Köpeklerin efendisi varsa, kurtların Tanrısı vardır...
Türk Atasözü

BİZE BENZEYİPTE BİZDEN OLMAYANDAN KORK:

En tehlikeli düşman sana yakın olan dost görünendir...
Fatih Mehmet Yiğit


"Köpek suyu içerken gürültü çıkarır, korkunca havlar, darbe alınca'da inler, Oysa Bozkurt suyu sessizce emer, ay ışığında aşkını ulur, ölüm karşısında şikayet etmez, Boynuna bir ip bağlanmasını asla kabul etmez, özgürlüğünü pazarlık konusu etmektense ölmeyi yeğler..."
(Cengiz Han)

*
Zalimin yardımcısı olan kişi alçaktır.
İnsafsız bir avcıya hizmet etmekten ancak köpekler zevk alır..!

Vatan Şairi Namık Kemal

*
''Kurdun düşmanı köpektir. Yüzyıllardır kurtlar ve köpekler birbirlerini öldürürler. Kurtlar intikam almasını severler ve düşmanlıkları da çok serttir. Kurdun dostu kurttur. Bir kurt sürüsüne ancak bir kurt yol gösterebilir ve liderlik yapabilir.''
-Kurt sürüsünde köpek kılavuzluk edemez.
Faruk Nafiz Çamlıbel

*
Söz konusu çıkar olduğunda;
Namert bile Mert görünür.
Çakallar Kurt postuna,
Sırtlanlar ise Aslan postuna bürünür..."
(Fatih Mehmet Yiğit)

*
KURT VE YAVRUSU

''Bize benzeyipte bizden olmayandan kork !''

Hikaye malum. Kurt, hayata yeni başlayan yavrusuna dünyayı tanıtmaktadır. Çıktıkları dağın zirvesinden ovada yayılan koyun sürüsünü gören yavru, babasına sorar:
 -Bunlar nedir?
 Babası anlatır.
-O gördüğün etrafa dağılmış yaratıklar, koyundur. Etleri çok lezzetlidir. Fırsatını bulursan hemen birini yakala. Onlar senin nasibindir.
 Yavru bu defa çobanı göstererek sorar:
-Sırtında keçe, elinde değnek olan ve ayakta duran kimdir?
 Baba bu defa çobanı anlatır.
-Sürünün koruyucusudur. Sakın ona yaklaşma. Gördüğün zaman kaç ve saklan.
 Yavru, sürünün etrafında dolaşan köpeği merak eder.
 -Orada bize benzeyen biri var. O kimdir?
 Baba iç çekerek cevap verir:
-Ah balam. Asıl ocağımızı söndüren o bize benzeyip de bizden olmayandır. Sürünün köpeğidir.
 ''Bize benzeyipte bizden olmayandan kork !''

*
KÖPEKLER VE KURTLAR...

"Bir kurt gibi özgür yaşamak,
Bir köpek gibi esir yaşamaktan daima iyidir... "(Fatih Mehmet Yiğit)

*
Kurt olmanın bedeli; yalnızda kalsan dağlarda özgürce dolaşmaktır

Köpek olmanın bedeli; boynunda tasma, yağlı bir kemik için, esaret altında yaşamaktır

Koyun olmanın bedeli ise; kalabalık bir sürüde olsan, yeri geldiğinde bıçağın altına kuzu kuzu yatmaktır.
(Fatih Mehmet Yiğit)

*
 Ormanda aç susuz dolaşan kurt, bir köpekle karşılaşır. Kısa bir bakışmanın ardından ilk cümle kurttan gelir, “kardeş, sen ne kadar da bize benziyorsun, kimsin necisin?”

Kurt’u cahil gören köpek; “bilmez misin kardeş, biz akraba sayılırız” der. Köpeğin samimi sözleri ve güven veren tavrı, Kurt’un hoşuna gider ve muhabbete başlarlar. Kurt, mevsimin kış olması hasebiyle zayıf düşmüş ve aç bir halde olmasına karşın köpeğin böyle bakımlı olmasını hayretle karşıladığı için sormak zorunda hisseder kendini: “Kardeş tüylerin ne parlak öyle, iyi beslenmiş ve güçlü görünmektesin. Bunu nasıl başarıyorsun?”

Kurt’un cahilliği nedeniyle köpek, bilgiç edasını sürdürür: ”Efendim sağ olsun”

 “Efendim mi” diyemez Kurt, bilmez “efendim” ne demektir? Bilmez ama soramaz da utancından… Cahilliği belli olmasın diye.

 Köpek, Kurt’un hayret içeren bakışları karşısında anlatmaya devam eder. “Benim efendim ne iyi insandır. Bana ait bir kulübem var, her gün düzenli yiyeceklerim gelir, efendime asla ihanet etmem” der.

 Köpeğin böyle uzun uzun anlattığı “efendiye” karşı merakını gizleyemez Kurt. Sorar köpeğe:

“Yahu bu efendi nasıl bir şey”

Köpek başlar üst perdeden anlatmaya: “Benim efendim insan dediğimiz yaratık. Beni besleyen, büyüten, eğitendir. Sıcak kulübemi, karın tokluğumu ve böyle temiz güçlü oluşumu O’na borçluyum. Sen ve senin gibi kaba-cahil Kurtlar, kışın ortasında bu ıssız ormanda, aç-susuz bir yiyecek ararken, benim efendim bana en güzel şekilde bakıyor” diyerek Kurt’a nispet eder.

 Gerçekten açlıktan bitap düşmüş Kurt, acınacak haldedir ve köpeğin bu güzel anlatımından etkilenmiştir.
“Senin efendin, beni de almaz mı yanına" der. Kurt’un bu dileği karşısında iyice koltukları kabaran köpek; “efendim beni çok sever, ben isterim de o yapmaz mı? Hele bir gidelim yanına, sen o işi oldu bil” der kasılarak.
 Kurt mutlu olmuştur bu durumdan. Şu kış gününde biraz olsun rahat yüzü göreceği için sevinçlidir. Takılır köpeğin arkasına, çiftliğe doğru ilerlerler.

 Köpek önde kurt arkada, koşar adım ilerlemektedirler. Tam bu esnada Kurt’un dikkatini çeker, köpeğin boynunda bir iz vardır. Sormadan edemez Kurt; “kardeş, nedir o boynundaki derin yara… Yoksa sana saldıran mı oluyor?”

Köpek yutkunur. Az önceki bilgiç halinden eser yoktur. Sesi titreyerek “Saldıran falan yok bana. O yara, boynumdaki tasmanın izidir.” O güne kadar tasma kelimesini hiç duymadığı halde Kurt, sözün gidişinden olayın varacağı yeri sezmiştir. Bu nedenle hiddetle sorar: “Nedir bu tasma anlat hele?

 Kurt’un haykırışından ve düştüğü acziyetten iyice ezilen köpek başlar anlatmaya: “Evet efendim her şeyimi verir. Bunun karşılığında da tasmayı takar boynuma. O ne derse onu yaparım. Efendimin emrinden çıkmam. Efendimin istediğine havlar, dilediğine saldırırım. Çünkü efendim…” diye anlatmaya devam edecekken Kurt’un ulumayı andıran sesi duyulur.

“Kes artık.” O an’a kadar uysal bir görüntü veren ancak karşısındakinin bir köpek olduğunu anlayan Kurt, birden devleşir. Özgürlüğünü hiçbir şeye değişmeyen bu asil varlık, köpeğe hayat dersi vermeye başlar.
“Demek ki sen, bu besili halini, bu bakımlı duruşunu ve karın tokluğunu özgürlüğünü satarak elde ediyorsun” Bu sözlerimi iyi dinle soysuz it; “Bilge Kurt dedem hep anlatırdı.”

 “Bir gün seninle akraba olduğunu söyleyen köpekle karşılaşırsan şunu asla unutma. Bu köpekler bizim akrabamız değildir. Onlar bize benziyormuş gibi görünse de; efendilerinin, sıcak yuva ve yiyecek karşılığında tasma taktıkları, soysuzlaştırdığı Kurt kırmalarıdır. Onlardan uzak dur!”

Ve artık köpeğe son darbeyi vurmanın zamanı gelmiştir. “Sen efendin için havlamaya devam et. Karnını doyurmak, tüylerini parlak göstermek ve sıcak bir yerde uyumak için hürriyetini sat. Ama ben bunu asla yapmam. Açlıktan ölsem, soğuktan donsam da hürriyetimden vazgeçmeyeceğim. Senin gibi boynumda tasma ile yaşamaktansa onurumla ölmeyi yeğlerim.”

Eski bir Japon Atasözü der ki: Pirinç ayıklarken siyah taşlardan değil beyaz taşlardan kork zira o beyaz taş hiç ummadığı anda insanın dişini kırar.

Makam için, para için, güç için, ikbal ve istikbal için duygularını satan, fikrini kiraya veren ve köpekleşerek yaşamayı “yaşamak” zannedenlere inat; ille de şahsiyet, ille de hürriyet diyenlere selam olsun.

Fatih Mehmet Yiğit

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar