GÖKTÜRKÇE YAZISININ KÖKENİ: İSKİT-SAKA VE DOKUZ OĞUZ BAĞLANTISI 

Türklerin en eski yazı sistemi olarak bilinen Göktürkçe (Orhun alfabesi), yalnızca Göktürk Kağanlığı döneminde kullanılan bir alfabe değildir. Bu yazı, kökeni itibariyle çok daha eskiye, İskit-Saka Türkleri ve Dokuz Oğuz boylarına dayanmaktadır. Tarihî kaynaklar, arkeolojik bulgular ve yazıtlar bu bağlantıyı açıkça ortaya koymaktadır.  

Göktürkçe yazısı, aslında Türk tamgalarından türeyen bir yazı sistemidir.  

Sembolizm dünyanın en eski dilidir. Çünkü insan zihni imgelerle ve sembollerle düşünür. Resim ve yazı ise göksel evrenin en eski imgeleri, en eski dili olarak insanın varoluş süreciyle başlamış, derin anlamlara sahip semboller hâline gelmiştir. Türkler tarihin en eski sembollerinin yaratıcıları ve kullanıcılarıdır. Bunu erken dönemlere ait Hakasya, Sibirya, Tamgalısay, Saymalıtaş, Altay ve Lina Kaya resimleri ile petrogliflerde görmek mümkündür. Bu eserlerde her türlü yaşam sahnesi ve düşsel düşünceler kayalara resmedilmiştir.  

Uzun yıllar Sibirya’dan Saymalıtaş’a, Tamgalısay’dan Anadolu’ya Türk kaya resimleri ve petroglifleri ile tamgaların izini süren, fotoğraflarını çekip kataloglayarak kitap hâline getiren Servet Somuncuoğlu, Taştaki Türkler adlı eserinde bunu şu sözlerle ifade eder:  
“Türkler; evrenle, kendileri ve çevreleriyle ilişkilerini betimleyip taşlara kazıdılar. 'Mavi gök'ü, 'yağız yer'i ve bu ikisi arasındaki hayatı imgelerle anlattılar. Tinsel yolculuklarını, bilinçaltının girdaplarını kayalara resmettiler. O resimleri, Sibirya’dan Anadolu’ya, Çin Seddi’nden Karadeniz bozkırlarına uzanan muazzam coğrafyanın en eski tanıkları olarak bıraktılar.” (Taştaki Türkler – Sibirya’nın Bilinçaltı)  



Göktürkçe yazısı olarak bilinen Proto-Türk tamga yazısının kökeni, kaya resimlerinden petrogliflere; petrogliflerden ise tamgalara evrilmesiyle oluşmuştur. Kaya resmi–petroglif–tamga bağı bu süreci açıkça göstermektedir. Tamgalar, ilk başlarda ideogram niteliği taşırken, tarihsel süreç içerisinde harflere dönüşerek yazı sistemini meydana getirmiştir.  

Bu nedenle “Göktürkçe” tabiri kullanılmaya devam edilebilir; ancak bu yazının kökeninin İskit-Saka ve Dokuz Oğuzlara dayandığı unutulmamalıdır.  

Türklerin en eski alfabesi olan ve Göktürk Kağanlığı yazıtlarında kullanılması nedeniyle “Göktürkçe” olarak tanımlanan Türk tamga yazısı, Göktürk yazıtlarından daha erken devirlere ait Yenisey yazıtlarında görülmektedir. 
Ünlü Türkolog ve Dilbilimci Talat Tekin, Hüseyin Namık Orkun yapmış oldukları araştırmalar, incelemeler ve okumalar sonucunda Yenisey yazıtlarının Orhun yazıtlarına göre daha arkaik olduğunu ve yazının Göktürklerden önce var olduğuna işaret ettiğini belirtir.  

Yenisey Yazıtlarında Dokuz Oğuz izi:

İgor Valentinoviç Kormuşin, “Yenisey Eski Türk Mezar Yazıtları - Metinler ve İncelemeler” adlı eserinde Yenisey Yazıtları ile Dokuz Oğuz bağından şöyle söz eder:

“Aynı mıntıkada ayrıca "kuş ayağı" şeklinde farklı bir damga bulunduran üç yazıt (E-2, E-109, E-110) daha tespit edilmiştir. Onların sahipleri muhtemelen bölgenin yerlileri olmalıdır, zira buna işaret eden belirli kanıtlar da vardır. E-2 yazıtına ait mezar, L. R. Kızlasov'a göre, yerli halkın defin (cesedin taş kurganlar altındaki çukura koyma) geleneğini ve envanterini yansıtmaktadır [Kız- lasov 1969:80]. Araştırmacı söz konusu yerli halkı Çikler olarak belirlemektedir, oysa elimizdeki yeni malzemelere dayanarak farklı bir görüş de söylenebilir. Şöyle ki, E-109 ve E-110 (Uyuk ovası) ile E-51 (bulunduğu yer kesin değildir) yazıtla- rının üçü de E-2 yazıtı gibi "kuş ayağı" şeklinde bir damgaya sahiptirler ve toquz oydamdama (uydamd'ma ~ oyd'md'ma - ?) jär "Dokuz Ogdamdam yeri" şeklinde ilginç bir yer adı bulundururlar. "Dokuz ogdamdam" tamlamasındaki sonuncu sözcük belli ki (Dokuz Oğuz ve On Uygur gibi) bir kavim adıdır. Yazıt metinle- rinden belli olmaktadır ki "Dokuz Ogdamdam yeri" yazıt sahiplerinin vedalaştığı yerdir. Görünüşe göre, onlar söz konusu bölgenin yöneticileriydiler.

Konuyu belli başlıklar altında toplamak gerekirse:

1. İskit-Saka ve Oğuz Bağı

İskitlerin ve onların doğudaki uzantısı olan Sakaların Türk kökenli olduğu tezi tarihî kayıtlarla desteklenmektedir. MS 6. yüzyıl tarihçisi Agathias, Hunların kökenini anlatırken onların “İskitler” genel adıyla anıldığını ve Cotrigur, Utigur gibi Oğur/Oğuz kökenli kabile isimleri taşıdığını belirtir. Bu, İskit-Saka toplulukları ile Oğuz boyları arasındaki tarihsel devamlılığa işaret eder.  

“İskit” adı Grekçe Skuthēs (Σκύθης) kelimesinden gelir ve “okçu” anlamı taşır. “Oğuz” kelimesi ise “ok” (boy, kabile) ve “uz” (nisbet eki) birleşiminden oluşur; “oklar/ok boyları” yani “boylar birliği” anlamına gelir. Dolayısıyla hem “İskit/Saka” hem de “Oğuz”, temelde “okçu boylar birliği” kavramını ifade eder. Bu etimolojik paralellik, iki topluluk arasındaki kimlik ve işlev benzerliğini ortaya koyar.  

İskit-Saka adıyla bilinen Hun, Avar ve Göktürklerin atalarının Oğuzlar olduğu tarihi kaynaklarda belirtilmektedir. Bu konuyu “İskit-Saka Türkleri; Oğur/Oğuzlardır, Hun Türklerinin ve devamcıları Göktürk ve Avar Türklerinin atalarıdır” başlıklı makalemde ele almıştım.  
(Okumak isteyenler buradan okuyabilir: 

---

2. Töles (Tiele) Konfederasyonu: Göktürk-Dokuz Oğuz-Uygur ve İskit-Saka Baĝı

Göktürkler tarih sahnesine çıkmadan önce Orta Asya bozkırlarında geniş bir boylar birliği olan Tiele (Çince kaynaklarda; Türkçede Töles) Konfederasyonu bulunuyordu. Hem Göktürkler hem Dokuz Oğuzlar hem de onların bir kolu olan Uygurlar başlangıçta bu konfederasyonun parçasıydı.  

Çin kaynaklarında “Gaoche” (高車, “yüksek araba”) ve “Tiele” terimleri, kuzey bozkır halkları için kullanılır; yüksek tekerli arabalar ve konar-göçer hareketliliğe işaret eder.  

“Tiele” adının Türkçe tegerek/tägräg (tekerlek, çember) kelimesinden türediği düşünülmektedir. Bu adlandırma, konar-göçer yaşam tarzını ve yüksek tekerlekli arabalarıyla seyahat eden toplulukları yansıtır.  

Antik tarihçiler Herodot, Hipokrat ve Justinus da İskitlerin bu mobil “gezgin evlerini” tasvir etmiştir. Oğuz Kağan Destanı’nda kağnının icadından bahsedilmesi de bu kültürel mirası pekiştirir.  

Dolayısıyla Tiele sahası, İskitlerden gelen konar-göçer, tekerlekli araba kültürünü devralmış ve Göktürk, Dokuz Oğuz, Uygurlara miras bırakmış ortak bir kültürel zemindir.  





3. Orhun Yazıtlarında Dokuz Oğuz Gerçeği

Yenisey–Altay–Orhun paleografyası: standartlaşmaya giden yol  

- Erken çeşitlilik (Yenisey–Altay): Yazı yönünde esneklik (sağdan sola ağırlık, soldan sağa örnekler), kelime ayraçlarının düzensizliği (çoğu ayraçsız, bazen “:”), harf şekillerinde bölgesel varyantlar ve lehçe izleri; sistemin “erken” ve “çok merkezli” yapısını gösterir.  
- Orhun’da olgunlaşma: Bilge Kağan ve Kül Tigin bengü taşlarında, harf repertuarı daralır–standartlaşır; kelime ayraçları düzenli, üslup edebî ve siyasal retorik güçlüdür. Dil–yazı uyumu, fonem–grafem eşleşmesinde tutarlıdır.  
- Dokuz Oğuz vurgusu: “Tokuz Oğuz meniŋ bodunum erti. Teŋri yer bulgakın üçün yağı boldı.” ve Kül Tigin’de “Tokuz Oğuz bodun ikinti/kendi bodunum erti...” ifadeleri, Göktürk yönetici söyleminin köken–aidiyet itirafıdır.  


Bu ifade, Göktürk yönetici sınıfının kendi halkının kökenini Dokuz Oğuz boylar birliğine dayandırdığının en net kanıtıdır.  

Göktürk Kağanlığı dönemine ait Bilge Kağan ve Kül Tigin yazıtlarında Göktürklerin başlangıçta Dokuz Oğuzlarla aynı boy birliği (Tiele-Töles Konfederasyonu) çatısı altında olduklarını, daha sonraki devirlerde ise bu boyların (Gök, yer birbirine düşman olduğu, zamanla kardeşler arasında husumet olduğu için) birbirinden ayrıldıkları anlatılmaktadır.

GÖKTÜRK KAĞANLIĞINA AİT BİLGE KAĞAN VE KÜLTİGİN YAZITLARINDA GÖKTÜRKLERİN KÖKENİNİN DOKUZ OĞUZLARA DAYANDIĞINDAN BAHSEDİLİR:

BİLGE KAĞAN BENGÜ BİTİK TAŞ 
(TÜRKÇE YAZIT)
D29 
𐰋𐰃𐰼: 𐰖𐱁𐰢𐰀: 𐰴𐰺𐰞𐰸: 𐰉𐰆𐰑𐰣: 𐰉𐰆𐰍𐰽𐰕: 𐰼𐰇𐰼: 𐰉𐰺𐰆𐰺: 𐰼𐰚𐰠𐰃: 𐰖𐰍𐰃: 𐰉𐰆𐰡𐰃: 𐱃𐰢𐰍: 𐰃𐰑𐰸: 𐰉𐱁𐰑𐰀: 𐰾𐰇𐰭𐱁𐰓𐰢: 𐰴𐰺𐰞𐰸: 𐰉𐰆𐰑𐰣𐰍: 𐰇𐰠𐰼𐱅𐰢: 𐰦𐰀: 𐰞𐱃𐰢: ----𐰑𐰢: 𐰉𐰽𐰢𐰞: 𐰴𐰺𐰀: ----𐰓𐰇𐰓----: 𐰴𐰺𐰞𐰸: 𐰉𐰆𐰑𐰣: 𐱅𐰃𐰼𐰠𐰯: 𐰚𐰠𐱅𐰃: 𐰽𐰨𐱃𐰢: 𐰇𐰠𐰼𐱅𐰢: 𐱃𐰸𐰆𐰕: 𐰆𐰍𐰕: 𐰢𐰤𐰤: 𐰉𐰆𐰑𐰣𐰢: 𐰼𐱅𐰃: 𐱅𐰭𐰼𐰃: 𐰘𐰼: 𐰉𐰆𐰞𐰍𐰴𐰃𐰤: 𐰇𐰲𐰤: 𐰇𐰓𐰃𐰭𐰀: ----:
BİR: YAŞIMA: KARLUK: BODuN: BUŊSUZ: ERÜR: BARUR: ERKLİ: YAGI: BOLDI: TAMAG: IDUK: BAŞDA: SÜŊÜŞDÜM: KARLUK: BODUNUG: ÖLÜRTÜM: aNDA: ALTIM: ----DIM: BASMIL: KARA: ----DÜD----: KARLUK: BODUN: TİRİLİP: KELTİ: SANÇTIM: ÖLÜRTÜM: TOKUZ: OGUZ: MENİŊ: BODUNUM: ERTİ: TEŊRİ: YİR: BULGAKIN: ÜÇÜN: ÖDİŊE: ----:
bir yaşımda Karluk bodunu bungsuz erir, varır, erkli yağı oldu. Tamag Iduk Baş'da süngüşdüm. Karluk bodunu öldürdüm, anda aldım, ----dım Basmıl kara ----düd---- Karluk bodunu dirilip geldi. Sançtım, öldürdüm. Dokuz Oğuz benim bodunum idi. Tanrı yer bulandığı için, ödüne ----
D30 
𐰚𐰇𐰤𐰃: 𐱅𐰏𐰓𐰰: 𐰇𐰲𐰤: 𐰖𐰍𐰃: 𐰉𐰆𐰡𐰃: 𐰋𐰃𐰼: 𐰖𐰃𐰞𐰴𐰀: 𐱅𐰇𐰼𐱅: 𐰖𐰆𐰞𐰃: 𐰾𐰇𐰭𐱁𐰓𐰢: 𐰭: 𐰃𐰚𐰠𐰃: 𐱃𐰆𐰍𐰆: 𐰉𐰞𐰶𐰑𐰀: 𐰾𐰇𐰭𐱁𐰓𐰢: 𐱃𐰆𐰍𐰞𐰀: 𐰇𐰏𐰕𐰏: 𐰘𐰇𐰕𐱅𐰃: 𐰚𐰲𐰯: 𐰾𐰇𐰾𐰃: ----: 𐰚𐰃𐰦𐰃: 𐰦𐰺𐰍𐰆𐰑𐰀: 𐰾𐰇𐰭𐱁𐰓𐰢: 𐰾𐰇𐰾𐰃𐰤: 𐰽𐰨𐰑𐰢: 𐰃𐰠𐰃𐰤: 𐰞𐱃𐰢: 𐰇𐰲𐰨: 𐰲𐰆𐱁: 𐰉𐱁𐰃𐰦𐰀: 𐰾𐰇𐰭𐱁𐰓𐰢: 𐱅𐰇𐰼𐰰: 𐰉𐰆𐰑𐰣: 𐰑𐰴: 𐰴𐰢𐱁𐱃𐰃: 𐰖𐰉𐰞𐰴:
KÜNİ: TeGDÜK: ÜÇüN: YaGI: BOLDI: BİR: YILKA: TÖRT: YOLI: SÜŊüŞDüM: eŊ: İLKİ: TOGU: BaLIKDA: SÜŊüŞDüM: TOGLA: ÖGüZüG: YÜZüTİ: KeÇiP: SÜSİ: ----: iKİNTİ: aNDıRGUDA: SÜŊüŞDüM: SÜSİN: SaNÇDıM: İLİN: aLTıM: ÜÇüNÇ: ÇUŞ: BaŞINDA: SÜŊüŞDüM: TÜRK: BODuN: aDaK: KaMŞatTI: YaBLaK:
kin değdiği için yağı (düşman) oldu. Bir yılda dört yol süngüşdüm. En ilki Toğu Balık'ta süngüşdüm. Toğla Özüğünü yüzüp geçip sü'si ----. İkinci Andırgu'da süngüşdüm, sü'sünü sançtım, ilini aldım. Üçüncü Çuş Başı'nda süngüşdüm. Türk bodunu ayak kamşattı. yavlak

