bundan kaynaklı olmalıdır. Halk bunu Tanrı'nın kendilerine verdiği yasal bir hak olarak görecek ve kullanmaktan hiç çekinmeyecektir.(TÜRK TÖRESİ Eski Türklerde Töre Uygulamaları / H.Göktürk Erdoğan sayfa: 113-114)


Türkçü düşünce bir yandan Türk Kültür ve değerlerini sahiplenirken diğer yandan bilimin ve aklın ışığında insanlığın eriştiği yüksek medeni vasıfları Türk milletinin imkanına sunar. Aklı ve bilimi yol gösterir. Nitekim Başbuğ Atatürk ilerlemenin yolunun aklın ve bilimin ışığından geçtiğini şu sözlerle ifade etmiştir: Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir. Yalnız; ilmin ve fennin, yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekamülünü idrak etmek ve terakkiyatını zamanla takip eylemek şarttır. 

Bu nedenle bizim için özgürlük  iki anlama gelmektedir: birincisi bilinçli, şuurlu bir hürriyet diğeri ise ÖZümüzün GÜRleşerek, öze dönmemiz demektir. Zira İnsan öz kimliğini buldukça, şahsiyet kazandıkça özgür olur. Bu sebeple bizim için ÖZGÜR olmak,tam ve hakiki manada TÜRK olmakla mümkündür.
Kısacası;
Ne kadar TÜRK'sen o kadar ÖZGÜRsün

Ne mutlu Türk'üm diyene...

TÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİNDE ŞUURLU DEMOKRASİ İLKESİ:

"Biz Türkler, ruhen demokrat doğmuş bir milletiz...Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi  devlet şekli demektir...Türkler demokrat, hür ve sorumluluk sahibi vatandaşlardır..." (Mustafa Kemal Atatürk)

Türkçü düşünce; şuurlu, hiçbir ahlaksızlığa yer vermeyen, oyların alınıp satılmadığı, herkesin bilinçli olarak temsilcisini seçtiği, Demokrasiye taraftardır.
Şuurlu Demokrasi ise okuyan, araştıran, sorgulayan, çalışan, üreten, şuurlu ve bilinçli Türk Ülküsüne inanan kitlelerin omuzunda yükselir. Şuurlu Demokraside ülküler liderlerden üstün ve değerlidir. Lider bu büyük Ülküye hizmet ettiği sürece liderdir. Bu nedenle şuurlu demokraside lidere değil ülküye hizmet esastır. O ülkü Türk Milletini yüceltme ve yükseltme ülküsü olan Türk Ülküsüdür...
Türk Ülküsü ise; Türk Töresini hakim kılma, millet huzur, refah ve özgürlüğünü sağlayarak Türk Vatanı, Türk Cumhuriyetini koruma ve kollama ile Türk Birliğini gerçekleştirme ülküsüdür. Lider bu ülküye  sadakat ve bağlılığı ile bu kutsal ülkü yolunda öncü olarak çalıştığı sürece liderdir. Bu nedenle Türkçü düşünce sisteminde;  ölümsüz ülküler ölümlü liderler üzerine bina edilemez, liderler gelip geçse de ülküler bilinçli şuurlu bir demokratik toplumda daima yaşar, liderler ölse de ülküler ölmez, ...
Şuurlu bir Demokrasinin tesisi ancak; tarihin, kültürün, medeniyetin ve bilimin ışığında yetişmiş şuurlu bir millet yapısı ile mümkündür.
Büyük ve yüksek medeniyetler ancak şuurlu ve bilinçli, şuurlu demokrasiye inanan iyi yetişmiş toplumlar omuzunda yükselir...


Fatih Mehmet Yiğit
TÜRK BİLGELİĞİ 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar