(OSMANLI İMPARATORLUĞU DAĞILIRKEN BALKANLAR, KAFKASLAR, ANADOLU VE ORTADOĞU'DA 5 MİLYON TÜRK'ÜN KATLEDİLDİĞİ) UNUTULAN GERÇEK: 

TÜRK SOYKIRIMI...!!!

Osmanlı devletinin dağılma ve parçalanma sürecinde gerek Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu olmak üzere geri çekilen topraklarda 5 milyon Türk büyük bir katliama maruz kalmış Türklere ait topraklar ve mal varlıkları yağmalanmıştır.Bunun yanı sıra katliama maruz kalan ve canlarını kurtaran Türklerin bir çoğuda göç yollarında hayatlarını kaybetmiştir. Eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof.Dr.Yusuf Halaçoğlu Cumhuriyet kurulduğunda Anadoludaki toplam nüfusun %40 ını Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğudan göç eden Türklerin oluşturduğunu ifade etmektedir.  




Kaybedilen toprak ve insan sayısı gözönünde bulunduğunda yapılan soykırımın Yahudi soykırımından aşşağı kalır yanının olmadığı görülecektir.Bir avuç Ermeni diasporası asılsız iddialarla sözde ermeni soykırımı yalanlarını savunup Türkiyeden toprak ve tazminat talebinde bulunurken Türkiye kaybettiği toprakların ve can kayıplarının neden davasını gütmez. Üniversitelerde, panellerde uluslararası toplantılarda neden bu konu gündeme getirilmez, uluslararası hukuk neden işletilmez? Anlamak güç. Konunun daha iyi anlaşılması açısından Türk katliamlarını anlatmak da fayda görmekteyiz.
 

TÜRK KATLİAMLARI(Katliamı/Mezalimi), Türklere yapılan katliamlar veya Türk Kırımı, Osmanlı Devleti dağılma döneminde Müslüman ve Türk tebaalarına yönelik katliamlardır. Bu dönemde sürgünler de yaşanmıştır. Bazı kaynaklarda etnik temizlik olarak da nitelenir. Justin McCarthy, olaylardan etkilenenlerin çoğunun Türkçe konuştuğunu belirtmiştir.
Justin McCarthy, 1821 - 1922 yılları arasında yaklaşık beş buçuk milyon müslümanın Avrupa'dan sürüldüğünü ve beş milyondan fazlasının öldürüldüğü ya da kaçarken hastalık veya açlık sonucu öldüğünü tahmin etmektedir.


Etnik temizlik, 1820'li - 1830'lu yıllarda Sırp ve Yunanların bağımsızlığı kazanmalarının, 1877 - 1878 yıllarında 93 Harbi'nin, 1912 - 1913 yıllarında Balkan savaşları'nın, I. Dünya Savaşı ve sonrası sırasında Ermeni isyanları ve çeteleri ile Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'nun Yunanistan tarafından işgali sonucunda meydana geldi. Michael Mann, 1914 Carnegie Endowment raporunda bu eylemlerin Avrupa'da daha önce görülmemiş muazzam ölçüde cani etnik temizlik olarak tanımlandığını aktarmaktadır. 20. yüzyıla girerken Balkanların Osmanlı kontrolündeki bölgelerde 4.4 milyon Müslümanın yaşamakta olduğu tahmin edilmektedir.Maria Todorova'ya göre, 19. yüzyılın son 30 yılında bir milyondan fazla Müslüman Balkanlar'ı terketti. 1912 - 1926 yılları arasında 2,9 milyona yakın Müslüman ya öldürüldü ya da Türkiye'ye göçe zorlandı. I. Dünya Savaşı ve Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'da 2.5 milyon Müslümanın öldüğüne ilişkin tahminler vardır.

Asılsız sözde Ermeni Soykırımı iddialarının aksine; Türkler, Ermenileri değil. Ermeni çeteler Türkleri katletti. Ermenilerin yaptığı katliam sonucu 530.000 sivil Türk hayatını kaybetti.
Devlet yöneticilerinin o tarihlerde almış olduğu: "zorunlu iskan" kararı doğru ve yerinde idi. Aksi takdirde Anadolu da Türk nüfusun tamamı Ermeni çetelerce katledilecek ve kalmayacaktı.

1910-1922 yılları arasında Ermeni çeteleri çoğunluğu sivil 529 bin Müslüman Türk’ü katletti




“Erzurum’da 50 bin, Van’da 45 bin, Kars’ta 17 bin, Iğdır’da 15 bin, Erzincan’da 13 bin, Diyarbakır’da 12 bin, Muş’ta 10 bin olmak üzere daha birçok yerde toplam 529 bin küsur sivil Müslüman-Türk ahali, Ermeni çeteleri tarafından katledilmiştir…”

Dünyada kendi topraklarda soykırıma uğrayan başka da bir millet yoktur. Ermeni çeteleri Doğu Anadolu’da 529 bin Müslüman Türk’ü katletmişlerdir.

Yani asıl soykırıma, katliama uğrayanın Müslüman Türkler olduğu aşikardır. Bilhassa Birinci Dünya Savaşı’nda Rusların Bolşevik ihtilaliyle bu bölgeden çekilip ülkelerine dönmeleri neticesinde bu bölgede Ermeni çeteleri, gönüllü Ermeni birlikleri başta Erzincan olmak üzere, Erzurum, Van, Iğdır, Ardahan ve Kars’ta Müslüman ahaliye yönelik yoğun katliamlar yaptılar.



Erzincan'dan Erivan'a Ermeni Katliamları:

"Askerimizin Erzincan'a girmesini müteakip bizzat Erzincan'a gittim. Kendi gözlerimle gördüm ki, saç ve sakalı bembayaz ihtiyarlar, çocuğunu bağrına basmış kadınlar, mini mini yavrular... yanyana uzanmış yatıyorlar. 



Taşlarla kafaları ezilmiş, karınları deşilip bağırsakları boyunlarına geçirilmiş, alet-i tenasüliyesi kesilmiş, el ve ayakları doğranıp atılmış biçarelerin sayısı bini aşkındı. Kuyulara doldurulmuş, fırınlarda diri diri yakılmış, evlere doldurularak bu suretle yakılmış insanların görünüşleri pek gönül harap edici idi. 

Toplattırılarak, kısmen fotoğraflarını aldırdıktan sonra defnettirdiğim İslâm ahalinin yalnız Erzincan'a ait miktarı ikibini aşkındı. Bayburt'ta Arsak namındaki eşkıyanın yakmak suretiyle telef ettiği müslümanlar bine yakındı. Erzincan Kelkit hattından ta hududa kadar ordunun devam eden ileri harekatında küçük ve büyük şehir ve kasabalar dahil olduğu halde bu mıntıkada Ermeniler tarafından yıpratılmamış bir ırz, çalınmaya uğramamış bir mal/ kasta maruz kalmamış bir can yoktur.”(Kâzım Karabekir, Ermeni Mezalimi, Emre Yayınları, İstanbul, 2000, s. 114, 115.)






529 BİN MÜSLÜMAN TÜRK ÖLDÜRÜLDÜ

Erzurum’da 50 bin, Van’da 45 bin, Kars’ta 17 bin, Iğdır’da 15 bin, Erzincan’da 13 bin, Diyarbakır’da 12 bin, Muş’ta 10 bin olmak üzere birçok yerde sivil ahali Ermeni çeteleri tarafından katledilmiş.”

Erzurum Rus İkinci Topçu Alayı Komutanı Yarbay Twerdo Khlebov, hatıratında ve çektiği telgraflarda, “bölgede Ermeni çetelerinin Müslüman ahaliye yönelik katliamları” bir belge niteliğindedir.

Khlebov’un kendi hatıralarına kulak kabartalım:

“Hatta ’27 Şubat gecesi Ermeniler bana geldiler, Karskapı bölgesinde 3 bin Müslüman Türkü öldürdüklerini iftiharla beyan ettikleri zaman, masum, savunmasız insanların öldürülmesinin bir vahşet olduğunu’ söylediğimde, bana ‘Siz Russunuz, Ermeni milletinin ideallerinden anlayamazsınız’ diye cevap verdiklerini eserinde üzülerek ifade etmiştir. Khlebov, aynen ‘Bizi Erzurum’daki görevimizden alınız. Ermeni eşkıyasının masum Türkleri öldürmesine seyirci kalmamız mümkün değil’ diye telgraf gönderiyor.”


Başbakanlık Devlet Arşivlerinin açıkladığı 1910-1922 yılları arasında Ermeni çetelerin yaptığı katliamların tarih ve yerleri ile katledilen Türk sayısı şöyle:

1910 Muş (10 ölü),
21 Şubat 1914 Kars-Ardahan (30 bin ölü),
1915 Van (44 ölü), 
1915 Van (150 ölü), 
1915 Bitlis (16 bin ölü),
1915 Muş (80 ölü),
1915 Bitlis-Hizan (113 ölü),
1915 Van (5 bin 200 ölü),
Şubat 1915 Haskay (200 ölü), 
Şubat 1915 Dutak (3 ölü),
Nisan 1915 Bitlis (29 ölü),
Nisan 1915 Muradiye (10 bin ölü),
Nisan 1915 Van (120 ölü),
Mayıs 1915 Van (20 bin ölü),
Temmuz 1915 Muş-Akçan (19 ölü), 
Ağustos 1915 Müküs (126 ölü), 
9 Mayıs 1915 Bitlis (40 bin ölü),
9 Mayıs 1915 Bitlis (123 ölü), 
15 Ocak 1916 Terme (9 ölü), 
1 Nisan 1916 Van-Reşadiye (15 ölü),
Mayıs 1916 Muş (500 ölü),
8 Mayıs 1916 Van-Tatvan (bin 600 ölü),
8 Mayıs 1916 Bitlis (10 bin ölü), 
8 Mayıs 1916 Pasinler (2 bin ölü),
8 Mayıs 1916 Tercan (563 ölü), 
11 Mayıs 1916 Van (44 bin 233 ölü), 
11 Mayıs 1916 Malazgirt (20 bin ölü), 
11 Mayıs 1916 Bitlis (12 ölü),
22 Mayıs 1916 Van (bin ölü), 
22 Mayıs 1916 Köprüköy-Van (200 ölü), 
22 Mayıs 1916 Van (15 bin ölü), 
22 Mayıs 1916 Van (8 ölü), 
22 Mayıs 1916 Van (8 bin ölü), 
22 Mayıs 1916 Van (80 bin ölü),
22 Mayıs 1916 Van (15 bin ölü), 
23 Mayıs 1916 Of (5 ölü), 
23 Mayıs 1916 Trabzon (2 bin 86 ölü), 
23 Mayıs 1916 Van (3 yüz ölü),
25 Mayıs 1916 Bayezid (14 bin ölü), 
Haziran 1916 Van-Abbasaga (14 ölü), 
Haziran 1916 Edremit-Vastan (15 bin ölü), 
6 Haziran 1916 Satak-Serir (45 ölü), 
6 Haziran 1916 Satak (bin 150 ölü), 
7 Haziran 1916 Müküs-Serhan (121 ölü), 
14 Ağustos 1916 Bitlis (311 ölü), 
1919 Sarıkamış (9 ölü), 
1919 Tiksin-Ağadeve (5 ölü), 
1919 Nahçivan (4 bin ölü), 
6 Ocak 1919 Zarusat (86 ölü), 
21 Ocak 1919 Kilis (2 ölü), 
22 Ocak 1919 Antep (1 ölü),
25 Ocak 1919 Kars (9 ölü),
26 Şubat 1919 Adana-Pozantı (4 ölü), 
18 Mayıs 1919 Osmaniye (1 ölü), 
13 Haziran 1919 Pasinler (3 ölü), 
3 Haziran 1919 Iğdır (8 ölü), 
Temmuz 1919 Sarıkamış (803 ölü), 
Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü), 
Temmuz 1919 Sarıkamış (695 ölü), 
4 Temmuz 1919 Akçakale (180 ölü), 
5 Temmuz 1919 Kağızman (4 ölü), 
7 temmuz 1919 Kars-Göle (9 ölü), 
8 Temmuz 1919 Mescitli (4 ölü), 
8 Temmuz 1919 Gülyantepe (10 ölü),
9 Temmuz 1919 Kağızman (6 ölü), 
9 Temmuz 1919 Kurudere (8 ölü), 
11 Temmuz 1919 Mescitli (20 ölü), 
19 Temmuz 1919 Bulaklı (2 ölü), 
19 Temmuz 1919 Pasinler (2 ölü), 
24 Temmuz 1919 Kars-Kağızman (9 ölü), 
Ağustos 1919 Muhtelif köyler (2 bin 502 ölü), 
15 Ağustos 1919 Erzurum (153 ölü), 
15 Ağustos 1919 Erzurum (426 ölü), 
Eylül 1919 Allahüekber (3 ölü), 
9 Eylül 1919 Ünye (12 ölü), 
14 Eylül 1919 Sarıkamış (2 ölü), 
Kasım 1919 Adana (4 ölü), 
11 Kasım 1919 Kahramanmaraş (2 ölü), 
6 Kasım 1919 Ulukışla (7 ölü), 
7 Aralık 1919 Adana (4 ölü), 
1920 Göle (600 ölü), 
1920 Kars (3 bin 945 ölü), 
1920 Haramivartan (138 ölü), 
1920 Nahçivan (64 bin 408 ölü), 
1920 Nahçivan (5 bin 307 ölü), 
Şubat 1920 Kars civari (561 ölü), 
1 Şubat 1920 Zarusat (2 bin 150 ölü), 
2 Şubat 1920 Suregel (bin 150 ölü), 
10 Şubat 1920 Çildir (100 ölü), 
28 Şubat 1920 Pozantı (40 ölü), 
9 Mart 1920 Zarusat (400 ölü), 
9 Mart 1920 Zarusat (120 ölü), 
16 Mart 1920 Kağızman (720 ölü), 
22 Mart 1920 Suregel-Zarusat (2 bin ölü),
6 Nisan 1920 Gümrü (500 ölü), 
28 Nisan 1920 Kars (2 ölü), 
5 Mayıs 1920 Kars (bin 774 ölü), 
22 Mayıs 1920 Kars (10 ölü), 
2 Temmuz 1920 Kars-Erzurum (408 ölü), 
2 Temmuz 1920 Zengebasar (bin 500 ölü), 
27 Temmuz 1920 Erzurum (69 ölü), 
Mayıs 1920 Kars-Erzurum (27 ölü), 
Agustos 1920 Oltu (650 ölü), 
Ağustos 1920 Kars-Erzurum (18 ölü), 
15 Ekim 1920 Bayburt (bin 387 ölü), 
20 Ekim 1920 Göle (100 ölü), 
17 Ekim 1920 Pasinler (9 bin 287 ölü), 
18 Ekim 1920 Tortum (3 bin 700 ölü), 
19 Ekim 1920 Erzurum (8 bin 439 ölü), 
26 Ekim 1920 Kars civarı (10 bin 693), 
Ekim 1920 Aşkale (889 ölü), 
1 Aralık 1920 Kosor (69 ölü), 
3 Aralık 1920 Göle (508 ölü), 
4 Aralık 1920 Kosor (122 ölü), 
4 Aralık 1920 Kars-Zeytun (28 ölü), 
4 Aralık 1920 Sarıkamış (bin 975 ölü), 
6 Aralık 1920 Göle (194 ölü), 
7 Aralık 1920 Kars-Digor (14 bin 620 ölü), 
14 Aralık 1920 Sarıkamış (5 bin 337 ölü),
29 Kasım 1920 Zarusat (bin 26 ölü), 
Aralık 1920 Erivan (192 ölü), 
1921 Nahçivan (12 ölü), 
1921 Bayburt (580 ölü), 
1921 Arpaçay (148 ölü), 
1921 Karakilise (6 bin ölü), 
1921 Karakilise ( 6 bin ölü), 
Şubat 1921 Zenibasar (18 ölü), 
21 Kasım 1921 Pasinler (53 ölü), 
21 Kasım 1921 Erzurum (bin 215 ölü), 
1918 Hınıs (870 ölü), 
1918 Tercan (580 ölü),
Mart 1922 Kahramanmaraş (4 ölü)




ONUR ÖYMEN, "Bir Propaganda Silahı Olarak Basın" kitabında Büyük Türk Soykırımının nasıl görmezden gelindiğini şu sözlerle ifade eder:


"1821 yılının Mart ve Nisan aylarında Mora'da yaşayan Türklerin büyük çoğunluğu öldürülmüş, pek az sayıda Türk canını kurtarmak için kaçabilmişti. İşte bu katliam etnik temizlik hareketinin tipik bir örneği idi. İngiliz yazar St. Clair, "Yunanistan Türkleri, 1821 yılının ilkbaharında ani olarak ve tümüyle ve dünyanın haberi olmadan yok edildiler," diye yazıyor. Yunanlıların ele geçirdikleri Türk erkekleriyle kadın ve çocuklarının birçoğu öldürülmüş, bir kısmıysa köle olarak satılmıştı.. Bazı İngiliz yazarlarının anlattığına göre yakalanan bir Türk gemisinin 57 kişilik mürettebatı yakılarak öldürülmüştü. Sadece Navarin kentinde birkaç gün içinde 2-3 bin, Türk valinin ikamet ettiği Tripoli kentinde de 10 bin kişi öldürülmüştü.. Atina sokaklarında da parçalanmış Türk cesetlerine rastlanıyordu. Öldürülenler arasında Yunan bağımsızlık hareketine destek olarak gelmiş bazı Avrupalı gönüllüler vardı. Yabancı kaynaklı bu verilerin gösterdiği gibi, Mora'da yaşananlar bir bağımsızlık hareketinden çok bir katliam niteliği taşıyordu.. Bu olaylar Batı Avrupa ülkelerine nasıl yansımıştı ?.. Batı ülkelerinin basını Mora'daki gelişmeleri Yunanlıların değil, "Liberalizmin ve Hristiyanlığın" bir zaferi gibi değerlendirmişlerdi. Peki, nasıl olmuştu da ünlü İngiliz şairi Lord Byron bu ayaklanmanın öncüleri arasında yer almıştır ? Lord Byron aslında ünlü bir romantik şairdi. Şiirleri İngiltere'de geniş kitleleri etkiliyordu. Ancak yaşadığı sıra dışı hayat nedeniyle İngiliz toplumu içinde tutunamadı ve 1816 yılında bir daha dönmemek üzere ülkesinden ayrıldı. Venedik'te bulunduğu sırada Yunan ayaklanmacıların etkisiyle Mora'ya gitti. Orada cebinden 4.000 sterlin harcayarak Yunan donanmasının güçlendirilmesine katkıda bulundu. Bir çarpışmaya hazırlanırken hastalandı ve kısa bir süre sonra, 1824 yılında, 36 yaşındayken öldü. Onun Yunan ayaklanmacılara sağladığı destek İtalya, ABD ve İngiltere'de birçok insanın Yunan isyanını desteklemesine yol açtı. Cenazesi İngiltere'ye getirildi ama Westminster Kilisesi, yaşamış olduğu fırtınalarla dolu özel hayat nedeniyle onun "şairler köşesi"ne gömülmesine izin vermedi. Ölümünden ancak 145 yıl sonra, 1969'da onun adına bu kiliseye bir plaket konuldu.. Lord Byron Mora'da Türklere yapılan katliamlar hakkında bilgi sahibi olmuş muydu ? Olsaydı bu ayaklanmayı desteklemeye devam eder miydi ? Bu soruların cevaplarını bilmek zor. Ama şurası muhakkak ki, Yunan propagandası Lord Byron'ın adını sürekli olarak Batı dünyasını etkilemek için kullandı ve hala kullanıyor.. Yunan propagandası onu, "Yunan özgürlük savaşçılarını zafere ulaştıran bir önder" gibi takdim ediyor. "

19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında Ermeniler tarafından Kafkasya'da yapılan katliamlar da vardır. Bu dönemdeki kayıplar hakkında değişik kaynaklardan çeşitli bilgiler bulunur. 93 Harbi sırasında Justin Mc Carthy 260 bin kişinin kaybolduğunu belirtirken, Kemal Karpat 300 bin kişinin öldürüldüğünü savunmaktadır. 20. yüzyılın başı ve I. Dünya Savaşı döneminde de bölgedeki Müslüman - Türk karşıtı Ermeni hareketleri devam etmiş, köylere karşı saldırılar yapılmıştır. Onur Hüdavendigar'a göre bu dönemde 2.5 milyondan fazla Müslüman öldürülmüştür.


"28 Şubat 1986'daki kazıda çıkarılan, Iğdır'ın Oba Köyü'nde Ermeniler tarafından topluca katledilen Türkler'e ait kemikler."


"Etnik temizlik, ilk defa 1912-1913 Balkan Savaşı'nda askeri strateji oldu..."

(Mark Mazower)


Yunan bağımsızlık hareketleri


Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanması

Yunan Bağımsızlık Savaşı sırasında Yunan askerler tarafından bölgedeki Türkler ve Arnavutlara karşı katliamlar yapıldı, bu savaş sırasında her iki taraf da birbirini katletmiştir. Yunanistan'ın ilan edildiği bölgenin her yanında Türkler katledildi.Yunanlar denizlerde Türklerin gemilerine saldırıp içinde bulunanları katletti, Ağustos 1821 itibarı ile William Ogden Niles 3000 kişinin bu şekilde öldürüldüğünü belirtmektedir.

Yunan işgali sırasında önce tecavüz edilip sonra ağzında el bombası patlatılan Türk kızı Hayriye 

"Yunanlılar tarafından suratı vahşiyane cerh edilen bir çocuk" 1338 (1922), basım Hilaliahmer icraat raporu, sayfa 41


Mora


Mora'da oturan Türk ve Arnavut nüfusu, özellikle Yunan askerlerin egemen olduğu bölgelerde katliamlara uğradı. Mora'daki Türk ve Arnavut toplulukları yok oldu. Tarihçiler, bu süreçte yarımadada genellikle bölgedeki papazların tavsiyesiyle toplamda 20 binden fazla Müslümanın öldürüldüğünü belirtmektedir; bazı tarihçiler ise bu sayıyı 15 bin olarak tahmin etmektedir; fakat sadece Tripoliçe Katliamı'nda 35 bin kişinin öldürüldüğüne ilişkin tahminler vardır. Rus askerleri ve Yunanlar, 1770'de Mistras kentinde 400 Türk'ü öldürmüştür. Türk çocuklar, minarelere çıkarılıp oradan aşağıya atılmışlardır.William Ogden Niles'ın bu isyanlar sırasında tuttuğu kayıtlara göre Patras kentinin Türk halkı da küçük bir azınlık dışında tamamen öldürüldü.Ağustos 1821'de Monemvasia kasabasının Türk sakinleri uzun süren kuşatma sonucu açlıkla karşı karşıya kaldı ve cesetleri yemeyi denediler, bu sırada Yunanlar kasabanın surlarının dışında denizde ele geçirilmiş olan altmış erkek ve kadını öldürdü. Daha sonra Yunanlar Türkleri Anadolu'ya götüreceklerini söyledi ve kapılar açıldı; fakat Yunanlar kasabayı yağmaladı ve pek çok Türkü öldürdü. Daha sonra kasabadan beş yüz kadar Türkü bir gemiye bindirip Anadolu açıklarında ıssız bir adaya bıraktılar, burada da açlıkla karşı karşıya kalan Türklerden hayatta kalanlar bir Fransız tüccar tarafından kurtarıldı.William St. Clair'e göre, "Mora'daki soykırım ancak öldürecek başka Türk kalmadığında sona erdi".


"Üç gün boyunca şehrin sakinleri, bir vahşi çetenin kötülüğüne ve keyfine bırakıldı. Yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmadı. Kadınlar ve çocuklar, öldürülmeden önce işkencelere tabî tutuldu. Katliam o kadar büyüktü ki, Kolokotronis kapıdan hisara kadar atının ayaklarının yere hiç dokunmadığını söyledi. Şehirdeki Yunan zaferinden sonra yol kenarları cesetler ile doldu. Kadınların ve çocukların bulunduğu Müslüman kitleleri, yakınlardaki dağlarda sığır gibi doğrandı."
Kaynak: (Phillips, Alison W. The War of Greek Independence, 1821 to 1833. London, 1897, sayfa 61)

Yunan komutan Teodoros Kolokotronis ise anılarında 32.000 kişinin katledildiğini yazmıştır.
Mora İsyanında Rumlara Rus çarlığı ve  İngiltere  yardım etmiş, ABD'de bu isyana yardım etmiş, silah, mühimat gönüllü  toplanmış Newyork gibi kentlerden  Moraya gönderilmiştir.

23 Eylül 1821 tarihinde başlayan Yunan (Mora) isyanlarında 160 bin Türk katledildi.


Navarin Katliamı


Yunanlar tarafından kuşatılan Navarin kentinin Türk halkı açlık çekiyordu. Sonunda, Türklerin güvenli bir şekilde Mısır'a gönderilmelerine karar verildi. 19 Ağustos 1821 günü kentin kapıları açılınca, Yunanlar Türklerin üzerine hücum etti ve kaçabilen 160 kişi dışında, yaklaşık 3000 nüfuslu kentin tüm halkı öldürüldü.23 Eylül 1821 tarihinde başlayan Yunan (Mora) isyanlarında 160 bin Türk katledildi.
Balkan Savaşı'na kadar devam eden süreçte 1 milyon 628 bin Türk göç etmiş ya da katledilmiştir.
"Üç gün boyunca şehrin sakinleri, bir vahşi çetenin kötülüğüne ve keyfine bırakıldı. Yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmadı. Kadınlar ve çocuklar, öldürülmeden önce işkencelere tabî tutuldu. Katliam o kadar büyüktü ki, Kolokotronis kapıdan hisara kadar atının ayaklarının yere hiç dokunmadığını söyledi. Şehirdeki Yunan zaferinden sonra yol kenarları cesetler ile doldu. Kadınların ve çocukların bulunduğu Müslüman kitleleri, yakınlardaki dağlarda sığır gibi doğrandı."Kaynak: (Phillips, Alison W. The War of Greek Independence, 1821 to 1833. London, 1897, sayfa 61)

Yunan komutan Teodoros Kolokotronis ise anılarında 32.000 kişinin katledildiğini yazmıştır.



İskoçyalı Tarihçi George Finlay, Phrantzes adlı Yunan bir rahibin Navarindeki Türk katliamına tanıklık ettiğini söyledi ve onun anlattıklarından yola çıkarak aşağıdaki tanımı yaptı:

Mermiler ve kılıçlarla yaralanmış kadınlar kaçmak umuduyla denize koştu, bu sırada kasten vuruldular. Kollarında bebekleri olan annelerin kıyafetleri çalındı ve tek gizlenme yeri olan denize koştular, suda çömelirken insan olmayan tüfekli askerler tarafından vuruldular. Yunanlar bebekleri annelerinin kollarından aldı ve kayalara vurdu. Üç ve dört yaşlarındaki çocuklar denize atılarak boğuldu. Katliam bittiğinde cesetler ya denize atıldı ya da sahile yığıldı ve bir salgın hastalık tehdidiyle karşı karşıya kalındı.(Kaynak : George Finlay, Yunan Devrimi Tarihi, Cilt 1. William Blackwood ve Sons, Edinburgh ve Londra, 1861. s. 263)


(Walter Alison Philips ) William st. Clair katliam sırasında Tripoliçe'de bulunan yabancı subayların gördüklerini şöyle anlatmıştır: "10 bin üzerinde Türk öldürüldü. Paralarını sakadığı șüphe edilen tutsaklara işkence edildi. Kolları ve bacakları kesildi ve ateșin üzerinde yavaş yavaş kızartıldılar. Hamile olan kadınların karınları kesildi, kafaları kesildi ve köpek kafaları bacaklarının arasına sokuldu. Cumadan pazara kadar hava çığlık sesleriyle doluydu....Bir Yunan 90 kişiyi öldürdüm diye övünüyordu. Yahudi topluluğu sistemli bir sekilde ișkenceden gegirid.. Haftalarca aç bırakılan Türk çocukları çaresiz yıkıntıların arasında koşarken Yunanlar tarafindan yere atıldılar Sonra vuruldular... Su kuyulari cesetlerle dolduruldu... "Yunanistan'daki Türkler arkalarında az iz bıraktılar. 1821 ilkbaharında dünyanın geri kalanı tarafından arkalarından gözyaşı dökülmeden ve farkedilmeden aniden yok oldular. Bir zamanlar Yunanistan'in bütün ülkenin etrafina dağılmış būyük bir Türk nüfusuna sahip olduğuna bile inanmak zordu. Bu ailelerin arasında varlıklı çiftçiler, tüccarlar, memurlar yaşıyordu ve yüzlerce yıl boyunca burada yaşamış ve buraları kendi yurtları olarak kabul etmişlerdi... Kasıtlı ve acımasızca öldürüldüler ve hiçbir zaman pişmanlık gösterilmedi.(Tarihçi William St. Clair. /“That Greece Might Still Be Free“ adlı eserden /1972-Oxford) 

Tripoliçe katliamı 


Mora İsyanı sırasında bölgede Türklere karşı yapılan katliamların en büyüğüydü. Şehrin Yunanların eline geçmesinden birkaç gün sonra şehre gelen Britanyalı Thomas Gordon, 8000 kişinin öldürüldüğünü tahmin etti. Katliamdan sadece köle olarak alınan bazı kadınlar ve fidye için tutulan bazı tanınmış Türkler kurtulabildi. Justin McCarthy ise katliamda ölenlerin sayısının 35,000 olduğunu belirtir.Teodor Kolokotronis, katliamdan şu şekilde bahsetti:
« Cuma gününden pazara kadar Yunan askerleri kadın, çocuk ve erkekleri katletti. Tripoliçe ve çevresinde toplam 32 bin kişi öldürüldü. [...] En sonunda, bir ulak geldi ve katliam durdu. »Orta YunanistanAtina'da sadece 190'ı askerlik yapmaya uygun olan 1190 Türk güvende olacaklarına ilişkin verilen sözler nedeniyle teslim oldu. W. Alison Phillips'e göre, bunu bu korkunç savaşta pek çok benzeri olan korkunç bir sahne izledi. Agrinio kasabasında 500 Müslüman aile ve 200 Yahudi yaşamaktaydı. Şehrin önce Yahudi, sonra da Müslüman sakinleri katledildi.


Ege adaları


Yunanistan'ın bağımsızlığını kazandığı dönemde Ege Adaları'nda da Türkler öldürüldü. 1821 yılının mart ayında, Yunanlar tarafından Sakız Adası'na bir saldırı düzenlendi ve Türkler katledildi. Ege Adaları'nda Osmanlı'ya karşı isyan eden Yunanlar, bölgeden geçen Türk ticaret gemilerine ve Hac'dan gelen ve Haca gitmekte olan gemilere saldırıp mürettebat ile yolcuları öldürdü. Theodoros Kolokotronis, Hydra adasında doksandan fazla Müslüman öldürüldüğünü belirtmektedir. Hydra'da adanın Müslüman sakinlerine yapılan katliamın dışında bir gemideki tüm Müslümanlar da öldürüldü.


Prof.Dr.Salahi Sonyel, Yunan isyancıların Türklere karşı gerçekleştirdiği katliamı makalesinde tarihçilerin tespitiyle şu şekilde anlatmaktadır: 


"Asıl barbarlık edenin ve katliamı başlatanın Rumlar olduğunu bilmiyorlardı."


Fatih Sultan Mehmet, 1460 yılında Mora’yı Osmanlı topraklarına kattı. O tarihten itibaren bölgede kayda değer bir savaş, açlık, kıtlık ya da olay yoktu. 360 yılı aşkın bir süre boyunca halk barış içinde birlikte yaşadı. Türkler, Rumlar ve Yahudiler etnik bir çatışma şöyle dursun farklı mahallelerde bile yaşamadılar. Herkes birbiriyle komşuydu.


3 asırdan fazla yaşadıkları, vatan dedikleri topraklarda yaşayan Müslüman ve Yahudiler, komşuları tarafından öldürüleceklerini hiçbir zaman düşünmediler. Bu nedenle bırakın katliamı, bir saldırıya bile hazır değillerdi.


ABD’li yazar McCarthy Tripoliçe Katliamını şöyle aktarıyor: 


“23 Eylül’de ise ölüm şehrin kapısından girdi. Üç gün boyunca zavallı Türk yerleşimciler, bir vahşiler güruhunun şehvetine ve zulmüne teslim edildiler. Ne cinsiyet ve ne de yaş yönünden bir esirgeme yapıldı. Kadınlarla çocuklar dahi öldürülmeden önce işkenceden geçirildiler. Kıyım öylesine büyük ölçekteydi ki, çetecilerin sergerdesi Kolokotronis’in kendisi bile, kasabaya girdiğimde yukarı hisar kapısından başlayarak atımın ayağı hiç yere değmedi demektedir. İlerlediği zafer kutlama töreni yolu, cesetlerden bir örtüyle döşenmişti.”


İskoçyalı Albay Thomas Gordon: "Tripoliçe’de gördüğüm olaylar o kadar dehşet vericiydi ki, utanç verici bu olayların, sonsuza değin bilinmesini isterim”


“İki gün içinde, on binlerce Türkün yaşadığı şehirde tek canlı kalmamıştı. Bunların çoğu, kafası, kolları ve bacakları kesilerek öldürülmüşlerdi. 1821 ihtilali döneminde, Yunanistan'da yaşayan yabancıların sayısı, parmakla sayılacak kadar azdı. Bu yüzden Avrupa ülkeleri Yunanistan'da neler olup bittiğini bilmiyordu. Yunanistan dışına gönderilen raporlar savaşa katılmamış, Atina'da yaşayan aydın romantikler tarafından hazırlandığı için, Yunanlıların ideallerine uygun ölçülerde kaleme alınıyordu. Bu Avrupalılar Türkleri kınarlarken, barbarlık edenin ve katliamı başlatanın Rumlar olduğunu bilmiyorlardı."


İngiliz yazar William St. Clair Tripoliçe Katliamını şöyle aktarıyor: 


“Yunanistan’da Türkleri pek az bıraktılar. 1821 yılı ilkbaharında ani olarak tümüyle ve dünyanın haberi olmadan yok edildiler. 20 bini aşkın Türk erkek, kadın ve çocuk birkaç hafta süren boğazlamalar sırasında Rum komşuları tarafından katledildi. Onlar kasten ve vicdan azabı duyulmadan öldürüldüler. Çiftliklerde veya tecrit edilmiş toplumlar halinde yaşayan Türk aileler kısa sürede öldürüldüler, yakılan evleri cesetlerin üzerine yıkıldılar. Olaylar başlayınca evlerini bırakarak en yakındaki kente sığınmaya çalışanlar da isyancı güruhu tarafından yollarda öldürüldü. Mora’nın her yanında sopa, orak ve tüfeklerle silahlı Rum asiler çevreyi dolaşarak öldürüyor, yağmalıyor ve ateşe veriyorlardı.”


Yunanistan’ın bugünkü milli marşının yazarı Dionysios Solomos, 1823’te kaleme aldığı 158 kıtalık şiirde, Mora sancağının merkezi olan Tripoliçe'de Türklere yapılan katliam şöyle anlatılıyor:


"Derin okyanus, işte böyle uğuldasın isterdim


Ve dalgasında boğulsun, Her Türk tohumu


Neden muharebe yavaşladı bi an? Neden az kan?"


***


200 YIL ÖNCE BUGÜN


Tarihçi William St. Clair ;, "Mora'daki soykırım ancak öldürecek başka Türk kalmadığında sona erdi".


200 yıl önce bugün..23 Eylül 1821'de

Tripoliçe Katliamı - Mora İsyanı'nda Tripoliçe şehrini ele geçiren Yunanlar 30.000 bin üzerinde Türk-Arnavut ve Yahudi'yi öldürdü. 

Paralarını gizledikleri sanılan Müslümanlara işkence yapılıyor ve St. Clair’la Howarth, İngiliz Sömürgeler Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı raporlarına göre, “kollarıyla ayakları kesilerek ateşte yavaşça yakılıyorlardı”


 

Mora’da Rus-Grek Düzenleri


“Peloponez (Peloponisos)” adıyla da anılan Mora Yarımadası, ilkin Sultan Beyazıt I tarafından 1397’de Bizanslılardan alınarak kısmen Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanıyor; Yunanistan’ın her yanında, Katolik Lâtinlerin zulmü altında inleyen Ortodoks Hıristiyan Grekler, 1460’da Mora’yı tümüyle fetheden Sultan II. Mehmet‘i bir kurtarıcı olarak karşılıyorlardı[1]. 1698’de imzalanan Karlofça Antlaşması’yla, Osmanlılar, Mora’yı Venediklilere vermek zorunda kalıyor; ama 1718’de aktedilen Pasarofça Antlaşması’ndan sonra, Mora, yeniden Osmanlı egemenliğine geçiyordu[2]. Yunanistan tarihi uzmanı olan ve şimdi hayatta olmayan Profesör Dr. Douglas Dakin, Unification of Greece, 1770-1923 (Yunanistan’ın Birleşmesi) adlı kitabında şöyle der:


“Mora’nın (Grek) sakinleri, yeniden kurulan Türk yönetimini Venediklilerin yönetimine tercih ediyorlardı, çünkü vergiler daha hafifti; yönetim daha az yetenekli olmakla birlikte daha ılımlıydı ve kâfir (yani Osmanlı), Roma Katoliğine oranla daha çok tolerans sahibi idi[3].”


Osmanlılar Mora’da bir paşalık (vilâyet) kuruyor; 400.000 kadar Grek’in yaşadığı bu ilde, zamanla 50.000 kadar Türk ve öteki Müslüman da yaşam sürmeye başlıyordu. Grekler ve özellikle kentlerde yaşayanlar, tüm rahatlıklarına karşın Çar Deli Petro zamanında Ruslarla düzen çevirmeye başlıyor; Rus ajanlar Mora’yı dolaşarak halkı isyana kışkırtıyor ve Bizans İmparatorluğu’nun diriltilmesi için yapılan bu düzenler, İmparatoriçe II. Katerina döneminde de sürüp gidiyordu[4].


Fransız-Grek Düzenleri


1789 yılında patlak veren Fransız İhtilâli, Ortodoks Hıristiyan Rum toplum önderlerinden bazılarını oldukça etkiliyor; Rus Çarı ve ögeleriyle çevirmekte oldukları düzenlerde başarı sağlayamayan bu önderler, Napolyon Bonapart’ın sahnede belirmesi üzerine, ümitlerini Fransa‘ya aktarıyorlardı. O sırada Balkanlar’da dolaşmakta olan Fransız ajanlar, Grekleri durmadan kışkırtıyor; Fransız koruyuculuğu altında özerklik veya bağımsızlık sözleriyle onları çeliyorlardı[5]. Napolyon’un saygınlığı Grekler arasında o kadar yayılıyordu ki, güney Mora’daki Mani bölgesinin Rum kadınları, onun resmini, evlerindeki putların koleksiyonuna ekliyorlardı[6].


Ancak, İngiliz orduları Başkomutanı Wellington Dük’ü, 1815 yılı Haziranında Napolyon’u Waterloo’da yenilgiye uğratınca, Grekler, ümitlerini yine Çarlık Rusyası’na bağlıyor; Çar I. Aleksander’in Rum asıllı dışişleri bakanı John (İoannis) Kapodistrias’tan yardım görmeyi ümit ediyor[7]; dış ülkelerde gizli tedhiş ve ihtilâl örgütleri kurmaya, gazete ve dergiler yayınlamaya başlıyorlardı.


 

Grek İhtilâl ve Tedhiş Örgütleri


 Bu örgütlerden Athena adlısı, Yunanistan’a, Fransa‘nın yardımıyla, Phoenix adlısı da Rusya‘nın yardımıyla bağımsızlık sağlamaya ümit ediyordu; ama, bu iki örgütten daha azılı ve hırslı bir örgüt olarak, 1814’te, Odesa’da, Filiki Eteria kuruluyor; aralarında Balkan Hıristiyanları da olmak üzere, tüm ‘Helenleri’ kapsayacak bir ayaklanma kışkırtmak için eyleme geçiyor[8]; bu tedhiş örgütünün pençesi, 1818 yılı Ekim ayında Kıbrıs‘a kadar uzanıyordu. O tarihte, Eteria‘nın Mısır ve Kıbrıs gizli ajanı, Metsovolu Dimitrios İpatros, Kıbrıs‘a giderek, başpiskopos Kiprianos’u örgüte üye kaydediyor ve ondan maddi ve manevi yardım sözü alıyordu[9].


Yunan ayaklanmasının başlıca kışkırtıcıları, Yunanistan’ın dışında yaşayan ve Avrupa’daki akımlara benzer ulusçu bir akım yaratmak hevesine kapılmış olan “dış Helenler” (apodimi Ellines)’di. Ayaklanmayı ilk başlatan ve finanse edenler de onlardı. Ancak, Filiki Eteria,bu akımın öncülüğünü üstleniyor; her yana bir ahtapot gibi yayılıyor; Osmanlı İmparatorluğu’nda geniş kapsamlı bir ayaklanma plânlıyordu[10]. O sıralarda adalar ve Mora’daki Rus konsoloslar, Grekler arasında düzen çevirerek onları ayaklanmaya kışkırtıyor; Greklere yurtseverlik duygusu aşılamaya çalışıyorlardı.


Ne var ki, ayaklanmanın öngünlerinde, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Rumlar gönenç ve dirlik içinde yaşam sürüyor; varlıklı ve eğitim görmüş olanlara devlet kapıları açılıyordu. İmparatorlukta Rumların çoğunlukta oldukları bölgelerde onların kendi belediyeleri, devletten müdahale olmadan çalışıyor; merkezi İstanbul’da bulunan Rum Ortodoks Patrikhanesi, İmparatorluğun yönetimine katılan imtiyazlı bir kuruluş haline geliyordu[11]. Öyleyse Yunan ayaklanması niçin patlak verdi?


Sabırlı ve kararlı bir padişah olan II. Mahmut, yıllardan beri zayıflamakta olan Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden dinçleştirmek için eyleme geçince, Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa ile arası açılıyor; onun 1820’de padişaha karşı ayaklanması, Yunan ayaklanmasına da neden oluyordu. Ali Paşa’nın başkaldırmasından yararlanan Grek âsiler, Türklerin gücünü bölmek için ivedilikle harekete geçiyorlardı[12].


Başta vali Hurşit Paşa olmak üzere, Mora’daki Osmanlı yetkililer, Grekler arasındaki akımın farkına varınca, Tripolitsa kentinde toplanarak, yerel Grekleri, silâhlarını yetkililere teslime ve bazı Grek önderleri durumu kendileriyle görüşmek üzere, kişisel olarak Tripolitsa’ya gitmeye çağırıyorlardı. Ancak, bu Grek önderler, verilen emre karşı çıkıyor ve ayaklanmayı körüklüyorlardı.


Yunanlılar, Mora‘daki ayaklanmayı 6 Nisan 1821‘de şu sloganla başlatıyorlardı: “Mora’da tek bir Türk bırakılmamalıdır“. Âsiler, bu slogana tamamen uyacak ve tüm Türk ve öteki Müslümanları yok etmeye başlayacaklardır[13]. 


Yunan Ayaklanması Nasıl Başladı?


Ayaklanma şöyle başlamıştır: 1819’da Filiki Eteria‘ya üye kaydedilmiş olan Patras metropoliti Yermanos, Tripolitsa’ya gitmek için almış olduğu emirden kaygılanarak yola çıkıyor; bir dağ kenti olan Kalavrita’ya yakın Ayia Lavra manastırında konaklıyor; orada, kendisi gibi, ne yapacaklarına karar veremeyen öteki piskoposlarla buluşuyor; sonunda, Türklerin kendilerini hapse atacakları veya öldürecekleri yolunda bizzat bir mektup sahteleyerek orada bulunanlara okuyor; halkın arasında baş gösteren coşkudan yararlanarak, 6 Nisan 1821’de isyan bayrağını çekiyor ve Grekleri silâhaltına çağırıyordu. Âsilerin ilk bayraklarının üzerinde, altı üste getirilmiş bir hilâlin veya kesilmiş bir Türk kafasının üzerinde bir haç’ı tespit ediyordu[14].


Metropolit, öteki piskoposlarla birlikte Patras’a dönerek, orak, sopa ve kamalar taşıyan ve sayıları gittikçe kabaran ayak takımı onlara eşlik ediyordu. Piskoposlar, geçilen her yerde, Grek güruhu, “dinsiz Müslümanları yok etmeye” kışkırtıyor; kleftes olarak anılan haydutlarlaarmatoli olarak anılan Grek uç bekçileri, dağlardan inerek Türk köylerini yağmalamaya başlıyorlardı. Çok geçmeden, ayaklanmanın elebaşları, âsiler üzerindeki etkilerini yitiriyor; tüm ülke, her yanı kasıp kavuran silâhlı âsilerin eline geçiyordu. İngiliz yazar William St. Clair’a göre, Grekler arasındaki bu “vahşice öç alma iştiyakı, çok geçmeden katletme zevkine dönüşüyordu”. David Howarth adlı başka bir İngiliz yazar da, “Grekler, bu cinayetleri işlerken, herhangi bir neden aramıyorlardı. Kan dökme şehvetine kapıldıkları için öldürüyorlardı” der[15]. Bu sırada, Patras’taki Rus konsolosluğu, Filiki Eteria ile Mora’daki Eteria ajanları arasında yapılan yazışmaları kolaylaştırıyor; âsilerle Rus hükümeti arasında bağlantı kuruyordu[16].


 Türkler Yok Ediliyor


1821 yılı Mart ayında, Mora’da 50.000’e yaklaşık Müslüman’ın yaşadığı tahmin edilir. Bunların arasında kadın ve çocuklar da vardı. Bir ay kadar sonra Grekler paskalyalarını kutlarken, Mora’da tek bir Müslüman kalmamıştı. Aralarından pek az sayıda kişi kaçarak, müstahkem kentlere sığınmışlarsa da, açlık çekmeye başlamışlardı. Her yanda öldürülen Türklerin gömülmemiş cesetleri çürüyordu. Yine İngiliz yazar St. Clair şöyle der: “Yunanistan’ın Türkleri pek az iz bıraktılar. 1821 yılı ilkbaharında ani olarak, tümüyle ve dünyanın haberi olmadan, yok edildiler”.


St. Clair şöyle devam eder:  


“20.000’i aşkın Türk erkek, kadın ve çocuk, birkaç hafta süren boğazlamalar sırasında Grek komşuları tarafından katledildiler. Onlar kasten ve vicdan azabı duyulmadan öldürüldüler… Çiftliklerde veya tecrit edilmiş toplumlar halinde yaşayan Türk aileler, kısa bir sürede öldürüldüler; yakılan evleri, cesetlerinin üzerine yıkıldı. Olaylar başlayınca evlerini bırakarak en yakındaki kente sığınmaya çalışanlar da, Grek güruh tarafından yollarda öldürüldüler. Küçük kentlerde, Türkler, evlerine kapanarak kendilerini korumaya çalıştılar, ama pek azı kurtulabildi. Bazı yerlerde açlığa dayanamayarak, hayatlarının bağışlanacağına dair onlara söz veren âsilere teslim oldular, ama yine de öldürüldüler. Ele geçirilen Türk erkekler derhal öldürülüyor, kadınlarla çocuklar köle olarak âsilere dağıtılıyor, ama daha sonra onlar da öldürülüyorlardı.


 

Petros Mavromihalis


Mora’nın her yanında, sopa, orak ve tüfeklerle silâhlı Grek âsiler, çevreyi dolaşarak öldürüyor, yağmalıyor ve ateşe veriyorlardı. Çoğu kez Ortodoks paapazlar, onlara önderlik ediyor ve bu sözde ‘kutsal’ eylemlerinde onları kışkırtıyorlardı“[17].


Rum Ortodoks Kilisesi’nin tarihini yazan İngiliz yazar Steven Runciman, kilisenin Basil (Vasili) gibi büyük babalarının, 1821’de Mora’da isyan bayrağını çeken piskoposların bu hareketinden tiksinti duyacaklarını kaydeder[18]. Bu, Yunanlıların bağımsızlık veya kurtuluş savaşı değildi; Türklere ve öteki Müslümanlara karşı başlatılmış olan bir yok etme savaşıydı ve başlıca kışkırtıcılar, Rum Ortodoks Hıristiyanlardı.


Ayaklanma başlar başlamaz, Grek haydut Petros Mavromihalis, öteki adıyla Petrobey, çapulcularıyla birlikte dağlardan inerek, liman kenti olan Kalamata’ya giriyor ve Patras’taki güruhu gölgede bırakacak bir şekilde bütün Müslüman erkekleri öldürüyor; genç kadın ve çocukları köle olarak satıyordu. Bu “zaferi” kutlamak için kentteki ırmağın kenarında 24 papaz ayin düzenliyordu. Kalamata felâketini, Patras ve Livatya’daki bütün Müslümanların katli izliyordu[19].


 Diri Olarak Ateşte Yakılan Türkler


Nisan ayında Hidra, Spetsa ve Psara adalarının Grek sakinleri âsilere katılıyor; Osmanlı bayrağını taşıyan gemilere saldırıyor; gemicileri yakalayarak öldürüyor veya denize atıyorlardı. Mekke’ye Hacca gitmekte olan birçok Müslümanları da yakalayarak öldürüyorlardı. St. Clair, Howarth ve Miller gibi İngiliz yazarların anlattıklarına göre, bir Türk gemisinin 57 tayfası yakalanarak, zafer çığlıkları arasında Hidra adasına götürülüyor ve orada, sahilde, diri olarak ateşte yakılıyorlardı[20].


Tesalya, Makedonya ve Halkidiki’de birçok Grekler ayaklanmaya katılıyor ve acımasızca Türklere saldırıyorlardı. Bazı bölgelerde âsi önderler, bütün Greklerin ayaklanmaya katılmalarını sağlamak amacıyla Türkleri kasten kırımdan geçiriyorlardı. Türk komşularını gaddarca öldüren alelâde Grek köylüler, bu ayaklanmayı dinsel yok etme olarak görüyor; onlara önderlik eden piskoposlarla papazlar da aynı görüş ve duyguları paylaşıyorlardı[21]. 

[1] F. Babinger: Mehmed der Eroberer und seine Zeit, Munich, 1853, s. 195; Selahattin Salışık: Türk-Yunan İlişkileri Tarihi ve Etniki Eterya, İstanbul, 1968, s. 17.


[2] Douglas Dakin: The Greek struggle for independence, 1821-1833 (Yunan bağımsızlık savaşımı), Londra, 1973, s. 5.


[3] Douglas Dakin: Unification of Greece, 1770-1923, (Yunanistan’ın Birleşmesi), Londra, 1972, s. 10.


[4] N. Jorga: Geschichte des Osmanischen Reiches, Gotha, 1908-13, c. IV, s. 30 ve 173; J.L. Burkhardt: Travels in Syria and the Holy Land (Suriye ve Kutsal Yerlerde geziler), Londra, 1822, s. 4; Steven Runciman: The Great Church in captivity, (Yüce Kilise esarette), Cambridge, 1968, s. 337; Lord Kinross: The Ottoman Centuries – the rise and fall of the Ottoman Empire, (Osmanlı yüzyılları – Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselişi ve yıkımı), Londra, 1977, s. 365; İsmail Hakkı Uzunçarşılı: Osmanlı Tarihi, Ankara, 1972-83, s. 71 ve 391 vd.; William Miller: The Ottoman Empire and its successors, 1801-1927 (Osmanlı İmparatorluğu ve varisleri) 4 cilt, Londra, 1966, s. 7 ve 26; Stanford J. Shaw ve Ezel Kural fihaw: History of the Ottoman Empire and Modern Turkey, (Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye’nin Tarihi), Cambridge, 1977, c. 1 s. 248-9; ayr. bkz. Lionel Kochan ve Richard Abraham: The making of Modern Russia (Modern Rusya‘nın kuruluşu), Londra, 1990.


[5] Miller, s. 4-5; Runciman, s. 392-3; Dakin: Greek struggle…, s. 27; Benjamin Braude ve Bernard Lewis: Christians and Jews in the Ottoman Empire (Osmanlı İmparatorluğu’nda Hıristiyanlar ve Museviler), C. 1, New York, 1982, s. 18-9.


[6] Dakin: Greek struggle…, s. 27.


[7] Runciman, s. 396-8.


[8] Emmanuel Protopsaltis: İ Filiki Eteria, Atina, 1964, s. 19-20; ayr.bkz. S.R. Sonyel: Minorities and the destruction of the Ottoman Empire (Azınlıklar ve Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması), Ankara, 1993, s. 1, 21 ve 68; N. Botsaris: Visions balkaniques das la préparation de la révolution grecque, 1789-1821, Paris, 1962, s. 83-100.


[9] John T.A. Koumoulides: Cyprus and the war of Greek indepennce, 1821-1829 (Kıbrıs ve Yunan bağımsızlık savaşı), Atina, 1971, s. 69-70.


[10] Sonyel, s. 173.


[11] William St. Clair: That Greece might still be free – the Philhellenes in the war of independence (Yunanistan’ın özgürlüğü için – .bağımsızlık savaşında Helen Yandaşları), Londra, 1972, s. 7; David Howarth: The Greek adventure – Lord Byron and other eccentrics in the war of independence (Yunan macerası – bağımsızlık savaşında Lord Byron ve öteki eksentrikler), Londra, 1976, s. 19; Dakin: Greek struggle…, s. 18-9.


[12] St. Clair, s. 9-10; Dakin: Unification…, s. 43; Salışık, s. 154.


[13] Kinross, a.g.e., s. 444; Miller, a.g.e., s. 72.


[14] St. Clair, s. 9 ve 27; ayr. bkz., Dakin, a.g.e, s. 59; Miller, s. 71.


[15] St. Clair, s. 12; Howarth, s. 28.


[16] Charles A. Frazee: The Orthodox Church and independent Greece, 1821-51 (Ortodoks Kilisesi ve bağımsız Yunanistan), Cambridge, 1869, s. 13.


[17] St. Clair, s. 1; Miller, s. 72.


[18] Runciman, s. 411.


[19] Sonyel, s. 175-6.


[19] Sonyel, s. 175-6.


[20] St. Clair, s. 1-2; Howarth, s. 30-31; ayr. bkz. Miller, a.g.e., s. 72.


 

(2. ve Son Bölüm)


Diri Olarak Ateşte Yakılan Türkler… Monemvasia, Navarin, Tripolitsa, Akrokorinth, Atina ve Akropolis, Dervenaki ve Navplia Kırımları.. 50 bin Türk yok oluyor!


 Nisan ayında Hidra, Spetsa ve Psara adalarının Grek sakinleri âsilere katılıyor; Osmanlı bayrağını taşıyan gemilere saldırıyor; gemicileri yakalayarak öldürüyor veya denize atıyorlardı. Mekke’ye Hacca gitmekte olan birçok Müslümanları da yakalayarak öldürüyorlardı. St. Clair, Howarth ve Miller gibi İngiliz yazarların anlattıklarına göre, bir Türk gemisinin 57 tayfası yakalanarak, zafer çığlıkları arasında Hidra adasına götürülüyor ve orada, sahilde, diri olarak ateşte yakılıyorlardı[20].


Tesalya, Makedonya ve Halkidiki’de birçok Grekler ayaklanmaya katılıyor ve acımasızca Türklere saldırıyorlardı. Bazı bölgelerde âsi önderler, bütün Greklerin ayaklanmaya katılmalarını sağlamak amacıyla Türkleri kasten kırımdan geçiriyorlardı. Türk komşularını gaddarca öldüren alelâde Grek köylüler, bu ayaklanmayı dinsel yok etme olarak görüyor; onlara önderlik eden piskoposlarla papazlar da aynı görüş ve duyguları paylaşıyorlardı[21].


 

Monemvasia ve Navarin Kırımları


1821 yılı Ağustos ayında, sarılmış bulunan Monemvasia adlı küçük kentin Müslümanları, açlığa ve hastalığa dayanamayarak, âsilere teslim oldukları halde, gaddarca boğazlanıyor; bu olaylar, Batı Avrupa’da “liberalizmin ve Hıristiyanlığın bir zaferi” olarak ilân ediliyordu[22]. Birkaç gün sonra, Navarin Müslümanları da aynı akıbete uğruyor; 2.000 ile 3.000 arası Müslüman öldürülüyordu. Türk kadınlar çıplatılarak altın eşya bulmak için üzerleri aranıyor; kurtulmak için denize atlayan bazı kadınlar suda vurularak öldürülüyor; Müslüman çocuklar, denize atılarak boğduruluyor; yavrular ise, annelerinden koparılarak, kayalara çarpmak suretiyle canlarına kıyılıyordu. Yarı çıplak ve korku içinde canlı tutulan Müslüman kız ve erkek çocuklar, daha sonra fahişe olarak satışa çıkarılıyor; bazıları aklını oynatmış bir halde yıkıntılar arasında dolaşıp duruyorlardı[23].


Çok geçmeden Mora’daki kentleri, surlar dışında başı kesik cesetlerin çürümesinden meydana gelen bir koku sarıyor; başıboş köpekler ve vahşi kuşlar, cesetleri parçalıyor; ölü dolu kuyulardaki sular zehirleniyor; veba salgını baş gösteriyordu. Her yanda, iskeletleşmiş ve korku içinde bulunan Müslüman genç kız ve erkek çocuklar, yarı çıplak biçimde inliyorlardı. Bu arada Navarin Grekleri, orada vuku bulan korkunç kırımı övünerek anlatıyorlardı. Greklerden birisi, 18 Türk’ü öldürdüğünü övünerek açıklıyor; başka birisi, 9 kadın ve çocuğu yataklarında bıçaklayarak nasıl öldürdüğünü anlatıyordu.


Bu acımasız katiller, kısa bir süre önce ırzlarına geçerek, kol ve bacaklarını kestikten sonra surlardan aşağı attıkları kadınların cesetlerini, Helen savına yardımcı olmak üzere Avrupa’dan gelmiş bulunan gönüllülere gururla gösteriyorlardı[24]. Ama bu korkunç sahneler Avrupalı gönüllüler üzerinde iyi izlenim bırakmıyor, onlarda şok ve tiksinti duyguları uyandırıyordu. Almanyalı Lieber, gönüllüleri, hala hayatta olan ve ırzlarına tecavüz edilen bu kadınlara tasallût etmeye çağıran Grek âsilere karşı ne kadar nefret ve tiksinti duyduklarını anlatır[25].


 Tripolitsa Kırımı


Mora’da Türk valinin ikamet ettiği ve 35.000 Türk, Arnavut, Musevi ve öteki sakinlerden oluşan Tripolitsa kentinde, 5 Ekim 1821’de yapılan ve iki gün süren kırım sonunda 10.000 kişi öldürülüyor; onların çoğunun kafaları kesilerek vücutları parçalanıyordu[26]. Paralarını gizledikleri sanılan Müslümanlara işkence yapılıyor ve St. Clair’la Howarth, İngiliz Sömürgeler Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı raporlarına göre, “kollarıyla ayakları kesilerek ateşte yavaşça yakılıyorlardı”. Hamile kadınlara neler yapıldığını tahmin edebilirsiniz.


Çoğu kadınlardan oluşan 2.000’e yaklaşık tutsak, büsbütün soyularak, kentin dışındaki bir vadiye sürülüyor ve orada öldürülüyordu. Bu olaydan sonra, haftalarca açlık içinde kıvranan Müslüman çocuklar, ümitsizlik içinde şuraya buraya koşuyor; coşku içinde olan ve ağızları köpüren Grek âsiler tarafından boğazlanıyor veya vurularak öldürülüyordu[27]. Yunan tarihinin sözde “kahramanları” arasında yer alan baş çapulcu Thedoros Kolokotronis de, bu korkunç kırım ve yağmalara zevkle katılıyordu[28].


Tripolitsa kırımı sırasında kentte bulunan ve aralarında İskoçyalı Albay Thomas Gordon da olan Avrupalı subaylar, oradaki tüyler ürpertici sahnelere şahit oluyor ve bazıları, daha sonra bu olayları bütün çirkinlikleriyle anlatıyorlardı. Albay Gordon, bu Helen/Grek/Yunan/Rum barbarlıklarından o kadar tiksiniyordu ki, Greklerin hizmetinden çekiliyordu. Bu sahnelere dayanamayan Almanyalı Helen dostu genç doktor Wilhelm Boldemann, zehir içerek intihar ediyordu[29]. Hayal kırıklığına uğrayan Helen yandaşı öteki kimi Avrupalılar da intihar ediyorlardı.


 Akrokorinth Kırımı


1822 yılı Ocak ayının sonuna doğru, Akrokorinth kentinde 1.500’den çok Müslüman, âsilere teslim oluyor, ama Kolokotronis ve öteki âsi önderlerin adamları tarafından korkunç bir şekilde öldürülüyorlardı. Bu kanlı olaylar, daha sonra bir Alman subay tarafından şöyle anlatılıyordu:[30]


“Güzel Müslüman kadınların canları bağışlanıyor, ama köle olarak satılıyorlardı. Bu satışlardan sağlanan paralar, Mavrokordatos gibi âsi elebaşların ceplerine akıyordu. Mavrokordatos, kadınları, bir İngiliz gemisinin kaptanına satıyordu”[31].


Türk kadınlar, yaşa ve güzelliğe göre, 30 ile 40 kuruş arasında satılıyordu.


Brengeri adlı bir İtalyan gönüllü, Korinth’e gitmeden önce, yolda, bir Türk’ün cesedine rastlıyor, biraz sonra da onun karısıyla yavrusunu canlı ama aç olarak buluyordu. Yardım olmak üzere kendisi ve arkadaşları kadına biraz para veriyorlar, ama oradan uzaklaşırlarken, bazı Greklerin, kadınla yavrusunu öldürerek parayı çaldıklarına tanık oluyorlardı[32]. Brengeri, Korinth kırımı sırasında bazı Greklerin bir Türk ailesini öldürmeye çalıştıklarını görüyor; Türk’ün karısını öldürmeden önce peçesini yırtarak yüzünü görmeye çalışıyorlardı. Tam o sırada, kadını bağışlamalarını rica ediyor; âsiler de 50 kuruş karşılığında onu öldürmekten vazgeçiyorlardı[33].


Akrokorinth’de, teslimden sonra sahile doğru yürümekte olan bir Türk çift, çocuklarını taşıyamayacak kadar aç ve cılız oldukları için yavruyu bir Grek’e uzatıyorlar, o da bir kama çekerek, anne-babanın gözleri önünde yavrunun kafasını kesiyor ve ona engel olmaya çalışan bir Alman subaya, Türklerin yetişip büyümelerine engel olmanın iyi olduğunu anlatmaya çalışıyordu[34].


1822 yılı yazına dek, Yunan ayaklanması, 50.000’den çok Türk, Rum, Arnavut, Musevi ve öteki kişilerin hayatına mal olmuştu. Binlerce kişi de kölelik veya yoksulluk seviyesine düşürülmüştü. Doğrudan doğruya yapılan karşılıklı çarpışmalarda, buna oranla pek az kişi ölmüştü. Bu sözde “Yunan bağımsızlık savaşı”, bir savaş olmaktan çok, “fırsatların silsilesi” haline gelmişti. Öldürülen Türklerin ve âsi Greklerin çoğunluğu asker değildi, sivil kişilerdi. Kurbanlar, ayrı ayrı yerlerde, mensup oldukları cılız toplumların kefaretini ödüyorlardı[35].


 

Atina ve Akropolis Kırımları


Bu sırada, uzun bir süreden beri Atina’nın Akropolis semtinde kuşatılmış bulunan ve susuzluk çeken birçok Müslümanlar, piskoposların, papazların ve âsi önderlerin, onların canlarına kıyılmayacağına dair vermiş oldukları söz üzerine, 21 Haziran 1822’de teslim oluyor; ama yabancı konsoloslarca ve büyük güçlükler içinde kurtarılmış olan birkaç kişi dışında hepsi de acımasızca öldürülüyorlardı. Aynı zamanda, Atina kentinin savunmasız 400 Müslüman sakini de sokaklarda parçalanıyordu.


Grek âsiler Modon’a saldırırken, surlar dışında yakaladıkları bir Türk’ün kafasını kesiyor; kazık üzerine takarak Navarin’e götürüyor ve sokakta, top gibi tekmeliyorlardı[36]. İngiliz gemicilerin anlattıklarına göre, âsiler, denizde yakaladıkları Türklere çok işkence yapıyorlardı. Hollandalı Anemat’a göre, âsiler, denizden baygın halde kurtarılan Türk denizcileri ayıltıyor, sonra da onları işkencelerle öldürerek cesetlerini parçalıyorlardı. Hollandalılar, Grekleri, “korkak ve barbar” olarak niteliyorlardı[37].


 

Dervenaki Kırımı


1822 yılı yazında Türk ordusu Korinth’de belirince, Argos’ta kurulmuş olan sözde Grek yönetimi panik içinde sahile doğru çekilmeye ve gemilerle kaçmaya çalışıyor; tüm Argos ovasında binlerce Grek göçmen de onları takip ediyor ve Mainotlu Grek haydutlar, kaçmadan önce, bizzat kendi ırktaşlarını soymaya çalışıyorlardı. Türk ordusunun erzak ve mühimmatı çok geçmeden tükeniyor; Korinth’e çekilmeye çalışıyor, ama dağ geçitleri Kolokotronis’in çapulcularının işgalinde olduğu için, Dervenaki olarak anılan geçitte yüzlerce Türk kırımdan geçiriliyordu. Âsiler cesetleri soymakla vakit geçirmeseler, tüm Osmanlı ordusu büsbütün perişan olabilirdi. Yıllardan sonra bölgeyi gezen turistler, Türklerin yığınak halinde kemikleriyle karşılaşıyorlardı[38].


 

Navplia Kırımı


1822 yılı Aralık ayında sıra Navplia liman kentine geliyordu. Uzun süreden beri âsilerce kuşatılmış olan bu kentin sokaklarında açlıktan ölen çocukların cesetlerine sık sık rastlanıyor; iskeletleşmiş kadınlar, çirkefler arasında yiyecek bulmaya çalışıyorlardı. Navplia olayları sırasında kentte hazır bulunan Avrupalı gönüllülerden Kotsch adlı bir Alman subayın anlattığına göre, Türklerle ilişki kurduğu sanılan bir Rum papazın parmakları Grek âsilerce kırılıyor ve tırnakları yakılıyordu. Daha sonra Grekler tarafından üzerine kaynar su dökülüyor; boğazına kadar toprağa gömülüyor ve sineklerin saldırısına uğraması için yüzüne pekmez sürülüyordu. Papaz, altı gün can çekiştikten sonra ölüyordu. Kentten kaçmaya çalışan bir Musevi, büsbütün çıplatılarak, organları kesiliyor; o durumda kentte dolaştırıldıktan sonra asılıyordu[39].


Navplia kenti 12 Aralık’ta âsilere teslim olunca, korkunç bir kırım başlıyor; âsiler, öldürülenlerin kafalarını bir piramid gibi diziyorlardı. Bu sırada, deniz yarbayı Hamilton’un kaptanlığını yaptığı Cambrian adlı İngiliz savaş gemisinin limana gelişi, kentin Müslüman ve Musevi sakinlerinden bazılarını ölümden kurtarıyordu[40]. Kentte yapılan yağmada arslan payını Grek âsiler alıyordu. Avrupalı subaylara ödül olarak iki veya üç Türk kız veriliyor; onlar, kızları Atina’ya götürerek konsoloslara satıyor; konsoloslar da kadınları Anadolu’ya sevk ederek kurtarıyorlardı. Misolongi açıklarında karaya oturan bir Türk gemisinde, kendi ülkelerine dönmekte olan 150 Arnavut, Mavrokordatos’un vermiş olduğu söz üzerine teslim oluyor, ama âsi önderlerden biri tarafından paraları çalındıktan sonra hepsi de öldürülüyordu.


 

Yunan Yandaşı Avrupalı Gönüllüler de Öldürülüyor


Grek âsiler, hayvanî davranışlarında o kadar ileri gidiyorlardı ki, kendilerine yardımcı olmak üzere yabancı ülkelerden ve özellikle Avrupa’dan gelen yandaşlarını da öldürüyorlardı. Navplia liman kenti âsilerin eline geçtikten sonra, bazı Greklerin, yabancı kimi yandaşlarını, kentteki bir hamama sokarak öldürdükleri meydana çıkıyordu. Grek hamamcı, yabancıları, giysilerini çıkarmaya inandırıyor ve böylece, onları öldürürken, elbise ve çizmelerinin kana bulanmamasını sağlıyor; onları daha sonra satıyordu[41].


Mora’daki jenosit orjisi, ancak öldürülecek Türk kalmayınca sona eriyordu[42]. Yunanistan’a yardıma giden ve 1822 ile 1823 yılları arasında yurtlarına dönmeye başlayan Helen yandaşı gönüllüler, o korkunç günlerin kâbusundan hayatları boyunca kurtulamıyorlardı. Helen/Grek/Yunan ve Rumlardan çok şeyler beklerken, hayal kırıklığına uğruyor; onlardan nefret ediyor ve onlarca aldatıldıkları için kendi kendilerini lânetliyorlardı. Birçokları, Avrupa’daki Grek derneklerinin baskılarına karşın, kendi tecrübelerini kâğıda dökmeye başlıyorlardı. Bütün yazılanlarda aynı duygular yansıtılıyordu. Bir örnek verelim: “Başkalarının, benim işlemiş olduğum hataları işlememesi için bu yazıyı kaleme alıyorum. Modern Yunanistan, eski Yunanistan gibi değildir. Grekler, şükran bilmeyen, gaddar ve barbar bir soydurlar”[43].


 


Lord Byron Nasıl Kullanıldı?


Grek âsiler, Lord Byron gibi tanınmış İngiliz şairleri de kendi kötü işlerinde istismara kalkışıyorlardı. Oysaki onlardan diledikleri tek şey, özellikle Lord Byron’un servetine el koymaktı[44]. Lord Byron, 19 Nisan 1824’de sözde Grek “özgürlük savaşçılarını zafere ulaştıran bir önder” olarak değil, tutulmuş olduğu hastalıktan kurtulamayarak kendi yatağında can veriyordu; ama Grekler, onu, kendi sözde “bağımsızlık ihtilâlinin bir mücahidi” olarak efsaneleştirmişlerdir[45].


Bu arada Girit, Kıbrıs, Sisam, Sakız, Tesalya, Makedonya ve Epir’de de ayaklanmalar oluyor[46]; Osmanlı katlarının âsilere karşı almış olduğu sert önlemler, Helen yandaşları ve propagandacıları tarafından Batı’ya, “Hıristiyan halka karşı Türk barbarlığı” olarak yansıtılıyordu[47]. Yunanistan’daki Türklere karşı girişilmiş olan yok etme eylemlerine kör ve sağır kalan Batı, Osmanlı tepkisine karşı ses yükseltiyordu. 1821 yılı Ağustos ayında, Hamburg’da dağıtılan şu bildiriye bakınız:


 


“Almanya‘nın gençliğine çağrı. Din, yaşam ve özgürlük savaşımı bizi silâhaltına çağırıyor; insanlık ve görev, bizi, kardeşlerimiz olan asil Greklerin yardımına çağırıyor. Kutsal dava için kanımızı, hayatı-mızı feda etmeliyiz. Müslümanların Avrupa’daki yönetiminin sonu yaklaşıyor. Avrupa’nın en güzel ülkesi, canavarlardan kurtarılmalıdır! Var gücümüzle mücadeleye atılalım… Tanrı bizimledir, çünkü bu, kutsal bir davadır – insanlık davasıdır – din, hayat ve özgürlük için savaşımdır…”[48]


Bu Helen yandaşı ve Grek propagandasının antidotu, Mora’daki kanlı olaylara görgü tanığı olarak yurtlarına dönen Batılı gönüllüler olmuştur. 1822 yılı Nisan ayında Yunanistan’dan Marsilya’ya dönen birçok Fransız su-baylar, Grekleri şöyle gösteriyorlardı: “Alçak, korkak ve iyilikbilmez bir soy!” Korinth kırımına şahit olan Prusyalı bir subay, oraya gitmeye hazırlanan yeni gönüllülere şöyle sesleniyordu:


“Orada yalnız sefalet, ölüm ve nankörlükle karşılaşacaksınız. Size Almanya ve İsviçre’de söylenenlere inanmayınız; yaşlı bir askerin söylediklerine inanınız’[49].


 Prusyalı başka bir subay şunları yazıy“Eski Grekler artık yoktur. Solon, Sokratis ve Dimosthenis’in yerini kör cehalet almıştır. Atina’nın makul yasalarının yerini barbarlık almıştır… Grekler, basın aracılığıyla yabancılara vermekte oldukları çekici sözleri yerine getirmiyorlar”[50].


Aynı subay, Tripolitsa’nın âsilerce işgalinden sonra orada kaydedilen olayları şöyle anlatıyordu:


“Trova’nın kraliçesi Helen kadar güzel, genç bir Türk kız, Kolokotronis’in erkek yeğeni tarafından vurularak öldürüldü; bir Türk çocuk, boğazına halat takılarak çevrede dolaştırıldı; bir çukura atıldı; taşlandı, bıçaklandı ve sonra, hala hayatta iken, bir tahtaya bağlanarak ateşte yakıldı; üç Türk çocuk, anne ve babalarının gözleri önünde, bir ateşin üzerinde yavaşça yakıldı. Bütün bu çirkin olaylar olurken, ayaklanmanın elebaşısı İpsilântis (? Aleksandros Mavrokordatos) seyirci kalıyor ve âsilerin bu davranışlarını, ‘savaştayız; herşey olur’ şeklinde mazur göstermeye çalışıyordu”[51].


 

Sonuç


Yunan ayaklanması günlerinde İngiliz, Fransız ve Rus hükümetleri, âsilere dolaylı biçimde yardımcı oluyorlardı. Onlara para, silâh ve savaşçı gönderilmesine ses çıkarmıyor; kendi gizli istihbarat servislerince de yardımda bulunuyorlardı. Öte yandan, 1826’da Yunanistan’da bulunan İngiliz rahip John Hartley, daha sonra kaleme aldığı ve 1831’de Londra ‘da yayınlanan Researches in Greece and the Levant (Yunanistan ve Levant’ta araştırmalar) adlı kitabında, Türklerin Hıristiyan olmayı kabullenmedikleri için, Greklerin ellerinde birçok kötülüklere uğradıkları ve Osmanlı İmparatorluğu’nda kanlı olaylar kaydedildiği iddiasında bulunuyordu.


1825 yılında şans değişerek, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın ordusu Mora’yı yeniden ele geçirmeye başlayınca, teslim olan Grek âsilerin hayatları bağışlanıyor ve kimsenin kılına bile dokunulmuyordu. 1826 yılı Nisan ayında Tripolitsa, Argos, Kalamata ve Misolongi yeniden Türklerin eline geçince, tüm Avrupa Türklere karşı cephe alıyordu.


Türklerle Yunanlıların arasını bulmak amacıyla 4 Nisan 1826’da İngiltere ile Rusya arasında St. Petersburg’da bir protokol imzalanıyor; daha sonra bu protokole Fransa da katılıyordu. Yunan yandaşı İngiltere, Fransa ve Rusya‘nın 6 Temmuz 1827’de imzaladıkları Londra Antlaşması gereğince duruma karışmalarıyla ve 20 Ekim 1827’de Türk donanmasının Navarin’de, aynı devletlerin donanmaları tarafından batırılması üzerine, 22 Mart 1829’da bağımsız bir Yunanistan’ın hudutlarını saptayan bir protokol imzalanıyor; bir yıl sonra Yunan devleti kuruluyor; bu zoraki devlet, 1832’de Bavyera kralının oğlu Prens Otto’ya krallık öneriyor; böylece Yunanistan krallığı kuruluyor ve Meğali İdea’dan esinlenen Yunan emperyalizmi, Osmanlı İmparatorluğu’na ve daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetimine karşı yayılma politikası izlemeye başlıyor; 9 Eylül 1922’de, Batı Anadolu’da, Türk’ten, hiç de unutamayacağı bir ders alıyordu[52].


[22] The Examiner, 1831, 2/632.


[23] St. Clair, s. 41-2; Howarth, s. 56-8; Miller, s. 76; George Finlay: History of the Greek revolution (Yunan ihtilâlinin tarihi), Edinburgh, 1861, c. 1, s. 263.


[24] E.V. Byern: Bilder aus Griechenland und der Levant, Berlin, 1833, s. 58.


[25] Franz Lieber: Tagebuch meines Aufenthaltes in Griechenland, Leipsig, 1823, s. 73; St. Clair, s. 83.


[26] Howarth, s. 58; ayr. bkz. Dakin, s. 67; Miller, s. 77.


[27] St. Clair, s. 43-5; Howarth, s. 60-61; İngiliz Sömürgeler Bakanlığı belgeleri (Colonial Office), CO 136/1095.


[28] Ayr. bkz., Brengeri: “Adventures of a foreigner in Greece” (Bir yabancının Yunanis-tan’daki maceraları), London Magazine (Londra Dergisi), II, 1827, s. 41.


[29] Bkz. Le Febre: Relation de divers faits de la guerre de Gréce, s. 9.


[30] Le Febre, a.g.e., s. 21.


[31] Howarth, s. 88.


[32] A.g.e., (ibid.), s. 87.


[33] A.g.e., s. 87.


[34] St. Clair, s. 50.


[35] St. Clair, s. 92.


[36] Johann Stabell, Leipsig.


[37] Hastings Anıları, 6.7.1822.


[38] St. Clair, s. 104-6; Howarth, s. 107-8; Dakin, s. 97.


[39] St. Clair, s. 107.


[40] St. Clair, s. 107; Howarth, s. 110-122.


[41] George Finlay: “An adventure during the Greek revolution” (Yunan ihtilâli günlerinde bir macera), Blackwood’s Edinburgh Magazine (Edinburg Dergisi), 1842.


[42] St. Clair, s. 12; Thomas Gordon: History of the Greek revolution (Yunan ayaklanmasının tarihi), 2 cilt, Edinburg ve Londra, 1832; Rev. Robert Walsh (rahip): Residence at Constantinople during the Greek and Turkish revolutions (Yunan ve Türk ihtilâlleri döneminde İstanbul’da ikamet), 2 cilt, Londra, 1836; ayr. bkz. Douglas Dakin: “The origin of the Greek revolution” (Yunan ihtilâlinin kökeni), History, 1952.


[43] St. Clair, s. 116.


[44] A.g.e., s. 150 vd.; Howarth, s. 12, 135 vd.; Edward John Trelawny: Recollections of the last days of Shelley and Byron (Shelley ve Byron’un son günlerinden anılar), Londra, 1858.


[45] Howarth, s. 163-5.


[46] Dakin: Greek struggle…, s. 2.


[47] The Examiner, 1821, 372, 456, 631, 689.


[48] Wilhelm Barth ve Max Kehring-Korn: Die Philhellemenzeit, Munich, 1960, s. 95.


[49] Le Febre, a.g.e., s. 29.


[50] L. de Bolmann: Remarques sur l’etat moral, politique et militaire de la Grece, Marseilles, 1823.


[51] St. Clair, s. 75 vd.


[52] Ayr. bkz. S.R. Sonyel: Türk Kurtuluş Savaşı’nda Dış Politika, Ankara C. 1 ve 2, 1973 ve 1986.


Prof. Dr. Salahi R.  SONYEL


Bulgarların yaptığı katliamlar

Bulgar Nisan İsyanı 


Nisan 1876'da patlak veren Bulgar İsyanının başlangıcında yüzlerce Türk öldürüldü. Bazı kaynaklar ölen Müslüman sayısını 1000 olarak tahmin etmektedir. Stanford J. Shaw, Bulgaristan'da 4000 Hristiyan sivilin öldüğünü, ölen Müslüman sayısının ise bundan daha fazla olduğunu yazmış, Müslüman ve Hristiyan köyleri arasında karşılıklı katliamlar olduğunu belirtmiştir. Lord Kinross'a göre, "Onlar vahşice Müslüman Türklerine saldırdı ve katletmeye başladılar."Dennis P. Hupchick'e göre, "Kötü silahlandırılan dağınık isyancılar, yeni yazılan yurtsever şarkılarını söylemekten ve çoğunluğu barışçı olan Müslüman komşularını kesmekten başka fazla bir şey yapmadılar."Stanford J. Shaw'a göre "İsyanlar yayıldı, yüzlerce Müslümana yönelik katliam başladı ve Balkan limanlarının yakınlarındaki Osmanlı'nın başlıca kalelerini ele geçirdiler."


Bulgarların katlettiği Türklerin su kuyularından çıkarılma anı...

Bulgarların yaptığı diğer katliamlar93 Harbi sırasında da Bulgarların yaptığı katliamlar yaşandı (bkz. aşağıdaki başlığa). Osmanlı arşivlerine göre 1908 yılında Bulgar çeteler, Balkanlar'daki köyleri basıp bölgedeki Müslümanları katlediyorlardı. Kasım 1912'de günümüzde Makedonya'da bulunan Strumica kentinde Bulgarlar otuz kadar Müslümanı öldürdü. Yine 1912 yılının sonlarında Bulgarlar Makedonya'da Müslümanlara karşı bir ay süren bir katliam yaptı ve üç ila dört bin kişiyi öldürdü.

Balkan Savaşları sonrası (1913) Trakya'yı gezen Pierre Loti'nin kaleminden Havsa'da Bulgar Ordusu ve Rum sivillerin Havsa'nın yerli Türklerine yaptıkları.



93 Harbi


93 Harbi sırasındaki kayıplar hakkında farklı tahminler bulunmaktadır. Richard J. Crampton, 130.000-150.000 kişilik toplu göçünün yaşandığını ve bunun yaklaşık yarısının Berlin Kongresi ile cesaret alıp ara döneminde geri döndüğünü ifade etmektedir. Dennis Hupchik ve Justin McCarthy ise 260.000 kişinin kaybolduğu ve 500.000 kişinin mülteci olduğuna işaret etmektedir. Kemal Karpat ise 300.000 kişinin öldürüldüğü ve 1 - 1.5 milyon kişinin göçe zorlandığını ileri sürmektedir. Nedim İpek de buna konuda Karpat ile aynı rakamları vermektedir. Bir başka ABD kaynağı, savaş sırasında 400,000 Türkün katledildiği ve bir milyon Türkün göç etmek zorunda kaldığını belirtmektedir. Fransız komutan Romieu, Fransa Savaş Bakanlığı'na gönderdiği raporda, 1878 ve ilerleyen yıllarda, Ermeni çetelerinin Türklere karşı terörist faaliyetlerde bulunduklarını ve nefret beslediklerini belirtmiştir.


Ocak 1878'de Rus kuvvetleri ve Bulgar gönüllüleri güneye indikçe, oradaki halka karşı zulümler yapmaya başladılar.
Dönemin Britanya raporları katliamlara ilişkin bilgi içermektedir. Bu raporlara göre İssova Bâlâ (Yukarı İssova) köyündeki 170 evden 96'sı ve okul yakılmıştır.Yukarı Sofular köyü halkının katledildiği, bundan önce ise köydeki 120 evden 13'ünün, okulun ve caminin yakıldığı belirtilmektedir.Kozluca köyünde on sekiz Türk öldürülmüş ve cesetleri yakılmıştır. Kızanlık kasabasında da Müslümanlar öldürülmüştür. İngiliz raporlarına göre Kızanlık yakınlarındaki Muflis köyünde, Rus ve Bulgarlardan oluşan bir grup tarafından 127 kişi öldürülmek üzere kaçırıldı. 20'den fazla kişi kaçsa da kalanlar öldürüldü. Osmanlı kaynakları ise öldürülenlerin sayısını yaklaşık 400 olarak vermektedir. Şipka yakınlarındaki Keçidere köyünde de 11 kişi öldürüldü.
1878-1881 döneminde Osmanlıların Kafkaslarda kaybettiği topraklardan Rus kaynaklarına göre toplam 82 bin Müslüman Kars bölgesine göç etti.
Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'nda Balkanlar
Türkler Hıristiyanlardan, Bulgarlar Yunanlardan ve Türklerden, Yunanlar ve Türkler Bulgarlardan ve Arnavutlar Sırplardan kaçıyor.

—Carnegie Endowment raporuBirinci Balkan Savaşı sırasında Balkanlardan göçen muhacirler (İstanbul, 1912).
Edirne'den gelen Türk göçmenleri
Balkanlar'da Sırplar tarafından Müslüman Arnavutlara yapılan katliamlara ilişkin The New York Times'ın haberi (31 Aralık 1912)Ana madde: Balkan savaşlarıBalkan savaşları sırasında Bulgarlar, Yunanlar ve Ermenilerin Türklere ve Müslümanlara karşı yaptıkları katliamlar, 1912 Carnegie Endowment raporunda ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.[69] Dennis Hupchick, Balkan savaşlarının sonucu yaklaşık 1.5 milyon Müslümanın öldüğünü ve 400 bininin mülteci olduğunu tahmin etmektedir.
Uluslararası raporlarına göre, Balkan savaşları sırasında Sırbistan ve Karadağ Ordusu tarafından Arnavutlara karşı katliamlar işlendi. Birinci Balkan Savaşı sırasında 1912 - 13 yıllarında Sırbistan ve Karadağ, Osmanlı kuvvetlerinin bugünkü Arnavutluk ve Kosova'dan kovulmasından sonra Arnavut nüfusuna karşı çok sayıda savaş suçu işlediler. Bunlar Avrupa, Amerika ve Sırp muharefet basınlarınca aktarıldı. Bu suçlar incelemek amacıyla Carnegie Uluslararası Barış Vakfı özel bir encümeni kurdu ve 1913 yılında Balkanlara gönderdi. Sırp kontrollü Kosova Vilayeti'ndeki kurban sayısının ilk birkaç ayda 25.000 kişi olduğu tahmin edildi.
Jusuf Hamza'ya göre Balkan Savaşları sırasında Makedonya ve Yunanistan Makedonyası'nda 300 binden fazla Türk öldürüldü. Bazı Türkler zorla Hristiyan yapıldı. Poroi'de 200 bin, Serez'de 10 bin ve Edirne'de 5000 Türk öldürüldü. Carnegie Endownment raporu, Serez'in Bulgarlar tarafından ele geçirilmesinde kısa süre sonra Türk sakinlerinin öldürüldüğünü belirtmektedir. Justin McCarthy, Drama'ya Bulgarların girmesinin ardından yüzlerce Müslümanın öldürüldüğünü yazmıştır. Dedeağaç Bulgarların "Makedon Gönüllüleri" tarafından 12 Kasım 1912'de alındığında şehrin Müslüman semtleri yağmalandı, yüzden fazla Müslüman öldürüldü.
Danimarka'nın Riget gazetesi için haberler yazmakta olan Fritz Magnussen, Kumanovo - Üsküp bölgesinde 3000 Arnavutun Sırplar tarafından öldürüldüğünü, Arnavut köylerinin yakılıp evlerin sakinlerinin kovalanıp "fareler gibi" vurulduğunu bildirmekte, ve Sırp askerlerinin bundan gurur duyduklarını belirtmektedir.
Priştine'de şehrin Müslüman (çoğunluğu Arnavut) nüfusu şehrin kalesine beyaz bayrak çekip Sırpları kandırmak suretiyle pek çok Sırbı öldürmüştü. Bunun üzerine Sırp ordusu şehre girer girmez intikam almak amacıyla halka saldırdı ve Müslüman nüfusu avlamaya başladı. Şehirde Sırp hakimiyetinin ilk günlerinde öldürülen Arnavut sayısı 5000 olarak tahmin edilmektedir.
Ferizovik'te Arnavutların kesin direnişine karşın Sırplar şehri ele geçirdi. Sırpların şehri ele geçirmesinin ardından Sırp ordusunun komutanı halka evlerine gitmelerini ve silahlarını teslim etmelerini söyledi. Direnişten sonra hayatta kalanlar geri döndüğünde 300 ila 400 kişi katledildi. Bunu Ferizovik çevresindeki Müslüman köylerinin yıkımı takip etti.
I. Dünya Savaşı sırasında, Ekim 1914'te Doxato'daki Yunanlar bölgedeki Türklere karşı katliamlar yaptı, mallarını yağmaladı ve sahibi oldukları arazileri Yunanlara bıraktıklarına dair belgeler imzalattı. Vodina ve bölgesinde demir sopalarla 300 Türk öldürüldü. Yunan hakimiyetine giren Dedeağaç'ta Osmanlı kaynaklarına göre Rumlar "mezalim ve katliâm" yapmışlardır.
1912 ile 1922 yılları arasında, bölgedeki katliamlar yoğun bir şekilde devam etti. Carnegie Endowment raporuna göre, Türkler bölgedeki Hıristiyanlar, yani Sırplar, Yunanlar ve Bulgarlar tarafından, Arnavutlar ise Sırplar tarafından öldürüldü.Kosova'da bölgedeki Müslümanların sayısını azaltarak bölgeyi Sırplaştırma hareketleri vardı. Arnavutlara uygulanan katliamlar, 1941'e kadar devam etti.


Birinci  Dünya Savaşı'nda Rusların işgali sırasında sivil halk olmak üzere 10 binin üzerinde Türk askeri  esir edilip Hazar Denizindeki Büyük (Zire Adası) Nargin adasında işkence ile şehit edilmiş Büyük Türkçü Hüseyin Cavid Türk esirleri isimli şiirinde Ruslar tarafından işkence edilerek şehit edilen 10 bin Türk'ün yaşadıklarını şiirleştirmiş Türkçü düşünceleri ve şiirleri nedeniyle Hüseyin Cavid Ruslar tarafından tutuklanmış sürgün edildiği sibirya'da soğuktan donarak can vermiştir.

TÜRK ESİRLERİ
Erkek, kadın, asker, çocuk, ihtiyar
- Esir - diye binlerce Türk evladı:
Issız bir adanın koynunda sızlar,
Sorulmaz derdi, duyulmaz feryadı.
İşte kinli bir mezarlık ki her gün
Yığın yığın insan yutar da doymaz.
Sağlam vücutlar bile düşkün, ölgün,
Ümitsiz bir heykelden farkı olmaz.
Gülümserler fakat hep gözlerinde
İntikamlı şimşekler çakar durur.
Çırpınırlar, solmuş benizlerinde
Birçok gizli, sönük emeller uyur.
Yalnız soğuk, yağmur, boran, fırtına
Okşar durur bu mahzun gönülleri.
Çıplaklık, hastalık, açlık bir yana,
Susuzluktan hep kurumuş dilleri.
Amansız kartalın vahşi pençesi,
Masum yavruları didip parçalar!
İşte adalet! Yılanlar yatağı
İnsanlara mesken verilmiş karar!
Nerde o sarhoşlar ki hep “kardeşlik
Birlik, beraberlik” diye sayıklar!
İşte bir vahşet ki, çekilmez artık,
Dost değil, düşman bile görse ağlar!..
Ey Türk yurdu! Ey milyonlar ülkesi!..
Sakın duyma nedir bu hal, bu dehşet!..
Titretmesin seni bu kardeş sesi,
Körlük, sağırlık... O da bir saadet!..
Hüseyin Cavid


1905-1920 yılları arasında Ermenilerin yaptığı katliamlar

Hasankale'deki çatışmada yaralanan Türk mülteciler

 I. Dünya Savaşında Osmanlı Cepheleri, Kafkasya Cephesi, ve Ermeni İsyanları (I. Dünya Savaşı)Kafkasya'da Ermeniler tarafından Türkler ve Kürtlere katliamlar yapılmıştır. Justin McCarthy, bunun sebebinin Ermenilerin bir Ermenistan devleti sınırları içine dahil etmek istedikleri Vilâyat-ı Sitte'de nüfuslarının %19 (Ermeni kaynaklarına göre %39) gibi küçük bir oranda olması ve bu nüfusun oranını arttırmanın yolunun bölgedeki Müslüman sayısını azaltmaktan geçmesi olduğunu öne sürmüştür.

Ovanes Kaçaznuni, 1905 ve 1906 yıllarında Müslümanlar ile Ermeniler arasında kanlı olayların yaşandığını belirtmektedir. 1914 yılında ise, Ermeni birliklerinin Türklere karşı faaliyetlerini başlattıklarını söylemektedir. 1915 yılında Van'ın Ermeni valisi olan Aram'a Rus bir komutan bölgedeki Kürtlerin öldürülmesini emreden bir emir gönderildi; fakat Aram emrin uygulanmayacağını belirtti.
Osmanlı arşivleri 1910-1922 yılları arasında 523,000 Türkün Ermeniler tarafından öldürüldüğünü belirtmektedir. Hüdavendigar Onur'a göre, 1914-1918 yılları arasındaki olaylarda, Ermeniler sebebiyle sayısı 2.5 ile 3 milyon arasında değişen Müslüman nüfus hayatını kaybetmiştir. Fransa Dışişleri Bakanlığı'ndan Rusya'nın Paris büyükelçiliğine gönderilen 14 Mayıs 1915 tarihli bir yazıda, Van İsyanı sırasında bölgede yaklaşık 6000 Müslümanın öldürüldüğü belirtilmektedir. Rus bir general, Ermeniler tarafından Müslümanlara karşı tecavüzlerin de gerçekleştirildiğini söylemiştir.19 Ağustos 1915'te dönemin Avusturya büyükelçisi "Ermeniler tarafından Türklere karşı yapılan büyük ölçekte katliamlar"dan bahsetti; ama hem Türkler hem de Ermenilerin katliam yaptığını ve olayların kimin tarafından başlatılığının belli olmadığını belirtti.


Kars'ta başları bacaklarına bağlanarak öldürülmüş Türkler.

1910-1922 yılları arası Anadolu`da 523 bin 955 Türk, Ermeni çeteleri tarafından katledildi


1916 yılında bölgeye işgal etmekte olan Rus orduları, 16 Şubat günü Erzurum ve 11 Temmuz günü Erzincan'ı ele geçirdi. Türkler ise Erzincan'ı 13 Şubat 1918, Erzurum'u 12 Mart 1918 tarihinde geri aldı.
Rus Yarbay Tverdohlebof, 1917 yılı ilkbaharında Ermenilerin halkın elindeki silahları toplamak amacıyla halka zulmettiğini ve işkence yaptığını belirtmiştir. Daha sonra, Rus ordusu çekildikçe katliamlar artmaya başladı. 1918'de Erzincan'da Ermeniler 800 Türk sivili öldürdü. Ermeniler Erzurum'a çekilirken yoldaki Türk köylerindeki halkı öldürdüler. Ilıca'da Ermenilerden kaçamayan Türkler öldürüldü. Tepeköy'ün tüm Müslümanları 17 Şubat 1918 tarihinde öldürüldü. Tepeköy'de öldürülen Türklerin cesetleri 2010'da Atatürk Üniversitesi'nin yaptığı kazılarda bulundu ve sayıları 150 olarak tespit edildi. 26 Şubat 1918 günü Tekederesi'nden çekilen Ermeniler yolları üzerine çıkan Müslümanları öldürdü, önlerine çıkan köylerdeki halkın hayvanlarını çaldı. 27 Şubat 1918 günü Ermeniler Erzurum'un Alaca köyünde Türkleri öldürdü. Erzurum'da Türk çarşıları Ermeniler tarafından yakılmaya başlandı. 26-27 Şubat 1918 gecesi Ermeniler Erzurum'da 3000 ila 8000 Müslümanı öldürdü. Rus Yarbay Tverdohlebof, Şubat 1918 sonlarında Erzurum'a yakın köylerdeki Türklerin "ortadan kaybolduklarını" bildirmektedir. Aralık 1918'de Uluhanlı, Kamerli ve Dereleyez halkı Ermenilerin zulmüne uğradı. Mayıs 1918'de bölgeyi ele geçiren Osmanlı ordusu Ermenilerin 250 Müslüman köyünü yaktıklarını bildirdi.

Yukarıda ki resimde Ermeniler'in Türklere karşı Muş  ilinde yaptığı sivil katliamı sonrası pozları! 

En soldaki Ermeni çetecinin elinde kalp var, en sağdakinin elinde ise annesinin karnı parçalanarak alınmış bir bebek var!!!

(Fransızca şu yazıyor altta :

Rus askerlerine öncülük eden Muş ve Bitlis'te üniformalı bir gurup Ermeni)


1919 yılının temmuz ayında, İngiliz Yarbay Albert Rawlinson, İstanbul'daki İngiliz Genel Karargahı'na gönderdiği telgrafta, Ermenilerin Oltu'dan Bayezid hududuna kadar katliam yaptıklarını belirtmiştir. 16 Temmuz 1919 tarihli bir Osmanlı belgesi, Ermenilerin Şarur ve Nahçıvan bölgesinde Müslümanlara saldırıp öldürdüklerini, Şarur halkını Aras nehrine döktüklerini ve kırk beş köye saldırdıklarını bildirmektedir. Bu katliamlara karşılık 11. Kafkas Tümeni bölgeye sevk edilip 600 kişiden oluşan Ermeni çeteleri Osmanlılar tarafından mağlup edilmiştir. Ermeni Yarbay Melik Şahnazarov'un bir Ermeni tümeninde raporunda, 30 kadar Türk köyünü ele geçirip sakinlerini öldürdüğünü ve köyleri yağmaladığını, 29 diğer Türk köyüne de saldırmak için izin istediğini belirtmektedir. 1920 yılında, bir Ermeni subayı, yazdığı raporda Basar-Geçar'daki Türk nüfusunu ayırt etmeden öldürdüğünü bildirmektedir. 1920 yılının içerisinde, Kars'taki köylerde Türk ve Kürt nüfusu öldürülmüş, köyler yağmalanmıştır. 4 Aralık 1920 tarihli bir Osmanlı belgesi, Ermenilerin Sarıkamış'a bağlı on üç köyde katliam yaptıklarını, bu kapsamda 1975 kişiyi öldürüp 276 hanenin tahrip edildiğini belirtmektedir. Ahmet Esat Uras, Ermenilerin "erkek, kadın ve çocuk ayrımı yapmadan yaptıkları" katliamların Rus kayıtlarında yer aldığını belirtmektedir. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Ermeni nüfusu da bu katliam faaliyetlerini desteklemekteydi.
Bu dönemde Ermenilerin Türklere ait camileri ve diğer kamusal binalara zarar verdiğini belirten pek çok rapor da vardır.
Daha sonra, 1920 yılında imzalanan Gümrü Antlaşması ile Müslümanlara can ve mal güvenceleri verildi.
30 Mart-3 Nisan 1918 tarihleri arasında yaşanan Mart Olayları veya Mart Katliamı'nda 3000  ila 12,000 Azeri Türkü ve diğer Müslüman etnik gruplara mensup kişi öldürüldü. Olaylarda Azeri Türklerin evleri yakıldı, sokaklarda Azeri Türkü olduğu düşünülenler öldürüldü.
Mart 1920'de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Ermenilerin kontrolü altındaki bölgelerde 300 kadar Müslüman köyünün yakılıp sakinlerinin öldürüldüğünü tahmin edip olayları kınadı.


BAYBURT'da ERMENİ ve YUNAN MEZALİMİ


Burada, Türklerin Ermeniler tarafından katliamlarına ışık tutan bir İngilizce kitabının listesi yer almaktadır.


Bayburtun Rus ordusu tarafından işgal edilmesi ve çekilmesi sırasında, Ermeniler ve Yunan haydutları ayrım yapmaksızın kadınları ve çocukları öldürdüler. 


Caddelerde ve evlerde karşılaştıkları herkesin derilerini yüzdüler, tecavüz ettiler, karınlarını yarıp cenlerini çıkardılar, Müslümanları ekmek dağıtımı bahanesiyle zorla toplayıp, bir dükkana tıkıp ateşe vererek yaktılar. 


İlçe'de ve köy'de Müslüman nüfusunun yaklaşık 500nu katledip, evlere zorla girerek mallara ve sığırlara el koydular. Birçok ilçede ve köy camileri, mescitleri, okulları, kuran okulları, dervişhaneler, oteller, hamamlar, dükkanlar, hükümet ve belediyelerin ofisleri de tamamen yanmıştı.


Tercüme: (TASFO)

Türk-Amerikan Güvenlik Vakfı


Kaynak : English summaries Türklerin Ermeniler tarafından katliamları. 24 Ra. 1340 (25. Xİİ. 1921)


I. Dünya Savaşı İngiliz Katliamları
 Thayet Myo Esir Kampı


Seydibeşir Kuveysna Osmani Useray-i Harbiye Kampı



Birinci Dünya Savaşı'nda Ingilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kismi da Mısır'ın Iskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı'na hapsedildi.



Kampın tam adı, 'Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampı' idi. Bu kampta, 1918'de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tumen'in 48. Alayı'na baglı Osmanlı askerleri tutuluyordu.



12 Haziran 1920'ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, agır hakaret ve aşagılamaya maruz kaldılar.






Çözüm toplu katliamdı... Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak suya normalin cok uzerinde krizol maddesi katılmıştı. Mehmetçik, daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. Ancak Ingiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarina izin vermiyorlardi. Mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. Ancak bu kez Ingilizler havaya ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular. Ancak başını sudan kaldıran artık göremiyordu. Cünkü gözler yanmıştı...

Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kör oldu. Bu vahset, 25 Mayis 1921 tarihinde TBMM'de görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref beyler bir önerge vererek, Mısır'da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan Ingiliz tabip, garnizon komutanı ve askerlerinin cezalandırılması icin TBMM'nin teşebbüse geçmesini istediler.

TÜRKLERE KARŞI KİMYASAL GAZ

İngiltere'de eski Başbakan Sir Winston Churchill'in notlarının yer aldığı "Churchill Archives Centre"dan edinilen belgelere göre, dönemin Savaş Bakanı Churchill, Türkler'in 'insan değil, barbar olduklarını ve bu nedenle de üzerlerinde zehirli gaz kullanılabileceğini' savunuyor... Kendisine muhalefet eden Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne yazdığı ikna mektubunda da "Medeni olamayan barbar kabilelere karşı zehirli gaz kullanabiliriz. Üstellik, düşmanın bunu üretme ve kullanma kapasitesi yokken zehirli gaz kullanılmasından yanayım" diyordu. Winston Churchill'in kendisine, bunun bir insanlık suçu olacağını söyleyerek itiraz edenlere cevabı ise Türkler'in insan olmadığı, barbar ve gelişmemiş bir kavim olduğu yönündeydi.

GAZ MASKESİ TALEBİ
Churchill'e göre zehirli gaz, İngiltere'nin elinde olan gelişmiş bir silahtı. Ve "Barbar bir kabileye karşı silahlarımızın bütün avantajlarından niçin yararlanmayalım ki?" diyordu... Bu dönemde, Osmanlı'nın müttefiki Almanya'dan gaz alarak kendileri üzerinden kullanılmasından korkan Churchill, bölgeye gaz maskesi istemiştir. Yine arşivlerde yer alan bir başka belgede, Churchill'in kaleme aldığı savaş komitesi belgesinde, Çanakkale'deki İngiliz askerleri için "gaz maskesi istediği" yer almaktadır. Churchill Archives Centre, bu belgeyle ilgili açıklamasında şöyle demektedir: "Çanakkale'deki askerleri için ilave gaz maskeleri istenmektedir. Bu, Türklere karşı gaz kullanıldığının kanıtıdır..." Ayrıca, Churchill'in bu tavrıyla Kraliyet Bakanlarından Lord Gladstone'un "Türkler'in maymunla insan arası medeniyet yıkıcı barbarlar" olduğu görüşüne de destek verdiği söylenmektedir. Dönemin Osmanlı belgelerinde de İngilizlerin Çanakkale Savaşı'nda gaz kullandığı detaylı olarak açıklanmaktadır. Osmanlı Hariciye Nezareti (Bugünkü Dışişleri Bakanlığı) ise "Müttefik ordusunun Çanakkale'de boğucu zehirli gazlar kullandığını" belirtmiş ve İngiltere'den açıklama istemiştir. Ancak, Almanlardan bu gazı temin etme şansı olan Osmanlı, düşmana karşı zehirli gaz kullanmamıştır. Ünlü yazar Noam Chomsky de Churchill'in "kimyasal silahlar ve zehirli gazları modern batı biliminin bir parçası" olarak gördüğünü, Araplar ve Afganlar üzerinde de deneysel amaçlarla bunların kullanılmasını onayladığını ifade etmektedir.

Türk Kurtuluş Savaşı


Türk Kurtuluş Savaşı Batı Cephesi


İzmir'deki Yunan katliamı14/15 Mayıs 1919 günü İzmir'in işgal edilmesinden sonra Yunan birlikleri şehrin Türk nüfusunun bir kısmını katletti. Bu katliam sırasında Rum çeteleri sokaklarda geziyorlardı. İtilaf Devletleri'nin kaynaklarına göre 15 Mayıs 1919 günü 300 ila 400 Türk öldürüldü. Yunan ordusu Anadolu içlerine doğru ilerledikçe bölgede yaşayan Türkler katliamlar, tecavüzler ve yıkımla karşı karşıya kaldı.Bir Britanyalı askeri yetkili olan Harold Armstrong Yunan ordusunun İzmir'den Anadolu içlerine doğru ilerlerken sivilleri katlederek, yakarak, yağmalayarak ve tecavüz ederek gittiğini bildirdi. Britanyalı tarihçi Arnold J. Toynbee, 15 Mayıs 1919 günü İzmir'in Yunanlar tarafından işgalinden sonra organize bir şekilde "vahşet"lerin yürütüldüğünü yazdı. Toynbee, Yunanların İzmit, Yalova ve Gemlik bölgelerinde yürüttüğü zulme tanıklık ettiğini ve söz konusun bölgelerde evlerin yağmalandığını ve yakıldığını belirtti. M Marjorie Housepian, Yunan işgali altındaki İzmir'de 4000 Müslümanın öldürüldüğünü yazmıştır.




Katledilen Türk köylülerinin naaşlarının doldurulduğu mağaranın önünde Yunan 11. Tümen askerleri. 


Ağır koku yüzünden burunlarını kapatıyorlar. İznik, 1921



Doğu Trakya'da Kırka köyünün Müslüman erkekleri, askere alınıp cepheye sevk edildiklerinde, ailelerini Rum komşularına
emanet ettiler. Rumlar, "Türkler yenildi!" haberi gelir gelmez ihtiyarların, kadınların ve çocukların tümünü kıyımdan geçirdi.

(Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün)


Batı Anadolu'da yakılan kasabalarManisa'dan verilen haberlere göre Yunan ordusu sivilleri vurmuş ve öldürmüştür.Çatalca ve Hadımköy'de Yunan birlikleri Müslümanlara zulmetmiştir. 16-17 Haziran 1919'da Menemen'de Yunan askerleri bir katliam yapmış, katliamda Avrupa kaynaklarna göre en az 200 Türk ölmüş ve 200'den fazlası yaralanmıştır,bazı Türk kaynakları ise ölü sayısının 1000 civarında olduğunu tahmin etmiştir. İtilaf Devletleri'nden Komutan Hadkinson, Turgutlu, İzmir ve Nazilli'de Yunanların Türklere zulmettiğini belirtmiştir.

Tetkik Heyeti Raporu'na göre Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra Ayvalık çevresinde Rum çeteleri pek çok Türkü öldürdü ve soydu.Ayvalık'ın işgalinin ilk birkaç gününde Yunan ordusu bazı askerleri ve çetecileri iki köyü yakmaktan mahkûm etti.
Osmanlı kaynakları, Yunanların Akhisar ve Gördes'te Türkleri öldürüp kasabaları yaktıklarını bildirmiştir.Henry Ford, İzmir'den Konya'ya kadar olan bölgede Yunan askerlerinin Türk kadınlarına çok sık bir şekilde tecavüz ettiğini belirtmektedir. Eskişehir ve Afyonkarahisar'da Yunan askerleri Türk halka şiddet uygulamıştır. Johannes Kolmodin, Yunan birliklerin çekilirken 250 köyü yaktıklarını ve 1922 İzmir Yangını'na yol açtıklarını belirtmektedir. Kolmodin, bazı yerlerde köylülerin camilere doldurulup yakıldığını bildirmektedir. 14 Şubat 1922 günü o dönem İzmir'e bağlı olan Karatepe ile yakınlardaki iki köyün halkını köylerdeki camilere doldurdu, daha sonra petrol kullanarak camileri yaktı ve kadın, çocuk ve erkeklerden oluşan sivilleri öldürdü. Yunan ordusu Batı Anadolu'dan geri çekilirken yakıp yıkma taktiği uyguladı. Orta Doğu tarihçisi Nettleton Fisher konu hakkında, "Geri çekilen Yunan ordusu bir yakıp yıkma politikası benimsedi ve önüne gelen bütün savunmasız Türklere karşı vahşilikler uyguladı." yazdı. İskoçyalı tarihçi Kinross Yunan geri çekilişini, " Zaten onun (Yunan ordusu) önünde bulunan çoğu kasaba harap içindeydi. Tarihi kutsal şehir Manisa'da 18 bin binadan sadece 500'ü ayakta kalabilmişti." sözleriyle tasvir etmiştir.
1929'da George Seldes, Yunanların Anadolu'da Türklere yaptığı katliamların Türklerin Yunanlara yaptığından çok daha büyük olduğunu belirtmiştir.
Güneydoğu Anadolu bölgesinde Ermeni - Fransız işbirlikçileri Türklere yönelik öldürme, yaralama, gasp vb. olaylarında bulunmuştur. Ege Bölgesi ve İç Anadolu Bölgesi'nde de Yunan işgalini destekleyenler, öldürme, yaralama, tecavüz, gasp vb. gerçekleştirmiş ve yer yer katliamlar görülmüştür. Rum çeteleri, İstanbul'da da bazı zorlamalarda bulunmuştur. İtalyanların ise zorlamalarda vb. bulunduğuna dair güvenilir kaynak bulunamamıştır. Türklere yapılan zorlamalar bazen sistematik bir şekilde devam etmiştir.
Kurtuluş Savaşı'nın son aşamasında, bilirkişilerin oluşturduğu Tetkik Heyeti, Aydın ve çevresinde incelemelerde bulunmuş ve rapor vermiştir. Bu rapor, "Tetkik Heyeti Raporu" olarak bilinmektedir.
Madde 32: Alevler içinde kalan mahalleden kaçmaya çalışan kadın erkek, çocuk, Türklerin büyük bir kısmı mahalleyi şehrin kuzey kısmına bağlayan bütün yolları tutan Yunan askerleri tarafından sebepsiz olarak öldürülmüşlerdir.„ Madde 40: Aydın Vilayeti’nin Yunan kuvvetleri tarafından işgali, mahsul ve mülk bakımından büyük maddi hasarlar yaratmıştır.„Dumlupınar Meydan Muharebesi neticesinde gerilemekte olan Yunan ordusu, 29 Ağustos'u 30'a bağlayan gece birçok cinayet işlenmiştir ve yağmalama olayı had safhaya çıkmıştır. Mali olarak büyük zarara uğrayan Aydın'ın incir, pancar ve fasulye stokları yağmalanmıştır. Çıkan neticede, yaklaşık 1.2 milyon sterlinlik zarara uğramıştır.Rum çeteleri, Ege Bölgesi'ndeki halktan yüzlerce sığır da çalmıştır.Yunan ordusu geri çekilirken Türklerin kullanabileceği hiçbir şey bırakmamak için özen göstermiştir. Demiryollarını ve köprüleri havaya uçurmuştur ve birçok köyü yakmıştır. Geri çekilirken Türk sivil halkına karşı yaptığı tecavüzler, kundaklamalar ve yağmacılık sonucunda bir milyon üzerinde sivil Türk evsiz ve barksız kalmıştır.
Tepkiler, akademik araştırmalar ve anma

Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'nın Balkanlara gönderdiği encümenMüslüman - Türk katliamları (veya belli dönemleri) hakkında Türkiye'de yazılmış olan makaleler ve kitaplar bulunmaktadır. Bunların içinde, arşiv belgelerini kullanarak katliamları aktaranlar vardır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri, "Ermeni Meselesi" adlı bir arşiv belgesi koleksiyonu yayımlamıştır, bunların içinde katliamlarla ilgili olan belgeler de vardır. İşgal kuvvetleri de bazı belgelerde katliamlara yer vermiştir.Bunlar dışında, Justin McCarthy Ölüm ve Sürgün (orijinal adıyla Death and Exile: The Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims, 1821-1922) kitabında katliamları konu almıştır. Katliamlar, bunun dışında bazı Türk olmayan kaynaklar tarafından işlenmektedir. Ermeni Devrimci Federasyonu'nun başkanlığını yapmış olan Ovanes Kaçaznuni Taşnak Partisi'nin Yapacağı Bir Şey Yok adlı raporunda,Rus general L.H. Bolhovitinov ise 11 Aralık 1915 Tarihli Resmi Ermeni Raporu'nda olaylardan bahsetmektedir.Türk Kurtuluş Savaşı'nın sonlarında Aydın ve çevresinde inceleme yapan bilirkişilerden oluşan bir heyetin yazdığı Tetkik Heyeti Raporu, katliamlar ve mezalime ilişkin bilgiler içermektedir. Yine Türk Kurtuluş Savaşı dönemindeki olaylar Osmanlı belgelerinde yer bulmuş ve bu olaylar İtilâf Devletleri'nin temsilcilerine Osmanlılar tarafından bildirilmeye çalışılmıştır. Bazı Türk ve Osmanlı kaynakları katliamları "soykırım" olarak tanımlamaktadır.William St. Clair de, Mora Yarımadası'nda Yunanistan'ın bağımsızlığını kazanması sırasında gerçekleşen katliamlardan "soykırım" olarak bahseder.
Mark Levene, 1870'li yıllarda Victoria dönemi kamuoyunun, Hıristiyanlara yönelik katliam ve sürgünlerine daha çok dikkat edip Müslümanlara yönelik katliam ve sürgünlerine, eğer daha büyük ölçüde olsa bile fazla dikkat etmediğini ve hatta bazı çevrelerce tutulduğunu ileri sürmektedir. Levene, egemen güçlerin Berlin Kongresi'nde ulus-devletçilik desteklemekle Balkanlardaki ulus oluşturmanın birincil aracı olarak etnik temizliğini meşrulaştırdığını savunmaktadır.
Carnegie Uluslararası Barış Vakfı, 1912 ve 1914 yılı raporlarında Balkanlar'daki katliamlardan ayrıntılı olarak bahsetmiştir. Mark Mazower, Sırpların yaptığı katliamların "soykırım değil de intikam amacıyla" yapıldığını söylemiştir. Norveçli bir askeri yetkili olan Henrik August Angel ise Sırpların batı dünyasında "şeytan" olarak tanıtılmasının "utanç verici bir adaletsizlik" olduğunu savunmuştur.Dimitrije Tucović, katliamlar üzerine şu şekilde yorum yapmıştır:
Biz [Sırplar] tüm bir ulusu kasıtlı bir şekilde öldürmeye çalıştık. O suç sırasında suçüstü yakalandık ve engellendik. Şimdi cezamızı çekmek zorundayız... Balkan Savaşları'nda Sırbistan topraklarının yanı sıra dış düşmanlarını da iki katına çıkardı.
—Dimitrije TucovićOsmanlı döneminde büyük Müslüman kentlerinde katliamlara karşı kalabalık gösteriler düzenlenmekteydi. Dönemin Osmanlı halkı Yunanların Anadolu'yu işgal ederken yaptığı katliamları Müslüman nüfusunu yok etmeye yönelik bir girişim olarak görüyordu. İzmir'deki Osmanlıların Haklarının Korunması Komisyonu, 1919'da katliamları "bölgedeki büyük Müslüman çoğunluğu ani bir şekilde yok etmeye yönelik bir Yunan girişimi" olarak niteledi.
Katliamlar dönemin batı medyasında da yer aldı.Türkiye, Ermeni Kırımı'nın bir soykırım olmadığına ilişkin bir tez olarak Müslüman - Türk katliamlarını öne sürmektedir.[169] Barack Obama'nın Ermeni Kırımına ilişkin 24 Nisan 2011 tarihli konuşmasının ardından Amerika Türk Birliği Obama'nın Türklerin maruz kaldığı katliamlar ve etnik temizliği yoksaydığını iddia etti.

*FATİH MEHMET YİĞİT


Kaynakça
^ Akçam, Taner (1992). Türk ulusal kimliği ve Ermeni sorunu. İletişim Yayınları. ss. sf. 76.^ Murat Belge, Tanıl Bora, Murat Gültekingil. Milliyetçilik (2002), İletişim Yayınları, sf. 59^ Ural, Selçuk İzmir'in İşgali ve Yunan Soruşturma Heyetinin Faaliyetleri (Atatürk Üniversitesi)^ Duran, Tülay; "Milli Mücadele Yıllarında Yunan ve Türk Katliamları Karşısında Anadolu'dan İstanbul'daki Türklere Bir Çağrı", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, C. XIV, S.79-80-81, 1974, (ss. 9-16)^ Muhittin Birgen, Zeki Arıkan. İttihat ve Terakki'de on sene, 1. cilt (2002), Kitap Yayınevi, sf. 255^ a b c Dayı, Esin Elviye-i Selâse/Üç Sancak (Kars, Ardahan ve Batum)'da Ermenilerin Türklere Yaptıları Mezalim (Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi)^ Munyar, Hüseyin. Ermeni sorunu rehberi (2001), Kocaeli Üniversitesi, sf. 102^ Third International Symposium on Atatürk (1998), Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, sf. 498^ Aydemir, Şevket Süreyya. Makedonyaʾdan Orta Asyaʾya Enver Paşa: cilt. 1914-1922. Remzi Kitabevi. ss. sf. 489.^ a b McCarthy, Justin, Ölüm ve Sürgün^ McCarthy 1995, 335-340.^ Mann, Michael, The dark side of democracy: explaining ethnic cleansing, Cambridge University Press, 2005, s. 113. (İngilizce)^ Report of the International Commission to Inquire into the Causes and Conduct of the Balkan Wars (Washington, DC: The Endowment, 1914) (İngilizce)^ a b Cornis-Pope, Marcel & Neubauer, John, History of the literary cultures of East-Central Europe, John Benjamins Publishing Company, 2004, ISBN 9789027234520, s. 21. (İngilizce)^ Todorova, Maria, Imagining the Balkans, Oxford University Press, 2009, ISBN 9780195387865, s. 175. (İngilizce)^ Shissler, Ada Holland. (2003), Between two empires, sf. 22^ Judson, Harry Pratt. Europe in the nineteenth century (1845), Flood and Vincent, sf. 261^ Niles, William Ogden (1821). Niles' national register, Volume 20. H. Niles. ss. sf. 366.^ Peacock, Herbert Leonard, A History of Modern Europe, (Heinemann Educational Publishers; 7th edition edition, September 1982, s. 219-220. (İngilizce)^ St. Clair 1972, 2.^ Fisher, H.A.L, A History of Europe, Edward Arnold, London, 1936 & 1965, s. 881-882. (İngilizce)^ a b St. Clair 1972, 12 (2008 baskısı).^ a b Finlay 1877, 172^ a b Phillips, Alison W. The War of Greek Independence, 1821 to 1833. Londra, 1897, sf. 56-71^ Jelavich, Barbara. History of the Balkans: Eighteenth and Nineteenth Centuries. Cambridge University Press, 1983, sf. 217.^ Creasy, Edward Shepherd (1961). History of the Ottoman Turks. Khayats. ss. sf. 225. "Misitra, the chief place in Maina, in particular, was the scene of fearful atrocities, afterwards still more fearfully revenged. Four hundred Turks were slaughtered there in cold blood ; and Ottoman children, torn from their mothers' breasts, were carried up the tops of the minarets, and thence dashed to the ground."^ Niles, William Ogden (1821). Niles' weekly register, Volume 20. H. Niles. ss. sf. 318.^ William St Clair, That Greece Might Still Be Free: The Philhellenes in the War of Independence (2008 baskısı), sf. 41 (İngilizce)^ a b St. Clair 1972, 12^ St. Clair 1972, 43.^ "Navarin". Büyük Larousse. 16. Milliyet Gazetesi. ss. sf. 1559.^ Finlay 1861, sf. 269^ McCarthy 1996^ a b Hercules Millas, "History Textbooks in Greece and Turkey", History Workshop, sf. 31, 1991.^ W. Alison Phillips, a.g.e., sf. 101^ W. Alison Phillips, a.g.e., sf. 57^ Finlay 1877^ Olnay, Jesse, The family book of history; comprising a concise view of the most interesting and important events in the history of all the civilized nations of the earth, (G.N. Loomis, 1839, s. 430.) (İngilizce)^ St. Clair 1972, 79.^ William St Clair (2008), sf. 2^ W. Alison Phillips, a.g.e., sf. 66^ W. Alison Phillips, a.g.e., sf. 67^ Quataert, Donald. "The Ottoman Empire, 1700-1922 ", Cambridge University Press 2005, sf. 69^ Millman, Richard. “The Bulgarian Massacres Reconsidered.” sf. 218-231^ Crowe, David M. A history of the gypsies of Eastern Europe and Russia (1996), Palgrave Macmillan, s. 241.^ Lord Kinross, The Ottoman Centuries: the rise and fall of the Turkish empire, Morrow Quill, 1977, ISBN 9780688030933, s.509. (İngilizce)^ Hupchick, Dennis P., The Balkans: from Constantinople to communism, Palgrave Macmillan, 2002, ISBN 9781403964175 s.263. (İngilizce)^ Shaw, Stanford J. and Ezel Kural Shaw, History of the Ottoman Empire and Modern Turkey: Volume 2, Reform, Revolution, and Republic: The Rise of Modern Turkey 1808–1975, Cambridge University Press, 1977, ISBN 9780521291668, s.162. (İngilizce)^ BOA. HR. SYS. 304/160: Paravadi kazası jurnallerinden (31 Ekim 1879); 305/153: Başvekâlet’ten Hariciye Nezareti’ne tezkere (22 Aralık 1880); 306/155: Bulgaristan Komiserliği’nden gelen tahrirat (5 Şubat 1905); 306/87:Bulgaristan Komiseri Sadık Paşa’dan sadarete gönderilen tahrirat (5 Mart 1905).^ Köse, Osman. Bulgaristan Emareti ve Türkler^ a b Macedonian Muslims During the Balkan Wars (1912 Carnegie Endowment Raporu'ndan tanıkların vermiş olduğu ifadeler)^ Hupchick, Dennis P., a.g.e., s. 265.^ McCarthy 1995, 64, 85.^ Karpat, Kemal H., Studies on Ottoman social and political history: selected articles and essays, Brill, 2004, ISBN 9789004121010, s. 764. (İngilizce)^ İpek, Nedim (1994), Turkish Migration from the Balkans to Anatolia, sf. 40-41^ Library Information and Research Service. The Middle East, abstracts and index, Part 1 (1999), Northumberland Press, sf. 493, During that war nearly 400000 Rumelian Turks were massacred. About a million of them who fled before the invading Russian armies took refuge in the Thrace, lstanbul and Westem Anatolia^ a b Halaçoğlu, Yusuf. Sürgünden Soykırıma Ermeni İddiaları. Babıali Kültür Yayıncılığı. ss. sf. 26.^ Fransa Milli Arşivi, Guerre Mondial, 1914-1918/Turquie/Vol. 890, Légion d'Orient-I (Septembre 1915-Novembre 1916)^ a b THE TURKISH CAMPAIGN.; NOTES FROM THE OTTOMAN CAPITAL. REFUGEES AT CONSTANTINOPLE--DOING JUSTICE TO THE TURKS--A GOOD WORD FOR THE MUSSULMANS--ATTEMPTED APOSTASY OF A WOMAN--NEWS FROM THE FRONT--THE TWO GHAZIS. 14 Aralık 1877 Çarşamba, The New York Times, [1], 23 Kasım 1877, The New York Times^ David Gillard, Kenneth Bourne, Donald Cameron Watt, Great Britain. Foreign Office. British documents on foreign affairs--reports and papers from the Foreign Office confidential print (1984), University Publications of America, sf. 150.^ David Gillard, Kenneth Bourne, Donald Cameron Watt, Great Britain. Foreign Office. British documents on foreign affairs--reports and papers from the Foreign Office confidential print (1984), University Publications of America, sf. 197.^ British documents on foreign affairs--reports and papers from the Foreign Office confidential print, sf. 152.^ a b British documents on foreign affairs--reports and papers from the Foreign Office confidential print, sf. 163.^ a b British documents on foreign affairs--reports and papers from the Foreign Office confidential print, sf. 268.^ Russian Attrocities in Asia and Europe (1877), İstanbul, No. 51.^ Brockhaus and Efron Encyclopedic Dictionary. "Kars oblast". St. Petersburg, Russia, 1890-1907^ a b Mazower, M. (2000) The Balkans: From the End of Byzantium to the Present Day. Londra: Phoenix Press, sf. 118^ a b Duru, Deniz. "Multiculturalism and Coexistence: from the Ottoman Empire to Modern Turkey" (İngilizce). eastbordnet.org. Erişim tarihi: 4 Kasım 2010.^ Carnegie Report, Macedonian Muslims during the Balkan Wars, 1912. (İngilizce)^ Dennis Hupchick, a.g.e., s. 321.^ Report of the International Commission to Inquire into the Causes and Conduct of the Balkan War (1914) (İngilizce)^ a b c Archbishop Lazër Mjeda: Report on the Serb Invasion of Kosova and Macedonia (İngilizce)^ a b c Leo Freundlich: Albania's Golgotha (İngilizce)^ Hudson, Kimberly A., Justice, Intervention, and Force in International Relations: Reassessing just war theory in the 21st century, Taylor & Francis, 2009, ISBN 9780415490252, p. 128. (İngilizce)^ Hamza, Jusuf, Mladoturskata revolucija vo Osmanskata imperija, Logos-A, 2003, ISBN 9789989601217, sf. 437. (İngilizce)^ Report of the International Commission to Inquire into the Causes and Conduct of the Balkan Wars (Washington, DC: The Endowment, 1914), sf. 75 (İngilizce)^ a b McCarthy 1996, 142^ Hall, Richard C. The Balkan Wars, 1912-1913: prelude to the First World War (2000), Routledge, sf. 137^ a b Servian Army Left A Trail of Blood (The New Tork Times, 31 Aralık 1912]^ Leo Trotsky: Behind the Curtains of the Balkan Wars^ a b Report of the International Commission to Inquire into the Causes and Conduct of the Balkan Wars (Washington, DC: The Endowment, 1914), sf. 288 (İngilizce)^ Balkania, Volumes 1-2 (1967), Balkania Pub. Co., sf. 11, "In the districts of Voden and Karadja-Abad- ski, more than 300 Turks were massacred with iron rods."^ Arşiv belgelerine göre Balkanlar'da ve Anadolu'da Yunan mezâlimi, 2. cilt (1995), T.C. Başbakanlık, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, sf. 17^ Florian Bieber, Židas Daskalovski, Understanding the war in Kosovo, Taylor & Francis, 2003, ISBN 9780415490252, sf. 17. (İngilizce)^ New York Times, 25 Ekim 2000^ Justin McCarthy, "Osmanlı Ermeni Nüfusu", Osmanlı'nın Son Döneminde Ermeniler, (Ed. Türkkaya Ataöv), TBMM Yayınları, Ankara 2002, sf. 65^ a b Kaçaznuni, Ovanes. Taşnak Partisi'nin Yapacağı Bir Şey Yok. Kaynak Yayınları - Çukurova Ünviersitesi. ss. 32-33.^ a b c d e Perinçek, Mehmet. Taşnak Partisi'nin Yapacağı Bir Şey Yok (Önsöz). Kaynak Yayınları - Çukurova Üniversitesi. ss. 17-20.^ SSCB Ekim Devrimi Merkez Devlet Arşivi (TsGAOR SSSR) f. 579, 1. 1, d. 1880, y. 3-7'den aktaran: A.O. Arutyunyan, s. 369^ Henham, Ralph J. The criminal law of genocide: international, comparative and contextual aspects (2007), Ashgate Publishing, sf. 25^ Hüdavendigar Onur: Milleti Sadıkadan Hayk’ın Çocuklarına, İstanbul, 1999, s.126.^ a b Halaçoğlu, Yusuf. Sürgünden Soykırıma Ermeni İddiaları. Babıali Kültür Yayıncılığı. ss. sf. 46.^ Fransa Milli Arşivi, Guerre Mondial, 1914-1918/Turquie/Vol. 890, Armenie-I (Août 1914-Décembre 1915)^ a b Bolhovitinov, L.H.. 11 Aralık 1915 Tarihli Resmi Ermeni Raporu. Kaynak Yayınları.^ a b Lewy, Guenter. The Armenian massacres in Ottoman Turkey: a disputed genocide (2005), University of Utah Press, sf. 117^ Ohandjanian. Österreich - Armenien, cilt 6, sf. 4675^ Türkiye Diyanet Vakfı İslâm ansiklopedisi, cilt 11 (1994), Türkiye Diyanet Vakfı, İslâm Ansiklopedisi Genel Müdürlüğü, sf.324^ Erzincan Tarihi (T.C. Erzincan Valiliği), Erişim tarihi: 28 Nisan 2011^ Saray, Mehmet. Kafkas araştırmaları, 4. cilt (1988), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, sf.41^ Karabekir, Kazım. Erzincan ve Erzurum'un kurtuluşu: Sarıkamış, Kars ve ötesi (1990), Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası Araştırma, Geliştirme ve Yardımlaşma Vakfı, sf.156^ a b Tverdohlebof 1918, 5-6.^ Tverdohlebof 1918, 7.^ a b Tverdohlebof 1918, 8.^ Tverdohlebof 1918, 23.^ Ermeni Vahşeti Tepe Köy toplu mezar kazısıyla bir kere daha gözler önüne serildi (Atatürk Üniversitesi) Tarih: 15 Haziran 2010, Erişim tarihi: 6 Haziran 2011^ Tverdohlebof 1918, 36.^ a b Tverdohlebof 1918, 9-10.^ a b Tverdohlebof 1918, 11-12.^ Demirel, Muammer. Birinci Dünya Harbinde Erzurum ve çevresinde Ermeni hareketleri, 1914-1918 (1996), Genelkurmay Basımevi, sf.97^ Türközü, Halil Kemal. Armenian atrocity according to Ottoman and Russian documents (1986), Institute for the Study of Turkish Culture, sf.72: "In brief, the victims of Erzurum massacre, including aged men women and children totaled at 8000."^ Tverdohlebof 1918, 30.^ ATASE, A1/2, Kls.65^ Aliyev, Kanlı Günlerimiz, sf.88-89^ Richard Bovannisian,The Republic of Armenia, Vol.1, 1918/1919, Los Angeles, 1971, sf. 229.^ McCarthy 1995, 2106.^ Rawlinson, Alfred, The Adventures in the Middle East, New York, 1923, sf. 218^ Karacakaya, Recep. Kaynakçalı Ermeni meselesi kronolojisi, 1878-1923 (2001), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, sf. 166^ Güler Eren, Kemal Çiçek, Halil İnalcık, Cem Oğuz. Osmanlı, 2. cilt (1999), Yeni Türkiye Yayınları, Karabağ Harekâtı^ Ermenistan Devlet Arşivi (Gosarhiv Armenii) f. 67, d. 644, y. 1-2'den aktaran: A. Lalayan, s. 99 vd.^ Lalayan, A. (1936). "Kontrerevolyutsionny "Daşnaksutyun" İ İmperiaistiçeskaya Voyna 1914-1918 gg.". Revolyutsionnıy Vostok.^ a b Karacakaya, a.g.e., sf. 209^ BOA. HR. SYS. 2878/63^ Ahmet Esat Uras. The Armenians in history and the Armenian question (1988), Documentary Publications, sf. 880^ Harbord, James G. American Military Mission to Armenia, New York 1920, s. 20.^ Şahin, Naci. "Ermeni Sorunu ve Birinci Dünya Savaşi ve Sonrasında Doğu Anadolu'da Ermeni Faaliyetleri". Sosyal Bilimler Dergisi: sf. 123-149.^ Gümrü Antlaşması Metni (Vikikaynak) Erişim: 25.9.2010^ Journal of the Royal Central Asian Society, 1922: The gentle Armenian had in the previous March massacred about 9000 Tartars^ Tadeusz Swietochowski, Brian C. Collins. Historical dictionary of Azerbaijan, Rowman & Littlefield, 1999, ISBN 0-8108-3550-9, 9780810835504, p. 80: Even after the Azeri leaders accepted the authority of the Soviets over Baku, the Dashnakists among whom were many refugees from Turkey, staged the massacre of the city's Muslims^ a b "2000 killed and 3000 wounded in struggle between Russians and Mussulmans. Mussulmans and Bolshevist forces are engaged in a deadly conflict at Baku, on the Caspian Sea." Baku in flames as battle rages (Associated press) // New York Times, 20 Mayıs 1918, Monday, page 2. query.nytimes.com/gst/abstract.html?res=F50D11FC3D5A11738DDDA90A94DD405B888DF1D3^ "In March 1918, in an effort to seize Baku from local Muslim forces, Soviet Bolsheviks made a pact with the Armenian nationalist Dashnak party. In an orgy of violence that followed, between 3,000 and 3,500 Muslims were massacred." PLAYING THE "COMMUNAL CARD": Communal Violence and Human Rights / Human Rights Watch, http://hrw.org/reports/1995/communal/#P985_418640^ "New Republics in the Caucasus", The New York Times Current History, v. 11 no. 2 (March 1920), p. 492^ "The results of the March events were immediate and total for the Musavat. Several hundreds of its members were killed in the fighting; up to 12,000 Muslim civilians perished; thousands of others fled Baku in a mass exodus". Michael Smith. "Anatomy of Rumor: Murder Scandal, the Musavat Party and Narrative of the Russian Revolution in Baku, 1917-1920", Journal of Contemporary History, Vol 36, No. 2, (Apr. 2001), p. 228^ James B. Minahan. Miniature Empires: A Historical Dictionary of the Newly Independent States, Greenwood Press, 1998, ISBN 0-313-30610-9, p. 22: "The tensions and fighting between the Azeris and the Armenians in the federation culminated in the massacre of some 12,000 Azeris in Baku by radical Armenians and Bolshevik troops in March 1918"^ Michael Smith. "Anatomy of Rumor: Murder Scandal, the Musavat Party and Narrative of the Russian Revolution in Baku, 1917-1920", Journal of Contemporary History, Vol 36, No. 2, (Apr. 2001), p. 228^ (Rusça) Michael Smith. "Azerbaijan and Russia: Society and State: Traumatic Loss and Azerbaijani National Memory"^ Kazemzadeh, Firuz (1950). The Struggle for Transcaucasia (1917-1921). Anglo Caspian Press Lted. sf. 73. ISBN 9780956000408. http://www.amazon.co.uk/Struggle-Transcaucasia-1917-1921-Firuz-Kazemzadeh/dp/0956000401.^ McCarthy 1995, 216.^ a b Shaw,Stanford J. & Shaw, Ezel Kural (2002), History of the Ottoman Empire and modern Turkey, Volume 2, Cambridge University Press, sf. 342^ a b c d e REPORT OF THE INTER-ALLIED COMMISSION OF INQUIRY (MAY-SEPTEMBER 1919) (Erişim tarihi: 27 Nisan 2011)^ Archivio Storico Diplomatico Ministero Degli Affari Esteri, Affari Politici, Busta: 1644-7738^ a b c Steven Béla Várdy, T. Hunt Tooley, Ágnes Huszár Várdy, Ethnic cleansing in twentieth-century Europe (2003), Social Science Monographs, sf. 190^ Toynbee, Arnold J (1922). The Western question in Greece and Turkey: A study in the contact of civilisations. Boston: Houghton Mifflin, sf. 260^ Housepian, Marjorie. The Smyrna Affair. New York: Harcourt Brace Jovanovich, 1966, p.153^ Arşiv belgelerine göre Balkanlar'da ve Anadolu'da Yunan mezâlimi, 2. cilt (1995), T.C. Başbakanlık, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, sf. 24^ Yalazan, Talat. Türkiye'de vahşet ve soy kırımı girişimi (1994), Genelkurmay Basımevi, sf.50^ Sonyel, Salahi Ramadan. The Turco-Greek conflict (1985), Kıbrıs Türk Kültür Derneği, sf. 22^ Arşiv belgelerine göre Balkanlar'da ve Anadolu'da Yunan mezâlimi, 2. cilt (1995), T.C. Başbakanlık, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, sf. 251^ a b Ford, Henry. Dearborn Independent Magazine January 1927-May 1927, Dearborn Publishing Company, sf. 24^ Arşiv belgelerine göre Balkanlar'da ve Anadolu'da Yunan mezâlimi, 2. cilt (1995), T.C. Başbakanlık, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, sf. 255-257^ Özdalga, Elizabeth. The last dragoman: the Swedish orientalist Johannes Kolmodin as scholar, activist and diplomat (2006), Swedish Research Institute in Istanbul, sf. 63^ a b Sydney Nettleton Fisher, The Middle East: a history, New York: Alfred A. Knopf, 1969, sayfa 386^ Lord Kinross, Atatürk: The Rebirth of a Nation, 1960, sayfa 318^ Seldes, George. You Can't Print That! the Truth Behind the News 1918 to 1928 (1929), Kessinger Publishing, sf. 395^ Gary D. Solish (2010) The Law of Armed Conflict: International Humanitarian Law in War, ISBN 9780521870887^ a b c d e Mustafa Turan^ H. Saral, Vatan Nasıl Kurtuldu, s.28^ a b c Em. Korg. Hüseyin Işık, Türk-Yunan İlişkileri, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayını, Ankara 1986, s. 377-394^ a b Türk İstiklal Harbi, s. 361^ Ataşe Arş. Klas. 81 Dos. 128-301 Fih. 5-4^ Michael Llewellyn Smith "Ionian Vision" Hurst & Company London 1973 ISBN 1-85065-413-1, sayfa 234^ Christopher Chant "Warfare of the 20th. Century - Armed Conflicts Outside the Two World Wars" Chartwell Books Inc. New Jersey 1988. ISBN 1-55521-233-6, sayfa 23^ Ermeni Meselesi (Başbakanlık Devlet Arşivleri) Erişim tarihi: 1 Mart 2011^ Ataşe Arş. Klas. 22 Dos. 45-87 Fih. 71.^ Levene, Mark, Genocide in the Age of the Nation State, I.B. Tauris, 2005, ISBN 9781845110574, s. 225-226. (İngilizce)^ Mazower, Mark. The Balkans, From the End of Byzantium to the Present Day.^ Vlahović, Dragan (25 Aralık 2010). "Istorija — mit i zablude [History — myth and misconceptions]" (Sırpça). Politika (Belgrad: Politika Newspapers and Magazines). "Igrom slučaja.... prejahao poprište i sopstvenim nogama išao tragom turske i srpske vojske... Srbima naneta sramotna nepravda... sanjao dopisnik iz Budimpešte"^ T. Gallagher, The Balkans in the New Millennium: In the Shadow of War and Peace, Routledge, 2006. ISBN 0415349400^ Güler Eren, Kemal Çiçek, Halil İnalcık, Cem Oğuz. Osmanlı, 2. cilt (1999), Yeni Türkiye Yayınları, [2]^ Samuel Totten, Paul Robert Bartrop, Steven L. Jacobs. Dictionary of Genocide: A-L (2008), ABC-CLIO, sf. 21^ "Obama ignored Turks' sufferings", TCA

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar