TÜRK KAM ŞAMAN TEDAVİ GELENEĞİ VE ATEŞ OLMAYAN YERDEN DUMAN ÇIKMAZ TÜRK ATASÖZÜ

Kamlar'ın  inançlarına göre ateş her şeyi temizler, kötü ruhları kovar. VI. yüzyılda Batı Gök Türk hakanına gelen Bizans elçilerini ateşler arasından geçirmişlerdi.

 Moğol saraylarında da bu adet vardı. Bu tören elçilerle gelmesi muhtemel olan kötü ruhları kovmak için yapılırdı. Bu inancın izlerine Müslüman Türklerde de rastlıyoruz. 

Başkurtlar ve Kazaklar bir yağlı paçavrayı tutuşturup hastanın çevresinde "alas, alas" diye dolaştırırlar. Buna "alaslama" derler. Bu kelime Anadolu Türkçesinde "alazlama" şeklinde muhafaza edilmiştir, ateşte temizleme anlamını ifade eder.           

(Türklük ve Şamanlık / Wilhelm Radloff)

Ozan, Bö, Böge,Böğü, Baksı, Bahşi, Kam, Aşık, Otacı, Oyun gibi değişik adlarla anılan Türk Şamanlar; ruhi ve bedeni hastalıkları tedavi eden insanlık tarihinin ilk şifacı doktorlarıdır.

Fatih Mehmet Yiğit























































Ozan, Bö, Böge, Baksı, Bahşi, Kam, Aşık, Otacı, Oyun gibi değişik adlarla anılan Şamanlar ruhi ve bedeni hastalıkları tedavi eden hekimlerdir aslında. Şaman, Kam hekimlerin ruhi ve bedeni hastalık tedavisinde ateş kültü önemli bir yer tutar “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” tabiride aslında “Güneş girmeyen yere hekim girmez” sözü gibi hastalık tedavisi ile alakalı Atasözlerimizdendir.



 “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz tabiri ile ateş ve duman yani tütsü olmadan hastalığın çıkmayacağı anlatılmaktadır. Çünkü kötü ruhlar ruhi ve bedeni hastalıklar ancak ateşle tedavi edilebilir. Bu nedenle günümüzde dahi hastalıkları tedavi eden eski şaman, kam geleneğini sürdürenlere “Ocak/ateş yanan yer” denmekte, günümüzün ocakları nazar,siğil,büyü gibi rahatsızlıkları kolaylıkla tedavi edebilmektedir. En küçük sağlık birimlerimize bile belki farkında olmadan Sağlık Ocağı demekteyiz. İslam inancıda insana musallat olan kötü ruhani varlıkları (cinleri) “Tanrının dumansız ateşten yarattığını Kuran’da bildirmektedir.”


Şaman,Kam geleneğinde transa geçmek için önce ateş yakılarak ateşin etrafında dolanılır. Buna ozlaşmak yani yanarak Tanrı katına erişmek denir. Ozan tabiri de dilimize buradan gelmiştir. Şaman, Kam tedavici hekimleri transa girmek için ateşe bir miktar üzerlik tohumu,Ak Günlük ağacı sakızı (Boswellia), Adam (Ataman) otu ve halisilasyon verici bitkisel tertipler atarlar. Vücutta üçüncü göz diye tabir edilen çakra yani “Bedenden ruha, ruhtan alemlere açılan kapı” bu tütsü sayesinde aralanır ve bu surette tedavici hekim Şamanlar ve Kamlar bu surette transa girerek hastalığı teşhise ve tedaviye çalışır. Bu bitkisel tütsü tertipler hastanın rahatsızlığına göre değişik otlardan hazırlanarak hastaya da içirilir veya tütsü yapılarak hastaya koklatılarak hasta tedavi elde edilmeye çalışılır. İslam sonrası Türk tasavvufi gelenek ruhun transa girmesi amacıyla bu Şaman Kamcı geleneği devam ettirmiş üzerlik tohumunun yanına kargı kamışından yapılan Ney’i de ritüellerine eklemiştir. Üzerlik bitkisi hala Anadolu da kötü nazar ve cinleri uzaklaştırması için evlerin kapılarına asılır ve tohumları tedavi amaçlı kullanılır.