KÜLTİGİN BENGÜ BİTİK TAŞ
(TÜRKÇE YAZIT)
K4 
𐰆𐰯𐰞𐰖𐰆: 𐱅𐰏𐰓𐰃: 𐰆𐰞: 𐱃: 𐰦𐰀: 𐱅𐰇𐰾𐰓𐰃: 𐰃𐰕𐰏𐰠: 𐰉𐰆𐰑𐰣: 𐰇𐰠𐱅𐰃: 𐱃𐰸𐰆𐰕: 𐰆𐰍𐰕: 𐰉𐰆𐰑𐰣: 𐰚𐰤𐱅𐰃: 𐰉𐰆𐰑𐰣𐰢: 𐰼𐱅𐰃: 𐱅𐰭𐰼𐰃: 𐰘𐰃𐰼: 𐰉𐰆𐰞𐰍𐰴𐰃𐰤: 𐰇𐰲𐰇𐰤: 𐰖𐰍𐰃: 𐰉𐰆𐰡𐰃: 𐰋𐰃𐰼: 𐰘𐰃𐰞𐰴𐰀: 𐰋𐰃𐱁: 𐰖𐰆𐰞𐰃: 𐰾𐰇𐰭𐱁𐰓𐰢𐰕: 𐰭: 𐰃𐰠𐰚: 𐱃𐰆𐰍𐰆: 𐰉𐰞𐰶𐰑𐰀: 𐰾𐰇𐰭𐱁𐰓𐰢𐰕:
OPLaYU: TeGDİ: OL: aT: aNDA: TÜŞDİ: İZGİL: BODuN: ÖLTİ: TOKUZ: OGuZ: BODuN: iKİNTİ/KENTİ: BONuNuM: eRTİ: TeŊRİ: YİR: BULGaKIN: ÜÇÜN: YaGI: BOLDI: BİR: YILKA: BİŞ: YOLI: SÜŊüŞDüMüZ: eŊ: İLK: TOGU: BaLIKDA: SÜŊüŞDüMüZ:
hoplayıp değdi. O at orada düştü. İzgil boyları öldü. Dokuz Oğuz budunu ikinci/kendi budunum idi. Tanrı, yer bulandığı için yağı (düşman) oldu.

Dokuz Oğuzlar’ın Boy Teşkilâtı. Oğuz adı kitâbelerde bazan “Tokuz Oğuz” şeklinde geçer. Buradaki “dokuz”, kitâbelerde birçok örneği görüldüğü üzere (Üç Karluk, Otuz Tatar, Sekiz Oğuz) Oğuzlar’ın dokuz boydan meydana geldiğini göstermektedir. Ancak bu dokuz boydan sadece Toñra ve Kunı (Kunu) adlı boylar bilinmektedir. Dokuz Oğuzlar, İl İtmiş Kağan’ın Şine-Usu kitâbesinde Sekiz Oğuz şeklinde anılmışlardır ki bu sırada dokuzuncu boy muhtemelen budundan geçici olarak ayrılmıştı.

Kitâbelerden anlaşıldığına göre Göktürk kağanlarının “Türük” (> Türk) adlı buduna mensup oldukları kesindir. Nitekim Bilge Kağan kendisini çok defa “Türk Bilge Kağan” şeklinde tanıtmıştır. Ayrıca Bilge Kağan, “Dokuz Oğuz kavmi benim kavmimdi” ve, “Ey Türk ve Oğuz beyleri ve kavimleri, dinleyin!” demektedir. Bu sebeple Barthold, Minorsky ve diğer bazı âlimler Göktürk İmparatorluğu’nu bir Oğuz devleti saymışlardır. (Faruk Sümer, İslam Ansiklopedisi Dokuz Oğuzlar maddesi https://islamansiklopedisi.org.tr/dokuz-oguzlar)


4. Çin Kaynaklarında Dokuz Oğuz ve Uygur Yazıtları

Çin Kaynaklarında Dokuz Oğuz
Çin kaynaklarında Dokuz Oğuzlar, Tiele konfederasyonunun dokuz boyu olarak “Jiuxing” (九姓, dokuz aile) adıyla geçer. Bu ifade, Tiele (鐵勒) konfederasyonunun dokuz boyunu tanımlar. Boylar arasında Bugular (Pu-ku), Hun, Bayırku, Tongra, İzgil, Çi-pi, A-pu-sse, Ku-lun-wu-ku ve Edizler sayılır. Uygurların bu konfederasyona dahil olmasıyla Dokuz Oğuzlar “On Uygur” olarak da anılmıştır. İslam coğrafyacıları da Tokuz-Oğuz ile Uygurları eş tutmuştur. Çin kaynakları, Göktürk ve Uygurların Töles/Tiele konfederasyonu içinde yer aldığını ve Dokuz Oğuzların bu yapının önemli bir parçası olduğunu doğrular.  

---

Uygur Kağanlığı Dönemi Taş Yazıtları
Uygurlar, Göktürk geleneğini sürdürerek runik Göktürk alfabesiyle yazıtlar dikmişlerdir. Bunlar hem siyasi propaganda hem de kültürel hafıza işlevi görür:  

- Şine Usu Yazıtı (759-760): Mayan Çor adına dikilmiş olup Uygur Kağanlığı’nın kuruluşunu ve Göktürklerle ilişkisini anlatır.  
- Taryat (Terhin) Yazıtı (753): Uygurların erken dönem siyasi faaliyetlerini ve Töles boylarıyla ilişkilerini içerir.  
- Karabalgasun Yazıtı (808-821): Maniheizm’in kabulünü ve Uygur Kağanlığı’nın dini-siyasi yapısını belgeleyen en önemli yazıttır.  
- Suci Yazıtı (820-840): Uygur Kağanlığı’nın son dönemine ait olup kağanların faaliyetlerini aktarır.  

Bu yazıtlar Göktürk yazıtlarıyla aynı alfabe (runik Türk yazısı) kullanılarak hazırlanmıştır. Göktürklerde olduğu gibi “bengü taş” geleneği Uygurlarda da devam etmiştir.  

---

Turfan Yazıtları ve Uygur Metinleri
Turfan bölgesinde çok sayıda runik Göktürkçe ve Eski Uygurca yazma bulunmuştur. Berlin Turfan Koleksiyonu’nda korunan bu metinler, Uygur kültürünün günlük yaşam, din (Budizm, Maniheizm), hukuk ve edebiyat alanlarını yansıtır. Runik Göktürkçe taş yazıtların yanı sıra, Turfan’da bulunan yazmalar daha çok Eski Uygur alfabesi ile yazılmıştır. Ancak erken dönemde Göktürk runik yazısı da kullanılmıştır. Bu metinler, Uygur Kağanlığı’nın hem siyasi tarihini hem de kültürel-dini dönüşümünü belgeleyen eşsiz kaynaklardır. Aslında Göktürkçe dediğimiz yazı sistemi Oğuz Tamga Yazısıdır. Yukarıda izah ettiğimiz üzere Dokuz Oğuzların bir kolu olan Uygurlar bu yazı sistemini devam ettirmişlerdir.

---


5. Fahreddin Mübarekşah Tarihinde günümüzde Göktürkçe olarak bilinen yazı “Dokuz Oğuz Yazısı” olarak adlandırılır.

XII ve XIII. yüzyıllarda Gazneliler döneminde yaşayan tarihçi Fahreddin Mübarekşah, eserinde Türklerin kullandığı ve günümüzde Göktürkçe olarak adlandırılan bu tamgalardan türetilen alfabe için “Toğuzğuzi” yani “Dokuz Oğuz” alfabesi tabirini kullanır. Ona göre Türklerin iki yazısı vardır: biri Soğd yazısı, diğeri ise “Toğuzğuzi” yani “Dokuz Oğuz” yazısıdır. Mübarekşah bu alfabenin 28 harfli olduğunu, sağdan sola yazıldığını ve harflerin bitişmediğini belirtir. Bu tanım, bugün Göktürk alfabesi olarak bilinen sistemle birebir örtüşmektedir.  

Konu ile ilgili bölüm:




Türkçeden daha iyi ve daha güçlü bir dil yoktur. Türkler; sihir, büyü (Böğü: Kam/Şamanlık Bilgisi) ve astronomi (Gök Bilimi: Yıldızlar ve Gezegenlerin hareketleri ve etkileri) ile ilgilenirler. Çocuklara yazı eğitimi verilir. Yazıları iki çeşittir: biri Soğd (soğdî) ve diğeri ise Toğozğuzi (Dokuz Oğuz) yazısıdır. Toğozğozi (Dokuz Oğuz) yazısında kullanılan alfabe ise 28 harften oluşur ve sağdan sola doğru yazılır. Bunlar da (tıpkı soğd alfabesine olduğu gibi) harfler birbirinden ayrı yazılır.


---

6. Issık Kurganı Bulgusu

Yazının kökenini Göktürklerden çok daha eskiye, İskit-Saka Türklerine dayandıran en çarpıcı arkeolojik kanıt, Kazakistan’daki Issık Kurganı’nda bulunmuştur. MÖ 5.–4. yüzyıla tarihlenen bu kurganda, Altın Elbiseli Adam olarak bilinen bir Saka prensine ait mezarda gümüş bir tas üzerinde 26 karakterden oluşan iki satırlık bir yazı bulunmuştur.  

Birçok Türkolog tarafından incelenen bu yazı, proto-Türk runik harflerle yazılmıştır ve Türkçe olarak okunmaya çalışılmıştır. Bu bulgu, runik Türk yazısının Göktürklerden yaklaşık bin yıl önce İskit-Saka Türkleri tarafından kullanıldığını gösterir.  






(Issık Kurganda bulunan gümüş Tas üzerindeki yazının Türkçe olması ve okunması ile ilgili bu bağlantıdan bilgi alabilirsiniz: http://s155239215.onlinehome.us/turkic/31Alphabet/Amanjolov/AmanjolovIssykInscriptionEn.htm
)

(Antik kaynaklarda geçen İskitçe sözcüklerin Türkçe bağı ilgili çalışmayı buradan okuyabilirsiniz: https://turkologfatihmehmetyigit.blogspot.com/2024/01/iskit-turkcesi-sozlugu-hazrlayan-dremin.html?m=1)


---

7. Tamga Geleneği ve Kaya Resimleri

Türk yazı kültürünün kökeni fonetik alfabenin ortaya çıkışından çok daha önceye, tamga geleneğine dayanır. Tamgalar; boy, soy, hâkimiyet ve kutsallık işaretleri olarak kaya resimleri, kurganlar, mezar taşları ve günlük eşyalar üzerinde kullanılmıştır.  

Herodot, İskitlerin sembollerle kimlik belirttiklerini ve bu işaretlerin toplumsal aidiyet taşıdığını belirtir (Historiai, IV. Kitap). Bu bağlamda Göktürk yazısı, sıfırdan icat edilmiş bir alfabe değil; tamgaların ses değerleri kazanmasıyla oluşmuş tarihsel bir evrim sürecinin ürünüdür.  

Servet Somuncuoğlu, Taştaki Türkler adlı eserinde bu gerçeği şöyle ifade eder:  
> “Türkler; evrenle, kendileri ve çevreleriyle ilişkilerini betimleyip taşlara kazıdılar. ‘Mavi gök’ü, ‘yağız yer’i ve bu ikisi arasındaki hayatı imgelerle anlattılar. Tinsel yolculuklarını, bilinçaltının girdaplarını kayalara resmettiler.”  

---

8. Yenisey ve Altay Yazıtları

Orhun Yazıtları’ndan önceki Yenisey ve Altay yazıtları, alfabenin erken ve daha az standart biçimlerini yansıtır. Ünlü Türkolog ve Dilbilimci Talat Tekin, Hüseyin Namık Orkun yapmış oldukları araştırmalar, incelemeler ve okumalar sonucunda Yenisey yazıtlarının Orhun yazıtlarına göre daha arkaik olduğunu ve yazının Göktürklerden önce var olduğuna işaret ettiğini belirtir.  
 
Orhun Yazıtları ise bu sistemin olgunlaşmış ve standartlaşmış hâlidir. Yenisey Yazıtları Göktürk alfabesinin erken, çeşitli ve daha az kuralcı uygulamalarını sergilerken; Orhun Yazıtları aynı sistemin olgunlaşmış, standartlaşmış ve abidevi örneklerini temsil eder. Bu farklar, alfabenin uzun bir coğrafyada ve zaman diliminde nasıl geliştiğini ve çeşitlendiğini gösteren önemli kanıtlardır.  

Türklerin yazılı kültür tarihinin mihenk taşları olan Orhun Yazıtları uzun süredir “Göktürk Alfabesi” ile özdeşleştirilmiştir. Ancak bu yazı sistemi, Göktürk Kağanlığından yüzyıllar önce Yenisey bölgesinde ve İskit-Saka kültür coğrafyasında görülmektedir. Yazının yalnızca bir devletin değil, çok daha geniş ve köklü bir Türk boylar birliğinin ortak kültürel kodlarından türediği anlaşılmaktadır

İgor Valentinoviç Kormuşin, “Yenisey Eski Türk Mezar Yazıtları - Metinler ve İncelemeler” adlı eserinde Yenisey Yazıtları ile Dokuz Oğuz bağından şöyle söz eder:

“Aynı mıntıkada ayrıca "kuş ayağı" şeklinde farklı bir damga bulunduran üç yazıt (E-2, E-109, E-110) daha tespit edilmiştir. Onların sahipleri muhtemelen bölgenin yerlileri olmalıdır, zira buna işaret eden belirli kanıtlar da vardır. E-2 yazıtına ait mezar, L. R. Kızlasov'a göre, yerli halkın defin (cesedin taş kurganlar altındaki çukura koyma) geleneğini ve envanterini yansıtmaktadır [Kız- lasov 1969:80]. Araştırmacı söz konusu yerli halkı Çikler olarak belirlemektedir, oysa elimizdeki yeni malzemelere dayanarak farklı bir görüş de söylenebilir. Şöyle ki, E-109 ve E-110 (Uyuk ovası) ile E-51 (bulunduğu yer kesin değildir) yazıtla- rının üçü de E-2 yazıtı gibi "kuş ayağı" şeklinde bir damgaya sahiptirler ve toquz oydamdama (uydamd'ma ~ oyd'md'ma - ?) jär "Dokuz Ogdamdam yeri" şeklinde ilginç bir yer adı bulundururlar. "Dokuz ogdamdam" tamlamasındaki sonuncu sözcük belli ki (Dokuz Oğuz ve On Uygur gibi) bir kavim adıdır. Yazıt metinle- rinden belli olmaktadır ki "Dokuz Ogdamdam yeri" yazıt sahiplerinin vedalaştığı yerdir. Görünüşe göre, onlar söz konusu bölgenin yöneticileriydiler.

---

9. Genel Değerlendirme ve Terminoloji

Tarihî kaynaklar, arkeolojik bulgular ve yazıtlar ışığında Göktürk yazısı:  

- Türk tamga geleneğinden doğmuştur,  
- İskit-Saka kültür çevresinde şekillenmiştir,  
- Dokuz Oğuz boyları aracılığıyla aktarılmıştır,  
- Göktürk Kağanlığı döneminde resmî ve anıtsal hâle gelmiştir.  

Bu nedenle “Göktürkçe” adlandırması yazı sistemini tanımlamakta yetersiz kalır. Alternatif olarak:  

- Türk Tamga Yazısı  
- İskit-Saka Oğuz Yazısı  
- Dokuz Oğuz Yazısı  
- Kök Türkçe 

terimleri kullanılabilir. “Göktürk Alfabesi” tabiri ise bu sistemin olgunlaşmış ve anıtsal örneklerini ifade etmek için kullanılmaya devam edilebilir.  

---

10. Türk Boylar Birliği ve Kültürel Devamlılık

Batıda İskit, doğuda ise Saka adıyla bilinen Kök Ata Oğuzlar/Oğurlar, Türklerin en eski boylar birliğini teşkil etmişlerdir. Bu birlik, tarihsel süreç içerisinde farklı adlar ve siyasal örgütlenmeler altında varlığını sürdürmüştür. Hun, Avar, Tiele, Kırgız, Göktürk, Dokuz Oğuz, On Ok ve Uygur gibi devlet yapıları, aslında aynı kültürel temele dayanan ve bozkır yaşam biçimini sürdüren toplulukların farklı dönemlerdeki siyasal tezahürleri olarak değerlendirilmelidir.  

Bu toplulukların ortak özellikleri arasında tekerlekli gezgin evler (yurtlar), atlı okçuluk ve bozkır kültürü öne çıkmaktadır. Aynı zamanda bu boylar, ortak bir dil ailesi olan Kök dil etrafında birleşerek büyük bir ulusun parçalarını oluşturmuşlardır.  

Nitekim Asya Hun Başbuğu Mete (Modu) Tanrı Kut’un Çin İmparatoriçesine yazdığı mektupta, “yay geren” yani okla savaşan boyları bir çatı altında topladığını ve onları Hun adıyla bir ulus hâline getirdiğini belirtmesi, bu kültürel birlikteliğin açık bir göstergesidir. Aynı köke sahip boyların zaman zaman birbirleriyle savaşmaları ve hâkimiyet mücadelesine girişmeleri, bu ortak kültürel zemini ortadan kaldırmamaktadır.  

Dolayısıyla Boylar Birliği ülküsü, İskitlerden başlayarak Hun ve Avarlara, Tiele ve Hu topluluklarına; Göktürklerden Uygurlara, Selçuklulara; oradan Cengiz Hanlı’na ve Timur Kağanlığına kadar uzanan tarihsel süreklilik içerisinde, aynı kökene sahip bir kültürün devamı niteliğinde görülmelidir.  

Kök olmadan dal olmaz.  

Türkolog Fatih Mehmet Yiğit  
(26.12.2025)

Kaynakça:  
- Herodotos, Historiai (IV. Kitap)  
- Hipokrat, Airs, Waters, Places  
- Justinus, Epitome of the Philippic History of Pompeius Trogus  
- Çin kaynakları: Shiji, Han shu, Zhou shu, Sui shu, Jiu Tang shu  
- Orhun Bengü Taşları: Bilge Kağan, Kül Tigin  
- Reşîdüddîn, Câmiu’t-Tevârih; Ebülgazi Bahadır Han, Şecere-i Terâkime  
- Servet Somuncuoğlu, Taştaki Türkler  
- Talat Tekin, Orhon Yazıtları  
- Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları
- İgor Valentinoviç Kormuşin, “Yenisey Eski Türk Mezar Yazıtları - Metinler ve İncelemeler” TDK Yayınları 
- Gerard Clauson, An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish  
- Peter B. Golden, An Introduction to the History of the Turkic Peoples  
- S. G. Klyashtorny, The Turks in the Early Middle Ages  
- Denis Sinor (ed.), The Cambridge History of Early Inner Asia  
- András Róna-Tas, Hungarians and Europe in the Early Middle Ages  
- İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü; Bahaeddin Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları  
- Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler)  
- Osman F. Sertkaya, Orhun yazıları üzerine filolojik notlar  
- A. Amanjolov, Issyk Inscription  
- János Harmatta, erken runik okuma denemeleri  
- Victor Mair & J. P. Mallory, The Tarim Mummies  
- A. Dybo & A. Savelyev, Turkic–Indo-European contact studies  
- Türkbilig: Yenisey Yazıtlarındaki Tek Örnekler  
- AVESİS: Yenisey Yazıtlarındaki Tek Örnekler  
- TEES: Yenisey Yazıtları  
- Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi: Dağlık Altay Yazıtları  
- Soylentidergi: Runik Göktürk Alfabesi  
- Academia.edu: Dağlık Altay Yazıtları Yeni Okuma  
- Türk Edebiyatı Eserler Sözlüğü: Yenisey Yazıtları  
- TDK: Dağlık Altay Yazıtlarında İleri Ögeler  
- Dergipark: Dağlık Altay’daki Okunmamış Bazı Yazıtlar  




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar