ALTAY BİLİK TE YER ALAN YARATILIŞ EFSANESİ:
Yaşamın Yaratılışı
Bir Altay efsanesine göre, Ülgen yeryüzündeki yaşamı altı günde yaratmıştır. Bu efsanenin izlerini haftanın günlerine verilen adlarda görmek mümkündür.
Birinci günde hayatı nasıl yaratacağını düşündü (sanangan); onun için birinci güne Sanan (Pazartesi) adını verdi. İkinci gün ruhları yarattı (tındı cayagan); bu güne Cayal (Salı) adını verdi. Üçüncü gün fiziki bedenleri (erene) topraktan, sudan, havadan, ateşten, ağaçtan ve madenden yarattı (biçigan); bu güne Bıçıl (Çarşamba) adını verdi. Dördüncü gün yaşamı uygulamaya koydu (etken); bu güne Edil (Perşembe) adını verdi. Beşinci gün bilinçli yaşam başladı (edilgen); bu güne Edilgel (Cuma) adını verdi. Altıncı gün Tanrı'nın gönlü rahatladı; sakinleşti (tokunagan); bu güne Tokunal (Cumartesi) adını verdi. Yedinci gün dinlendi (amıragan); bu güne Amıral (Pazar) adını verdi.
İnsanın Yaratılışı
Yeryüzünde önce canlılar, bitkiler ve hayvanlar yaratıldılar; şimdi insanın yaratılması ve bedeninin şekillendirilmesi gerekiyordu. Kuday (Tanrı), insanın kendisine benzemesini arzuluyordu. Kemiklerini elverişli bir şekilde komırgaydan(Kamışa benzeyen, içi boş, dışı sert bir bitki.), fiziksel bedenini canlı balçıktan (tirü balkaş) yarattı.
Lakin insan bedeninin diri (tirü) olması için ona ruh(lar) gerekiyordu. Ülgen'de sadece sülter (eril enerji) vardı; oysa insana ak saksun (ak dişil enerji) da gerekiyordu. Çünkü toprağın saksunu kara, yani Erlik kökenliydi (kara tübektü); dolayısıyla ondan ruh yaratılıp (tın edip) kişiye verilmesi uygun değildi.
Ülgen, kişinin düşünce ve bilinç itibarıyla bütün yaratılanlardan üstün olmasını, Tanrı'ya benzemesini murad etmişti. Henüz tamamlamadığı kişiyi köpeğe emanet ederek, Tanrı'dan ak saksun getirmek üzere gitti; giderken köpeğe şöyle buyurdu (emirdi):
- İnsanın bedenine göz kulak ol. Erlik'i ona yaklaştırma. Ben insana arı ruh (aru tın/ak saksun) getireceğim.
O zamanlar köpeğin üzerinde tüy yoktu, kel çıplak dolaşıyordu.
Erlik geldi ve köpeğe şöyle dedi:
- Ben sana kopmaz-yırtılmaz (üzülbes-cirtilbas) bir don hediye edeceğim ve bitmez tükenmez (tügenbes) yemek (kursak) vereceğim. Sen buna karşılık benim insana yaklaşmama izin ver.
Köpek yırtılmaz don ve bitmez tükenmez yemeğe kandı; Erlik'in insana yaklaşmasına izin verdi. Erlik insanın kulağına bir kamışla kendi kara saksunundan üfleyiverdi. İnsan dirildi (kişi tirüldi).
Ülgen döndüğünde insanın (dirilip) yürüdüğünü gördü ve köpeğe kızarak şöyle dedi:
-Sen artık bundan sonra daima insanın kapısının bekçisi olacaksın; itilip kalkılacaksın, artıklarla besleneceksin; seni bundan böyle zor bir yaşam bekliyor.
Tanrı, insanı diriltmek için getirdiği ak saksunu yani Uba'yı ardıç (arçın) ve kara ardıç (karçın) gibi iğne yapraklı ağaçların dibine attı ve o ağaçlar o günden sonra hiç solmadan, yaz-kış yeşil kaldılar. (Özellikle ardıç ağacının kutsal sayılması ve dinî törenlerdeki alaslama eylemi esnasında kullanılması bundan olsa gerek.)
Erlik'in köpeğe hediye ettiği yırtılmaz donu derisi; bitmez tükenmez yemeği ise insanın artığı olmuştu. Köpek, Ülgen'in bedduasından (kargış) sonra daima insanın evinin önünde bağlı kalarak, insan tarafından dövülerek ve artıklardan beslenerek yaşamaya başladı.
Tanrı, insan ile diri canlıların (tirü tınlı) yani hayvanların beslenme tarzı arasında bir farkın olup olmadığını merak etti. Çünkü hayvanı Tanrı yaratmış ve canlandırmıştı; insanı ise Tanrı yaratmış, ama Erlik canlandırmıştı.
İnsan da hayvan da o güne kadar bitkiyle besleniyorlardı. Kuday (Tanrı) bir gün yavrulu bir atı bir vadiye, yavrulu bir kadını ise başka bir vadiye bıraktı. Er kişiyi ise hayvanları avlayarak beslenmesi için görevlendirdi. Ertesi gün baktığında, yavrulu at aynı yerinde otluyordu. Yavrulu kadın ise birinci vadinin içindeki otların hepsini yemiş, şimdi ikincisine doğru gidiyordu. Er kişi ise her gördüğü hayvanı yakalayıp yiyordu.
İnsanın aç gözlülüğü Tanrı'yı düşündürdü ve şöyle dedi:
-İnsan çalışarak kendi elinin emeği ile beslensin, yoksa dünyada ne varsa hepsini yiyecek. Bundan böyle aklını ve gücünü kullanarak yani çalışarak karnını doyursun. Avlanmak için kendine silah yapsın.
Ve insan o günden sonra çalışmaya başladı; çalışıyor, avlanıyor, besleniyor ve çoğalıyor...
İnsan (kişi) nedir?
İnsan bir bedendir (erene). İnsanın iyesi (ee) ruhtur (tin, can). Ruhun iyesi Burkan'dır. Burkan'ın iyesi Kuday'dır. İnsanın yaşamı (cürüm) da, kaderi (salım) de Tanrı'dandır.
İnsan bedeni fiziksel olarak "ençi çak", yani ortalama 72- 108 yıl arasında [(12x6=72)+36], ruhu ise "elen çak", altı nesil boyunca (altı üye özör), yani [(72x6=432)+216]=648 yıl arasın- da yaşama kabiliyetine sahiptir.
Kuday'ın Bedduası
Tanrı, haftanın yedinci gününde dinlenirken uykuya dalmıştı. Bir takım seslerle uyandı. Baktı ki, insanlar yüksek piramitler (karaçkıy) inşa edip Tanrı'nın katına çıkmak istiyorlar! 0 devirde insanlar tek öz ana-atadan doğuyorlardı. Tek dilli, tek bilinçli ve tek cisimliydiler.
Tanrı insanların kendi aralarında şöyle konuştuklarını duydu:
-Tanrı'nın sarayına (örgöö) yetişmemize az kaldı; oraya çıktıktan sonra biz de tanrı gibi olacağız.
Bunları duyan Kuday insanlara tükürerek şöyle buyurdu:
-İnsanlar bundan sonra farklı farklı dillerde konuşsun, farklı farklı düşüncelere sahip olsun, farklı farklı yerlerde doğup yaşasınlar. Birbirleriyle anlaşıp anlaşmama, Erlik gibi davranıp davranmama ve birbirlerini anlayıp anlamama konusunda kendileri karar versinler.
Tanrı'nın lanetlediği andan itibaren (kargap yerde) piramitlerde çalışan insanlar birbirinin dilini anlamamaya başladılar. Birisi taş getir dediğinde, diğeri su getiriyor; balçık gerek dediğinde, taş veriyordu; çok geçmeden insanlar arasında tartışmalar ve kavgalar başladı. Piramitlerin inşaatı yarım kaldı; yapılanlar yıkıldı. Kendi aralarında anlaşmazlığa düşen kişiler dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Farklı düşünmeye, farklı yaşamaya başladılar. Birbirine yabancılaşan insanlar arasındaki birlik ve dirlik bozuldu; anlaşmazlıklar ve savaşlar başladı.
Şimdi bugün insanlar yine yaptıkları icatlarla Tanrı'ya yaklaştıklarını düşünüyorlar. Kontrolünü kaybeden insanın günahları ve sebep olduğu belalar kendi boyunu aşmış durumdadır. Dolayısıyla Tanrı tekrar tükürebilir. Muhtemel bir bedduanın (kargış) sonu nereye varır? Kıyamete (cetker) mi?
İnsanlık, durumun vahametinin farkına varsa bile, artık kendi kendini durduracak durumda değil, çünkü kontrolü kaybetmiştir. Unutmamak lazımdır ki, kişinin sülteri Tanrı'dan olsa da, ona ruhunun saksununu Erlik vermiştir.(Nening uçun deze tinning saksuunun ogo Erlik bergen, sülteri Kudaydan da bolso.)
Kuday ve Erlik, ""Ol Yer"in" güçleridir (iyde); dolayısıyla insanın ruhu Kuday'a ve Erlik'e bağlıdır.
Ruh (Tin)
Efsanelerde anlatıldığına göre, içinde ruh olmayan bir nesne yoktur. Yer-su, hava, ateş, ağaç, metal (mis) bütün elementlerin (onço köngölön) ruhu vardır.
(Açıklama: Altay inancına göre doğada ve hattâ evrende canlı olmayan hiçbir şey yoktur. Yaratılan her şeyin kendine mahsus bir ruhu vardır. Taş, hava, su, nefes alan, bir ruha sahip canlı nesnelerdir. Taşın iyesi, taşın ruhu vardır (Taş eelu, taş ta tındu). Buna karşılık insan ve hayvanda "canlı ruh (tirü tın)" vardır. Diğer bir ifadeyle, taşta ve benzeri cisimlerde organik olmayan, hayvanlarda organik olmak üzere farklı yaşam enerjisi vardır.)
Bilik, taşın bile iyesi, taşın da ruhu vardır. "Taş eelu, taş ta tindu.” prensibinden yola çıkar. Bütün gezegenlerin temel maddesi taştır. Diri (tirü) ve diri olmayan canlılar (tınlı),
(Açıklama: "Tinlı" olmanın üç boyutu vardır: 1) Tınlı (kişi). 2) Tirü tınlı (hayvan). 3)
Tini "tirü" olmayan tınlı (taş, toprak vs.) yukarıda söylenen bütün varlıklar, farklı elementlerin nemelerinden yaratılmıştır.
Elementlerin nemelerinden impulslar (iyil, içtepi), bu impulslardan ruhsal ışınlar (çok) ürüyor. O ışınlara halk dilinde iyeler (ee) deniliyor. Hem ışının, hem iyenin (ee) anlamı tektir. Bilik'e göre işin iyelerden (çok-ee) ruh doğuyor/neşet ediyor (tuulat). Bunların her birinin anlamını söylemek gerekirse:
Işın iyeler (çok-ee), bedeni (erene) canlandırıyor (tınlandırıyor); yani ruh, bedeni diriltiyor (tirgizet). Burada saklı olan diğer bir anlam da, bütün ruhların "Ol Yer"in iyelerinden oluştuğudur."Öskörtö aytsas ol cerden eelerding tindar büdet.”
Böylece diri canlı dediğimiz kaktın-çıktın nemelerden oluşan (bıçılgan) sürüngenler, böcekler (kurt-kongustar), balıklar ve diğer bütün canlılar (mızıklar) yeryüzündeki bedenleri teşkil ediyorlar; diğer etin-sütün nemelerinden oluşan ak-mallar, insanlar ve diğer memeli hayvanlar da buna dahildir.
(Nikolay Şodoyevin Diliyle Altay Bilik, G. Ahmetcan Asena, Pan Yayıncılık Sayfa: 24-29)
.jpg)

Yorumlar
Yorum Gönder