EMİR TİMUR'UN ÖZLÜ SÖZLERİ:
“Biz ki Melik-i Turan, Emîr-i Türkistan’ız,
Biz ki Türk oğlu Türk’üz;
Biz ki milletlerin en kadîmî ve en ulusu
Türk’ün başbuğuyuz!…”/Emir Timur
***
Türklüğü yüceltmek için yaşa, Türk'e kılıç kaldıran eli kır!/ Emir Timur
***
Düşmandan korkma, münafıktan kork.
Bir günlük adalet, yüz günlük ibadetten daha iyidir./Emir Timur
***
Dünya iki hükümdarın sahip olacağı kadar değerli değildir. / Emir Timur
***
Tecrübe gösterdi ki hakiki dost şudur: asla gücenmez, dostunun düşmanları onun da düşmanlarıdır ve gerektiğinde hayatını feda eder. / Emir Timur
***
Ülkeler kılıçla alınır, ancak adaletle korunur. / Emir Timur
***
"Ağzın kan ile dolu olsa da, düşmanının yanında tükürme."/Emir Timur
***
Oğul, torun, dost, müttefik, benimle bağlılığı olan herkes iyiliğimden nasiplendi. İkbal ve saadetimin parlaklığı ve yüksekliği hiç kimseyi unutmaya sebep olmadı. Tarafımdan her zaman, herkes lâyık olduğu mukâfat ve hürmete kavuştu. İkbal yıldızımın sönüklüğü zamanlarında edindiğim tecrübeler, dostlara karşı nasıl, düşmanlara karşı nasıl davranmak gerektiğini bana öğretmişti. / Emir Timur
***
Bahadırlık ancak tehlikeli bir anda sabredebilmektir. / Emir Timur
***
Özgürlük denizi göremeyen kılıcın ucundaki ölü böcek gibidir. / Emir Timur
***
Komuta edemediğim 10000 adamım olacağına, komutam altında olan 10 adamım olmasını tercih ederim. / Emir Timur
***
***
Kuvvetli bir hükümdarın adil bir veziri, efendisinin bütün adaletsizliklerini tamir edebilir. Fakat bizzat vezir de zalim olursa devlet binası yerle bir olur. / Emir Timur
***
Hak uğruna sarf olunan para hiçbir vakit israf sayılmaz. / Emir Timur
Liyakat Nedir?
“Bir kimsenin akıl ve cesaretini sınav terazisinde tartıp, diğerlerinden fazlalık görsem onu terbiye edip amirlik derecesine yükseltirdim. Sonra yine ancak gösterdiği hizmete göre yükseltirdim.”/Emir Timur
******
“Devlet işlerine; yabancı, el sürmemelidir. Bu, hükümet hikmeti icabıdır. İdare, yabancılara verilmemelidir.”
Emir TİMUR
(Kaynak: Mahmut Esat Bozkurt - Aksak Demir’in Devlet Politikası)
Ankara savaşından önce Emir Timur Türk köylerini yakıp yıkan Ermeni çetelerini yakalayıp,huzuruna getirdi.Ermeni çetecilerine;
Öldürmek iyi midir, diye sordu.
Korkudan cevap veremediler.Emir Timur devam etti.
İyi olmasa öldürmezdiniz. Beşikdeki çocukları kıtır kıtır kesmezdiniz. Yapmaktan hoşlandığınız bir işin size de yapılması caiz değil midir? Kendinize iğneyi sokmadan başkasına çuvaldızı sokmamalıydınız. Mademki halt ettiniz, şimdi siz de çuvaldızın nasıl can yaktığını öğreneceksiniz.
Emir Timur emrini verdi. Teröristler onar kişilik gruplara ayrıldılar. Hepsinin başları iple bacakları arasına sıkıştırılmıştı. Gruplar çukurlara dolduruldu. Çukurlar dolunca üzerlerine tahta örtüldü. Tahtalar da toprakla kapatıldı. Emir Timur, Türk’e zulmedenin sonunun bu olduğunu söyledikten sonra, tarihe yazılan şu sözleri söyledi:
Bir gün tarihçiler bu yaptıklarımı biçimsiz kelimelerle yazacaklar ve beni ayıplayacaklardır. Fakat onlar kuru kamışı mürekkebe daldırıp akıllarına geleni çizenler 4 bin değil, 4 kere 100 bin değil, 400 bin kere 100 bin baldırı çıplağın bir Türk’ün aşık kemiğine değmeyeceğini bilseler ve benim yanmış Türk köyleri, kazığa vurulmuş Türk kadınları, duvarlara mıhlanmış Türk çocukları önünde ciğerimin nasıl yandığını sezseler biraz insaf ederler, beni kötülemezler!
Şerefeddin Al-i Yezdi/Timur Devleti Tarihçisi
***
“Ben o gece dağın tepesine çıkarak âcizane Allah’â çok yalvardım. Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm’a salavât söyleyip uyumadan oturuyordum; uyku ile uyanıklık arasında ‘Timur, fetih/zafer senindir’ diyen ses duyuldu.”
“Bu on iki şey yardımıyla cihangirlik kıldım”:
1. Hudâ’nın dinine, Muhammed Mustafa’nın şeriatına dünyada revaç idim.
2. On iki tabaka kişilerden ordu kurup cihangirlik kıldım.
3. Bütün işlerimi kengeşe bağladım. Dikkat ve uyanıklılık ile tedbirler yürüttüm.
4. Saltanat müessesesini töre ve tüzüğe sıkıca bağladım.
5. Emîrler ve sipahilerime unvan verip, onlardan altın ve gümüşü esirgemeden gönüllerine rağbet verdim.
6. İnsaf-adalet yolunu tutup halkı kendimden razı kıldı. Günahlı ve günahsıza şefkat edip hakla hükmettim.
7. Peygamber evladı seyyidler, ulemâ ve meşâyih, âkil, bilgiç, danişmentler, müfessir, muhaddislerden iyilerini seçip alıp, onların izzet ve hürmetlerini yerine getirdim.
8. Her sözde ve her işte sebat, ciddiyetlilik, yolunu tuttum. Ne işi yapmaya kastetmiş isem, gönlüm ona bağlanıp onu bitirmedikçe ondan elimi çekmedim.
9. Raiye haliyle iyice tanışırdım. Büyükleri ağabeyler safında, küçüklerini çocuklarım yerinde görürdüm. Her yerin tabiatını, her halkın mizaçlarını, adet ve geleneklerini incelerdim. Her yerin, her şehrin ileri gelenleri ve ulularıyla dost ve biraderlik kıldım.
10. Türk-Tacik, Arap-Acem’den herhangi bir taife veya kabile olsun eğer benim devlet haneme girdiyseler, büyüklerine hürmet ettim.
11. Çocuklar, akrabalar, dost biraderler, komşular, benimle bir zamanlar dostlukta bulunan kişileri, bunları devlet nimet zamanında unutmadım. Daima yoklayıp sorup, haklarını eda ettim.
12. Dost düşmanlığa bakmadan her yerde sipahilere hürmet ettim. Çünkü bunlar hürmete layık kişilerdir. Değerli canlarından fâni dünya için vazgeçerler.
(Tüzükât-ı Timur )
TİMUR İLE KARINCA:
Meşhur Türk Hükümdarı Timurlenk‘e:
– Seni Erlikten Başbuğluğa yükselten nedir?..diye sordular.
Timurlenk şu cevabı verdi :
– Asla ümitsizliğe düşmedim… O kadar zorlukla karşılaştığım halde hiç birisinden yılmadım ve bir maksadıma erişmek için bir karınca bana örnek oldu: Bir gün düşmanlarımdan bir harabeye sığınmıştım. Her yerden ümidi kesmek üzere olduğum bir anda gözüm bir karıncaya ilişti. Karınca kendinden büyük bir buğday danesini almış bir yıkıntının üzerinden aşırmak için uğraşıyor; fakat taşıdığı şey kendisinden büyük olduğu için sonuna kadar götüremiyor, düşürüyordu. Dane yuvarlanarak duvarın dibine düşüyor, karınca tekrar inip rızkını alıp götürmeye uğraşıyordu. Bu hal elliden fazla oldu; ama karınca da nihayet maksadına erişti. Karıncanın bu azmini gördükten sonra bende bir ümit peyda oldu. Kendi kendime:”Ben bu karınca kadar da mı olamayacağım.” dedim ve maksadıma erinceye kadar hiç bir zorluktan yılmadım.
"Türkistan Türkleri yiğit ve kahramandı ama disiplinsizdiler. Eteğini beline sarabilen her bir Türk kendi devletini kurmayı düşünüyordu. Ben böyle disiplinsiz, böyle dik başlı bir topluluktan dünyanın en düzenli ordusunu kurdum. Bu ordu; Sibirya'nın şiddetli soğuğunda, Hindistan'ın cehennem sıcağında büyük zaferler kazandı. Ben Makedonyalı İskender'in yapamadıklarını yaptım ama tarih ona büyük kumandan bana ise barbar diyor."/Emir Timur
Emir Timur Yollamış olduğu elçilerin Mısır Sultânı Berkuk tarafından öldürülmesi üzerine, 1393 yılında Berkuk’a gönderdiği mektupta Timur kendisini şu şekilde ifâde etmiştir;
De ki: Allah’ım, ey gökleri ve yeri yoktan var eden, görülmeyeni ve görüleni bilen! Ancak Sen, ayrılığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında hükmedersin.’ (Zümer Sûresi.)
Bilin ki, biz Allah’ın öfkesinden yarattığı askeriyiz, gazabı kendilerine helâl olan kimselere musallat ettiği, şakîlere acımayan ve ağlayana merhamet etmeyen kimseyiz. Allah bizim kalplerimizden rahmeti çekip almıştır. Vay o kimsenin hâline ki, bizim tarafımızda değildir!
Muhakkak ki, biz ülkeleri yok ettik, çocukları yetim bıraktık, yeryüzünde fesat çıkardık, aziz olanı zelîl yaptık ve topraklarını zorla ellerinden aldık. Eğer bu yaptıklarımız onu işiten kimseye hayal gibi gelirse, onu anlamakta zorluk çekerse kendisine şöyle de: ‘Şüphesiz ki, hükümdarlar bir ülkeye girdiklerinde orayı bozarlar, aynı zamanda zelîl ederler.’ (Neml Sûresi).
Bu bizim sayımızın fazlalığından, cesâretimizin çokluğundan, hızlı koşan atlarımızdan, delip geçen mızraklarımızdan, parlayan ok uçlarımızdan, yıldırım gibi kılıçlarımızdan, dağlar gibi yüreklerimizden ve kumların sayısı kadar olan askerlerimizdendir.
Bizler kahraman ve efendiyiz, bizim mülkümüze erişilemez ve komşularımıza zarar verilemez. Onurumuz sonsuza dek en üsttedir, bize teslim olan kurtulur, bizimle savaşan pişman ve bizim hakkımızda bilmeden konuşan câhillik etmiş olur.
Eğer siz de emirlerimize itâat eder ve şartlarımızı kabul ederseniz bizim lehimize olan sizin de lehinize, bizim aleyhimize olan sizin de aleyhinize olur. Eğer muhâlefet ve isyâna devam ederseniz sakın kendinizden başkasını kınamayın.
Çünkü kaleler bizden yanadır, onların çok güçlü olmaları bizi durduramaz. Şehirlerin var güçleriyle bizimle savaşmaları kendilerine fayda vermez. Bize ettiğiniz bedduâlar duyulmaz ve onlara cevap verilmez.
Allah duâlarınıza nasıl cevap versin ki? Çünkü haram yediniz, bütün insanları mahvettiniz, yetimlerin mallarına el koydunuz, idârecilerden rüşvet aldınız ve kendinize ateşi seçtiniz; bu ne kötü bir sonuçtur!
Zulüm ile öksüzlerin mallarını yiyenler, karınlarına sâdece ateş koymaktadırlar ve çılgın bir ateşe gireceklerdir. (Meryem Sûresi) Tüm bunları yaparak kendiniz için helâk kaynaklarını oluşturdunuz. Âlimleri katlettiniz, eşrâfın kanını akıttınız; vallahi bu isyan ve israftan başka bir şey değildir! Siz bununla ateşte ebedî olarak kalacaksınız ve yarın size şöyle denilecektir: ‘Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan, yoldan çıkmanızdan ötürü bugün, alçaltıcı bir azap ile cezâlandırılacaksınız.’ (Ahkâf Sûresi)
Ey âsîler ve düşmanlar, kendinizi zillet ve değersizlikle müjdeleyin!
Bizi kâfir zannettiniz, hâlbuki bize göre siz vallahi hem kefere hem de feceresiniz.
***
"Emir Timur Semerkand'a döndüğünde hakimiyeti altına giren ülkelerin sayısı on dörde yükselmişti. Bunu kutlamak amacıyla büyük bir ziyafet hazırlandı. Ziyafete yakından uzaktan bütün halk çağrıldı. Gelenler hazırlanan sofralar etrafında doyuncaya kadar yiyip içtiler. Herkes çok memnundu. Emir Timur bu konuyu şöyle anlatmaktadır: "Gelenleri memnun etmek için misafirlere birer tane koyun hediye etmelerini emrettim. Adamlarım her misafire birer koyun verip gönderdiler. Ben hemen tebdil-i kıyafetle ziyafetten dönen adamları takip ederek, memnun olup olmadıklarını merak ettim.
Adamlar kendilerine verilen koyunları götürmekte zorlanıyorlardı. Kimi koyun kaçıyor, koyunlar ayaklarından, kuyruklarından tutulup sürükleniyorlardı. Bir tanesinden şunu duydum, 'Ey Hükümdar, koyunu verdin de bir karış ipi niye esirgedin?'
Etraftaki adamlar da onun fikrine katıldılar. O zaman insanları memnun etmenin ne kadar zor olduğunu anladım. Sonra bu gördüğümden ders alıp, 'Ey Timur, eğer bir iyilik yapacaksan hiçbir noksanlık olmasın, sonuna kadar yap diye niyet ettim."
"Bir gün tarihçiler bu yaptıklarımı biçimsiz kelimelerle yazacaklar ve beni ayıplayacaklardır. Fakat onlar kuru kamışı mürekkebe daldırıp akıllarına geleni çizenler 4 bin değil, 4 kere 100 bin değil, 400 bin kere 100 bin baldırı çıplağın bir Türk’ün aşık kemiğine değmeyeceğini bilseler ve benim yanmış Türk köyleri, kazığa vurulmuş Türk kadınları, duvarlara mıhlanmış Türk çocukları önünde ciğerimin nasıl yandığını sezseler biraz insaf ederler, beni kötülemezler!"
Emir Timur
“Elbette benim gazabımdan kurtulamayacaksınız. Çünkü siz İslamın adını kirletenlersiniz. Haram yediniz, kul hakkına girdiniz, rüşvetler ile memurlar atayıp onları lehinize çalıştırdınız, halkınıza zulüm ettiniz. Hiç şüphe yok ki ben Şehr-i Bağdat’a adaleti ve düzeni getireceğim. Siz sakın ola direnmeye kalkmayasınız. Bu size son uyarımdır. Allah benim kalbimden sizin gibiler için merhameti söküp almıştır"
Kaynak İbni Arapşah: Gurret üs-Siyer fi Devlet it-Türk ve'l Tatar - Bağdat emiri ve Temur mektuplaşması.
***
EMİR TİMUR KİMDİR?
(Demir)Timur, kendi adıyla anılan büyük Türk İmparatorluğu’nun kurucusudur. 8 Nisan 1336’da, Türkistan’ın Keş şehrinde dünyaya geldi. Semerkand’ın güneyinde bulunan bu yerin bu günkü adı “Yehr-i Şebz”dir. Babası, Barlas oymağının beyi Turagay (Turgay), annesi Tekine Hatun idi. Barlas boyu Orta Asya’dan gelen bir Türk kavmidir. O devirde Barlas boyu Çağatay Hanlığı’na bağlı idi.
Kaynaklarda Timur'un babasının adının Turagay annesinin adının Tekira Hatun olduğu kaydedilir. Çağatay ulusunu oluşturan Türk-Moğol kabilelerinden Barlaslar'ın reisi olan Turagay sadece kendi kabilesinde değil Tüm Çağatay ulusunda itibarlı bir bey idi. Emir Timur'un soyu ölümünden sonra torunu Uluğ Bey tarafından Isık Göl civarından getirilip Semerkant'ta yazılarak, Timur'un mezarı üzerine dikilen yeşim taşı üzerinde şu şekilde kaydedilmiştir: Emir Timur Küregan b. Emir Turagay bi Emir Berkel b. Emir İlengir b. Emir İtil b. Emir Karaçar Noyan b. Emir Suguçcin b. Emir Erdemci Barula b. Emir Kaçulay b. Emir Tummanay. Timur'un ceddi Tumanay beşinci göbekten Cengiz Han'ın da atası olmaktadır.
Timur’un babası, 1360’da ölmüş, onun yerine geçen amcası Hacı Barlas ‘da 1361’de öldürülmüştü. Timur, O sırada 25 yaşlarında idi.Cesur, zeki, bilgili bir Türk asilzadesi olan Timur, siyasî ve askerî dehasını gösterecek her fırsattan yararlanacak, kısa zamanda yükselecek ve cihangir olacaktı. Doğu Türk Hakanlığı’nın tahtına çıkacak, imparatorluğun sınırlarını İtil (Volga)’den Hindistan’daki Ganj Nehri’ne, Tanrı Dağları’ndan İzmir ve Şam’a kadar uzatacaktı.
Timur'un mühründe kuvvet doğruluktur anlamına gelen Rasti-rustî kazılı olması ve yazdığı mektupların sonuna da aynı ibareyi içeren damgasını vurması doğruluğa önem verdiğinin bir göstergesiydi.
Önünde korkunç ve kanlı savaş öykülerinin anlatılmasına dayanamadığı, dilenciliği kabul etmediği, halkın yiyecek bulmasına dikkat ettiği bilinmektedir. Timur, bulunduğu mecliste gasp, saldırı, tecavüz ve kan dökmekle ilgili sözlerin dile getirilmesine ve küfür edilmesine asla izin vermezdi ve orada sadece yönetim ile ilgili tedbirler görüşülürdü.
Başkent Semerkant'ın ihtişamını arttırmak için sanatçıları, zanaatkarları, bilim adamlarını, şairleri, din adamlarını Semerkant'a çekmeye çalışmış hatta kimi zaman onları zorla Semerkant'a getirtmiştir. Semerkant'ı yeniden yaratmıştır. Ele geçirdiği ülkelerdeki sıradan yontma işçisinden en büyük sanatçıya kadar birçok insanı daha önce görülmedik bir biçimde tek bir şehirde toplamayı başarmıştır. Semerkant'ı büyük yeteneklerin merkezi haline getirmiştir. Astronomi ve Fıkıh alimlerine, seyyidlere çok hürmet gösterir onların sohbetlerini dinlemekten büyük keyif duyardı. Tüzükatında, "Allah dostları alimler ile devamlı irtibat halinde idim. Her işimde onlarla istişare ettim. Bunların hayır duaları bana zaferler kazandırdı", demektedir. Girdiği hiçbir ülkede alim ve şeyhlerin incitilmesine müsade etmeyen Emir Timur gerek barış gerek savaş zamanında ünlü komutanların hayatlarını ve bunların seferlerini okumayı alışkanlık edinmişti. Şam'da ünlü tarihçi İbn Haldun ile yaptığı görüşmeler sırasında sahip olduğu tarih bilgisi ile İbn Haldun'u bile şaşırtmıştır. Türkçe, Moğolca ve Farsça olmak üzere üç dil bilmekteydi. Kendi ülkesi dahilinde, halk arasında haber toplayan görevliler bulunduğu gibi, diğer ülkelerde de casusları vardı. Bu casuslar sufi, derviş, tüccar, müneccim, asker, sanatkar, pehlivan olarak çeşitli ülkeleri dolaşır, bu ülkelerin şehir, kasaba yollar ve ileri gelenleri ile ilgili bilgi toplayarak Timur'a bildirirlerdi. Daha sonra Timur bu ülkeye gelip o şehir ile ilgili şeyleri sormaya başlayınca bu büyük bir hayret ve şaşkınlığa yol açardı.
Emir Timur Satranç oynamayı çok severdi. Çok sinirli olduğu zamanlarda bu oyunu oynayarak rahatlardı. Satrancı mükemmel bir şekilde oynadığı için çok az kimsenin kendisiyle oynamaya cesaret edebildiği Timur, normal satranç ile oynamayı aşmış ve büyük satrançla oynamaya başlamıştı. Yani satranç tahtasını ona onbire çıkarmış ve taşlara iki deve, iki zürafa, iki boğa, iki aslan, iki debbâbe, iki öncü, bir vezir, bir gözcü ve diğer bazı taşları eklemiştir. Timur’un satrançcıları arasında Muhammed b. el-Akîl el-Haymî, Zeyneddin el-Yezdî ve başka kimseler vardı. Ama satrançcılarının pîri aynı zamanda fakih ve muhaddis olan Alâeddin et-Tebrizî idi. Alâeddin et-Tebrizî ile büyük satranç oynayan Timur’un, oyununun konumları ile hamleleri hakkında da şerhleri vardır. İbn Arabşah, Timur ile Alâeddin et-Tebrizi’nin yanlarında ayrıca bir yuvarlak bir de uzun satranç gördüğünü ifade eder. Yine bir gün çok sevdiği bu oyunu oynarken rakibine Şah-Ruh yaptığı sırada Timur’a iki müjde getirilmiştir. Bunlardan birincisi bir erkek çocuk sâhibi olduğu, ikincisi de Ceyhun nehrinin Hıta tarafındaki kıyısına inşaa ettirmekte olduğu şehrin tamamlandığı idi. Bunun üzerine Timur oğluna Şahruh, şehre ise Şahruhiyye adını vermiştir.
İskender, Sezar ve Dârâ gibi ünlü cihangirlerin seviyesine çıkabilmek için, Timur, hepsi zaferle sonuçlanan 17 sefer düzenlemiş, 27 ülkenin hakanına baş eğdirmiş, onlara baş olmuştu. Böyle bir şahsiyeti çocukluğundan itibaren bazı özellikleriyle tanımak gerekir.
Emir Timur henüz 13 yaşındayken 300 askerle, 10 bin düşman askerini mağlup etmiş bir kılıç ustası ve ulu bir bahadırdır. Hindistan seferinde ise Hintlilerin eğitilmiş 2000 filini gece rüyasında gördüğü taktikle yenmiştir. Fillerin ateşten korktuğunu rüyasında görmüş ertesi gün dahiyane bir plan yapmış, üzerlerine gelen filleri ateş çemberine almış, kaçan dev hayvanların Hint ordusunu darmadağın edip geçmesiyle savaşı kazanıp Hindistan'a olan hakimiyetini perçinlemiştir. Timur’un ordusundaki o meşhur fillerle tanışması ve ordusuna katması Hint seferi sayesindedir.
Emir Timur, Bizans'tan alınamayan ve Aydınoğulları'nın kendisinin fethetmesi için ısrarda bulunduğu İzmir için, komutanlarıyla istişare yapmaktaydı. Komutanlarının her birine ‘burayı düşürmemiz kaç gün sürer’ diye sordu. Kimi komutanı iki ay, kimi bir ay sürer derken Timur, ‘10 günde alırım. Eğer o sürede alamazsam kendimi mağlup adledip çekilirim’ diyerek taarruz emri verdi. Denizi taşla doldurup manevra alanını genişleten Timur, kaleyi 7. günün sabahında düşürmeyi başarmıştır.
İbn Hâldun'a göre:"Emir Timur'un muazzam bir casus ve istihbarat teşkilatı vardı. Düşmanı olduğu ordulara dahi casus sokmayı başarmıştı.Hatta şehirlerde istihbarat toplayan casus sayısı o kadar fazlaydı ki birbirlerini sarıklarının ya da takkelerinin üzerindeki Timur'a ait gizli bir işaretten tanırlardı."
İstihbaratın en önemli kolu Timur’un posta Tatarlarıydı. Bir posta Tatarı elde ettiği haberi Timur’a ulaştırabilmek için altındaki atı gece gündüz çatlatana kadar koştururdu. Eğer haber ulaşmadan at çatlamışsa Tatar önüne çıkan ilk ata el koyma hakkına sahipti. Bu at her kime ait olursa olsun Tatar istediği zaman ona verilmek zorundaydı. Ayrıca Timurlular Devleti’nin sınırları da çok iyi korunuyordu. Sınır şehirlerinde her askeri birliğin içinde bir havadis kâtipliği kurulmuştu. Bu kâtipler, ülkeye giriş çıkış yapan kişileri ve sınırlardaki tüm önemli olayları kaydedip Timur’a göndermekle görevliydi.
Tarihçilerin Timur İçin Söyledikleri:
At binen, kılıç kuşanan, attığı oku yüzük deliğinden geçiren bir çocuk; on iki yaşında savaşa katılan bir bahadır; savaşlardan, savaş talimlerinden arta kalan zamanını okumakla, büyük âlimlerden ders almakla geçiren genç bir idealist; üç yüz kişilik bir kuvvetle on bin kişilik bir orduyu yenen eşsiz stratejist; bir savaşta ayağından yaralanan Gazilik şerefine nail olan bir başbuğ; dünya tarihine, özellikle Türk-İslâm tarihini çok iyi bilen, dinin, ilim ve sanatın koruyucusu; Asya’da Türkçe’nin, Türk sanat ve kültürünün Fars kültürünün baskısı altında yok olup gitmesini önleyen, öne geçmesi, örnek olması çığırını açan hükümdar; aman dileyenin dostu, düşmanlarının acımasız baş belası, ama askerlerinin âdeta taptığı hükümdar ve milletinin babası… Bu kadar değil. Günahını sevabından, zulmünü adaletinden çok göstermek isteyenler de vardır. Kellelerden kuleler yaptığını, şehirleri yakıp yıktığını da hatırlatırlar. Yıldırım Bayezid’le savaşmış ve kardeş orduları birbirine kırdırmış olmakla da suçlanır. Gerçekten Ankara Savaşı’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu bir süre bocalamış ve bir fetret devri geçirmiştir. Fakat aynı tarihçiler, hatta bütün tarihçiler, Timur’un son ana kadar savaşı başlatmamak için, Yıldırım’ın ise başlatmak için gayret gösterdiğini yazarlar.
Timur’u, Hıristiyan Batı, zalim ve yıkıcı olarak anar. Timur, daha hayatta iken bu suçlamalara cevap vermiştir. O, İlhanlı Devleti’nin ve ona bağlı Çağatay Hanlığı’nın kargaşalıklar, entrikalarla sarsıldığı bir dönemde, yenilmez bir güç olarak ortaya çıkmıştı. Türk, İran ve Arap tarihçileri, bu kargaşalığa Yahudi tüccarların ve Hıristiyan misyonerlerin birinci derecede sebep olduklarını belirtirler. Bu tüccarlar ve bazı misyonerler Avrupa krallarına casusluk yapıyorlardı ve bunlar bütün Türkistan’a dolmuşlardı. Timur bunların faaliyetlerine son verdi. Hindistan’dan Hıristiyan misyonerlerin kovulmasını, bu kıtada Müslümanlığın yayılmasını sağladı. Bunun için Hıristiyanlar ona düşman idi. Timur, işgal ettiği yerlerde, Yunan ve Roma eserlerinin kalıntılarını, putları yıkmıştı. Bu yüzden ona “yıkıcı” demişlerdir.
Ama ona kendi devrinin İslâm âlimleri, “Kutbeddin”,”Sâhib Kırân-ı Âzam Cennet Mekân” adını da vermiş ve böylece onun, Dinin kutbu, en iler geleni; Kutlu, güçlü ve cennetlik” bir hükümdar olduğunu da söylemişleridir. İsfahan’dan yetmiş bin kişiyi kılıçtan geçirip kellelerini kule gibi yığması da insan kellesinden kule yapan hükümdar” olarak anılmasına sebep olmuştur. Buna kendisinin verdiği cevap şudur: “İsfahan’a bıraktığım memurlarımı ve beş bin kişilik askerimi, isyan edip bir tekini bile sağ bırakmadan kılıçtan geçirdikleri, dinsizlik ettikleri için…”
İran tarihçilerinin, Timur’un daima aleyhinde olmalarının, böylece batıda olduğu gibi doğuda da kötülenmesinin bir sebebi de şudur: Timur, İran seferinde, Şehname’nin yazarı ünlü şair Firdevsî’nin mezarına giderek, “Kalk, kalk da, her satırında kötülediğin mağlup Türk’ü şimdi gör!” demiştir. O kendi devrine kadar Bilge Kağan’dan başka hiçbir Türk hükümdarın göstermediği bir anlayışla, gurur kaynağını şu sözlerle belirtmiştir:
“Biz ki Melik-i Turan, Emîr-i Türkistan’ız,
Biz ki Türk oğlu Türk’üz;
Biz ki milletlerin en kadîmî ve en ulusu
Türk’ün başbuğuyuz!…”
İbn Arabşah’a göre Emir Timur, kurnazlıkta ateş ve suyu bir araya getirmiş, her türlü hilenin sırrına ulaşmış, mantıkta ise Yunanları susturmuş bir adamdı. O, kurmuş olduğu işlek istihbarat ağı sayesinde çağının en büyük hükümdarı olmayı başarmıştı. Timur’un casus takımı içinde sufîler, tüccarlar, sanatkârlar, müneccimler ve denizciler gibi farklı gruplardan insanlar bulunuyordu. Casuslar, sefer yapılacak toprakların halkı içine karışır, onlardan ülke hakkında bilgiler toplar, ayrıca bölgenin topografyasını kaydeder ve tüm bu bilgileri Emir Timur’a ulaştırırlardı.
İstihbaratın en önemli kolu Timur’un posta Tatarlarıydı. Bir posta Tatarı elde ettiği haberi Timur’a ulaştırabilmek için altındaki atı gece gündüz çatlatana kadar koştururdu. Eğer haber ulaşmadan at çatlamışsa Tatar önüne çıkan ilk ata el koyma hakkına sahipti. Bu at her kime ait olursa olsun Tatar istediği zaman ona verilmek zorundaydı. Ayrıca Timurlular Devleti’nin sınırları da çok iyi korunuyordu. Sınır şehirlerinde her askeri birliğin içinde bir havadis kâtipliği kurulmuştu. Bu kâtipler, ülkeye giriş çıkış yapan kişileri ve sınırlardaki tüm önemli olayları kaydedip Timur’a göndermekle görevliydi.
Emir Timur, Ankara Savaşı öncesinde Anadolu’ya yolladığı muhbirler sayesinde Erzincan emirinin 5.000, Karamanoğullarının 10.000, Taceddinoğlu Mahmud Çelebi’nin 6.000, Bafra emirinin 2.000 atlı kuvvete sahip olduğunu öğrenmişti. Buna ilaveten gönderdiği coğrafyacılar ile sefer güzergâhı için en elverişli bölgeler seçilmiş ve sefer stratejisi bu gibi verilere göre planlanmıştı. Aras nehri boyuna yerleşen Timur, burada askerleri için bir konaklama alanı inşa ettirdi. Ardından hedef şaşırtmak için muhbirleri aracılıyla etrafa yalan haberler yaydı, Kıpçak ülkesine sefere çıkacakmış gibi davrandı. Fakat en nihayetinde Bayezid’in üstüne yürüdü ve onu ağır bir yenilgiye uğrattı.
Merhum Prof. Dr. Halil İnalcık, Ankara Savaşı için Osmanlı Devleti’nde “Türklüğün güncellemesini sağlamıştır’’ diyerek bu yenilginin ayrı bir noktasına dikkat çekmiştir. Zira Osmanlılar bu yenilgi ile kökenlerini aramaya başlamış ve “Kayı boyundan gelme mevzusu” bu savaşın ardından gündeme gelmiştir. İnalcık, Devlet-i Aliyye’nin ilk cildinde şöyle der: “Osmanlı Hanedanı, egemenliğini meşrulaştırmak, özellikle Timur ve oğullarının himaye ve üstünlük iddialarına karşı çıkmak için Kayı boyu görüşünü benimsemiş, II. Murad’dan başlayarak paralarda ve silahlarda Kayı boyu damgası kullanılmıştır.”
Bayezid ve Timur’un Mektuplaşmaları
Konya Koyunoğlu Kütüphanesi 13435 numaralı el yazması, söz konusu mektupları içerir. Aşağıda günümüz Türkçesi ile birkaç örneğini sunduğumuz mektuplar, Dr. Abdurrahman Daş tarafından ayrıntılı olarak çalışılmıştır.
Timur: Rum diyarında melik olan Yıldırım Bayezid. Bil ki, biz kudret ve iktidarımızla insanlık âleminin en büyük kısmını tab’amız haline getirmiş bir hükümdarız. Bu görülmemiş işi, tek başımıza yaptık, senin gibi babamızdan ülkeler miras almış değiliz. Aklını başına topla ve Kara Yusuf’la Ahmet Celayir’i topraklarından kov. Emirlerimize karşı gelen hükümdarların akıbetini duymuş olsan gerektir. Siz de o hükümdarların arasına girmekten sakının.
Bayezid: Ey ihtiyar köpek, tekfurdan daha şiddetli kâfirsin. Mektubunda bizi korkutmak ve hile ile kandırmak istemişsin. Şöyle mi ẓan idersin ki, ben Acem padişahları gibi olam, veya askerüm deşt-i Ḳıpçaḳ-i Tatarı gibi avare ola veya Hint taifesi gibi başıboş ola. Bizim askerlerimiz, Irak ve Horasan askerleri gibi hamiyetsiz ve perişan olmayacak kadar onurlu askerlerdir. Yine sen, bizim askerleri Şam ve Halep askerlerine de benzetmeyesin.
Timur: Sen kendini Allah yolunda cihat eden, bizi ise haksız yere kan döken bir kâfir ve beni yeni yetme bir savaşçı saymışsın. Bil ki, ben kırk yıla yakın bir süredir nefsimi cihada adamışım… Siz niçin bize hizmet etmekten kaçıyor, sevgi göstermiyorsunuz? Hem yaşça da senden büyük durumdayım… Mektubundaki gibi tehdit ve gurura kapılma, akıl yolundan uzak sözlere cesaret etme… Bizimle anlaşma yoluna döner, özür dileyen bir ifade ile cevap verirsen, aramızda dostluk ve sevgi olur. Böylece Frenk kâfirine fırsat vermemiş olursun, biz de, Sivas’tan çekilerek geri döneriz. Bizim niyetimiz ve meylimiz sizi zayıf düşürerek meşgul etmek, böylece kefere dinine yardım etmek değildir.
Bayezid: Zamanın cihan sultanı olan Timur-i Köregen… İyi bil ki, atam Ertuğrul Han üç yüz kadar gazisiyle beraber, Hülâgû Tatar’ından on bin Tatar’a vurup, Alâeddin Keykubât’a galip gelenleri mağlup etmiştir. Bundan sonra devlet idare etme şerefine nâil olmuş, hil‘at kendisine verilerek Allâh’ın lütfu ile Âl-i Selçûk’un yerine geçmiş, fakat idareyi elde etmesi isyân ve başkaldırma ile olmamıştır… Siz Sivas’ı harap idüp, ehl-i İslâm’ın ırzını pâyimâl etdükten sonra ne denile bilir ki! Siz, ilk suçlamayı kendinizden gidermeye uğraşıyorsunuz. Arapça ve Farsça gelen mektuplarınızda sertlik, kabalık, kibir ve gururdan başka bir nesne yoktu. Âl-i Osman, hile ile ülkeleri kendisine mülk edinmemiştir. Mektuplarımız akıllı devlet erkânımızla yapılan istişareler sonrası yazılmıştır…
***
Ve Bizans da Boyun Eğiyor
Emir Timur ölümünden birkaç yıl önce tüm hayatını anlatan “Zafername” isimli bir kitap yazdırır. Resmi nitelikli bir tarih kitabı olan Zafername; Bizans İmparatoru Manuel’den “İstanbul Meliki” olarak bahseder. Anadolu’yu baştanbaşa hükmü altına alan Timur’un yeni hedefi Bizans’tır. Bu durumun farkında olan ve İzmir gibi büyük bir kentin yalnızca 15 günde fethedildiğini bilen Bizans İmparatoru, hemen Emir Timur’a bağlılığını ilan eder. İmparator, çok sayıda hediye ile birlikte Timur’a bir heyet gönderir. Bizans vergi vermeye gönüllü olmuş ve Timur’un üstünlüğünü kabul etmiştir. O ise artık ömrünün son demlerindedir. Küçük bir karınca tarihin seyrini değiştirmiş ve ardında 4,4 milyon km²’lik bir dünya imparatorluğu bırakmıştır.
Timur, Sultan II. Murad Han’ın 1441 yılında yazdığı bir nâme ile kendisini Büyük Türk Hakanı olarak tanıdığını ve tâbi olduğunu bildirdiği âlim hükümdar Şahruh’un babası; şair hükümdar Hüseyin Baykara’nın ve bu gün Ay’ın en geniş kraterlerinden birine adı verilen Ay atlasında Türk adını bulunduran ünlü astronom Uluğ Bey’in dedesidir.
Timur 25 yaşlarında iken Çağatay Hanlığı valilerinden Kazgan Han’ın emrine girdi ve büyük bir birliğin kumandanı oldu. Kazgan Han onu kızı Olcay Türkân’la evlendirdi. Kazgan Han’ın düşmanları onu pusuya düşürüp öldürdüler. Timur, Kazgan Han’ı öldürtenlere savaş açarak hepsini ortadan kaldırdı. Bu başarıları karşısında Çağatay Hanı onu kendi hizmetine aldı ve Tümen Beyi yaptı
Belh’te toplanan Kurultay, Timur’ “Kutbeddin” ve Sâhib Kırân” unvanlarını verdi. Timur kısa bir süre sonra başkenti Belh’ten Semerkant’a nakletti. Bundan sonra dört yöne başarılı seferler düzenledi. Çok iyi planlanmış taktikler uyguluyor, yıldırım savaşları yapıyor ve her seferini zaferle sonuçlandırıyordu. 1371-1377 yılları arasında Harezm’e üç sefer, Moğolistan’a iki sefer düzenledi. 1378’de birinci Altın Ordu seferi ile ününü bütün dünyaya tanıttı. 1379’da Harezm’e bir sefer daha yaptı. 1380’de Herat’a girdi ve böylece Harezm ve Horasan tamamen fethedildi. 1389’a kadar yaptığı seferlerle Turfan, Karaşar bölgelerini zaptetti ve Uyguristan’ı kendisine bağladı.
1390 ve 1391 yıllarında tekrar Altın Ordu seferine çıktı.
Timur, 1401’e kadar yapılan dört seferle Irak ve Güney Anadolu, 1398-99 seferleriyle Hindistan Delhi Sultanlığı’nı, 1401-1402′ Suriye’yi fethetti. Nihayet 1402’de yapılan Ankara Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nu da mağlup ederek itaat altına aldı.
“Kıymetli bahadırlar sayesinde pek çok yer fethettim ve 27 ülkenin hakanı oldum” diyen Timur hakanı olduğu ülkeleri şöyle sıralıyor: Turan, İran, Rum (Anadolu), Mağrib, Suriye, Mısır, Irak-ı Arap, Irak-ı Acem, Mazenderan, Geylan, Şirvan, Azerbaycan, Fars, Horasan, Cidde, Büyük Tataristan, Harezm, Hotin, Kâbilistan, Bahter, Zemin, Hindistan… (Yirmi iki yer sayıyor, diğerleri de Gürcistan, Ermenistan gibi Kafkas ülkeleri).
İspanyalı elçi Klajivo 1404 yılında Timurun ülkesindeki yaşamı şöyle anlatıyordu: "Yaz ve kış istedikleri sürüleri otlatmağa gidebilirler, istedikleri yerde ekin eker ve yaşarlar. Tamamen serbest olup imparatora vergi vermezler, çünkü çağrıldıklarında orduda hizmet ederler.Diğer tarihi kaynaklarda da Timur döneminde Türkistanda huzur,bolluk, hürriyet ve adalet egemendi.Timurun sarayı ve sarayının bahçeleri zengin fakir ayırt etmeksizin tüm halkına açıktı.Timurun sarayına aç gelen doyrulur, fakir gelene geçimini sağlayacağı kadar ihsanda bulunulurdu.
Timur Ölüm döşeğinde şunları söyledi:
“Oğullarım,
Milletin refahını, saadetini sağlamak için sizlere bıraktığım vasiyeti ve tüzükleri iyi okuyun, asla unutmayı ve tatbik edin. Milletin dertlerine derman bulmak vazifenizdir.
Zayıfları koruyun, yoksulları zenginlerin zulmüne bırakmayın. “Adalet ve iyilik etmek” düsturunuz, rehberiniz olsun.
Benim gibi uzun saltanat sürmek isterseniz, kılıcınızı iyice düşünerek çekiniz, bir defa çektikten sonra da onu ustalıkla kullanınız.
Aranıza nifak tohumları ekilmemesi için çok dikkatli olun. Bazı nedimleriniz ve düşmanlarınız nifak tohumları saçmaya, bundan faydalanmaya çalışacaklardır. Fakat vasiyetimde size idare şeklini, ana ilkelerini gösterdim. Bunlara sadık kalırsanız taç başınızdan düşmez.
Ölüm döşeğimde söylenen babanızın bu sözlerini unutmayın.
Benden sonra hakan Pir Muhammed Cihangir olacaktır. Ona, bana itaat eder gibi itaat edeceksiniz. Kumandanlarım, şimdi itaat yemini ediniz!”
(Ve bütün kumandanlar, saray adamları, ağlayarak yemin ettiler.)
Timur, 19 Mart 1405 günü vefat etti. Son sözü “Lâ ilâhe illallah” oldu. Cenazesini mumyalayarak Semerkant’a götürdüler. Sağlığında çok sevdiği torunu Muhammed Sultan için yaptırdığı türbeye, torununun yanına gömüldü.
Ruhu Şad Mekanı Cennet olsun
Atatürk'ün Emir Timur hakkında kendi el yazısıyla yazdığı notlardan.
"Timur
Bundan (…) sene evvel, bir adam dünyanın hâkimi olmak istedi.
O, neye teşebbüs ettiyse muvaffak oldu. O adama Timur Kürkâni derler.
Timur zamanında Avrupa ile Asya hududu takriben Venis’ten geçerdi. Avrupa ve Asya’nın baronlar ve esirler vilayetinden başka bir şey değildi. Orada şehirler köylerden ve hayat sefaletten ibaretti.
Timur Avrupa şehirlerinde görüldüğü zaman, Avrupa krallar Türklerin hakan büyük Timur’a mektuplar ve sefirlerle hürmetlerini takdim ettiler.(ATATÜRK Kol. Kls. Nu.: 15; Dosya Nu.: 390; Fihrist Nu.: 1-53.)
ATATÜRK
Resim: ATATÜRK, Ilgın Manevralarını izlerken, 1 Nisan 1922 🇹🇷
Atatürk'ün belinde; kurtuluş savaşına destek için yardım getiren Türkistan Türklerinin; kut ve zafer versin, uğur getirsin diye hediye ettiği Emir Timur'a ait kılıç bulunmaktadır.
Atatürk, Büyük Taarruzda Emir Timur'a ait kılıcı İzmire ilk giren Türk askerine vereceğini söylemiş ve İzmire ilk giren Yüzbaşı Şerafettin Bey'e kılıcı hediye etmiştir. Allah'ın hikmeti 1402'de İzmir'i fetheden Emir Timur'un kılıcı (ile sembolize olan Türk ruhu) 1922'de İzmir'i düşman işgalinden ikinci kez kurtarmıştır.
Araştırma ve Derleme: Türkolog Fatih Mehmet Yiğit












Yorumlar
Yorum Gönder