Bu bitkilerin içinde bulunan ve alnımızın yani beynimizin ortasındaki üçüncü göz diye tabir edilen epifiz bezi tarafından yalnızca doğum ve ölüm anında salgılanan DMT molekülleri aktive edilebilmektedir ve Ruha kapı açılabilmektedir. Descartes tarafından epifiz bezi “beden ve ruh arasındaki köprü” şeklinde tanımlanmıştır. Örneğin; doğum esnasında annede salgılanan DMT annenin acısını azaltır ve bebekte salgılanan DMT de, bebeğin uyuşarak doğum anını kolay geçirmesini sağlar. Yani özetle Ayahuasca denilen sıvı, kadınlara sadece doğarken ölürken ve doğururken, erkeklere ise sadece doğarken ve ölürken vücudumuz tarafından DMT’yi, bu durumların dışında da salgalama imkânı veren bir maddedir. Bu haliyle bir uyarıcı maddedir. Ayahuasca aslında, DMT içeren Kargı kamışı ile Maoi inhibitörü içeren “Üzerlik Tohumu”nun(peganum harmala) karışımı ile elde edilmektedir. Fazlası ölüme neden olan bu bitkiye, Şaman ve Kam uygulayıcıları hastalarının tedavilerinde baş vurmaktadırlar. Peru’da yaşayan Quechua’lar (Güney Amerika’daki And dağları civarında yaşayan etnik grupların Şamanları) bu tedavi metoduna “vine of soul” yani “ruhun şarabı” demektedirler.
Yine Şaman,Kam tedavi geleneğinde ruhi hastalık kötü seyretmekte ise son çare hastaya demir batırılır. “Gök girsin kızıl çıksın” duası(alkışı) okunur. Burada Gök tabiri Gök-Tanrıyı Kızıl tabiri ise kötü hastalığı ve ruhu ifade eder.Gök demir vasıtasıyla bedene batırılırken Tanrının demir vasıtasıyla vücuda tesir ederek Tanrı inayetiyle kötü ruhun vücuttan uzaklaştırılması amaçlanmaktadır. Çünkü Türkler demir elementinin kötü şeytani ruhları uzaklaştırdığına inanmaktadır. Türkler ruha musallat olan kötü ruhlara (cinlere) “Albastı” zaman zamanda “karabasan” demiştir.

Türkler için Demir kutsal olup Tanrı katından Gökten yeryüzüne indirilmiştir ve tarihin ilk demircileri Ergenekon Destanında da anlatıldığı üzere Demir dağı eriten Türklerdir. Demirin Gökten Dünyamıza indirilmesi Kuran ayetleri ve bilimsel gelişmelerle paralellik arz etmektedir. Zira Demir elementinin oluşması Dünyamızda meydana gelmiyecek ancak yıldızlardaki nükleer reaktör patlamaları sonucu oluşacak yüksek ısıdaki gücü gerektirmektedir.

Tedavici hekim Şaman ve Kamlar vücutlarında sürekli DMT (dimethyltryptamine) hormonu salgılanması nedeniyle. Üçüncü göz diye tabir edilen çakra yani ruhani varlıklara erişen kapının açık olması nedeniyle delice hareketlerde bulunabilir. Halisilasyon yaşayabilirler bu yüzden tedavici Şaman ve Kamlar daima tek başlarına yaşarlar. Ruh ve bedenleri kötü ruhlar tarafından ızdıraba maruz kalabilir. Bazen anlaşılmaz hareketler yapabilirler.Gerçekte onlar hayatları pahasına insanların şifası için büyük savaş veren birer şifa savaşçılarıdır.

Önemli bir uyarı: Bu tür  tedavi metodları doğru mahir ellerce gerçek şifacı kam,şaman ocaklarca yapılmalıdır. Aksi takdirde ruh ve beden sağlığı kaybedilebilir.

Fatih Mehmet Yiğit

ATEŞ OLMAYAN YERDEN DUMAN ÇIKMAZ
ttü. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
dltü. Od olan erden tütsü çıhar./
Od tütünsüz bolmas, yiğit yazuksuz bolmas. kpçk. Ot yoksa tütmez.
altn. Od bolmagan çerden tuman/tütün cikmas.
oğzt. Od olmadan odun yanmaz.
osml. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
afgn. Ot bar çerden tütün çıkat.
alty. Ot bolbogon yerden ış çıkpas.
balk. Ateş olmadan duman çıkmaz.
başk. Ut tötönhöz bulmay.
blgr. Ateş yanmayan yerden duman çıkmaz.
btrk. Ateş olmayan yerden duman tütmez.
çuvş. Vut kavarsar tetem tuhmast.
dbrc. Ot bolmagan yerde duman bolmaz.
dlrm. Ateş olmayan yeedeen duman nee çıksın.
gagz. Ateş olmayan erden duman çıkmaz./
Çimçirik çakmasa gök gürlemez, haks. Ot polbaza ıs taa sıhpas.
kazk. Utsız töten bulmıy. kazr. Od olmasa tütsü çıhmaz.
kbrs. Ateş yanmayan yerden duman çıkmaz, kerk. Yanan yerden tütsü çıhar.
kırm. Od bolmagan çerde tuman bolmaz.
kklp. Kisi kemissiz bolmas, ot tütinsiz bolmas. krçy. Ot bolmagan çerden tütün çıkmaz,
krgz. Ot bar çerde tütün bar, su bar çerde bereke bar. kşky. Ot yanmasa, tutu çıhmaz. özbk. Tütünsiz ot bolmas, yazıksız yiğit, tatr. Utsız töten bulmıy.
trkm. Ot bolmasa, tüsse çıkmaz./ Ot tütünsiz bolmaz.
uygr. Ot köymigiçe is çikmas.
yakt. Uota suohha tuman ebeter buruo tahsıbat.

TÜRK DÜNYASI ORTAK ATASÖZÜ

 Ayın, güneşin yenisinde,
Günümüzün başında,
Deniz gibi saçı'mı saçıp,
Yüksek dağ gibi tütsümü yaktım.
Büyük derenin iyeleri,
Kayalık yerden çıkan suyun iyeleri (iyi ruhları/melekleri)
Çomak tutanın yolu tek,
Kâinatın yolu tek.
Davul tutanın çangısı tek,
Tümen yıldızın yolu tek.
Bir tutam mançak takıyorum,
Geçmişime değer veriyorum.
Ateşi yaratan Tanrı!
Kaderin sahibi olan sen.
Ateşi yaratan Tanrı!
Mutluluk ver. Mutluluk ver.
İyilik ver. İyilik ver.
Huzur olur. Huzur olur.
Barış olur. Barış olur.
Yakılan ateş parlak olsun,
Ayin yeri düzgün dursun.
Şeytanın yolu kapalı olsun
Kötülüğün yolu kesilsin.
Çoluk-çocuk selamette büyüsün.
Beslenen mal büyüsün,
Kâse, kandilimi sunuyorum.
Mutluluğu davet ediyorum.


Tuva Türkçesi ile:
Aynın, hünnün çaazında,
Hünüvüstün egezinde,
Dalay bolgan çajum çajıp,
Tandı bolgan sanım saldım.
Üye bolgan ulug dörgün eeleri,
Haya bolgan kadır dörgün eeleri!
Orbalıgnin ülüü çangis,
Oktargaynın oruu çangis.
Düngürlügnün düvü çangis,
Tümen sıldıs oruu çangis.
Çügle mançaan çüktendirgen,
Çügle töögüm arıglaanım!
Ot çayaaçı hayırakan!
Huvu-çoldun eezi bolgan sen.
Ot çayaaçı hayırakan!
Ölçeyin ber. Ölçeyin ber.
Buyanın ber. Buyanın ber.
Hagba boor. Hagba boor.
Haaça boor. Haaça boor.
Ottulganı otçug bolzun,
Ovaakayı çige turzun.
Çetker oruu mungaş bolzun.
Dotkar oruun dozar bolzun.
Aji-tölder mendi össün.
Azıraan maldar özüp turzun,
Dagıl çulam örgüp tur men.
Dadalgamni kiygırıp tur men.


Tuva Şaman Alqışı (duası)

Eski Türk inanç sisteminde; Canlı ve cansız (Güneş, Ay, Yıldızlar, Yer, Su, Ateş, Dağlar, Ormanlar gibi) her varlığın Tanrı tarafından bahşedilen bir ruhu olduğuna inanılırdı.

Şamanlar ritüellerinde; Ulu Tanrıya ve onun güç bahşettiği iyelere (iyi tabiat ruhları/meleklere) alkış kılar (dua eder) esenlik ve iyilik dilerdi. Ayrıca; Bir miktar süt veya kımız içerler daha sonra Ateş'e, havaya, yere, suya saçı (kımız, süt saçmak; ateşe bir miktar yağ sunmak) saçarlar veya alkış kılınan (dua edilen) yere, kurdun kuşun duasını almak için bir miktar yiyecek ve su bırakırlar. Ateş ve tütsü  yakarlar, davul çalar transa geçer, Tanrıya iyilik ve esenlik dilerlerdi. Veya yeraltı, gökyüzü alemlerine astral seyahat ederler. Oradaki varlıklarla temasa geçerlerdi.

Şaman olmadığı zamanlarda ise; halk ellerini göğe kaldırır  Ulu Tanrıya alkış kılar (dua eder) dilek ve istekte bulunur iyilik ve esenlik diler. Ayrıca bir miktar süt veya kımız içerler; hava, yer ve bulunulan mekana saçı saçar (bir miktar,süt veya kımız)alkış kılınan (dua edilen) yere, kurdun kuşun duasını almak için bir miktar yiyecek ve su bırakırlar. Veyahut yeraltı ve gökyüzü alemi ile bağı olduğuna inandıkları baş ağaca çul, çabut bağlar bu bağla Ulu Tanrıdan dilek ve istekde bulunurlardı. Ayrıca bulundukları mekanın ateşini söndürmez, evi; hastalıklar ve kötü ruhlardan arındırmak için (üzerlik, ada çayı, ardıç, çam, kekik olmak üzere)  bir çok bitkiden duruma göre uygun olanla tütsü yaparlardı.

Fatih  Mehmet  Yiğit

 


Altay Dağlarının sırtından

Parlak güneşim doğup geldi.

Ak yolumu aydınlat, güneşim.

Sevinç ve mutluluğumsun ne de olsa.

Arpa buğday bereketli olsun, güneşim.

Ak yemeğim bol olsun, güneşim.

Altın güneşli evim

Yokluk, kıtlık görmesin.


***

Altay Tandim sirtinden

Ayas hünüm ünüp keldi.

Ak oruum çırıt hünüm,

Aksım-kejiim bolgaa, hünüm

Arbay taraa çaagay bolzun, hünüm.

Ak çem elbek bolzun, hünüm.

Aldın hünnüg örtemçeyim

Aşka-çutka kirbes bolzun.


Güneşi selamlama

Tuva Türk Şaman Alqışından


Eski Türk inanç sisteminde; canlı ve cansız (Güneş, Ay, Yıldızlar, Yer, Su, Dağlar, Ormanlar gibi)her varlığın Tanrı tarafından bahşedilen bir ruhu olduğuna inanılırdı. Eski Türk kültüründe ev,yurt adı verilen çadırların kapısının yönü  daima doğuya bakar doğan güneşin evin içine girmesine dikkat edilirdi. "Güneş gitmeyen eve doktor (otacı) girer" Atasözü o kültürün devamıdır. Çünkü Güneş ısı, ışık ve şifa kaynağıdır. Sabah erken kalkan Türkler, doğan güneşe  selam verir. Güneşe Esenlik dilerdi. Aynı şekilde (Güneş, Ay, Yıldızlar, Yer, Su, dağlar, Ormanlar gibi) her varlığa ihtiyaç duydukça bereket olsun  diye saçı saçılırdı. Tüm varlıkların bir bilinci Ulu Tanrı tarafından bahşedilen gücü ruhu olduğuna inanılırdı. 


Güneşi, Ayı, Doğayı, Suyu, Tanrının yarattığı  tüm canlı ve cansız varlıkları içimizden olsada selamlayalım esenlik dileyelim, onlar bizi duyar. Evrenimizin Ulu yaratıcısı Bengü Tanrıya verdiği yaşam için alkış (dua) ile teşekkür edelim. 


Fatih  Mehmet  Yiğit




 


İnanç olsun,

Sütünü saç.

Öğüt olsun,

Sözünü söyle.

Canlıların iyiliği için,

Çoluk-çocuğun huzuru için,

Evcil hayvanların sağlığı için

Merhametle iyilik için geldim.

Canlıların adına

Ak-Süt (ile saçımı) saçtım, Gök (mavi)bez (ile baş ağaca dileğimi) bağladım.

Şifalı su ve ardıçla kutsadım.(Şifalı kaynak suyundan içtim, hastalara içirdim, hastalık ve kötü ruhları uzaklaştırmak için ardıç tütsüsü ile tütsü yaptım)

Ak-Boz atımı tutup geldim

(Kutsal iyeleri, iyiliksever ruhları hastalara şifa vermesi yardımcı olmaları için getirdim)

Tütsü tüttürüp (Gök Tanrım sana) dua ettim.

Saçı'mı saçıp (sana) yalvardım.

Beyaz, mavi bezlerimi (dilek ağacına)bağladım,

Eli açık cömert (rahmeti ve iyiliği bol) Gök-Tanrım!

(Alkışımızı/duamızı kabul et, merhametini/elini üzerimizden esirgeme. Sağlık,İyilik, esenlik ver)


Tuva Türkçesi ile:


Süzük bolzun,

Südün-ne çaş.

Süme bolzun,

Sözün sögle.

Amitannın buyanı deeş,

Aji-töldün amırı deeş,

Azıraan maldın mendizi deeş,

Aviraldap çedip keldim.

Amitannın murnunaydan

Agim, kögüm örgüp keldim.

Arjaan sanım salıp keldim.

Ak-la boram tudup keldim.

Sanım salıp çalbardım.

Çajım çajıp sögürdüm.

Agim, kögüm bagladım,

Açılıg Han-Deerim!


Tuva Şamanı Alqışından


Açıklama: Fatih  Mehmet Yiğit







 


Şaman/Kam Alkışı:


Merhametli olun!

Öte dünyadaki dağlarım,

Hayır işleyen dağlarım

Öte dünyanın ödülü

Yüceltin beni!

İnancımız için söyleğimiz

İnanç olsun!

Kötü şans bizden ırak olsun!

İnanç olan

İnanç olsun

Süt gibi temiz olsun

Zahmetlerimizin sonucu olsun

Merhametli olun dağlarım!

Iyi şans getirin!

Kötü bizden urak olsun

Zahmetlerimizin sonucu olsun

Merhametli olun dağlarım!

İyi şans getirin!

(Zorlukların) üstesinden geliriz

Mutluluk getirin!

Geride kalan günlerim, aylarım

Dağlarım

Yüceltin beni!

Öte dünyanın ödülü

Merhametli olun!

Kaynak sulu dağlarım

Merhametli Tanrım

Keder bizden ırak olsun!

Merhametli olun dağlarım!

Mutluluk verin!

Çiçekler açsın

Bastıgım topraklarda!

Merhametli olun

Dert, keder kalmasın

Mutluluk baki olsun!

İyilik sever dağlarım

Zahmetlerimizin sonucu olsun

Merhametli olun dağlarım!

Mutluluk baki olsun!

Yüceltin

Ardıç ile tütsüleyin!

Zahmetlerimizin sonucu olsun!


Avrasya'da Şamanlar/Mihály Hoppál/Sayfa:130





Ardıç Ağacı/ Ardıç Tütsüsü


Ardıç, Türk dünyasında saygı duyulan bir ağaçtır; ateşle yapılan temizliği sembolize eder ve  kötü ruhları kovduğuna inanılır. Yakut Türkleri ardıcı kutsal bilirler, bu yüzden ev, ahır ve diğer yerleşim yerlerini ardıç ile tütsülerler.


Altay Türkleri’nde bir eve hastalık geldiğinde ardıç tütsüsü yapılır. 

Tütsü için ardıç budağı alacak kişinin son bir yıl içinde yakını ölmemiş olmalı, temiz olmalı, kadın ise hamile olmamalıdır. Ayrıca ardıç ağacının yanına giderken içki götürülmemeli, arabayla veya atla değil yaya olarak gidilmelidir. 

Ardıç dalı alınmadan, ağaca çaput bağlanmalıdır. 

Ardıç ağacından dalını koparmak için izin alınmalıdır, silah bulundurulmamalıdır ve ardıca giderken başka bitki ve çiçek koparılmamalı, kuş yuvası bozulmamalıdır. Bunlara uyulmazsa ardıcın yardım etmeyeceğine inanılır. 

Altay Türkleri dağ geçitlerinden geçerken ardıç ağacından bir dal yakarak tütsülerler ve kötü ruhları kovdukları için rahatça yollarına devam ederler. 

Kazak Türkleri’nde de kötü ruhları ve hastalıkları kovmak için bebek beşiği ile ikamet alanları ardıçla tütsülenmektedir.


http://bilig.yesevi.edu.tr/yonetim/icerik/makaleler/3536-published.pdf


BAZI HASTALIKLARDAN (MİKROP VE BAKTERİLERDEN) TÜTSÜ İLE KURTULMAK MÜMKÜN...

Türk Şaman/Kam/Böğü/Otacı'lar* bazı hastalıkları tütsü yakarak tedavi ederlerdi.Türkçemize yerleşen Ateş olmayan yerden duman çıkmaz atasözü bu gelenekten dilimize yansımıştır. Moğollar elbiselerini yıkamaz mikroplardan arındırmak için tütsülerdi önceleri yeni kesilen bir et tütsülenerek muhafaza edilirdi. Normalde çok kısa sürede bakteri ve mikroba maruz kalabilen et bu surette sterilize edilirdi.
Asya ve Anadolu da hala üzerlik kültürü var
 Evlerde üzerlik bulunur kimi zaman tütsü edilir bunun kötü ruhani varlıkları uzaklaştıracağına ve nazardan koruduğuna inanılır.  



Yapılan bir araştırmaya göre kurutulmuş Adaçayı tütsüsünün 6-7 gün %90 oranında bulunduğu ortamı bakterilerden koruduğu yine bu tütsünün 5-6 tehlikeli bakteri türünün uygulandığı ortamda 1 ay oluşmadığı tespit edilmiş. Bu sene hem adaçayı ve hem de üzerlik tütsüsünü uyguladık çok şükür hala sıkıntı yok özellikle gripal enfeksiyonların neden olduğu bakteri ve mikropların hava ortamına yayılmasını bu engelliyor.

Tütsüyü evi çokta dumanaltı yapmadan odaları dolandırmak gerekiyor. Bir odada iki üç dakika dolansa yeter. Bir  haftada veya iki haftada bir tüm odaları dolandırdı mı işlem tamam, adaçayına oranla üzerlik az kullanılmalı zira çok yakılınca kafa ağrısı yapabilir.

Fatih Mehmet Yiğit


*Türk halkları Şamanlarına genellikle "Kam" (gam, ham) derler. Radlof’a göre, Altay, Teleüt, Lebed, Şor, Şagay, Koybal, Kaç, Küerik, Soyon, Kumandı ve Uygur ağızlarında geçer. Moğollar, Buryatlar ve Kalmuklar erkek Şamanlarına "Bö, Böge" Yakutlar "Oyun", Çuvaşlar "Yum", Kırgız-Kazaklar "Bakşı, Baksı ya da Bahşı" derler. Yakutlar ile Altaylılar kadın Şaman için Moğolca "Udugan" (utahan, ubahan, ıduan) deyimini kullanırlar. Ancak Yakutça’da "Hamma" (kamla), “kam’lık etmek” anlamındadır.

Kam genellikle “kahin, büyücü” demektir. Ayrıca “uzman hekim, bilim adamı, felsefeci” anlamlarına da gelir." - Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi

Ek olarak,
Kaşgarlı Mahmud, Kam kelimesini "Kâhin" olarak verir.  Yusuf Has Hacib ise "Otacı" olarak verir...

Adaçayı ve Üzerliğin haricinde; Ardıç Tütsüsü de Türkler tarafından kötü ruhların uzaklaştırılmasında ve hastalıkların tedavisinde sıklıkla kullanılmaktadır.



Hunlarda İlaç,Tedavi ve Tabiplik:Hunlarda tıbbın milattan önceleri de çok geliştiği ve komşu milletler üzerinde derin bir etki bıraktığı bilinmektedir.Bu bakımdan,Çinlilerin eczacılık tarihine göz atılırsa Hunların aynı sahada ne kadar ileri gittikleri anlaşılır.Nitekim Çinliler ilaç hazırlama sanatında Hunlara borçlu kalmıştır.MÖ 5. yüzyılda yazıldığı tespit edilen “Sarı İmparatorun hariciye hastalıklar tedavisi kitabı”nda Çinlilerin zehirli ilaçları Batı ellerde yaşayan Hunlardan aldıkları dile getirilmiştir.Çin’de Süi,Tang,Sung,Yuan,Ming dönemlerinde yazılan tıpla ilgili kitaplarda Çinlilerin Hunlardan getirdiği 120 çeşitten fazla ilacın adı kaydedilmiştir.Tang dönemi ise Çinlilerin Hunlardan büyük çapta ilaç getirmiş olduğu bir devirdir.(1) Şunu ayrıca belirtmek icap eder ki,Doğu ve Batı arasında iktisat ve ticaret bağı kurmuş olan İpek yolu,civarında bulunan kavimlerin tıp teknolojisi ve eczacılık bakımından alışveriş yapmaları için elverişli ortam yaratmıştır.İpek yolunda giden kervan ekipleri arasında özel tabibler de bulunmuştur.Çinlilerin kurduğu Han,Tang,Sung devletlerinin başkent ve diğer mühim şehirlerinde,Kitan,Tüpüt ve Tangut devletlerinin başkentlerinde Hunların ilaç dükkânları kurulmuştur.Sonra Moğol Yuan sarayında Uygurlardan yetişmiş Ase tarafından Ching-Shi Yao Yuan adıyla bir tıp ve eczacılık merkezi kurulmuş ve bu merkez 1273’de Guang-Hui-Si(saray hastanesi) ismini alarak ve daha da genişletilerek Uygur ilaçları imal edilmiştir.(2) 1293’de Yuan baskenti Durun(Kökhut) ile Taydu(Hanbalık)’da Guang-Hui-Siya bağlı birer Uygur eczacılık mahkemesi kurulmuştur.Bu suretle,Uygurların eczacılık işleri daha ileri seviyeye getirilmiştir.(3) İdikut Uygur devletinde çabuk yaşlanmamak ve uzun yaşama kavuşmak için tabipler İdikut yasam bağışlayıcı şurubu adlı bir merhem-ilaç yapmışlardır.Bundan faydalanan ünlü Çinli Tabib Sun-Si-Mao Büyük nüshalı uzun yaşam sağlama merhemi ve Küçük nüshalı uzun yaşam sağlama merhemi adlı ilaçları yapmıştır.(4) Ameliyat da Hun tıp teknolojisinin büyük gelişmelerindendir.Tang dönemi Çin kaynaklarında Uygurların Chang-An ve Lo-Yang da beyin ve göz ameliyatıyla uğraştıklarından söz açılır.Moğol Yuan devletinde Moğollar ve Çinlilerin Uygur cerrahlarına beyin ve göz ameliyatı yaptırdığı da yine Çin kaynaklarında geçer.(5) Burada şunu belirtmek icap eder ki,Hunlar,Doğu ve Batı’da bulunan birçok kavimler arasında karşılıklı tıbbi ilişkilerin kurulmasında bir köprü rolünü oynamıştır.Örneğin,Hint,Orta ve Batı Asya menşeli 40 çesitten fazla ilaç Hunlar vasıtasıyla Çin tıbbına sokulmuştur.Karusti,Brahmi,Sanskrit ve Sogd yazılarıyla yazılmış tıp kitapları Hunlar tarafından Çinçeye tercüme edilmiştir.Çin Tıbbına özgü olan kuru iğne ile tedavi yapma yöntemi ve bazı damarlarda nabıza bakma metodu Hunlar aracılığıyla önce Orta Asya’ya,sonra Ön Asya ve Batı memleketlerine yayılmıştır.Bundan başka,Moğollar tarafından Çin’e sevk edilen pek çok Hun,Moğol ordusunda ve devlet makamlarında çalışmıştır.İçinde tabiplerin de bulunduğu bu Hunlar,Moğollarla Çinliler ve diğer kavimler arasında kültür taşıyıcı bir hüviyetle ortaya çıkmışır.Onlar,Moğollarda tıbbın gelişmesinde ve Çin tıbbının Moğollara tanıtılmasında önemli bir rol oynamıştır.Aynı dönem tabiblerinden Yuçurnuç Kaya,En-zung,Ase,Maynu,Çakay,Argun Sarı,Tarim,Icat Yari,Darma Kocu,Yucu,Sadırmış,Süyeni Ka'a(Sevinç Kaya),Temür Tüvrük,Koskuy vb. ayrıca zikredilir.Kısaca,her bakımdan gelişmiş bir tıp teknolojisini ortaya koyan Hunlar,gene eski ve orta çağlarda çeşitli kavimler ve devletler arasında tıp taşıyıcı da olarak beynelmilel bir tıp iletişim ağı kurmuştur.

1- Wang-Shiao-shien,İpek Yolunda Tıp ve Eczacılık İlişkileri Üzerine Denemeler, Ürümçi 1998, s.158.
2- Hee-Soo-Lee,İslam ve Türk Kültürünün Uzak Doğu’ya Yayılması, Ankara 1988, s.172.
3- Wang-Shiao-shien, age, s.308.
4- age, s.162.
5- Abdusükür Muhammed Emin,Uygurlarda İslam Kültürü, Ürümçi 2002, s.220.








Menandros'un anlattığına göre 568'de Türk Kağanlığı'na gelen Bizans elçisi Zemarkos, felaketi ve uğursuzluğu kovduklarına inanılan bazı kişiler tarafından karşılanmış. Bunlar sandal ağacını yakıp İskit dilinde bir şeyler mırıldanarak davullarına vurmaya başlamışlar. Daha sonra hep birlikte ateşin kenarında toplanarak ruhları kovmak adına hızlı hızlı hareketler sergilemeye başlamışlar. Böylece Zemarkos bu kişiler(kam ya da büyücü?) tarafından uğursuzluklardan arındırılmış bir şekilde hakanın huzuruna kabul edilmiş. Burada ateşin kötü ruhlardan arındırıcı bir unsur olduğu görülür. Birçok toplumda olduğu gibi Batı Türkleri için de ateş kutsal olarak telakki edilirdi. İskit diline benzer kelimeler, ve hakanın ayrıca bir dini lider olarak neden bu ritüele katılmadığı ise merak konusu.

L. N. Gumilev - Eski Türkler, s.114



Yakutlarda oyun (şaman), insanlarla ve ruhlar arasında aracıdır. Büyük oyun olmadan önce büyük ıstırap çekerler. Bu ıstıraplardan bir tanesi de bedenin parçalanmasıdır. Müstakbel büyük şamanın etteter’i şöyle gerçekleşir: Çektiği ıstırap esnasında şaman hissiz (çevresi için) bir duruma düşer ve kendisine birçok ruhun toplandığını, kafasını kestiklerini, kesilen başını bir rafa koyduklarını veya bir sopanın ucuna taktıklarını görür. Bedenden ayrılmış olan baş, görme,duyma
ve hissetme yetilerini muhafaza eder. Kafayı bedenden kesip ayıran ruhlar, bedeni küçük parçalara (bazı hikâyelere göre doksan dokuz parçaya) kesip ayırırlar ve üç ayrı yığın yaparlar. O et yığınlarından ağızlarına parça alırlar ve etrafa tükürürler: Birinci yığından yukarı dünya ruhlarına, ikinciden orta dünya, yeryüzü ruhlarına ve üçüncü yığından da yer altı (aşağı) dünya ruhlarına, her ruhun adını söyleyerek tükürürler. Eskiden vücudun parçalanması esnasında gerçekte cereyan etmiş bir olay şu şekilde anlatılmıştır.
“Eskiden Yukarı Viluysk ulusunda fakir insanlar yaşarmış. Onların Oroho (Oroso) adlı hasta ve güçsüz bir oğulları varmış. Bir keresinde çocuk yazın ördekler için gölde tirge (ilmekli kapan) kurmaya gitmiş ve izlemeye başlamış.
Oroho, tirge’yi izlemiş ve altı tane ördeği alıp eve dönmek istemiş. Bu sırada ormandan ansızın sarı donlu, alınları beyaz şeritli atlar üzerinde üç tane oldukça uzun boylu atlı çıkmış. Çocuk, atlı adamları Ruslar sanmış, çünkü eskiden Yakutlar, Ruslardan çok korkarlarmış; çocuk ormana kaçıp çalıların
arasına gizlenmiş. Adamlar da onun arkasından ormana girmişler. Atlılardan biri yüksek sesle bağırmış: ‘Aramakla sorumlu kişi, çocuğu arayın, bulun!’ Bunun üzerine bir yerlerden uzun boylu, iri yarı bir adam peyda olmuş ve çalılıkta korkudan bitkin düşen Oroho’yu sürükleyip çıkarmış. Atlılardan biri bir melez ağacından uzun bir dal kesmiş ve kabuklarını temizlemiş. Oroho’yu almışlar, başını kesmişler ve yere diktikleri sırığın ucuna asmışlar. Bu olağan dışı duruma rağmen çocuğun başı görmeye ve duymaya devam ediyormuş. Atlılar, çocuğun bedenini küçük parçalara ayırmışlar, üç delikli tahta kepçe vasıtasıyla parça parça etrafa dağıtmışlar, her seferinde de hangi ruh için olduğunu söylemişler. Böylece bütün parçalar dağıtıldıktan sonra insanlar dermansızlık hastalığının ruhu için -näsölÿtördö- pay kalmadığını, etin yetmediğini söylemişler. Ondan sonra parçaları tekrar birleştirmişler, kafayı bedene takmışlar. Oroho böylece aynen önceki hâline gelmiş.” (1. Batulin naslegi, Maksim Nikolayev Buoçça)

Kaynak: VİLUYSK YAKUTLARINDA ŞAMANLIK BAĞIŞININ
ALINMASI* - Andrey Aleksandroviç POPOV
(Çeviren: Atilla BAĞCI)**

 


"Güneş giren yere, doktor girmez."


Türk Atasözü 


Açıklama: Güneş, hem ışığı hemde ısısı ile Dünyamız için yaşam kaynağıdır. 

Güneş ışığı; insan sağlığı içinde son derece yaralı olduğundan (Özellikle sabah güneşi) doktor gibi şifa unsuru, adeta ikinci bir hekim/otacı gibidir. 

Türklerde;  Eb,Ev adı verilen Türk Yurt, Çadır,Otağ kapı yönünün Doğan güneş ışığını alması yeni bir hayat ve yeni günün karşılanması için Doğu istikameti göstermesi bu nedenledir.







Ayrıca Türklerde ölen kişi için yapılan Taş Balbal adı verilen Ata ve Ana mezar taşları ve Kurgan mezarların yönünün Gün Doğusuna, Doğu istikametine bakması ise ölüm sonrası ebedi doğuşu ifade eder. Yine Eb,Ev adı verilen Türk Yurt, Çadır,Otağ kapı yönünün Doğan güneş ışığını alması yeni bir hayat ve yeni günün karşılanması için Doğu istikameti göstermesi de mezar kurganının tepe misali Gök çadırına benzetilmesi ile ortak kültürel sembolizm olarak da izah edilebilir.


Fatih Mehmet Yiğit
































































































































Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar